ELİNE GİTAR YAKIŞAN ADAMLAR: GİTAR KAHRAMANLARI (Gayrıciddi bir yazı dizisi denemesi)

3334
0
Paylaş:

Aranızda eminim bir dönem gitara heves etmiş çok kişi vardır. Hatta muhtemelen hepiniz öylesinizdir.
Bazılarınız muhtemelen gitar da almıştır. Belki ilerletmiş ve halen çalmayı sürdürmektesinizdir, belki
de sıkılıp bırakmışsınızdır. Ancak gitar aldığımızda hepimizin çalmayı bile öğrenmeden önce yaptığı ilk
şey şudur:

POZ VERMEK. Aynanın karşısına geçip, poz vermek.

Zira bizi bu müziğe çeken şey ŞEKİL’dir arkadaşlar. Karşımızda hayallerimizdeki kendimiz ile
özdeşleştirebileceğimiz bir şey gördüğümüz an, ampulün çevresine toplanan sinekler misali o
şeyin yörüngesine adım atarız. Bu kuraldır. Küçükken çizgi romanlarda, filmlerde vs… gördüğümüz
kahramanları nasıl taklit etmeye şartlı isek, bunun bir adım sonrası başka türlü bir rol model olarak
karşımıza çıkar.

Artık olayınız basketbol ise en şekilli basketbol oyuncusunu, fitbol ise bir topçuyu, varoş sirseriliği ise
Al Pacino’yu, ne bliym müzik ise de en şekilli müzikçiyi seçersiniz (Not: Arabeskçilerde durum farklıdır,
onlar idol seçerlerken spesifik olarak baba figürü olarak algıladıkları adamları seçerler.) Konuyu
gene uzattığımı fark ettim ihtiyar misali, hemencecik bağlayacağım yere bağlayayım: Gönlünüzü bir
biçimde rok müziğe, metel müziğe kaptırıyorsanız da, ya ünlü grupların solistlerini, ya da gitaristlerini
rol model almak aracılığı ile kaptırıyorsunuzdur. Hatun popülasyonu fazlalığından da bu müziğe
kapılanlar olur ama uçkur maksadı ile saç uzattıkları ve büyük çoğunluğu kıvırcık saçlı top sakallı
esmer olduğu için yazımız onları kapsamıyor.

Bu arada fark etmişsinizdir, erkeklerden bahsediyorum. Beni seksist olarak nitelemeyin ey dostlar,
napiym kahramancılık oyunları ile büyüdüğüm için ben sadece erkeklerin iğrenç, tiksinç, kıllı
dünyasına hakimim. Bayanlar ile ilgili gözlemlerim de var ama onları kendime saklayacağım, zira “lan
öyle demek istemedim” nidalarım arasında böyle taşa tutulmak istemiyorum:

[youtube id=”SYkbqzWVHZI” width=”620″ height=”360″]

Rock N Roll, Klasik Rock, ya da halkımız arasındaki yaygın ismiyle TENEKECİ MÜZİĞİ, popüler kültüre
mensup bir müzik türüdür. Toplumun var olan değerlerini rahatsız etme amacı üzerinden yürüyerek
gelişim sergilemiştir. Kaynağı, belden bayağı bir aşağı lirikler yazan ve egemen beyazlar tarafından
dışlanan siyahi Blues’cular olduğundan, halkın üzerinde bir tehdit olarak algılanmıştır. Elvis’in çok
afedersiniz UÇKURUNU belirgin bir biçimde sergileyen KOT PANTULLAR giymesi bile bu yaygın
değerlere bir saldırıdır, zira bu büyük beyaz topluluğun kızları o pantulu görünce azmış, kudurmuştur.

Bugün televizyonlarda siyahi hip-hapçılar bol bol TERLİ KOKMUŞ ESMER KADIN KIÇI sergiliyorsa,
bunun da mimarı Elvis’tir çünkü o pantul var ya o pantul, işte o pantul ile tabuları yıkmış, arkasından
gelen popçusuna da, metalcisine de, repçisine de yolu açmıştır. Bugün artık provokatifliği ya da
rahatsız ediciliği kalmamış, çoktan norm haline gelmiş olan şeyler, o zaman çok daha hafif dozlarda
bile verildiğinde bugünkünün 10 katı etki yapıyormuş uzun lafın kısası.

E şimdi anladık ki kızlar karşısında Orfe’yi görmüş gibi, erkekler de karşısında Herkül’ü görmüş gibi
hastası oluyor bu heriflerin, demek ki kitle belli, hitap şekli belli: SEKİS HER ZAMAN OLACAK. Hayat
bütün canlılar için sekis üzerinden yürüyor neticede, her ne kadar insanlar “bizim ruhumuz var”
falan dese de. Bu sebepten ötürüdür ki, Rok müzik arenası, söz konusu müziğin kitabının yazıldığı
60’lar ve 70’ler boyunca sürekli SEKİS SEMBÖLLÜĞÜ niteliği taşıyan müzisyenler üretme konusunda
ivme göstermiştir. Bir noktadan sonra SEKİS SEMBÖLLÜĞÜ bile toplumda tehdit unsuru olmaktan
çıkmıştır, bu sefer Led Zeppelin, Rolling Stones gibi gruplar “ya bizim şiytan ile de ilgimiz var”
üzerinden rahatsızlık yaymışlardır / ekmek yemişlerdir alttan alttan. Dozaj durmadan artmış, bu
saldırganlık farklı yönlere kaymıştır ama bu “Kahraman Erkeklik” mertebesi sabit kalmış, kalıtımsal
şekle bürünmüştür.

Solistlere değinmeyeceğiz bu yazı dizisinde zira hepimizin lisede içgüdüleri doğrultusunda öğrendiği
üzere, solistler lisede kızlarla çok rahat diyalog kurabilen, yakışıklı, popüler ve YİYİŞGEN adamların uca
taşınmış halidir. Basçısı, davulcusu da sınıfın popüler çocuğunun çevresinde takılan, aradan ekmek
yemeye çalışan gözlüklülerin muadilidir. Ama gitarist dediğin adam, zaten bir nevi gizli frontman’dir,
çünkü neticede, yapılan müzik gitar müziğidir. Fazlası da vardır ama, gitarist sahnede solist gibi
ağzını açmaya gerek duymadan kahramanlaşabilir, bir de üzerine üstlük küçükken hep zannederiz
ya “solistler muhtemelen gitar çalmayı bilmiyordur” diye, gitarist bir de enstrüman çalabilmektedir,
hem de bas gibi 4 değil, 6 telli bir enstrüman!

Bu nedenle bir biçimde gitarist aslında sahnenin gizli lideridir. O gitarist sahneden çekilse olayın tüm
albenisi gidecek, solist mal gibi ortada kalacak, kimseye caka satamayacaktır. Gitarist sahnenin Chuck
Norris’idir, yakışıklı olmayan ama karizmatik silahşörüdür, yalnız kovboyudur. Bu nedenle de işte,
çoğumuz solistliğe, basçılığa ya da davulculuğa değil de, gitaristliğe veririz gönlümüzü ilk etapta. Lan
zaten gönlünü direkt olarak davulculuğa veren çocuktan korkacaksın, büyük sapık olur büyüyünce.
TOKMAKÇI yahu!

Bu yazı dizisi de, işte böyle, jenerasyon jenerasyon eline gitar en çok yakışan, gitarla sahnede en fazla
şekil yapan, en çok caka satan, en bir gitarı ile kamuoyu nezdindeki kimliği bütünleşmiş adamlara
adanmış bir dizi olacak. Yetenek ile çok alakadar olmuyoruz arkadaşlar, bizim işimiz öküzlerle, gitarı
bir silah gibi, ya da afbuyrun CİNSİ ORGANI gibi kullanan adamlarla.

Bu kadar pozcunun olduğu bir müzik türünde de yazı adeta bir AMELE PAZARINA dönüşme tehlikesi
yaşayacağından, insanlara, isimlere değil de, ikonlaşmış gitar modellerine ve o meşhur gitar modelleri
ile anılan adamlara değinilecek. Listeler nihai olmayacak, ismi zikredilesi ama değinilmeyen muhakkak
bir sürü adam kalacaktır, artık onları da siz doldurun, benim amacım fikir vermek, bu kanayan
hırboluk yarasını biraz olsun inceleyerek kabuk bağlamasını sağlamak.

İlk gitar modelimiz aynı zamanda ilk “büyük” ELEKTRONİK GİTAR arkadaşlar.

GIBSONGİLLER SÜLALESİNİN ÜRETTİĞİ LES PAUL MODELİ.

Gitarın tarihçesinden bahsetmiycem, merak ediyorsanız gidin okuyun wikipedia’dan, aha link de bu:

http://en.wikipedia.org/wiki/Gibson_Les_Paul

Les Paul diye eski bir gitaristin adını taşıyor, bugünlere gelmiş falan filan. Gitarın belirgin teknik
özelliklerine de deyinmiycem. Napıcaksınız lan ayrıca özelliklerini, Sleş’in lülülülü diye solo attığı gitar
diye bilin yeter. Dedim ya başta, bizim olayımız ŞEKİL ile.

Nedendir bilinmez, Les Paul model gitarları kullananlar, en maço adamlar, en öküz adamlar ya da
en fazla GROPİ götüren adamlar olmuşlardır (bu arada, “ünlü müzisyenlere ardını dövdürmek”
olarak da tanımlanabilecek bu GROPİ’lik de günümüzde prestijli bir bayan hobisi olarak tanıtılıyor
ya, hay ben sizin akıllarınıza…) Gitarın şeklinin ince belli, Sophia Loren tipli bir kadını andırmasından
mıdır nedendir bilinmez, bu böyle olmuştur, zaten örneklere geçince bana hak vereceksiniz. Bir de
malum, gitar diğer sümsük gitarlar gibi değil, AĞIR, artık çalarken herifler kendilerini ne tür sekis
pozisyonlarının içindeymiş gibi hayal ediyorlarsa…

Bir de standart olarak, bu gitarda tremolo kolu yok. Manyetikler sadece Bridge ve Neck’te, öyle
ortada manyetik durmuyor, DELİKANLI GİTAR imajı var. E manyetikler single değil, KASLI-GUVVETLİ
Humbucker manyetikler. Kısacası şunu kabaca belirtmek mümkün, Chuck Norris gitar çalsa,
muhakkak Les Paul çalardı.

Bu gitarın eline yakıştığı belli başlı adamlar şöyle sıralanabilir a dostlar:

1. JIMMY PAGE (LED ZEPPELIN)

Şiytanlı, okültlü gitar tanrısı Jimmy Page, aslında belirli bir gitarla özdeşlemiş değildir. Sümsük
gibi arada bir Danelectro falan da kullanmış olsa da, “Stairway To Heaven” sebebiyeti ile eline
doubleneck Gibson SG almış olsa da, bu herifin 70’ler boyunca elinden düşürmediği gitar Les
Paul’dür. Bu gitarla olan geçmişi, değil Yardbirds, ta stüdyo müzisyenliği yaptığı zamanlara
dek uzanır. Ama “Led Zeppelin II” ile başlayan ve başını Robert Plant ile beraber kendisinin
çektiği SEKİS SEMBÖLLÜĞÜ döneminde gitarın askısını iyice gevşetmiş, koca Les Paul’ü
neredeyse diz hizasında çalarak iyice bir “gel gız dizime otur” şekli çizmiştir.

Daha sonradan HAROİNE fazla sarınca beyni miyorlaşmış halde sahneye çıkmaya başlamış,
zeksilik yerine süprüntü bir imaj çizmeye başlamıştır gitarı o hizada tutmayı sürdürerek.
Bakın, nasıl da zihni uçmuş gitmiş, neşeli neşeli takılıyor:

[youtube id=”BICCMZ9jspk” width=”620″ height=”360″]

Şimdilerde yaşı ilerledi, bu zeksilik günleri geride kaldı, ama şimdi de Les Paul sayesinde
OLGUN OTURAKLI ZENGİN ADAM imajı çiziyor:

2. MICK RONSON (DAVID BOWIE, MOTT THE HOOPLE, HUNTER/RONSON)

Bu abimiz, Rock tarihinin muhtemelen en küçümsenmiş gitaristlerinden biridir. Şahane
bir gitaristtir amma ve lakin David Bowie’nin efsane kadrosunun bir parçası olduğundan
ve David Bowie’nin müziği gitar müziği olma iddiasından epey fazlasını taşıdığından daha
ziyade eksantrik bir gitarist olarak bilinir. Bu iddianın sürmesinin bir sebebi de David Bowie
günlerinin ekmeğini solo kariyerinde de yemek isteyip, Ziggy Stardust çizgisinde ürünler
vermiş olmasıdır.

Halbuki, Mott The Hoople gitaristi Mick Ralphs ile beraber (ki grup değil, İngilazların bir
dönemi için adeta hayat tarzıdır), Punk’lara en fazla esin kaynağı olmuş İngilaz gitarist
Mick Ronson’dır. Mick Ralphs’tan çok daha Glam bir duruşa sahip olduğundan, sahnede
tanrılaşması çok daha kolay olmuş, kızları kendine hasta etmiştir.

Daha sonra Sex Pistols gitaristi Steve Jones’un aşırmış olduğu, üzerinin boyası kazınmış Les
Paul’ü ile bilinir. İlerleyen yaşlarında Les Paul’ü bırakıp, taşınması daha kolay olduğundan
Fender Telecaster’a geçiş yapmış olan bu efsane gitarist, maalesef çok genç yaşta kanser
nedeniyle aramızdan ayrılmıştır. Ancak Les Paul’ü aşağıda birazdan ismini zikredeceğim iki
hırboya esin kaynağı olmuş olmasından dolayı önemi çok büyüktür.

[youtube id=”BGWYGR3xy2Y” width=”620″ height=”360″]

3. SCOTT GORHAM (THIN LIZZY)

Efsane grup Thin Lizzy, gitaristler söz konusu olduğunda maalesef çok istikrarlı olamamıştır.
Grubun ilk dönemlerinde Eric Bell diye KILLI-SAKALLI bir adamla çalıştıktan sonra, bir ara
Gary Moore girmiş (ki o da Les Paul’cüdür), sonra efsane kadro Brian Robertson’ın gelmesi ile
oluşmaya başlamıştır. Merhum Phil Lynott kadroda 2. bir gitarist düşünmez ancak seçmelere
Scott Gorham diye bir Amerikalı, elindeki Les Paul kopyası gitarıyla gelince fikri değişir. Brian
Robertson’ın çeyreği kadar iyi gitar çalamamaktadır ancak Phil Lynott “bu herif sahnede gitar
çalmak için doğmuş” der ve gruba alır. Thin Lizzy o günden itibaren çift gitarlı bir grup haline
gelir.

Gel zaman git zaman Scott Gorham da kapasite olarak Brian Robertson’a yaklaşır, ancak Brian
Robertson şekil olarak asla Scott Gorham’a yaklaşamaz. Zira gerçekten de, Scott Gorham
sahnede gitar çalıp tanrılaşmak için dünyaya gelmiştir:

Thin Lizzy kadrosundan Brian Robertson ayrılır, yerine zilyon tane gitarist girer çıkar fakat
Gorham sabit kalır. Phil Lynott o karizmanın sahneden eksilmesini istemez. Bu akşam Maçka’da izleyeceğimiz Thin Lizzy kadrosunda da Lynott’ın yerine lider olarak Gorham
mevcuttur. Artık beyaz saçları ile ağırbaşlı bir imaj çizen abimiz, 70’lerde Les Paül’ü ile adeta
bir SEKİS SEMBÖLÜ gibiydi. Bakın da aşağıdaki klipte nasıl gerdan kırıp dişileri (bayanları,
kadınları, kızları, istediğinizi seçin hepsi aynı) çıldırtıyor:

[youtube id=”qhtgxS6z9yo” width=”620″ height=”360″]

4. STEVE JONES (SEKİS PISTOLS)

Burada Sex Pistols hakkında uzun uzun yazarım, fikirlerim ve bildiklerim şimdilik bende kalsın
ama sadece şunu söyleyeyim: Steve Jones’un TEK amacı, Rock N Roll yıldızı olmaktır. Her
zaman böyle olmuştur, böyle de kalacaktır.

Yukarıda bahsettiğim gibi, daha gitar çalmayı bilmeden Mick Ronson’ın gitarını çalan Steve
Jones, izmarit gibi zayıf görünümlü diğer efsane Punk gitaristlerinin Telecaster’larına karşılık,
yapılı Les Paul’ü ile paralel giden semiz görüntüsü ve asi çirkinliğini birleştirip tanrılaşmıştır.
Çaldığı basit ama güçlü riffler, sahnedeki umursamaz öküz görüntüsü ile Punk döneminin
SEKİS SEMBÖLÜ o olmuştur. Her ne kadar menajer zorlaması ile eski Rock devlerine laf etse
de, büyük bir Mott The Hoople ve The Who fanıdır. Bu da yetmemiştir, bir de Thin Lizzy ile
yan proje kurup Scott Gorham’ın yanında çalmışlığı vardır, aha bakın nasıl da çalıyorlar:

[youtube id=”ZN2bcS9shuY” width=”620″ height=”360″]

2.20’ye dikkat, Phil Lynott nasıl da “he yiğidim” diye Steve Jones’a gaz veriyor!

Neyse, Pistols dağılır, Steve Jones’un asıl yüzü ortaya çıkar: Bu adam bir Rocker’dır, hepsi bu.
Zira adamın solo albümü “Fire And Gasoline” şöyle bir şekil içermektedir:

[youtube id=”Q6nSud23dHs” width=”620″ height=”360″]

Steve Jones Kaliforniya’ya taşınmış, saç uzatmış, güneşlenmiş ve vücut çalışmıştır. Ancak o
Les Paul değişmemiş, sahnedeki kaba erkek gücünün simgesi olmaya devam etmiştir.

5. RANDY RHOADS (ÖZİ ÖZBORN)

Karanlıklar Prensi, Metal efsanesi, Büyük solist gibi isimlerle anılan, oysa ki bunların hiçbiri
olmayan, karısı tarafından şahane pazarlanıp yanında çalıştırdığı efsane müzisyenlerin
ekmeğini yiyen Ozzy Osbourne, aslına bakarsanız kariyerini büyük ölçüde çok genç yaşta
bu dünyadan göçüp giden gitaristi Randy Rhoads’a ve ilk 2 Ozzy albümündeki efsane
gitaristliğine borçludur.

Genç ve enerjik duruşu, şekilli sarı saçları ve gitarı SEVER gibi çalması ile bu adam 80’ler gitar
tanrısı modelinin önünü açan adam olmuştur. Aslına bakılırsa, bu adam puantiyeli Flying
V’si ile daha sık görülmüştür sahnelerde, ama Les Paul’ü eline aldığı an ufak tefek bir adam
olmaktan çıkıp heybetli bir gitar tanrısına dönüşmüştür:

[youtube id=”ZcoweoZ6jpM” width=”620″ height=”360″]

Huzur içinde uyusun, şahane gitaristti.

6. JOHN SYKES (TYGERS OF PAN TANG, THIN LIZZY, WHITESNAKE, BLUE MURDER)

“Allah tip vermiş, gerisini koyvermiş” diye bir deyim vardır ya. Allah bu herife tip, yetenek,
şekil, her şeyi vermiş, ama hakikaten gerisini koyvermiş arkadaş! Herifte bestecilik süper,
gitaristlik süper, şekil süper, ses bile süper, ama kariyer istikrarsızlığının sebebini ancak “Allah
gerisini koyvermiş”e bağlayabiliyorum. Sen ki Thin Lizzy tarafından keşfedil, büyük sahnelere
adım at, sonra Phil Lynott seni ortada bıraksın, Whitesnake’e gir, en büyük Whitesnake
albümünü bestele, sonra David Coverdale’i fıttırma seviyesine getirip kendini gruptan attır,
ardından Blue Murder diye grup kurup Bob Rock’la albüm kaydet, onda da geçimsizlik yap,
kadroyu dağıt, süper müziğe rağmen bir halt olama.

İşin enteresanı herifte hala tip de, yetenek de şahane. Ama hala birinci ligde değil, daha
ziyade “müzisyenlerin sevdiği müzisyen” konumunda. Yine de Les Paul ile sahnede en güzel
şekil satan, bir de yetenek olarak hakkını veren adamlardan biridir kendisi. Bakın nasıl da
hakkını veriyor:

[youtube id=”jnzfE8war2w” width=”620″ height=”360″]

7. BILLY DUFFY (THE CULT)

VE İŞTE GELDİK ASIL HIRBOYA!!!

Billy Duffy’nin öküzlüklerinden önceki The Cult yazılarımda bol miktarda bahsetmiştim.
Kendisi Mick Ronson ve Steve Jones ekollerinden gelen bir gitarist olmakla beraber, kariyer
çıkış noktası Post Punk olduğundan Gretsch White Falcon gitarı ve Billy Idol saç stili ile ortaya
çıkmıştır.

Daha sonra yanar dönerlik sebebiyle tarzlarını Amerikanlaştırdıkları için şekilleri değişmiş,
bunun ardından da Billy Duffy birazdan aşağıda anacağım bir diğer hırbo ile mücadele
edebilmek amacıyla gitarını Les Paul yapmıştır.

Bu herifin asıl gitar tanrılığı dönemi, “Sonic Temple” albümü ile başlar. Adamda öyle bir
kendine güven vardır ki, iyice oturmuş olan şekli ile beraber albümün ön kapağına aha bu
resmini koydurur:

Artık herif zıvanadan çıkmıştır, biraz da gelişen gitaristliği, Kaliforniya’nın tuzlu suyundan
kaptığı bronzluğu ve geliştirdiği vücudu ile “sert gitar tanrısı” imajı edinir ve grubun solistinin
de önüne geçer. Kızlar herife hastadır, erkekler de “büyüyünce ben de bööle olazaam”
naraları atarlar.

[youtube id=”YV8o1VmRftM” width=”620″ height=”360″]

Ancak Billy Duffy’nin bu gitar tanrılığı modeli çok uzun süreli olmaz. 90’lar gelmiş çatmıştır.
1994’teki “The Cult” albümlerinde günün modasına uygun olarak Les Paul’ü rafa kaldırır,
Gretsch’i meydana çıkarır, saçları kestirir falan filan.

2000’ler ile beraber The Cult sert tarzına geri döner, bununla beraber Billy Idol saçı – Les Paul
modeli kombinasyonu ile herif kendini yeniler. Ama tabii ki Les Paul’ü çalan kaba saba hırbo,
aynı hırbodur:

2012 senesi itibari ile sahneden hiç utanmadan en çok şekil yapan, gitarı vura vura, poz vere
vere çalan adam gene Billy Duffy’dir. Hiçbir zaman bir virtüöz olmamıştır, olmadan da ilah
olarak anılıyordur ne de olsa. Ama işte ilahlığını Gretsch’e değil, Mick Ronson çakması üst
boyası kazınmış Les Paul’üne borçludur.

8. SLASH (GNR, VELVET REVOLVER, SOLO)

Yukarıda bahsettiğim, Billy Duffy’nin Gretsch’i bırakıp Les Paul’e geçişini sağlayan hırbo işte
budur. Guns N’ Roses devleştikçe bu herif de devleşmiş, imajı eski Rock gitar tanrılarını da
aşıp evrensel boyuta ulaşmıştır.

Sleş aslında epey anormal bir gitar tanrısıdır, özellikle de 80’ler için, zira herif çikolata renkli,
kıvırcık siyah saçlı (tamam bu anormal sayılmaz) ve de tabii ki kafasında kocaman bir şapka
taşıyor. Ama Slash’in dönemin gitaristlerinin moderen gitar kullanım takıntısı aksine Les Paul
kullanmasını sağlayan şey, Rolling Stones’da bir dönem harikalar yaratmış Mick Taylor’a olan

hayranlığıdır.

Les Paul ile beraber herif imajını tamamlamış, bütünleştirmiştir. Ancak Les Paul’den ton
olarak en ileri seviyede faydalanan adamlardan biri de işte bu heriftir. O konuda da ben
konuşmayayım, sesler konuşsun diyip, Slash faslını geçiyorum:

[youtube id=”sOwFkTGndGk” width=”620″ height=”360″]

9. ZAKK WYLDE (ÖZİ ÖZBORN, BLACK LABEL SOCIETY)

Bu adam bir anormaldir… Meydana genç bir yetenek olarak çıktığında aha böyle, John Sykes
stili, genç kızların yüreklerini titreten yetenekli bir delikanlıydı:

Herifte tip var, para var, kariyer var, hatunlar peşinden sürüyle gidiyor. Ancak sonra bir de
baktık ki, herif “ben güneyliyim lan döverim” diyerek hırboya dönüşmüş çıkmış!!

İlk başlarda zeksi bir imaj çizmesini sağlayan Les Paul’ün esnekliği de bu sayede ortaya çıktı:
Les Paul zırtlan gibi zeksi imaja olduğu kadar, ayılığa da yakışıp, bunu pekiştirebilen bir gitar
modeli.

Herifin gitaristliğine ise sözüm yok, gitarı çalmıyor, dövüyor. Ama ben gene de ilk zamanları
ile hatırlamak istiyorum, kıla-sakala lüzum yok:

[youtube id=”sFUbsFQiLBE” width=”620″ height=”360″]

10. JAMES DEAN BRADFIELD (MANIC STREET PREACHERS)

Di mi, ne alaka ama? Ne de olsa Brit Pop olarak anılan müzik gruplarının en ünlülerinden biri
olarak tanıdınız Manics’i. Ama peki ya öncesi???

Arkadaşlar, hazır ilk albümleri “Generation Terrorists”in yeni baskısı yayınlanmışken, hafiften
değinelim sevaba girelim: Manic Street Preachers, 90’ların başında Britanya’da ortaya
çıktığında, henüz Britpop türü yaşamıyordu, dahası, onların Britpop ile alakası yoktu. Çatır
çatır Guns N’ Roses özentiliği ile The Clash hayranlığı arasında bir yerlerde duran müzikler
üzerine, sosyopolitik saldırılar ile intihar eğilimleri arasında bir yerlere oturan lirikler
yerleştirerek ortaya çıktı bu herifler.

Grubun Oasis, Pulp, Suede ve Blur ile anılmadan evvel Bon Jovi ve Accept ile turnelere
çıktığını kaç kişi hatırlıyor?

Grubun en ön plana çıkan iki elemanı Nicky Wire ve Richey James, epey androjen bir imaj
ile kızları kendilerine hasta ederlerken, gitar/vokal James abi de bir dönem onlara uymaya
çalıştı. Ama baktı tipine oturmuyor, o da Alibeyköy dolmuş şoförü imajı ile Slash sololarını
bir araya getirerek eşsiz bir noktaya ulaştı. Nicky Wire ve Richey James’in imajlarına adeta
bir tepki olarak edindiği maço duruş, Jimmy Page misali diz hizasına yakın tuttuğu gitarı ile
hepten pekişmiştir. Manic Street Preachers’ın bir zamanlar böyle müzik yaptığını hatırlayınca
insan hüzünleniyor:

[youtube id=”shWBDMUETrA” width=”620″ height=”360″]

Grubun Britpop ile temasa girmesi ise 3. (ve en iyi) albümleri “The Holy Bible” turnesinde
olmuştur. Grubun o güne dek ürettiği en sert müzikleri içeren bu albümün turnesine Suede
ile çıkılmış, grubun o dönem aklı çelinmiştir. 4. albüm “Everything Must Go” bir nevi “Suede’e
uyma” albümüdür. Tabii ki bu albümden itibaren James babanın efsane soloları azalmış, yeni
jenerasyonlar ne kadar hayvan bir gitarist olduğunu maalesef unutmuştur. Bu vesile ile biz de
hatırlatmış olalım madem, olay 3.47’de devreye giriyor!

[youtube id=”DC-9GA6RBMc” width=”620″ height=”360″]
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.