SIRMA “İçimden gelen neyse, müziğim de o”

736
0
Paylaş:
sirma-roportaj

Kısa bir zaman önce ilk EP’sini çıkaran Sırma, albümdeki şarkılarla ve geçtiğimiz ay lansman konserindeki performansıyla dikkatimizi çekti. Albümdeki elektronik sounddan farklı olarak  post-rock tarzında gerçekleştirdiği konserde, grubun performansı ve Sırma’nın sesi dinleyenleri büyüledi. İlk defa adını duyduğumuz müzisyenin ismini araştırdığımızda ise karşımıza genç yaşındaki başarılarıyla ve eğitimiyle takdire şayan bir müzik geçmişi çıktı. 

Sırma Munyar, gazeteci bir ailenin müzisyen kızı. Neredeyse hiç müzik dinlemeyen ailesinin aksine, Berklee College Of Music’i burslu kazandı. Okulda Pepsi tarafından keşfedildi, Dünya Kupası maçları için kaydedilen bir şarkıda Türkiye’yi temsil etti. Caz eğitimi ile başladığı müzik hayatına önce prog. rock grubu ile, daha sonra da elektronik alt yapılı solo çalışmalarıyla devam etti. Türk ezgileriyle elektronik dark pop’u buluşturduğu “Instincts” adlı mini albümü, tüm müzik birikiminin sentezi olarak hayat buldu. Şahsen editörümüz bu başarıya kayıtsız kalmadı ve röportaj yapmayı görev edindi.

sirma-instincts-epÖncelikle EP ve lansman konserindeki performansınız için tebrikler. EP’de söz-müzik ve aranjman tamamıyla sana ait. Albüm nerede kaydedildi? Neden sadece 4 şarkı?

Teşekkürler! Albümün kayıtları da bana ait. New York’ta evimde profesyonel stüdyo kurdum, hem kendi vokal kayıtlarımı hem de Türk enstrüman kayıtlarını orada aldım. Sadece gitar ve bas kayıtları prodüktörüm Drew’un stüdyosunda alındı. Zaten prodüksiyon ve mix de orda yapıldı.

4 şarkı, çünkü Amerika’da (ve tecrübe ettiğim kadarıyla genel olarak uluslararası müzik piyasasında) yeni çıkış yapan sanatçıların artık mini albümlerle (EP) ortaya çıkmaları ve kendilerini tanıtmaları stratejik olarak daha doğru oluyor. İnsanlar sosyal medya çağında ürünleri çok çabuk tükettikleri için, dinleyicilerin ilgisini azar azar ama sık sık çekmek gerekiyor. Ama devamı gelecek tabii.

EP’de elektronik alt yapı üzerine Türk ezgileri, alternatif pop – ambient, jazz hatta bazı bölümlerde dubstep gibi birçok farklı tarzı sentezlediğini duyuyoruz. Peki sen kendi müziğini nasıl tanımlıyorsun?

İçimden gelen neyse müziğim de o. Müziğe klasik piyano ve solfej eğitimiyle başladım, caz vokal ile devam ettim, Berklee’ye gittikten sonra başka müzik türleriyle de tanıştım, hatta yaklaşık 2 yıl boyunca Helicopria isimli bir progressive rock grubuyla da çalıştım… Orda eğitimime devam ederken bir ara Londra’ya gidip London School of Sound’da elektronik müzik prodüksüyonuyla ilgili dersler de aldım… Açıkçası müzikle ilişkim başladığından beri hiçbir sınır çizmedim önüme, kendimi kısıtlamadım. Bilgiye, öğrenmeye, kendimi geliştirmeye hep aç oldum; hala da öyleyim. Türk müziği de beni çok çekiyor ve eğer kulağım herhangi bir Türk enstrümanı duymak istiyorsa yazdığım bir şarkıda, hemen düzenlemeyi yapıyorum, o enstrümanı çalan meslektaşım kimse ona ulaşıyorum, kayıt alıp kullanıyorum… Tanımlama kısmına gelince; sizin de dediğiniz gibi aslında farklı katmanları var derinine indiğinizde yaptığım müziğin, fakat yabancı basında ‘Electronic Dark Pop’ olarak tanımlıyorlar, bence de en uygun tanım bu.

Yeniliğe ve geliştirmeye bu kadar açık bir müzik anlayışı ile dinleyici kitlesi kazanma konusunda zorluk yaşamıyor musun? Seni ilk defa dinleyecek olan insanlara kendini nasıl anlatıyorsun?

Elbette zorluk yaşıyorum. Sonuçta insanlar beklemedikleri, alışkın olmadıkları müzik türleriyle karşılaştıklarında garipsiyorlar. Bu bana has bir durum değil yalnızca, insanın doğasıyla alakalı bir durum, o yüzden de kişisel algılamıyorum açıkçası. Ama benim gibi müzikte yeniliğe aç insanlar da var ve müziğimi dinleyip beğenenler de sadık dinleyiciler haline geliyorlar genellikle. Ben daha bu yolun başındayım ve içimden gelen müziği yapmaya devam edeceğim. Bir sonraki projem için mesela biraz daha electro-pop’a kayan, biraz daha sakin, ama yine sentezlerle dolu şarkılar üretiyorum şimdilerde… Belki bir sonraki projede aklımdan ve kalbimden başka tınılar geçecek… Yaratmaya ve gelişmeye aç olduktan sonra, ürettiğim şarkıların da dinleyicisi bulunur diye düşünüyorum. İlk albümü beğenmeyen ikinci albümü beğenebilir, tam tersi de olabilir… Benim en çok önemsediğim unsur, yaptığım müziğin içten ve dürüst olması.

[youtube id=”29bXXPegw-8″ width=”620″ height=”360″]

Lansman konserinde karşımızda o kadar güçlü bir sound ile post-rock çalan bir grup beklemiyorduk açıkçası. İlk konserinde sahneye albümden daha farklı ve oldukça sert bir sound ile çıkma fikri nasıl gelişti?

İstanbul’a bu konserden önce en son, Helicopria’nın vokalisti olarak konser vermeye gelmiştim. Küçükçiftlik Park’ta, 2012 senesinin Şubat ayında, Mando Diao’nun ön grubu olarak sahne almıştık. O grupla yaptığım müzik experimental/progressive rock tarzındaydı ve Türkiye’de de dinleyicilerimiz vardı. O gruptan ayrıldıktan sonra solo projeme yoğunlaştım, fakat hala o grubun basçısı ve davulcusuyla çalışıyorum. Lansman konserinde Helicopria’dan da şarkılar çaldık; hem Helicopria dinleyicilerini memnun etmiş olduk, hem de biz de uzun bir aradan sonra eski şarkılarımızı çalmaktan keyif almış olduk. İstanbul için hazırladığımız konserin düzenlemesini de buna göre yaptım. Instincts EP biraz daha elektronik, ama bu vesileyle konserde post-rock’a kayarak farklı bir yorum getirmek istedim, dinleyicilere de daha canlı, etkileyici bir performans sergilemek istedim.

Sahnede senin şarkılarını post-rock tarzında icra eden 3 kişilik “dev” grubundan da bahseder misin, kimdi onlar? Şarkıların düzenlemesi de onlara mı aitti?

Şarkıların düzenlemesi bana ait, fakat grubumdaki herkes fikrini paylaşmakta serbest, dolayısıyla provalar sürecinde benim başlattığım düzenlemeye eklemeler oluyor ve ortaya herkesin kendini yakın hissettiği bir düzenleme çıkıyor. Gruptaki herkes Berklee’den yakın arkadaşlarım ve uzun zamandır beraber çalıştığım, vakit geçirdiğim insanlar. İstanbul’daki konserde davulda JP Bouvet, basta Drew Moore (sahne adıyla Drew Ofthe Drew) ve gitarda Asher Kurtz vardı.

Gelecekte rock tarzında bir albüm kaydetme planın var mı?

Geçmişte Helicopria ile kaydettiğim projeler rock tarzındaydı zaten.

Linkleri şöyle:
http://helicopria.bandcamp.com/album/chaos-of-closure
http://helicopria.bandcamp.com/track/turbulence
http://helicopria.bandcamp.com/album/helicopria

Ben gruptan ayrılıp solo projeme yoğunlaşınca, grup başka bir vokalistle 4 şarkılık bir proje daha kaydetti fakat sonra herkes kendi kariyerine yoğunlaşma kararı aldı. Şimdi grup aktif değil. Ama ileride Helicopria’yla ya da farklı grup ve müzisyenlerle rock tarzında projelerde de yer almak isterim.

Konserde Türkçe bir şarkı (yanlış hatırlamıyorsam B.Ortaçgil – Değirmenler) seslendirdin ve dinleyicinin tepkisi çok güzeldi. İleride kaydedeceğin ilk uzun çalar albümüne Türkçe şarkı koymayı düşünmüyor musun?

Doğru hatırlıyorsunuz. ‘Değirmenler’ en sevdiğim Türkçe şarkılardan biri, seslendirmekten de büyük keyif alıyorum. İlk albümümde olur mu bilmem ama Türkçe bir single düşünüyorum. Kesin bir tarih vermek için henüz erken ama 2015 senesi için böyle bir niyetim var. Bakalım…

Sadece müzik tarzın değil, özellikle canlı performansındaki güçlü sesinle de dikkatimizi çektin. Peki Türkiye’den sesini/yorumunu beğendiğin kadın müzisyenler var mı?

Teşekkür ederim! Jehan Barbur’un sesi ve yorumu çok hoşuma gidiyor. Tartışılmaz teknik kabiliyete sahip Sertab Erener ve Şebnem Ferah’ı da örnek aldım hep… Yaptıkları her şarkıyı beğendiğimi söyleyemem ama vokalist olarak hepsi kendine has ve özel yeteneklere sahipler bence.

Bundan sonraki müzik hayatına Türkiye’de mi yoksa Amerika’da mı devam etmek istiyorsun? Gelecekteki planların neler?

Şimdilik Amerika’da yaşamaya devam edeceğim gibi görünüyor, dolayısıyla ağırlıklı olarak İngilizce müzik yapmaya devam edeceğim bir süre daha… Fakat bir ayağım da Türkiye’de olsun istiyorum. Burdan tamamen kopmak gibi bir niyetim yok. Şu aralar 6 şarkılık yeni bir EP yapma fikri var kafamda, yavaş yavaş o albümün parçalarını yazmaya başladım… Baharda kayda girerim diye tahmin ediyorum.

Şansını Amerika’da deniyorken debut albümünde Türk ezgileri kullanmak cesur bir hareket ama aynı zamanda riskli değil mi?

Elbette riskli. Ama şimdi risk almayacağım da ne zaman alacağım? 24 yaşındayım. Bence şimdi risk almanın tam sırası. Yabancı insanlar genelde “Hayatımda hiç böyle bir müzik dinlemedim, ufkum açıldı” şeklinde yorumlarda bulunuyorlar duyduklarında. Benim de hedefim zaten zaman içerisinde bir marka haline gelmek. Her ne türdeki projede imzam olursa olsun, insanların duydukları anda hiç düşünmeden “Sırma’nın işi bu” diyebilmelerini istiyorum. O noktaya gelmek kolay değil, biliyorum. Ama en büyük hedefim bu.

Müziğine Türk ezgileri eklemeyi seven biri olarak, bundan sonraki albümlerinde Erkan Oğur, Civan Gasparyan gibi yerel müziğin usta isimleriyle çalışma fikrine sıcak bakar mısın? 

Çok isterim hem de. Zaten bu EP’de ‘Clinched’ isimli parçada, sık sık Erkan Oğur ile çalışan Mehmet Ali Sanlıkol ile ney, bağlama ve ud kayıtları aldım. Boston’da yaşadığı için kayıtları gidip bizzat evinde alma şansım oldu. Bu aralar da kafayı Civan Gasparyan’ın ustalıkla çaldığı duduk isimli enstrümana taktım aslında, o yüzden bu soruyu sormanız güzel bir tesadüf oldu.

Kimleri dinliyorsun? Beste yaparken ilham aldığın isimler kimler?

Bu aralar hem iş için, hem de biraz dinlenmek için İstanbul’da olduğumdan, bolca Türk müziği, Türk müzisyenleri dinlemeye çalışıyorum. Anonim türküleri seslendiren o kadar fazla müzisyen var ki bilinmeyen… Fırsat oldukça araştırıyorum. Ama Türk müziği konusunda en sık takip ettiğim isimler genelde Erkan Oğur ve Mehmet Ali Sanlıkol. Onlar dışında Türkçe müzik yapan isimlerden dinleyerek büyüdüğüm Mor ve Ötesi’nin bendeki yeri çok ayrıdır.

Beğenerek dinlediğim, örnek aldığım yabancı müzisyenlerin başında Björk geliyor. En cesur, en yaratıcı ve piyasa kaygısı olmadan kendine özgü, içinden gelen müziği olduğu gibi icra eden, zamanımızın en ilham verici sanatçısı Björk bence. Björk dışında Imogen Heap ve Bat for Lashes bu konuda kendime yakın bulduğum sanatçılar arasında yer alıyor.

Dinledikten sonra “işte yapmak istediğim müzik” dediğin, müzik hayatının yönünü belirleyen bir albüm var mı hayatında?

“İşte yapmak istediğim müzik!” dedirten bir albüm ya da sanatçı olmadı hayatımda, çünkü o söylem beraberinde taklitçiliğe özenmeyi getiriyor biraz bence- ki ben her daim özgünlükten yanayım. Ama müzik hayatımın yönünü belirlemede en çok etkisi olan albüm Björk’ün ‘Medúlla’ isimli albümüdür. Dinleyenlere bir de bu albümün belgeseli, ‘The Inner or Deep Part of an Animal or Plant Structure’ı izlemelerini şiddetle tavsiye ederim. Hem albümü dinledikten sonra hem de belgeseli izledikten sonra kafamda bazı taşlar yerinden oynadı diyebilirim. Bu albümde Björk, ağırlıklı olarak insan sesleri kullanmış, fakat albüm sıradan bir ‘a cappella’ albümü değil. Anlatmakla olmaz; zaten duymamış, izlememiş olanlar için de sürprizi bozmak istemem. Ama özetle, bu albüm bana müzikte yaratıcılığın ve icranın sınırının olmadığını hatırlatan albümdür. Björk’ün dehasının da en önemli kanıtıdır bence aynı zamanda.

Cevaplar için teşekkürler. Son olarak, çoğunlukla rock dinleyen Paslanmaz Kalem okuyucularına neler söylemek istersin?

Öncelikle röportajımı okudukları için teşekkür ederim! Eğer dinleyip beğendilerse, beni sosyal medyadan takip etmelerini tavsiye ederim… Birçok müzisyenle ortak projelere ve farklı müzik türlerine her zaman açığım, yaptığım işleri de sosyal medya sitelerimden paylaşıyorum ve duyuruyorum.

Facebook: https://www.facebook.com/sirmamusic
Twitter: https://twitter.com/sirmamunyar
Soundcloud: https://soundcloud.com/sirmamusic
Youtube: https://www.youtube.com/user/sirmamusic
Instagram: http://instagram.com/sirma

Onun dışında Türkiye’de henüz çok tanınmadığını tahmin ettiğim ve son zamanlarda severek dinlediğim iki grup tavsiye etmek isterim: indie rock/post rock dinleyicilerine High Highs, Portishead ve Radiohead severlere The Acid… Keyifli dinlemeler!

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.