Kumruların Faniliği

1146
0
Paylaş:
don kenn - paslanmaz kalem

Karanlıktan korktuğunu söylüyor bana. Ondan önce gidip koridorun ışığını açmamı bekliyor.

“Neyden korkuyorsun tam olarak?” diye soruyorum. “Zebanilerden mi?” diye ardından ekliyorum alayla.

“Neyden olduğunu bilmiyorum. Korkuyorum işte. Evet, belki de zebanilerden. Ya da hayaletlerden, canavarlardan… Orada bir şey görmekten korkuyorum. Ve onu gördükten sonra da hayatımın bir daha aynı olmayacağından, bildiğim, inandığım her şeyin yalan olduğunu öğrenmekten korkuyorum.”

“Korku filmlerini seviyorsun ama?” Bu sorumu yanıtsız bırakıyor.

Birlikte Kayo Dot dinlemeye başlıyoruz. Son albümleri “Coffins on Io”daki en sevdiği parçayı açıyor hemen: “Spirit Photography”. Toby Driver’ın operatik vokallerinin büyüsüne kapılıyoruz birlikte.

eski foto - paslanmaz kalem

“Narin fotoğraf, çatlamış ve işkence görmüş”

Narin fotoğraf, çatlamış ve işkence görmüş

Tavan arasındaki kutusunda

Büyük bir hatıra selinin ortasında

Yüzündeki kırık çizgiler, tiksinti ve hengâme içinde

Üstünde ayak sürümüş yıllar

Yıpranmış dudaklarında gezen örümcekler

Uzun zaman önce silinmiş gözlerinde bıçaklar

Hayal meyal hatırlanan bir şarkı gibi

Hatırlıyorum bu evi

Dilin ucunda bir isim

Ruhun ucunda bir yara

 

Sürünerek gelen bu zebaniyi dinliyorum

Ahşabın üzerinde kendini çekiştiren

Ve benle birlikte her yüzyılı izleyen

Cılız ve bitkin bedeniyle tırmalıyor yeri

Yanan cadılar gibi bir ses çıkarıyor

Toplum önünde yaktım hepsini

Ama dehşet içinde gözetlenmiş bu tozlu kutuyu

Unutmuş olmalıyım

 

Talihsiz acılardan kıyafetleri

Ve vecitten solmuşluklarıyla

Yıkanmış hayaletler

 

Katsushika Hokusai - paslanmaz kalem

“Ölülerin gözlerine konuşma hakkı tanısak, açığa vurdukları cehennem ne olurdu?” (Resim: Katsushika Hokusai – 1830)

Izdırap kılığındaki keder

Katı bir sessizlik içinde uyuyan canavarı çağırıyor

Dalgaları bulandırıp sakinlerini uyandırıyor

Merhamet sayesinde bozulmamış ebedi uykularından

 

Her tarafımda kollar

Hiçliğin karanlığına çekiyorlar beni

Çekip koparıyor, durmaksızın kemiriyorlar

  

Söyle bana:

Eğer ölülerin gözlerini zorlayarak açsak

Sadece bir saniyeliğine

Ölülerin gözlerine konuşma hakkı tanısak

Açığa vurdukları cehennem ne olurdu?

Mühürü kalkan kâbus ne olurdu?

osamu dazai - paslanmaz kalem

Osamu Dazai

Mısralar içimize işliyor adeta. Parçanın efsunlu sözlerinin etkisi altında konuşmaya başlıyor kendiliğinden:

“Evet, korku filmlerini seviyorum. O filmlerde ansızın karşıma çıkan türlü mahlûkatı da seviyorum. Ve sana itiraf edeyim mi: Lambasını yakıp aydınlatmanı beklediğim koridorda karşıma çıkacak şeyi de görmek istiyorum aslında. Görecek olmaktan korkuyorum; bu doğru. Ama bir yanım da onu görmek istiyor. Osamu Dazai’nin ‘Artık İnsan Değil’inde okumuştum benim gibi insanları. Bu kişilerin içindeki, insanlığa yönelik dehşet hissi öyle marazi bir hale geliyor ki daha korkunç varlıkları kendi gözleriyle görmek için yanıp tutuşuyorlar. Ve dehşet duyguları ne kadar derinleşirse, korku hisleri ne kadar keskinleşirse, bekledikleri vuslatın o kadar güçlü olması için dua ediyorlar. En grotesk, en sürreal resimleri yapan ressamları düşün­—”

“Francis Bacon?”

“Evet… Ya da bunları yazıya aktaran Lewis Carroll mesela… İnsanlık denen bu hayalet sürüsünün ellerinde sayısız kere acı çekmiş ve hayal kırıklığına uğramış bu kişiler fantezilere teslim etmişler kendilerini. Onlar güpegündüz, doğanın içinde bizzat kendi gözleriyle görmüşler bu canavarları. Ve şahit oldukları şeyleri insanlara aktarırken onları kandırmaktansa, bu canavarları tüm inandırıcılıklarıyla tasvir etmişler. Mistikler ve ezoteristler de böyleydi. Bu doğaüstü varlıklarla karşılaşmak içindi bütün çabaları.”

“Sen de kendinin böyle olduğunu mu düşünüyorsun?”

francis bacon - paslanmaz kalem

Francis Bacon – “Three Studies of Lucian Freud” (1969)

“Düşünmüyorum, biliyorum. Kendimi tanıyorum. Şu karanlık koridorda yürürken yaşayacağım içgüdüsel, cılız korku, akşam haberlerini izlerken yaşadığım hislerin yanında hiçbir şey. Ve inan bana, bu duygularımda asla yalnız değilim. Bak, Francis Bacon dedin. İnsanlık durumunu, savaşları, vahşeti tüm çirkinlikleriyle resmediyordu. Dünyanın en pahalı tablolarından birisi şu anda onunkisi. 140 milyon doların üzerinde bir bedelle satıldı birkaç sene önce. Bu adam, resimlerini ilk defa sergilediği zaman ziyaretçiler kendilerini zor dışarı atmış sergi binasından. Ama görüyorsun, elleriyle gözlerini kapatsalar dahi parmaklarının arasından tablolarına bakmaktan kendilerini alamamışlar işte.”

Karanlık korkusunun ve korku filmi sevgisinin altında böyle bir şey olduğunu öğrenmek açıkçası beni biraz sarsmıştı. Bu duygularının ardında çocukluğuna dair ufak bir kötü hatıra, basit bir neden beklerken, o bütün dünyayı fırlatıp atmıştı kucağıma.

Onu çok seviyorum. Konuşmamız nedeniyle yüzünü döktüğünü görüyor ve kahroluyorum. Her şeyin o kadar da kötü olmadığını hatırlatma telaşı ele geçiriyor beni bir anda. Konuşmak için ağzımı açtığımı görünce işaret parmağını dudağıma götürüp beni susturuyor, albümdeki ilk parça, “The Mortality of Doves”u açıyor ve gözlerimin en derinlerine bakarak soruyor: “Yine o naif iyimserliğinle gönlümü almaya çalışmayacaksın, değil mi?”

Musluktan lavaboya damlayan her melek

Giderden yerin dibine dökülüyor

Melekler toprağa karışırken

Koroların sesi boş bir odada yankılanıyor

 

irfan haider mirza - paslanmaz kalem

Irfan Haider Mirza – “Lost Humanity”

Ve bu tabutun, ihanetle dolmuş kil döşemeleri

Yerinden oynattığını

Ve uzlaşmazlık batağı içinde

Ruhu tamamen yuttuğunu

Kimse fark etmedi

İnsanlık öylesine izler,

İstihza ile kendini tıka basa doldurur

Ve toprağı ezerken

İnsanlık her geçen gün artan bir gürültüyle

Her günün, her yılın ve her yüzyılın zahmetinden

Şikâyet ederken

 

Kayıpken

Düşünceler içinde kaybolmuşken

Veya Cennet’in sürünerek yaklaşan kalabalığı

Düşünceyi kavrayamamışken

Ötesini asla görememişler

Bu yüzden de görecek bir şey yokmuş ötesinde

Her biri sokaklara dağılmış kırık tanrı heykellerinin üstüne

Tiranlar gibi basarak geçmişler sonsuza kadar

 

francisco goya - paslanmaz kalem

Francisco Goya – “Saturn Devouring His Son” (1819-1823)

Alaycı kalp çoğu zaman unutmuş

Damarında akan kanı

Tedavüldeki hayaletler musluktan lavaboya

Oradan da sessizliğe

Ve ihmalle unutulan ama cüretle ifade edilmeyen

İhtiyata akarken

Uyku, kumruların fanilikte gizlenmemiş uykusu

Bu canavarlığın üzerine

Yılların gölgesini kapatırken

 

Kapakları kapatır

Ve görüşü engellerken

Dünya çorak bir toprak haline gelmiş

Yoğun bir bataklık, cansız bir düz arazi

Ki metruk olduğu kadar düz bile değil

 

Ve zehir ile pişmanlık içinde

Aşağı çekilirken haykırıyorum tüm sesimle

Ve kuruması için bırakılmış bir havlu gibi

Banyonun üzerinde asılı duruyor bir beden

Damlalar karanlık ve boş bir odada

İsyanlarını yakarıyorlar

Hüzün toplanırken

 

Benim nidalarım

Uzun zaman önce kaybolmuş bir intiharın,

Tüm kanını akıtan bir meleğin

Ve ölmüş bir kumrunun yankıları

Not: Bu yazı ilk olarak Kahverenkli dergisinin Ocak 2016 sayısında yayımlanmıştır.

Öne çıkan görsel: Don Kenn

 
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.