GOLD – No Image: Tepki ve tepkisizliğin çaresiz denkliği

Paylaş:
Yazarın Puanı9
9
Okuyucu Puanı: (6 Oy)7.8

Dünyada ters giden olayları düzeltme çabası artık o kadar beyhude bir görünüm aldı ki, bunun için girişimde bulunan kimseler ya bir zümrenin veya kişinin yönetimi altında, çıkar uğruna bir ortam oluşturma çabasında görülüyor ya da farklı heyecanlar peşinde olup bu çabayı kendisine bir süs olarak geçirdiği düşünülüyor. Bu yalnızca ülkemizde değil, hemen bütün ülkelerde böyle. Önce insanların tepkisini çeken önemli bir olay gerçekleşir, bunun düzmece olduğunu düşünen ve sebeplerini uzunca açıklayan bir tayfa ortaya çıkar, ardından bu tayfanın aslında tam ters bir niyetle faaliyet sürdürdüğünü ortaya atan farklı bir takım insanlar türer, en sonunda da bu takım insanlar arasında aslında ilk olayın faillerden veya destekçilerinden kişiler olduğu tespit edilir. Nihayet bu kaosun içinde olan olur ve tepkili veya tepkisiz olmanın aslında tamamen birbirine denk olduğu umutsuzca kabullenilir. Şu yazdığım gidişatı tarihten bu yana dünyanın seyrini değiştiren her olayda görmeniz mümkün. Artık hangisinin doğru, hangisinin yalan olduğunu anlamamızın asla mümkün olmadığı yüz binlerce olay her gün Facebook haber kaynağımıza, Twitter ana sayfamıza düşüyor. Bunun dışında birçok platformdan da daha fazlası ulaşıyor bize. Change.org’dan dünyadaki birçok haksızlığa, adaletsizliğe karşı imza atma tuşuna basıyor, arkadaşlarımıza da imza atmalarını salık verip, bilgisayar başında çekirdeğimizi çitleyip çayımızı yudumlarken en azılı aktivistlerden olabiliyoruz. İroni yapmıyorum, çünkü bunun doğru veya yanlış olduğunu ne iddia edebilirim ne de kanıtlayabilirim. Bununla birlikte klavye ve sosyal platformlardan alınan ücretsiz üyelik sayesinde kesilen ahkamlara da, bu ahkam kesen insanlara sinirlenip onlarla alay ederken farkında olmadan ahkam kesen insanlara da, “sosyal medyaya karşıyım, elimden gelse telefon da kullanmam” diyen kişinin hemen sonra “Bu Tinder’ın kilometre göstergesi yalan ya, sözde 5 km yakınımda şu kız varmış, bizim ev dağın başında ulan” demesine de bir şey söyleyemem. Çünkü anlamsızlaştı. Artık her şey aynı anda komik, üzücü, ibret verici, sığ ve derin.

Peki hemen her hissin mükemmele yakın yansımasını bulduğumuz müzikte, yukarıda yazdığım tanımlanamaz ahvalin bir yansıması yok mu? Var. “No Image” albümü işte tam olarak bu. Bugün sizlere tanıtmaktan yüksek memnuniyet duyacağım bu albüm, zamanımızın en büyük problemine yani tanısızlığa, mecburi bertaraflığa, görsellerinden sounduna; melodilerinden atmosferine; sözlerinden video kliplerine kadar dört dörtlük biçimde parmak basıyor. Hiçbir yönüyle sevilmese bile, salt bu yönüyle baş tacı edilebilecek bir albüm.

gold-no-image-album-kritigi

Grubun müzikal yönelimlerini ve etkilenimlerini incelemeden önce genel olarak kullandıkları temalardan bahsetmek istiyorum. Yukarıda da açıkladığım üzere Gold, gerçekliği sahteyle birlikte gerçekçe sunuyor, kaldı ki bunun tam tersini de yaptığını söylemek mümkün, yani sahte olanın gerçekliğini sahte biçimde sunması da. Şimdi burada biraz kafanızın karışabileceğini düşünüyorum. Grubun ilk albümü olan “Interbellum”a çektiği kliplerde kadın bedeninin metalaştırılmasına, o sıralar şimdikinden daha çok moda olan “food porn” dediğimiz olguya (hoş, bunun asla modası geçmez), bununla birlikte birçok rock klişesine de yer verirken, bunu öyle yoruma açık biçimde yapmış ki taşlama mı yoksa ofansif olmayan tatlı bir mizansen mi anlaşılmıyor. No Image’da ise vites arttırılıyor ve video kliplerle daha ciddi meselelere, bu sefer oldukça belirgin biçimde, gerçekliğin ta kendisine dokunduruluyor. Özellikle “The Servant” ve “And I Know Now” şarkısının kliplerini izlerken izleyici doğrudan gerçekliğin kekremsi tadına maruz bırakılıyor. “The Servant” klibi aslında basit görünmesine rağmen öyle ustaca hazırlanmış ki, görüntülerin önünde belirip duran yüz ifadeleriyle arkada akan patlama, ölüm, idam, şiddet karışımı görüntülerin en basit ifadeyle merdümgiriz dürtülerimizi yatıştırmak için, mutlu bir kişiliğe sahip olduğumuzu yansıtma ihtiyacımızı gidermek için, bunca nefretten ve çıkarcılıktan doğan iğrençliğin içinde tek sığınağımızın o tatlı yüz ifadeleri olduğunu ifşa ediyor. İnternette en çok izlenme rakamlarına ulaşan (porno kliplerden sonra elbette) kedi videolarının ise diğer bir sığındığımız olgu olduğu da belirsizce yüzümüze vuruluyor. O görüntüleri izlerken ne keyif alabiliyor izleyici, ne kendini suçlayabiliyor ne de insanlara suç atacak gücü kendinde bulabiliyor. Yalnızca ve yalnızca tepkinin ve tepkisizliğin denk olduğunu hüzünle kabulleniyor. “And I Know Now” klibi ise doğrudan alışveriş çılgınlığının hayat bulmuş hali olan “Black Friday/Kara Cuma”dan görüntülerden oluşuyor. Bunca gerçek görüntünün içerisinde ise belki de insana en çok koyan, o görüntülerdeki insanların hiçbirinin asla hiçbir şey düşünmeye tenezzül bile etmeyecek bir kafayla mutlu mesut yaşadığı gerçeği olabilir. Çaresizlik sonradan öğrenilen bir duygudur evet, ancak ne barışla ne de savaşla kafamızda kurduğumuz o ideale ulaşılamayacak olması gerçeği belki de her yeni cehalet dolu video “timeline”ımıza düştüğünde, sokak röportajına 600 yıllık çürümüş fikirlerini inançla anlatan kişilerin varlığının ve bu tarz kişilerin kökünün kurumayacağının aksine çoğalmaya devam ettiklerinin farkına varıldığında, kaynağı, yazanı çizeni belli olmayan haberlere inanıp hiçbir sorgulama olmadan kabullenen, varoluş amacı bir fikri yürütüp yaşatmak olup, uğruna kendi akrabalarını bile harcayabilecek olan şahısların bu hayata hiçbir insanın sarılamadığı kadar sarıldığı hissedildiğinde aslında ortada öğrenilen bir çaresizlik olmadığı, yalnızca ve yalnızca içinde nefes alıp verdiğimiz bu topraklara dair devasa bir tespit olduğu yüzümüze çarpacak.

No Image’da ilk albüme nazaran daha çamurlu bir sound hakim olduğu söylenebilir. İlk albüm daha herkes tarafından dinlenebilecek tarzda, müzikal bakımdan etliye sütlüye pek karışmayan, solosu riffi vokal melodisiyle ferah bir rock albümü görünümündeyken, No Image dediğim gibi daha çamurlu bir sound üzerine kurulmuş. Güzelliği ve sesiyle hemen her duyu organına hitap eden Milena Eva ise bu albümde bir tık daha pasif diyebilirim. Elbette dinleyiciyi en başta vurabilecek olan yegane etken nakarat melodileri olabilir, kendinizi aniden “The Servant”ın nakaratına eşlik ederken bulabilirsiniz ya da “O.D.I.R”ın nakaratının büyüsüne kapılabilirsiniz, ancak başta “The Controller” olmak üzere bütün şarkılarda üzerine oldukça kafa yorulmuş, salt vokalin ardına doğru notadan ilerleyen gitar vuruşları olsun diye yazılmadığı apaçık belli olan riffleri de göz ardı etmek çok büyük kayıp olur. Bu ikilinin bunca iyi gittiği bir albümün de kanımca başarısız olması mümkün değil. Kaldı ki seçtikleri o çamurlu atmosfer de o kadar iyi gitmiş ki, hem lanse edilen fikirler için doğru bir altyapı olmuş, hem de şarkının dinamiğine zarar vermemiş.

Bu güzel gitar işçiliğini ise büyük oranda Thomas Sciarone’a borçlu olduğumuzu söyleyebilirim, kaldı ki kendisi bir dönem mükemmel ötesi grup “The Devil’s Blood”da çalma şerefine nail olmuş bir kişi. Yanlı düşündüğümden değil ama No Image’ın TDB’nin o saykodelik havasını da taşıdığını düşünüyorum. Sevenler ve bilenler elbette bana hak verecektir. Hatta “Don’t” ve “Taste me” şarkıları bayağı TDB’ye saygı duruşu niteliğinde rifflere sahip. Daha kulağıma ilk çalındığı anda “Bu Selim Lemouchi riffi” dediğim riffler o kadar çok ki, bununla kalınmayıp gitar tonları da yine Selim’in son grubu Selim Lemouchi and his Enemies’deki tonlara aşırı benzerlik gösteriyor. Tabii ki bu benzerlik benim için artı puan.

No Image gitarlı davullu müzik seven hemen herkes için hem dinlenilesi bir albüm, hem de farkındalığın çağımızın hastalığı olduğunu her saniyesiyle teyit eden bir çalışma. “Ya o kadar yazdın, hangi grupları seven dinlesin onu bari söyle be adam!?” diyenlere de In Solitude, The Devil’s Blood, Year of the Goat sevenler ellerindeki işi, kulaklarındaki müziği bırakıp hemen dalsın diyeyim. Şu sözlerle açılıp, şu sözlerle kapanması da ayrı bir hoş bence;

“I am stuck in sleepless nights, salty tears and sweet surrender”
“Save us from shotguns and father suicides”

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.