Godspeed You! Black Emperor’ın İstanbul Konseri ve “İşte İnsan!”

Paylaş:

Sahnede Kanadalı post-rock grubu Godspeed You! Black Emperor 2015 albümleri “Asunder, Sweet and Other Distress”i baştan sona tüm şiddetiyle icra ediyor. Sekiz kişinin ayrı enstrümanlarda ürettiği ses birleşerek bir çağlayan gibi biz seyircileri yıkıyor. Bir an için kendin olmak, müzikten ayrı bir şey düşünebilmek, onun işitsel mevcudiyetinin etkisinden çıkabilmek olanaksız. Arka plandaki beyaz perdede yansıtılan video görüntülerindeki imgeler de GY!BE’nin yarattığı monolitik sesle kendine has bir armoni yaratıyor: ordan oraya başıboş dolaşan insanlar, borsadaki hisse senedi isimleri ve değerleri, boş, tekinsiz sokaklar, konvoy halinde polis arabaları vs.

IMG_2498Bir an, konseri beraber izlediğim kız kardeşim Begüm kulağıma eğilip bir şeyler söylemeye çalışıyor. İlk seferinde anlamamam üzerine, daha yüksek sesle yineliyor. Yine anlamadığımı işaret etmek için yüzüne dönüyorum. Üçüncü kez söylemeye çalıştığında dudaklarını okumaya yelteniyorum ama yine olmuyor. Sahneden gelen ses ve retinamda anbean çakan görüntüler adeta cisimleşmiş, bütün duyularımı ele geçirmiş gibiler. Begüm’le aramda duran üçüncü bir kişi gibiler sanki. Yüksek sesli bir performansta yanımızdakini duyamamak oldukça sıradan bir durum olsa da bütün duyularımızı ve zihnimizi tutsak vermek nadirdir. GY!BE’nin yoğun müziği, görsel imgelerin gücü ve bu ikisinin birlikte taşıdıkları kültürel, iletişimsel ve tarihsel yük o kadar büyük bir kütleye sahip ki, Amerikalı psikolog James Hillman’ın 90’lı yıllara ait bir kitabındaki (“We’ve Had a Hundred Years of Psychotherapy – And the World’s Getting Worse”) sevdiğim bir pasaj aklıma geliyor:

Yandaki dairede kim mi var? Yani 14-B’de kim mi kalıyor? Onların kim olduğunu bilmiyorum ama… Dostum, bütün gün telefondayım, araba telefonundayım, tuvalet telefonundayım, uçak telefonundayım, metresim Chicago’da, beraber olduğum diğer kadın D.C.’de, eski eşim Phoenix’te, annem Hawaii’de ve dört çocuğumun her biri ülkenin farklı yerlerinde. Sabahtan akşama kadar fakslar geliyor, dünyanın bütün borsalarındaki hisse senedi ve emtia fiyatlarından haberdar olabiliyorum… Adamım, her yerdeyim! Ama 14-B’de kim yaşıyor, inan ki bilmiyorum.

61262

Kapı komşumun acısından haberdar değilim

19.yüzyılın sonunda Gustav Mahler, Endüstri Devrimi’nin ardından gelen Yakın Çağ’da müziğin gürültülü olması gerektiğini söylemişti: “Eğer binlerce insanın bizi devasa oditoryumlarda ve opera binalarında duymalarını istiyorsak, bolca gürültü yapmamız gerekiyor.” Kendimin başrolünde olduğu, yukarıda anlattığım anekdot bu çağın çoktan bitip, yeni bir çağın başladığının bir göstergesi mi acaba? (Ki GY!BE’nin de müzikleriyle bunun bir imasını icra ettiklerini düşünüyorum.) Modern hayatın içindeki gürültü ve bilgi sağanağı altında halihazırda sırılsıklamız. İstisnasız her yerden bilgi ve imge akıyor üstümüze… Öyle ki yanı başımdakini bile duyamıyorum/göremiyorum/bilemiyorum. Dünyanın her yerinde bombalar patlıyor. Onların gürültüsü içinde kapı komşumun acısından haberdar değilim. Ülkemin şehirlerinde –sözlük anlamıyla– savaşlar sürüyor, olağanüstü haller ilan ediliyor ve sokaklarda zırhlı araçlar geziyor. Ama bense etrafımdaki gürültü ve bilgi sağanağı içinde bunları seçemiyorum bile.

ecce_hom

Quentin Matsys – “Ecce Homo”

Dün gece de icra ettikleri, en meşhur parçalarından “Moya”da ya da “East Hastings”de GY!BE müziklerini keskin uçlara, hırçın tepelere taşırken, enstrümanlar, bütün eko ve delay efektli sesler yakınsayıp tek bir varlığın, yani medeniyetimizin sesine dönüşüyor. Ve sonra aniden duruyoruz ve tek bir gitardaki hüzünlü bir arpeje bağlanıyoruz. Grubun bir arada icra ettiği, yüklü, modern hayatın hızının ve gürültüsünün imasını içeren müzikler bir anda böyle melodik, tekil, minör tonlu arpejlere salınıyor. Bu keşmekeşin, kalabalığın içinde bireyi arıyor gibi GY!BE. “Beşeriyete ait bütün kaosu damıtın,” diyor sanki, “altından bütün kederiyle, yalnızlığıyla, çaresizliğiyle insan çıkacaktır. Ecce homo!” İşte insan! Ağzı burnu kanlar içinde, elleri kolları bağlı ve başında dikenli tacıyla az sonra çarmıha gerilecek olan İsa’yı öfkeli kalabalığa sunan vali Pontius Pilatus’un sözlerindeki gibi.

GY!BE sadece enstrümanlarla, sözsüz müzikleriyle bütün insanlık olarak ortak paydamızın keder olduğunu yeniden hatırlattı bana. Evet, kabul ediyorum, oldukça kötümser bir bakış açısı ama hâlâ görmeyenlerimiz ya da görüp de umursamayanlarımız olduğundan eminim: Medeniyetin nefes alış veriş sesi gürültüyse, bu gürültü kederle yüklü.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.