THE CULT – HIDDEN CITY (Cooking Vinyl, 2016)

Paylaş:
The Cult - Hidden City 2016
Yazarın Puanı8
8
Okuyucu Puanı: (5 Oy)8.7

Bundan 4 sene evvel yayımlanmıştı bir önceki The Cult albümü “Choice Of Weapon.” Grubun iki ayrı prodüktör (Chris Goss ve Bob Rock) ile işbirliğine girerek ortaya koyduğu, eklektik ve ruhani yanı ağır basan bir albümdü. Hem tarz, hem de işleri yürütme konularında bir istikrarsızlık abidesi olan grubun, geç de olsa, rayına oturmaya başladığını gösteriyordu. 

“Hidden City,” o albümün bıraktığı yerden devralıyor bayrağı. The Cult için “Choice Of Weapon,” kariyerlerinin bu döneminde ait oldukları müzikal bölgeleri ve söylemsel duruşu tespit ederken, “Hidden City” bu alandaki hakimiyetlerini pekiştirdikleri bir “beyan” albümü niteliği taşıyor. Bu nedenle “Hidden City”i masaya yatırırken birkaç sene öncesine dönüp, “Choice Of Weapon”a nasıl ulaşıldığını anlamamız gerekiyor.

“HACI TİBET’E GİDİYORUZ, YANINA AMFİLERİNİ DE AL!”

Neredeyse tüm ‘80’ler grupları için adeta kabusa dönen ‘90’lı yıllar bitiyor… Her albümünde farklı şeyler deneyip, sürekli bir güne ayak uydurma kaygısı gütmüş olan The Cult, 1995 senesindeki olaylı dağılmalarının ardından tekrar toplandığını beyan ediyor! Gitar-kahramanı Billy Duffy zaten dünden hazır. Solist Ian Astbury ise tekrar geniş kitlelere seslenmek istiyor ve bunu tek başına yapamayacağını biliyor. Eee, ne de olsa 1980’lerde en azından 3 klasik albüme imza atmış bir grup bu. Eleştirmenler nezdinde kabul görmemiş olsalar bile hala çok farklı janrlardan gelen kemik bir kitleye sahipler.

Bu dönemin mahsulü, “Beyond Good And Evil” isimli, diğer hiçbir The Cult albümüne benzemeyen, modern sound’lu albüm oldu. Ancak grup ve plak firması Atlantic arasında yaşanan çekişmeler sonucunda adeta “elde patlayan” bir albüm oldu bu.

Özet geçeyim: Atlantic Records gruba ciddi bir yatırım yaptı ve başlarına getirdikleri prodüksiyon ekibi ile grubu önce Aerosmith’e çevirmeye çalıştı. Grup delirdi ve prodüksiyon seansı elde patladı. “Lan bari moderen saund yapın da gençle dinlesin, size o kadar para akıtıyoruz heyvan herifler” diyen firma sahibi Ahmet Ertegün, grubu bu kez MODEREN prodüktörler ile stüdyoya soktu grubu. Ancak yine CEREYANLI bir ortam yaşandı. Ian Astbury “ben bu şarkılara kalbimi döktüm iki tane bol pantolonlu BEZEVENGİN elinde oyuncak mı olacak hislerim duygularım?” diye çıkışınca bu ikinci kayıt seansı da infilak etti.

Ahmet Ertegün abimiz

Ahmet Ertegün abimiz

Bunun üzerine illallah eden Ertegün düşündü taşındı ve bir karara vardı: “Yaa bu heriflerle iki albümde bir sürekli çalışıp duran bi prodüktör vardı, böyle sarı boyalı saçlı, HOLİVUD tipli bi herif, neydi adı yaa, haa BOB ROK, getirin o BOB ROK’u, böyle manyaklardan ancak o herif albüm çıkarabilir.”

Böylece grup Bob Rock ile 3. kez birlikte çalıştı ve ortaya ne moderenlikten, ne de köklere dönüklükten ödün vermeyen, inanılmaz bir albüm çıkardı. Gruba güzel de şekil yaptılar, ‘Rise’ isimli ilk single ile grup MODEREN ROK listelerinde 1 numaraya yükseldi. Ancak Astbury durumdan hala şikayetçiydi. “Ben ‘Rise’ı akustik parça olarak getirdim, stüdyodan Pentagram’ın ‘Bir’ parçası gibi bir şey çıktı” dedi. Ayrıca albüm isminin “The Demon Process” olmasını istiyordu fakat “ne öyle şiytanlı isim, satanist misiniz lan, kedi mi kesiyosunuz siz” şeklinde çıkışan Ertegün’den veto yedi. Bu gerginliklerin neticesinde Atlantic Records “albüm yatırım masrafını çıkarsın, sonra kesin heriflerin PROMASYON desteğini” şeklinde bir karar aldı ve albüm grubun ELİNDE PATLADI.

Hayal kırıklığı yaşayan Astbury, The Doors’tan gelen teklifi kabul etti ve grubu bıraktı. Bu esnada Billy Duffy de önce Jerry Cantrell ile Cardboard Vampires, akabinde bir yıldızlar karması olan Circus Diablo ile çalıştı. The Cult’ın “Beyond Good And Evil”da yakaladığı MODEREN HOLİVUD sound’unun ekmeğini ise, ilginçtir, Velvet Revolver yedi. Tıpkı zamanında “Electric” albümünün ekmeğinin “Appetite For Destruction” ile Guns tarafından yenmesi gibi…

“BİZ DOĞUŞTAN KAYBETMİŞİZ AGA.”

Geliyoruz 2006’lı yıllara. Jim Morrison’ın akrabaları The Doors’a dava açınca gerilen Ian Astbury, “ben tekrar The Cult’ı bir yoklayayım” dedi ve Billy Duffy’nin kapısını çaldı. Duffy zaten dünden hazır, grup tekrar toplandı. Fakat bu kez kontrol Ian Astbury’deydi. “Köklere dönüş lazım, olay İngiliz kimliğimizi geri kazanmaktadır” dedi ve efsane prodüktör, emektar Killing Joke basçısı Martin “Youth” Glover ile irtibata geçti. Grubun zaten büyük fanı olan Youth’a nasıl bir sound istediğini anlattı: “Abi böyle Joy Division gibi baslar önde olsun, ritmik olsun, Post Punk hissi olsun, KABASAKAL bas saund’u olmadan İngilizlik olmaz.” Başıyla onaylayan Youth “olur abi” dedi ve ekledi: “Siz bana demoları gönderin, ben çalışmaya başlayayım.”

"Size İngilaz Saund yapazaam"

“Size İngilaz Saund yapazaam”

Billy Duffy’nin kaydettiği riffler Youth’a gönderildi. Youth ve Astbury bu rifflerden şarkılar ürettiler. Billy Duffy stüdyoya gittiğinde bir de baktı ki Youth kendi davulcusu ile beraber albümün altyapılarını çoktan kaydetmiş, geriye bir tek gitarlar kalmış, “ooo Billycim hoş geldin geç otur” diyor. Gitarları kaydetmek için yalnızca 1 günü kalmıştı Duffy’nin zira anlaştıkları plak firması Roadrunner fena bir deadline koymuştu albüme.

Böylece ortaya “Beyond Good And Evil”dan çok uzak, Alternative Rock kitlesini yakalamaya kaygısındaki “Born Into This” çıktı. Gitarların en geri planda durduğu The Cult albümüydü bu ve Ian Astbury’nin vokalleri ile yürüyordu. Maalesef yine plak firması problemi yaşandı ve bu albüm de beklenen başarıyı getirmedi. Dahası bu kez “Duffy’nin gitarları nerde???” diyen fanlar da memnun kalmamıştı işten.

“SAVULUN GODOŞLAR, ZINDIKLAR VE DE EŞŞOĞLUEŞŞEKLER!”

İşte bu noktada Ian Astbury’den beklenecek davranış havlu atması olabilirdi. 1994’te atmıştı. 2002’de de. Ama bu kez atmadı. İşi inada bindirdi. İyi ki de bindirdi çünkü bu sayede The Cult’ın en istikrarlı dönemine ulaştık.

"Kıro musun nesin yaa, pis!"

“Kıro musun nesin yaa, pis!”

Grup önce efsanevi “Love” albümlerini baştan sona çaldıkları bir turneye çıktı. Maddi olarak güzelce bir rahatladı. Her daim günün modasını takip eden Billy Duffy de şekilli GILEM saçlarını kesti, Billy Idol modeli yaptırdı. O arada “albüm denilen format bitmiştir arkadaş, artık GAPSÜL var” diyen Astbury, her birinde ikişer yeni parça bulunan iki single yayınlattı gruba. Kendisine gelip “abi bildiğin EP bunlar, nesi GAPSÜL?” diye soranlara sert çıkıştı: “Kardeşim sen modanın ne olduğunu biliyor musun? Modada GAPSÜL KOLEKSİYANLAR vardır, biz de bunun müzik için olanını yapıyoruz, SEN DAVARSAN, SEN ANGUTSAN, SEN MODADAN ANLAMIYORSAN IAN ASTBURY NE YAPSIN?”

Ancak bu FÜÇÜRİSTİK döneme henüz gelinmediğini anlayan Astbury, “lan galiba albüm yapmayı sürdürmek lazım” dedi ve grup Cooking Vinyl ile anlaştı. Ancak Billy Duffy’nin yüzeyselliğinden ve BAYROLUĞUNDAN sıkılmış olan Ian Baba, grubun prodüktör Chris Goss ile çalışmasında ısrarcıydı. “Bu adam sayesinde daha ruhani, daha fileksibıl, daha embrovize bir şeyler çıkarabiliriz” diye düşünüyordu. Gönülsüzce de olsa kabul etti Duffy. Ancak ortaya çıkan parçalar kulağa çiğ geliyordu. Billy Duffy’nin “oğlum bak, ikimizin ortasını bulabilen tek adam Bob Rock, bu herif olmadan düzgün albüm çıkaramıyoruz, bu dazlak hıyar bizi rezil edecek” şeklindeki ısrarlarına dayanamayan Astbury, albümün Bob Rock ile tamamlanması fikrini kabul etti.

YAKAROĞLU GOSS

Şekilli ancak içi boş prodüktör Chris Goss

“Ooooğğ kimleri görüyorum, demek yine kucağıma düştünüz gadasını aldıklarım, söyleyin bakiym neymiş yine derdiniz” diyen Bob Rock, Chris Goss’un darmadağınık kaydettiği şarkıları aldı, “şuradan bir nakarat çıkar, vay hıyar bridge olacak kısmı enstrümantal bırakmış, böyle solo olmaz tekrar kaydet, güzelim bu vokale bir de armoni koy da şenlenelim, babacım bu şarkıda 6 dakikalık malzeme yok 4 dakikaya düşürüyoruz” gibi yaklaşımları ile resmen adam etti.

Bob Rock: HOLİVUD saçlı adam

Bob Rock: HOLİVUD saçlı adam

Ortaya çıkan “Choice Of Weapon,” haliyle The Cult’ın uzun zamandır yaptığı en iyi işti, hatta şu an geriye dönüp bakıldığında, beste bazında en iyi albümlerinden de biriydi. ‘Lucifer,’ ‘For The Animals,’ ‘Honey From A Knife’ gibi üç potansiyel hit vardı albümde. Fakat albümün asıl bombaları balladlardı. ‘Life>Death’ ve ‘Wilderness Now!’da David Bowie’liğe, ‘This Night In The City Forever’da ise Jim Morrison’lığa soyunuyordu Ian Astbury. Ayrıca “beybi”li, “leydi”li sözler yazmayı bırakmış, ruhani yönü ağır basan cümlelere yönelmişti. Grubun da moderenlik takıntısı gitmişti, esin kaynaklarına odaklandığı fakat bir yandan da sound’un günümüze paralel tutulduğu bir yaklaşımı söz konusuydu.  En önemlisi ise albümde gitar üzerine gitar kaydedilmiş olmasıydı. “Born Into This”in ardından adeta bir gitar cennetiydi “Choice Of Weapon.”

Albümde her şey güzel tınlıyordu ancak konserlerde Ian Astbury vokal melodilerini takip etmeyi bırakmıştı. Lou Reed’in “Lulu” performansını güçlü bulduğunu belirtiyor ve sahnede anlık hissiyatını vermeyi, teknik vokal üstünlüğüne tercih ediyordu. Kendini bir Rock solisti olarak değil de “Rock Guru” olarak görmesiyle ilintiliydi belki bu.

“KURTULUŞ DIŞARIDAN DEĞİL İÇERİDEN GELECEĞDİR.”

Eskimeyen ikonlar

Eskimeyen ikonlar

Geliyoruz “Hidden City”e. Öncelikle bu albüm, The Cult’ın baştan sona Bob Rock ile hazırladığı 4. albüm. Bilen bilir, bu muazzam prodüktörün en önemli özelliklerinden biri, tıpkı Mutt Lange gibi, beraber çalıştığı grubun neredeyse elemanıymış gibi davranıp, sadece aranjmanlar değil, gerektiği yerde besteler konusunda da yön vermesidir. Bir diğer önemli özelliği de hali hazırda bir gitarist olduğundan, prodüksiyonunu yaptığı albümlerin adeta gitar cenneti mahiyetinde olmasıdır.

Bu çerçevede şunu rahatlıkla belirtebilirim: “Hidden City,” gitar, gitar tonu ve gitar orkestrasyonu meraklıları için bir ziyafet! Billy Duffy’nin kişisel sayfasında paylaşmış olduğu şu iki fotoğraf, sanırım albümün nasıl bir aranjman zenginliğine sahip olduğunu anlamanız açısından yeterli olacaktır.

Kayıtlarda kullanılan gitarların bir kısmı

Kayıtlarda kullanılan gitarların bir kısmı

Kayıtta kullanılan amfilerin çok küçük bir kısmı

Prodüksiyon tek kelimeyle İNANILMAZ. Davullar, baslar, yer yer renk katan, yer yer de tüm enstrümanların önüne geçen klavye ve piyanolar birbiri içinde mükemmel uyuma sahip. Bob Rock böylesine eklektik bir albümde her parça için farklı sound’lar yaratmayı ve her bir parçayı olabilecek en vurucu haline çekmeyi bilmiş. Gerçi o bilmeyecek de kim bilecek?

Ve evet, bu albümü tanımlamak için kullanılabilecek kelime de bu olmalı: “EKLEKTİK.” Kariyeri boyunca hiçbir zaman bir önceki albümünü tekrarlamayan, durmadan yeni tarzlara yelken açan grubun şu ana dek sahip olduğu tüm eğilimlerin bir toplamı “Hidden City.” Açılıştaki ‘Dark Energy’ grubun Klasik Rock köklerine bir atıf. ‘No Love Lost’ “Love” albümünden fırlamış gibi. Diğer tarafta ‘G O A T’ isimli bir parça var ki grubun seksi, bel kıvırttıran Hard Rock parçalarına leziz bir örnek. “Beyond Good And Evil” çizgisine yakın duran süper-hit ‘Hinterland’i de unutmamak lazım tabii.

Ama grup tabii ki burada bırakmıyor. Bu yıllanmış adamlar, hala kendilerine yeni bir şeyler katmaya uğraşıyorlar. Esin kaynakları geçmişte olduğu için de altından tabii ki başarıyla kalkıyorlar. Örneğin albümde ‘Lilies’ diye bir şarkı var arkadaşlar, gitarı çalan Johnny Marr, vokali yapan da Morrissey olsaydı efsane bir The Smiths parçası olarak tarihte yerini bulurdu. Enfes! Ya da Simple Minds’ı anımsatan, Billy Duffy’nin harika melodileri ile akla kazınan ‘Dance The Night.’ Peki ya kapanıştaki Bowie esintili piyano-balladı ‘Sound And Fury’e ne demeli?

Ballad’lar demişken… Her biri muazzam!! ‘In Blood’ gözyaşlarını sel eden bir sapık blues şaheseri. Konserlerde çalınmaması cinayet sebebi olur. ‘Birds Of Paradise’ ise açık ve net albümün dev parçası, ‘Kashmir’i. Öyle bir finale gidiyor ki şarkı, kalbi ortadan ikiye bölüyor.

Albümün tempolu hiti ise ‘Avalanche Of Light.’ Bu şarkı o kadar akılda kalıcı, o kadar dile dolanan türden ki, çıkış parçası olarak seçilmemiş olması inanılır gibi değil!

Liriklerde Astbury bir önceki albümün bıraktığı yerden devam ediyor. Dünyada olup bitenler, materyalizmin ruhani olanı bitirişi ve doğadan koparılan modern insanın boşluğu. Aslında The Cult’ın ilk günden beri bahsettiği konular, sadece Astbury artık daha şiirsel takılıyor, o kadar.

Peki neden bu albüm gruba genç fan kazandırmayacak? Sebebini söyleyeyim: Ian Astbury. Eğer Jim Morrison tarihin başlangıcından beri “L.A. Woman” albümündeki gibi vokal yapsaydı The Doors hit yaratabilir miydi? Hayır. Ian Astbury Rock tarihinin gördüğü en özgün, en güzel seslerden biri ve albümdeki vokallerin tamamı konserlerdeki gibi çiğ bırakılmış. Bu haliyle kötü mü? Hayır değil. Ancak vokalin arkasında adeta oya gibi ince işlenmiş bir altyapı varken bu çiğlik bir noktadan sonra rahatsız etmeye ve uyumsuz gelmeye başlıyor. Özellikle de tempolu parçalarda. Vurucu, arena boyutlu nakaratlar yok bu albümde. Belki de bunun sebebi grubun arenalar yerine daha ufak konser mekanlarında çalmasıdır, bu da ayrı bir konu. Zira bu tip mekanlara gidecek olan ve vokale nefes alanı tanıyan ağır tempolu parçalarda Ian Astbury adeta parıldıyor.

Netice itibariyle The Cult, 1960’larda kıvılcım alan, 1970’lerde alevlenen ve 1980’lerde plastikleşmeye yenilen Klasik Rock N Roll geleneğinin ayakta kalan son “hakiki” temsilcilerinden biri. Evet “hakiki” bir temsilci zira The Cult, genç bir “revival” grubu değil. Retro, Garaj, Kaporta takıntısıyla da ilgileri yok. Onu The White Stripes gibi ŞEREFSİZLERE (tribute to Arda Turaç) soracaksınız. The Cult zaten hep buradaydı, hala da öğretmenleri olan The Stooges’dan, Bowie’den, Zeppelin’den ve Mott The Hoople’dan aldıkları bayrağı teslim edecek genç birilerini arıyorlar. Ancak günümüzde öyle birileri var mı, işte orası meçhul. Öyle birileri gelene dek müzik yapmayı sürdürmelerini umuyorum zira “Hidden City,” Rock müziğin organik uzantılarının bile artık ruhsuz, fabrikasyon üretime geçiş yaptığı günlerde nimet değerinde bir albüm. Tabii kulağının kıçını kaldırabilecek olanlara.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.