Shai Hulud – Reach Beyond The Sun

Paylaş:
Shai-Hulud-Reach-Beyond-The-Sun-2013

Punk, post-punk ve punk/hardcore olarak ikiye bölündükten sonra, 80’li yıllarda, punk/hardcore kanadının alt türlerinden crust punk sayesinde heavy metal ile ilk flörtüne başladı. Thrash metal bu flörtün ilk meyvesiydi; bir crustpunk ve NWOBHM evliliğiydi ( bkz. Metallica’nın herhangi bir cover albümünden iki banko grup; Diamond Head ve Discharge ). Crossover metal bu flörtün ikinci çocuğu oldu. Şöyle ki metalciler hardcore’un ritim ikilisi bas ve davulu kullanımındaki elastikliğe hayranlık duyuyorlardı ama onu heavy metal estetizminin altına gömmek yerine daha ön plana çıkarmayı planlıyorlardı ( bkz. Anthrax, Nuclear Assault ). Punk kökenli çocuklar ise thrash/speed metal soundlu grupların müziğe kattığı agresyonu punk’ın kaybettiği bir tavır olarak düşünüyor ve kendi müziklerine bu soundu uyarlıyorlardı. Müziğe ilk başladıkları yıllarda olduğu gibi sadece abilerinin punk/hc klasikleri gibi bir dakikada biten şarkılarla ilgilenmiyorlardı ( bkz. Suicidal Tendencies, MOD, DRI ). Bu dönemde iki kanat farkında olmadan ortak bir sound geliştirdi ve “crossover” kavramının oluşturduğu kitle, ekstrem müziğin içindeki en “bilmezden gelinen” tayfa olarak bugüne kadar sürecek yolculuğuna başladı.

80’lerin ilk yarısının sonlarına doğru doğan bu iki kardeşin etkisi kendini ilk olarak 80’lerin sonunda New York, Boston, Washington DC gibi birkaç merkezde yoğunlaşan Straight Edge hareketinin dinleyicilerinde gösterdi. Bu çocuklar, ilk dönem punk/hardcore’un çiğliğini yeni bir platforma taşıyan Gorilla Biscuits, Youth Of Today gibi straight edge gruplarına ilgi duyuyorlar fakat onların şarkılarını thrash/speed metal soundunda cover’layarak kendilerine özgün bir tarz yaratmaya çalışıyorlardı. Bunun dışında klasik metalcilerin henüz sahiplenmediği death metal, sludge, stoner, doom gibi rockn’r’roll kökenli alt türlerin grupları da “dışlanmış ne varsa seveceksin aga” düsturuyla yürüyen hardcore tayfası yakından takip ediyordu. Aynı şekilde ekstrem metal fanları da punk/hardcore sahnesini takip ediyordu ki, bu karşılıklı alışverişin sonu mainstream’de Sepultura, Fear Factory, Pantera gibi gruplarla sonuçlanırken; hardcore kanadında da 2. Nesil New York Hardcore gruplarını doğuracaktı. 90’ların hemen başında Sick Of It All, Madball gibi grupların, başlardaki saf punk besteleri terk ederek gitar soundunu metal tonların üzerinde kurup midtempo ritim yürüyüşü ile yarattıkları hibrid, kökünü crossover metaldeki groove’dan alıyordu. Aynı yıllarda Avrupa’da ortaya çıkan ve 80’lere göre daha sert bir soundu benimseyen G-Anx gibi gruplar ise sludge ve doom metalin groove ritimlerini punk/hardcore köklerine adapte ediyordu. 90’ların ortalarına geldiğimizde ise artık death metali hardcore sounduna sokan gruplar “evilcore”, “moshcore” gibi isimlerle yavaş yavaş belirmeye başlıyor ve yayılıyorlardı ( misal: Neglect, Hatebreed, Stalingrad, Ambush ).  Max Cavalera’ya en çok etkilendiği üç grubu sorduğunuzda alacağınız cevabın Celtic Frost, Doom ve Amebix olması; Earth Crisis vokalisti Karl’ın bu soruya verdiği cevabın Obituary, Slayer, Dead Kennedy’s olması boşuna değildir. Bu paralellik, yeniye giden yolu açan nesillerin çakıştığı ortak paydadır.

İşte dünyada bunlar olup biterken kadro sorunları yüzünden Florida’dan New York’a mekik dokuyan hayatından bezmiş elemanlarla dolu Shai Hulud isimli bir metalcore grubu vardı. Bu grubun 1997 yılında ardı ardına yayınladığı “A Profound Hatred Of Man” EP’si ve “Hearts Once Nourished With Love And Compassion” albümü, altın yıllarını yaşamaya başlayacak olan bu hibrid türün kilometretaşları olarak yıllar boyu huşu ve sukünet dolu moshpit anıları ile anılacaktı. Çağdaşları Earth Crisis, Snapcase, Hatebreed ve Strife ile birlikte Shai Hulud, modern metalcore’a giden yolu açan beş önemli gruptan biriydi.

Shai Hulud

Gel gör ki grubun hem lokasyon hem de müzikal tercihlerden doğan çok ciddi kadro sorunları vardı. Vokalist Chad Gilbert, bu iki üründen sonra gruptan ayrıldı. Evet efsane bir sesi vardı, özellikle grubun beyni olan ve “metalcore” kelimesinin mucitlerinden biri kabul edilen gitarist Matt Fox’un karmaşık düzenlemelerine akılda kalıcı ve vurucu lirikler yazmasıyla akıllara kazınmıştı. Gilbert gidince grubun dengeleri bozuldu. Yerine gelen Geert çok iyi bir vokalist olmasına rağmen, Matt grubu core sularından çıkarıp abartılı, teknik bir modern metal grubuna dönüştürdü. Aradan geçen uzun yıllar içerisindeki albümleri grubun hardcore kökenli eski fanlarını küstürdü ama grup, metal camiasının belli bir kesiminde hep saygı gördü. Gel gör ki, herhalde Matt’in de aklında hep o ilk başlardaki gerçek öz metalcore dönemine olan özlem baki kalmış olacak ki, çağın “ultra progresif mega mathcorik folklor opera death core” gruplarından birine girerek coşmak yerine, “hadi herşey yine eskisi gibi olsun” dedi. New Found Glory’nin başarısıyla dört kıtada çıtır peşinde koşmaktan bıkıp A Day To Remember gibi sevdiğimiz grupların prodüksiyon işlerinde koşturmaya başlayan Chad Gilbert ise bu çağrıyı duydu ve olanlar oldu, Shai Hulud’un 1997’den beri yaptığı en iyi albüm olan “Reach Beyond The Sun” ortaya çıktı.

Daha açılışta yer alan “The Mean Spirits, Breathing”in ilk satırlarında zaten bu durumu dile getiriyor Gilbert, mesajı alabilen için durum gayet net; “What rots underground, the remains scattered was a godsend to manking; gentle hearts once nourished with hope and compassion”.  Albümün diğer akıllara zarar iki şarkısı ise korolarıyla insanda Tuzla’dan Beylikdüzü’ne depar isteği uyandıran “Reach Beyond The Sun” ve “A Human Failing”. Tabii Chad babanın artık Tolstoyvari bir tasavvufun dibine vurmuş, “insan ilişkilerini derinlemesine ele alıyorum aaabi” kıvırmalı lirikleri “eh be kardeşim hep mi Creed hep mi With Arms Wide Open?” dedirtmiyor mu? Dedirtiyor! Ama biz o sözleri sanki Beşiktaşımızın bir maçındaymışız gibi duyuyoruz değil mi dadaşlaaaar! Eveeet!

Neyse, bu kadar geyik yeter. Bu müziğin kökleriyle gerçekten ilgileniyorsanız Shai Hulud’a bir göz atın. Zira punk kökenli bir müzik olan “core” alt türleri, sadece artık günümüzde olduğu gibi “mükemmel sound” peşinde koşan müzikler değil, var olan sistemli müzikal yapıları bozmaya da niyetli türlerdir aynı zamanda ( bkz. Eighteen Visions – Until the Ink Runs Out, tapınınız ). Tamam, dünya değişiyor, kimseye yerinizde sayın demeyiz, 2000’lerde metalcore kendine yeni mecralar buldu, aktı gitti ama yukarıdaki grup, o nehrin ilk yatağında bentleri yapan ilk sincaplardan biri. Keşfedip keşfetmemek size kalmış.

[youtube id=”0V49wkF5ADo” width=”620″ height=”360″]

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.