Clutch ve Mastodon ile kuliste para sayma üzerine

Paylaş:

Ulan şöyle ağız tadıyla bir Mastodon izleyemedik!” diye kendi kendime serzenişte bulunduğum dönemde açıklanan Mastodon & Clutch turnesinin Vancouver’a da uğrayacağını öğrendiğimde açıkçası büyük bir heyecan ile birlikte biraz da panik yaşadım. Çünkü konser Vancouver’da en iyi  ses ve en iyi ortamı bulabileceğiniz Commodore Ballroom’da gerçekleşecekti. Bu demek oluyor ki biletler kısıtlı, acele eden kazanır. Bu panik bütün Vancouver’ı sarmış olacak ki bir sonraki gün yine aynı konser mekanında ikinci konseri açıkladılar. Bu haber içimi rahatlatsa da sonraki 3 gün içinde tüm biletlerin tükenmesi bu turnenin önemini açıklar nitelikteydi.  Bu konserlerin ilk gününde Mastodon, ikinci gününde ise Clutch headliner olarak planlanmıştı, sonuçta double headliner olarak adlandırılan bir turneydi. O zamana kadar Clutch ile ilgili pek bilgim yoktu ve olayın önemini tam kavrayamamıştım. Adamların yaptığı müziğin, dinleyicileri tarafından kutsal bir duruma sokulmasının nedeni neydi? Bunu konserdi izlediğimde anlayabildim.

2 günün de biletleri çoktan bitmiş ama sağ olsun Clutch’un menajeri tarafından röportaj isteğim kabul olmuş, 24 Nisan gününe rezervasyonumu yapmışlardı:)  Hayatında hiç röportaj yapmamış olan ben tabii ki biraz panik yaşadım, çünkü müzik dinlemek ve soru hazırlamak arasında çok büyük farklar var. Gruba hakimiyetim olmadığı ve ilk röportajımın verdiği acemilikten dolayı bu konuda yardım almam şarttı. Çünkü adamlara “Hangi müzisyenlerden etkilendin, en son ne yedin…” gibi sorular sorup işi boka çevirmek istemedim.  Adamlar o yoğunluk içinde hayatlarındaki en önemli şey olan zamanlarını benim için ayırmışlar ise ben de o zamanın hakkını vermeliyim diye düşündüm. Konserden 1 hafta önce menajerden aldığım e-mail ile röportajı gruptan Jean Paul Gaster ile yapacağımı öğrendim.  Bunun ardından Kerem Onan babaya “abi sen bilirsin bu işleri, bi yardım eder misin şu kardeşine?”  dememin ardından aldığım o şahane sorular sayesinde içim biraz daha rahatlamıştı.

clutch-jean-paul

Röportaj için Clutch’un headliner olduğu yani ikinci gün için randevu vermişlerdi ve ben de tam saatinde oradaydım. Saat 03:45 gibi konser salonuna ulaştığımda grubun tur menajerinin “Sound check hala bitmedi, röportajı saat 5 gibi yapacağız ve Jean Paul yerine Tim Sult ile olacak!” cümlesini duyduğumda kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü, çünkü sorular Jean Paul babaya göre hazırlanmıştı. İşte tam o anda The Ahmet faktörü ortaya girdi ve menajere inat ve sevgi karışımı ile yaptığım baskı sonucunu verdi.  Menajerin grupla yaptığı kısa süren bir konuşmanın ardından “Tamam tamam, Jean Paul ile yapacaksın ama çok uzatmak yok” cevabını  yüzündeki “belamışsın kardeşim” ifadesiyle  almam kesinlikle unutamayacağım bir an oldu.

Röportaj vakti geldiğinde, Jean Paul ile tanışmak için ofisin içinden geçerek sahne arkasına geçtim. Ofiste ise durumlar çok karışıktı. Clutch’ın menajeri ve Mastodon’dan Brent Hinds ellerindeki yeşil sigaralar ile paraları sayıyorlardı ve bir yandan da backline muhabbeti yapıyorlardı. İşte o an eski günler aklıma geldi ve karnım ağrıdı…

Jean Paul Gaster ile buluştuğumda, kendisi davulunun başında resmen meditasyon yapıyordu ve yüzündeki muhteşem pozitiflik ile beni odaya davet etti… Nerelisin, neden buradasın gibi sorulara verdiğim cevaplardan sonra sıranın bana geldiğini söyledim ve muhabbete başladım.

Para kazanmak için turne yapmak zorundasın ve bu hiç kolay değil. Her gün şehir değiştirmek, prova yapmak, otobüslerde uyumak gerçekten çok zor. “Yeni Kuzey Amerika turneniz nasıl gidiyor” dediğimde “Hey adamım, ben bu işi çok seviyorum. Haklısın bu gerçekten zor bir iş, bazen çok kötü şeylerle karşılaşabiliyorsun ama inan bana bu dünyadaki en güzel iş. Her gün davul çalıyorum, bu bile turlamam için yeterli” dediğinde suratındaki ifade, işine ne kadar aşık bir adam olduğunun göstergesiydi.

Peki neydi Clutch üyelerini  bunca yıldır sabit şekilde bir arada tutan? Çünkü  arkadaşlık ve iş ortaklığını uzun yıllar sürdürmek  hiç kolay değil, özellikle işin içine duygular da giriyorsa… “Biz bu işe başladığımızda aklımızda sadece iki tane şey vardı,  konserler vermek ve güzel albümler kaydetmek. Biz Bad Brains, Melvins, Fugazi gibi grupların yolunu izlemeyi tercih ettik. Onları hiçbir zaman büyük arenalarda ve popüler radyo kanallarında göremezsin, bizim de 25 yıldır yapmaya çalıştığımız bu.”

Para kazanmak için tutkularını terk etmene gerek yok…

“Peki işin maddi kısmı ne olacak? Hepimiz bir şekilde hayatımızı sürdürmek zorundayız. Şimdiye kadar irili ufaklı pek çok albüm firması ile çalıştınız ve şu an kendi plak firmanıza sahipsiniz. Bu firmalar arasındaki farklar neydi?”  Sorusuna aldığım ilk cevap suratındaki gülümseme ile “Artık kimsenin işimize karışmasını istemiyoruz. Maddi kaygılar olmadan müzik yapmak istiyoruz. İnan bana firmaların hepsi aynı, büyük ya da küçük fark etmiyor. Her zaman işine karışan birileri var. Ama şimdi kendi firmamız ile sadece iyi müzik yapmayı planlıyoruz. Canımız ne isterse onu yayınlarız.” demesinin ardından “Peki faturaları nasıl ödüyorsunuz? Bu müziği yapmak için zaman, para harcıyorsunuz. Bunun geri dönüşü nasıl olacak?”  dediğimde “Para kazanmak için tutkularını terk etmene gerek yok, işini iyi yapıyorsan faturaları her zaman ödersin. Ama burada fanlara çok iş düşüyor. Herkes albümümüzü almayacak biliyoruz ama tişört alarak, konsere gelerek bizleri desteklemeleri gerekiyor. Çünkü albüm yapım aşaması gerçekten çok masraflı.” cevabı Jan Paul babayı gözümde daha da üst bir noktaya taşıdı. Peki Clutch dışında ne gibi planları vardı bu plak şirketinin, kimlerin albümlerini yayınlamayı planlıyorlardı? Jean Paul, şu sıralar kendi bölgelerinden olan Lionize isimli bir gruba odaklandıklarını belirtti ve sonrasında “Çok çalışkan müzisyenler ve ben bunu çok seviyorum. Tutkuyla bağlı olduğun bir şey için çalışmalısın. Ayrıca kendilerine özgü çok iyi bir soundları var. İnanıyorum ki önümüzdeki senelerde daha iyi yerlere gelecekler.”

Muhabbet albüm satışlarından ve fanlardan devam ederken konu Clutch’un kendine özgü kemik fan kitlesine geldi. Grubun gerçek fanları yıllardır desteklerini esirgemediler ama şimdi durum nasıldı? Retro Rock’n Roll tekrar popülerlik kazanmış, izleyici ve dinleyici profili her geçen gün değişmekteydi. Bu konu ile ilgili nu-metal döneminden günümüze  olan farklılıkları onun gözünden anlatmasını istediğimde “Clutch diğer gruplardan biraz farklı bir grup. Biz hep kendi türümüz dışında Slayer, Marilyn Manson, Bad Religion gibi gruplar ile turladık. Bu da doğal olarak soundumuzu etkiledi. Fanlarımıza bakarsan, onların da tek bir tür müzik dinleyen insanlar olmadığını görürsün. Bizi metal müzik dinleyenler de sever, punk-pop dinleyenler de ve bu yıllardır böyle devam etti. Bizi yıllarca takip eden fanlarımız şu an konserlerimize çocuklarını getiriyor, ailelerin karşısında çalışıyoruz, bu gerçekten muhteşem bir duygu.”

Peki yeni gruplar ile araları nasıldı? Özellikle son turnede yeni gruplar ile turluyolardı. Peki turladığı grupları takip ediyor muydu? Graveyard hakkında ne düşünüyordu? “Müziği bir noktaya sabitlemek imkansız, bu yüzden yeni grupları her zaman desteklemek zorunluluğu hissediyorum, çünkü ben bir müzisyenim. Yeni gruplar sana yeni soundlar, yeni şeyler gösterebiliyor. Graveyard bunlardan biri, ben bu çocukların büyük fanıyım, inanılmaz bir soundları var. Umarım hep daha iyiye giderler.”

…Biz albüm yapmak için değil, müzik yapmak için, yeni şeyler denemek için stüdyoya giriyoruz.

Mitolojinin Clutch’da yeri her zaman çok büyük olmuştur, albüm kapaklarında özellikle de sözler için ana karakterdir. Bu da grubun fanlarına Iron Maiden’ın olgun rock’n roll versiyonu olarak gelmiştir. Peki Jan Paul’ün favori sözleri ve albüm kapağı hangisiydi? Tavana bakarak geçen kısa bir düşünme süresinden sonra “Bu gerçekten çok zor bir soru ama Earth Rocker için favorilerimden bir tanesi diyebilirim. Ayrıca DC Sound Attack da çok güçlü bir şarkıdır.” diyip kapak konusuna hiç girmeden konuyu kapattı, ben de üstüne fazla gitmek istemedim açıkçası :)

Peki 25 yıllık bu grubun yeni albümü nasıl olacaktı? Earth Rocker albümündeki prodüktörle yeniden çalışacaklardı, bu yeni albümün yine aynı yönde gelişeceği manasına mı geliyordu? Sound ve şarkılar bakımından ne gibi farklılıklar olacaktı?  Burada sorumun tamamlanmasına bile fırsat vermeyen Jean Paul “Tabii ki aynı soundu kullanmak istemiyoruz, bazı şeyler değişecek ama sonuçta bu bir Clutch albümü. Bir önceki albümden farklı olarak şu anda daha organik ve daha funky  bir sound üzerinde çalışıyoruz. Kendi plak firmamız ve kendi stüdyomuz olduğu için şanslıyız, çünkü biz albüm yapmak için hiçbir zaman stüdyoya girmedik. Biz müzik yapmak için, yeni şeyler denemek için stüdyoya giriyoruz. Kayıttan önce haftalarca prova yapıyoruz ve o provalar sonucunda yeni sound yakalayabiliyoruz.” dedikten sonra yüzündeki gülümseme ile “sonraki sorunu alabilirmiyim?” dedi.

Biraz da diğer projelerden bahsetmek istediğimi belirterek, daha önce King Hobo’da Opeth’in Per Wiberd ve Scott Wino ile yaptığı müzikal ortaklıkların devam edip etmeyeceği, kendi müzik zevkine uygun kafasında yeni projeler var mı acaba diye devam eden soruma “Kafamda çok enteresan projeler var ama şu an Clutch ve plak şirketimiz neredeyse bütün zamanımı alıyor. Biliyorsun, Clutch bizim ana projemiz ve bunu ölene kadar korumak istiyoruz. Ama inan bana, evde yalnız kaldığımda yaptığım şarkıların çoğu tamamen Clutch konseptinin dışında ve hepsi yeni denemeler.”    

Bir sonraki soru müzik konseptinden biraz uzak olduğu için konuya soruların benim tarafımdan değil, Türkiye’de yaşayan en büyük Clutch fanı olan Kerem Onan tarafından hazırlandığını belirttim ve dünya metal ortamlarında Clutch şapkası giymenin çok cool bir hareket olduğunu ve Kerem’in favorilerinin Thomas Lindberg ve Anders Friden olduğunu belirttim, peki Jean Paul’ün favorileri kimlerdi? Bu soruyu duyduktan sonra patlattığı kahkaha ile “Sen ciddi misin? Bunu duymak muhteşem bir şey, daha önce hiç düşünmemiştim.” diyip 3-4 saniye düşündükten sonra sesindeki tonu yükselterek “Tabii ki Mastodon! Bu çocukları biz uzun yıllardır tanıyoruz. Büyük fanımız olmalarının dışında inanılmaz müzisyenler…” cevabı pek içime sinmese de en azından bir cevap almak hoşuma gitti doğrusu :)

Metalci moda akımlarını geride bırakıp günümüz trendlerine dönmek istediğimi belirttim. Büyük bir The Walking Dead fanı olan Jean Paul’a sezon finalini beğenip beğenmediğini  ve Fear The Walking Dead aynı başarıyı yakalayabilecek mi diye soruma devam ettim. Her soru soruşumda yüzündeki tebessüm bir üst level’e çıkan Jan Paul “Evet, ben büyük bir fanım ama inan bana bu bana eşimden bulaşan bir virüs. Eğer kendisi burada olsaydı inan bana bu röportaj sadece The Walking Dead üstüne olurdu.” dedi. Peki bu projede yer alıp hatta üstüne bir de şarkı patlatmayı düşünür müydü? “Yeni albümden 2 tane şarkı tamamen bu diziye uyacak şekilde, inan bana dinlediğinde sen de aynı şeyi düşüneceksin ama şu an bu konuda sana başka bir şey söyleyemem, yeni albümü beklemelisin.” cevabı yeni albüme olan heyecanımın da artmasına sebep oldu.

Bu arada konser mekanında sound check bitmişti ve benim de zamanım dolmak üzereydi, birkaç soruyu atlayıp son soruya geldim. Konser Vancouver’in en iyi soundunun olduğu mekanda olacaktı ve bu mekan 1000 kişilik bir kulüp idi. Grup, Kuzey Amerika turnesinden sonra Avrupa turnesine başlayacak ve pek çok Avrupa festivalinde yer alacaktı. Peki neydi aradaki farklar? Hangisi daha heyecan vericiydi? Fanlarınla göz teması kurabildiğin ufak kulüpler mi yoksa 10binlerin önünde sahne aldığın festivaller miydi? Joan Paul Avrupa seyircisi ile Amerika seyircisinin birbirinden farklı olduğunu dile getirdikten sonra “Festivallerde çalmak gerçekten çok heyecan verici, bir konserde 10 konserlik albüm, tişört satabiliyorsunuz ve sizleri bilen 1000 kişinin dışında bilmeyen binlerce kişiye müziğinizi dinletiyorsunuz, festivale katılan diğer grupları inceleyebiliyorsunuz ama ben ufak kulüplerdeki enerjiyi, ambiyansı hiçbirine değişmem.” cevabıyla, Jean Paul baba ile aynı doğrultuda olduğumuzu görmek gerçekten çok mutlu ediciydi. Her zaman dediğimiz gibi kulüp konserleri > arena konserleri…

Son sorumun ardından kendisine bana zamanını ayırdığı için teşekkürlerimi sundum ve umarım kendilerini bir gün Türkiye’de görmek istediğimiz belirttim. Kendisi de ülkemizin tarihini çok sevdiğini, eğer bizleri izlemek isteyeler var ise kesinlikle orada çalmak istediklerini belirtti. Bunun üstüne el sıkışıp iki foto alıp mekanı terk ettim.

Mastodon sahnede!

Commodore’a döndüğümde alt gruplar çoktan bitmişti ve sahne Mastodon için hazır hale getirilmişti. İçerideki popülasyon beni hiç şaşırtmadı, konsere gelenlerin yarısı Jim Root diğer yarısı da Paul Di’Anno gibiydi, hafiften Vancouver askerlik şubesine benziyordu.

Mastodon çok şatafatlı bir sahne dekoru kullanıyordu, her yer rengarenk olmuştu. Metal sahnesinden çok acid kullanımın olduğu dj sahnesine daha yakın bir konseptti fakat, bu Mastodon’un sahnede fırtına gibi esmediği manasına gelmemeli. Şunu kesinlikle belirtmek istiyorum, Mastodon izlemek gerçekten çok büyük bir keyif. Ben şu tarz metal severim, yok ben bunu dinlemem, ay onlar çok trend laflarını insana yutturacak cinsten bir sahne performansları var.

mastodon-3

Grup konsere Tread Lightly ile acayip bir giriş yaptı, zaten bu dakikan sonra sahneden gözlerimizi alamadık. Troy Şanders’ın seyirciye hükmeden bakışları ve hareketleri, Brent Hinds ve Bill Kelliher’in gitarlarına olan hakimiyetleri… ve tabii ki Brann Dailor’un insanüstü davul performansı o muhteşem şarkılar ile birleşince ortaya Commodore’un gördüğü en taşaklı konserlerden biri çıktı.

mastodon

Grup önce Once More ‘Round the Sun, High Road, Aunt Lisa, Ember City gibi şarkıların da içinde bulunduğu tam 15 şarkı çalıp yerini Clutch’a bıraktı.

Clutch hakkında çok bilgim olmadığı için nasıl bir olay ile karşılaşacağımı gerçekten bilmiyordum. Mastodon’un sahneden inmesiyle beraber sahne tamamen değişti, o rengarenk desenler, farklı renklerdeki ışıklar, lazerler yerini sade bir sahne ve toplam 3 renkten oluşan ışıklara bıraktı. Çok mütevazı bir sahne ve sadece 4 müzisyen sana ne verebilir Ahmet diye kendi kendime sorarken, Sahneye çıkan Neil Fallon bana ilk tokadı öyle bir attı ki sonrasında konser bitene kadar kendime gelemedim.

clutch-band

Evet, onun adı Neil Fallon! Tam bir Amerikan erkeği, kalın ve tok sesi, erkeksi tavırları, güçlü sahne duruşu ve seyirciyi avucuna alan mimikleri… Clutch’un sahne almasıyla konser salonundaki enerji bir anda değişti ve konsere gelen herkes şarkıları bir ağızdan söylemeye başladı. Bu da yaşadığım ikinci şoktu. Mastodon izlemek için geldiğim konserde bir Clutch fanına dönüşüyordum. Tim Sult’un tamamen “stone” olmuş kafasıyla seviştiği gitarı, Jean Paul’ün enerjik davulu ve Neil Fallon’un muhteşem frontman’lığı beni çoktan kendimden geçirmişti. Kendi kendime “Ulan bu grubu nasıl ıskalamışız amk” demekten geri alamadım.

clutchjpg

Clutch konsere The Mob Goes Wild ile başladı ve o nasıl bir başlamaydı hala unutamıyorum. Tüm salon bağırarak şarkıyı söylüyor, Neil baba ellerini tam bir Amerikan maço erkeği modeli kullanıyor ve herkese hükmediyor. Zaten ilk 3-4 şarkı sadece adamlara bakakaldım, kıpırdayamıyorum çünkü öyle bir sahne var ki ortada, bir anını bile kaçırmak istemiyorum. Gruptan çıkan enerji 5 nükleer santral gücünde, karşında durmak imkansız! Earth Rocker, Unto the Breach, Pure Rock Furry gibi 15 klasikleşmiş şarkının yanında X-Ray Visions ve Decapitation Blues ismindeki iki yeni şarkıyı da bizlerle paylaştılar. Bu şarkılardan anladığım, yeni albümün de gerçekten TAŞ gibi olacağını ispatlar gibiydi. Tüm konser sanki 3 dakikada öldü ve bitti gibi hissettim ve inanıyorum ki orada olan herkes aynı şeyi düşünmüştür. “Ulan sabaha kadar çalın sabaha kadar dinlerim” gazı herkesi sarmıştı. Tabii bunlar hep içimizden geçenler, Clutch sahneden indiğinde yaklaşık 15 dakika kimse yerinden ayrılamadı, belki 1-2 şarkı daha dinleriz ümidiyle bekleyen gençlerin ümidi ışıkların yanıp hadi kardeşim evinize anonsuyla sona erdi.

clutch-2

Konser bittiğinde aklımda Mastodon’dan çok Neil Fallon vardı ve sonraki hafta sadece Clutch dinleyebildim desem yalan olmaz. Türkiye’de festivaller çoğalıyor, müzik kültürü artıyor. Buradan festival promoter’larına seslenmek istiyorum: Clutch’u festivalinize ekleyin, onlara ödediğiniz paranın katbekat fazlasını oradaki seyircilere sunacaklardır.

Röportaj sorularının %98’lik kısmını hazırlayıp bu işi halletmemde yardımlarını benden esirgemeyen Kerem Onan babaya selam olsun. Abi sen güzel müzik nedir biliyorsun! Cheers.

 

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.