Sinemada dünü, bugünü ve yarınıyla DC & MARVEL

1752
0
Paylaş:

Popüler kültürü yakından takip ediyorsanız mutlaka DC Comics ve Marvel Comics’ten haberiniz vardır. Dünyanın en popüler süper kahramanlarını bünyelerinde barındıran bu iki firma çizgi roman sayfalarında onlarca yıldır sürdürdükleri dostça rekabeti yeni bir kulvara taşımak üzereler. DC ve Marvel kapışmasına sinema salonlarında şahit olmadan önce geriye dönüp iki firmanın sinema ve TV serüvenlerine göz atalım.

DC & MARVEL UYARLAMALARININ KÖKENLERİ

Bu alanda öncelik daha eskiye dayanan DC Comics’e ait. 1938, 1939 ve 1941 yıllarında sırasıyla Superman, Batman ve Wonder Woman’ın çizgi roman maceralarını başlatan DC Comics’in her biri ikona dönüşen bu karakterleri ilerideki yıllarda DC’nin temel taşlarını oluşturan baş üçlüsü olarak anılacaklardır. 1940-1951 yılları arasında radyoda yayınlanan The Adventures of Superman adlı hikaye serisi ve 1943 yılında kısa metrajlı filmlerden oluşan bir seri olarak çekilen Batman çizgi roman sayfalarından dışarı adım atan ilk süper kahraman uyarlamalarıydı. 1951-1958 yılları arasında yayınlanan, Çelik Adam’ı George Reeves’in canlandırdığı Adventures of Superman adlı tv dizisi ilk popüler uyarlamaydı dersek yanlış olmaz. Bunu 1966-1968 yıllarında yayınlanmış, dinamik ikiliyi Adam West ile Burt Ward’ın canlandırdıkları ve muazzam bir popülarite elde eden Batman tv dizisi takip etti. Her ne kadar Batman’in karanlık atmosferine tamamen zıt, fazlasıyla renkli ve komik bir yapım olmuş olsa da o dönemde pek çok kişiye karakteri tanıtıp sevdiren ve günümüzde hâlâ eşsiz yeri olan bir uyarlamadır.

george-reeves-supermanMarvel Comics ise yayın hayatına 1939 yılında Timely Comics adıyla başladı. 1939 yılında Namor ve Human Torch, 1941’de ise Captain America ilk defa boy gösterdikleri çizgi romanlarla okuyucularla buluştular. 1944 yılında kısa metrajlı film serisi olarak çekilen Captain America ilk Marvel uyarlaması olarak tarihteki yerini alır. 1950’lerde Atlas Comics logosuyla yayın yapan firmanın Marvel Comics adını alarak günümüze dek devam edecek Marvel çizgi roman evrenini başlatmasıysa 1961 yılında yayın hayatına başlayan Fantastic Four ile olur. Bunu Hulk, Thor, Iron Man, Spider-Man, Avengers, X-Men gibi ilerleyen yıllarda her biri çizgi roman ikonuna dönüşecek çok sayıda yeni seri takip eder. Firmanın eski döneminde yayınlanmış olan Captain America ve Namor da revizyondan geçirilerek yeni okurlarla buluşturulur. Spider-Man, The Incredible Hulk ve Captain America 1977-1979 yılları arasında düşük bütçeli tv dizi ve filmleri olarak izleyicilerle buluşarak modern Marvel Comics’in ilk uyarlamaları olurlar. Bu yapımlardan en popüleri Bill Bixby’nin Bruce Banner ve vücutçu Lou Ferrigno’nun da Banner’ın diğer kişiliği Hulk’u canlandırdığı seri olmuştur.

O döneme dek süper kahraman film ve dizileri çizgi roman okurları dışındaki kitle tarafından pek ciddiye alınmayan, temel izleyici kitlesi çocuklar olan, düşük bütçeyle kotarıldıkları için ucuz ve basit yapımlardı. Ta ki 1978 yılında gösterime giren bir film her şeyi değiştirip çizgi roman uyarlamalarının sinemadaki yükselişini başlatana dek.

hulk

ÇİZGİ ROMAN KARAKTERLERİNİN SİNEMADA YÜKSELİŞİ

Çizgi roman okurları Marlon Brando’ya minnet borçlular. Dönemin fenomen aktörü eğer kendisine önerilen rolü kabul etmemiş olsaydı muhtemelen Superman filmi başlamadan sona erecek ve onun açtığı yoldan gelecek uyarlamalar daha uzun müddet ortalıkta gözükmeyeceklerdi. Büyük bütçeli bir Superman filmi çekme fikri yapımcı Ilya Salkind’e aitti ve o dönem için çılgınca bir fikirdi. Uzun süren uğraşların ardından film haklarını elde etmişti ve yaptığı ilk rol teklifi Superman’in babası Jor-El rolü için Brando’yaydı. Çizgi roman uyarlamalarının o zamanlardaki küçümsenişi nedeniyle aktörün teklifi geri çevireceğini düşünüyordu, ama Brando onu şaşırtacak bir şekilde kabul etti. Böylece filmin yapım aşaması bir anda hızlandı. Senaryosunda The Godfather (Baba) romanının yazarı Mario Puzo’nun da katkısı olan projenin yönetmenliği Richard Donner’a emanet edildi. Filmin ön hazırlık aşaması tam bir kabustu, çünkü Superman’in süper güçlerini layığıyla beyazperdeye yansıtmak dönemin teknik imkânları nedeniyle epey zordu ve projenin başındaki ekip o dönem için devrim niteliğinde görsel efekt çalışması geliştirdiler. Superman’in baş düşmanı Lex Luthor rolünde dönemin ünlü aktörlerinden Gene Hackman vardı. İlk defa bir çizgi roman uyarlamasında Hollywood’un böylesine ünlü birinci sınıf aktörleri yer alıyorlardı. Başrole ise tanınmamış bir aktör olan Christopher Reeve getirildi. 55 milyon dolara mal olan film o güne dek yapılan en pahalı film ünvanını elde etmişti. 1978 yılında gösterime girdiğinde hem gişede büyük bir başarı elde etti hem de izleyicilerin beğenisini kazanmayı başardı. Sinemadaki ilk başarılı çizgi roman uyarlaması olarak tarihteki yerini aldı ve bunu ilerleyen yıllarda üç devam filmi takip etti.

superman-christopher-reeve

80’li yıllarda Supergirl ve Swamp Thing sinemaya adım atmış olsalar da bu maceraları başarısız filmler olarak hüsranla son buldu. 1987 yılında Christopher Reeve’in başrolde olduğu son Superman filmi Superman IV: The Quest for Peace gösterime girdi. İlk filmden o yana geçen dönemde sinema izleyicilerinin karaktere ilgisi giderek azalmıştı, bunda epey başarısız olan 3. ve 4. filmlerin büyük katkısı vardı. Her ne kadar beşinci film çekilmek istense de izleyiciler tarafından Superman ile özdeşleşmiş Reeve bunu geri çevirince dördüncü film serinin sonu oldu.

Yıl 1989’a geldiğinde beyazperdede parlama sırası DC’nin diğer ikonu Batman’deydi. 80’li yıllarda çizgi roman evrenini yenileyen DC Comics karakteri o eski karanlık havasına geri döndürmüştü ve en popüler Batman maceralarından bazılarını yayınlamıştı. Ama 60’lı yıllardaki dizisi öylesine popüler olmuştu ki pek çok kişinin kafasındaki Batman imajı hâlâ o komik diziyle anılıyordu. İzleyicilerin zihnindeki bu imajı değiştirme görevini kendine has karanlık ve gotik filmleriyle nam salan yönetmen Tim Burton üstlendi. Önceki filmi Bettlejuice ile başarı elde etmiş ve görsel stiliyle izleyicileri etkilemiş yönetmen çizgi roman âleminin en karanlık karakterlerinden biri olan Batman için biçilmiş kaftandı. Batman rolüne seçtiği Michael Keaton öncesinde komedi filmleriyle isim yapmış bir aktör olduğundan bu seçim epey eleştirildi, ama Keaton film vizyona girdiğinde onu eleştirenleri utandıracaktı. Joker rolündeyse oscarlı aktör Jack Nicholson vardı ve fiziksel olarak role uymasa da muhteşem performansıyla izleyicilerin aklını almıştı. Burton her ne kadar filmin hazırlıklarını hiç Batman çizgi romanı okumadan yapmış ve çizgi romanların aksine gözünü kırpmadan öldüren bir Batman’i izleyicilere sunmuş olsa da sonuçta sürükleyici hikayesi ve çarpıcı görselliği olan başarılı bir film ortaya çıkarmıştı. Büyük bir reklam kampanyasıyla gösterime giren film gişe rekorlarını altüst etti ve izleyicilerin Batman imajını tamamen değiştirdi. 60’lardaki dizinin hatıraları artık çok gerilerde kalmıştı. Bu başarının neticesinde 1992 yılındaki devam filmi geldi. Ancak öncekinden daha da karanlık bir atmosfere sahip Batman Returns izleyicilerden karışık tepkiler almış ve gişede ilk filmin gerisinde kalmıştı.

batman

DC televizyonda da daha ataktı. 1990-1991 yıllarında yayınlanan The Flash dizi uyarlaması her ne kadar izleyiciler tarafından beğenilmiş olsa da maliyetinin yüksek oluşu ve o dönem patlak veren Körfez Savaşı nedeniyle ratinglerde geri kalması sebebiyle tek sezonda sona erdi. Sinema macerası şimdilik bitmiş Superman ise 1988-1992 dönemi dört sezon süren Superboy ve 1993-1997 dönemi gene dört sezon süren Lois & Clark: The New Adventures of Superman dizisiyle ekranlara geldi.

Yapımcı stüdyo Warner Bros. yaşça genç izleyicilere daha çok hitap etmek ve filmin yan ürünü oyuncaklarının satışını arttırmak için Batman’i sinemada daha renkli ve eğlenceli bir seriye dönüştürmeyi amaçlamıştı. Bu nedenle yönetmenliği Burton’dan alıp serinin üçüncü ve dördüncü filmlerinde Joel Schumacher’a devretti. Burton gidince Keaton da onunla birlikte giderek kostüme veda etmişti. Muhtemelen Warner Bros.’un tarihçesindeki en hatalı kararlardan biri olarak gerçekleşen bu değişikliğin sonucunda 1995 yılında gösterime giren Batman Forever gişede başarılı ancak izleyicilerin gözünde başarısız bir film oldu. Burton filmlerinin karanlık atmosferinden kopup iyice çizgi filmsi bir yapıda olan 1997 yılındaki Batman & Robin ise gelmiş geçmiş en kötü çizgi roman uyarlaması olarak anılan bir faciaya dönüşerek Batman’in sinema macerasının -o dönem için- sona ermesine neden oldu.

DC’nin en ön plandaki iki ikonu film serileriyle beyazperdede yaklaşık 20 yıl boyunca rüzgâr gibi esmişti. Ancak DC’nin başka bir karakteri sinemada gözükmedi. Superman çizgi romanlarında boy göstermiş bir yan karakter olan Steel tek istisnaydı; fakat başrolde basketbolcu Shaquille O’Neal’in yer aldığı film hem gişede hem eleştirilerde çok kötü çuvallamasının yanı sıra tam Batman & Robin faciasının gerçekleştiği yıl vizyona girmiş olması da tuzu biberi olmuştu. 90’lı yılların sonuna doğru Tim Burton’ın yönetmenliğinde çekilmesi planlanan Superman Lives filmiyle Çelik Adam’ın sinema macerası yenilenecekti, fakat yapım aşamasında türlü sorunlarla karşılaşan ve maliyeti sürekli artıp duran filmden umut kesilince Warner Bros. filmi iptal etti. Böylece DC uyarlamaları birkaç yıl boyunca süregelecek sessizliğe gömülmüş oldular.

Marvel Comics ise sinema dalında çok geride kalmıştı. Düşük bütçeli vasat B filmleri olmanın ötesine geçmeyen The Punisher (1989), Captain America (1990) ve Nick Fury: Agent of SHIELD (1998) filmlerinin haricinde bir de utanç verecek denli kötü bulunduğundan yıllar boyunca gözlerden uzak tutulan Fantastic Four (1994) filmi çizgi roman hayranlarını tatmin etmekten çok uzaktı. Marvel sadece sinema uyarlamaları konusunda değil, finansal olarak da sıkıntılı dönemdeydi. Altın çağını yaşadığı 60-70-80’li yılların ardından 90’lı yıllara gelindiğinde kendini finansal bir krizin içinde bulan şirket iflasın eşiğine gelmişti. Bu krizi aşmak için üretilen çözümlerden biri de pek çok karakterinin film haklarını satmak olmuştu. Hollywood’un çeşitli stüdyoları bu film haklarını kapış kapış almış olsalar da yıllar boyu bir film üretmekte başarısız oldular. James Cameron yönetmenliğinde bir Spider-Man filmine dair söylentiler çıktıysa da bir ilerleme kaydedilmedi.

wesley-snipes-blade

O dönemde Marvel’ın uyarlamalar konusunda yüzünü güldüren durum bilindik bir karakterden değil, çok az tanınan bir karakterinden geldi. New Line Cinema tarafından çekilen, başrolde Wesley Snipes’ın yer aldığı Blade gösterime girdiği 1998 yılında sürpriz bir başarı sergiledi. Bunu 2002 ve 2004’teki devam filmleri takip etti.

80’ler ve 90’larda DC ve Marvel bünyesi haricindeki çeşitli çizgi roman karakterleri de sinemada boy gösterme fırsatı buldular. Spawn, Judge Dredd, Barbwire, The Phantom, Dark Man, Tank Girl, The Shadow, The Mask bunlardan bazıları. Ancak tüm bu filmler başarısız bulunarak gişede iyi bir hasılat elde edemediler. Sadece iki uyarlama devam filmleri çekilecek denli başarılı oldu: Teenage Mutant Ninja Turtles ve The Crow.

1978-2000 yılları arasındaki 22 yılı kapsayan bu dönemde DC Comics uyarlamalarının mutlak üstünlüğü söz konusu.

TEK STÜDYOLU DC FİLMLERİ, ÇOK STÜDYOLU MARVEL FİLMLERİ

Sonraki dönemi yazmaya başlamadan önce DC ve Marvel’ın film uyarlamalarını birbirinden ayıran en önemli etken olan stüdyo faktörüne değinmek lazım. Çünkü bu durum günümüze dek süregelen filmleri kökünden etkilemekte.

DC Comics ABD’nin en büyük şirketlerinden biri olan Time Warner’ın yayımcılıktaki kollarından biridir. Time Warner’ın sinema kolu ise Warner Bros. stüdyosudur. Bu nedenle tüm DC filmleri Warner Bros. tarafından sinemaya uyarlanır. Yani tüm DC karakterlerinin film ve dizi hakları aynı firmanın çatısı altındadır.

Marvel Comics’de ise durum farklı. Bunun da başlıca nedeni daha önce değindiğimiz, 90’larda Marvel Comics’in girdiği finansal kriz ve karakterlerinin film haklarını satmış olması. Satılan karakterlerin film hakları farklı Hollywood stüdyoları (20th Century Fox, Sony, Universal, Columbia, New Line vs.) tarafından alındığında Marvel bu filmler üzerindeki etkisini tamamen kaybetmişti. Bu filmlerin yapımına hiçbir şekilde müdahale etme yetkisi bulunmuyor, sadece eğer film kâr elde ederse hasılatından ufak bir pay eline geçiyordu. İlerleyen yıllarda Marvel bu film haklarından bazılarını geri kazanmış olsa da (ilerleyen bölümde detaylı değineceğiz) bazıları da hâlâ elinde bulunmamaktadır.

ÇİZGİ ROMAN UYARLAMALARININ ALTIN ÇAĞININ BAŞLANGICI

90’lı yılların sonunda çizgi roman uyarlamaları Hollywood’da pek iyi anılmaz olmuştu. Superman ile Batman haricinde büyük bir başarı yoktu ki onların da son filmleri hüsran yaratmıştı. 90’lı yıllar gişede bekleneni veremediğinden yapımcı stüdyolara pahalıya patlamış çok sayıda vasat uyarlamayla doluydu. Batman & Robin tabuta çakılan son çivi misaliydi. O aşamada stüdyoların çoğu bir çizgi roman uyarlamasını finanse etmeye sıcak bakmıyordu.

x-men

Buna istisna 20th Century Fox stüdyosu oldu. The Usual Suspects (Olağan Şüpheliler) filmiyle dikkatleri üzerine çekip ödül kazanmış genç bir yönetmen olan Bryan Singer zor bir görevi devralmıştı: Çizgi roman okurları haricindeki kitlenin tanımadığı X-Men’i sinemaya uyarlamak. 80’ler ve 90’larda satış rekorları kıran X-Men çizgi romanları her biri süper güçlere sahip ve karmaşık ilişkileri olan çok sayıda karakter içerdiğinden sinemaya uyarlanması kolay bir proje değildi. Rengarenk kostümleri, aşırı fantastik ve bilim-kurgusal yapısı nedeniyle çizgi roman okuru haricindeki sinema izleyicilerine ‘fazla uçuk’ gelme riski vardı. Bryan Singer uyarlamaya daha sade ve gerçekçi bir bakış açısı getirmeye karar verdi. Ekibin sayısı mümkün olduğunca azaltılarak sadece en önemli görülen karakterler alındı, renkli kostümlerin yerini siyah ekip üniforması aldı, insanlar ve mutantlar arası ırkçılık teması ön plana çıkarıldı, aşırı fantastik ve bilim-kurgusal öğeler törpülenerek günümüz dünyasına daha uygun hâle getirildi. Kadroda çok ünlü aktörler yoktu ve bu durum maliyeti düşüren bir etkendi. Mutantlar arasındaki iki cephenin deneyimli baş karakterleri Professor X ve Magneto rollerine İngiliz tiyatrosunun duayenlerinden Patrick Stewart ile Ian McKellen getirildi. Diğer rollerdeyse tanınmayan genç yıldızlar vardı. Hollywood standartlarına göre ortalama bir bütçeyle çekilen film 2000 yılında gösterime girer girmez gişede bir numaraya yerleşivermiş ve çok olumlu eleştiriler almıştı. Filmin ön plana çıkan karakteri Wolverine en popüler süper kahramanlardan biri olmuş ve onu canlandıran Hugh Jackman’ı büyük bir sinema yıldızı statüsüne taşıyan yolu açmıştı.

2000 yılındaki X-Men filmi her şeyi değiştiren yeni bir başlangıç oldu. Yönetmeni Bryan Singer her ne kadar bazı karakterlerde değişimler yapmış olsa da uyarladığı konsepti anlayıp kökenine sadık kalmanın ve fantastik hikayeyi gerçekçi bir atmosferde anlatmanın faydası ortaya çıkmıştı. X-Men gibi sinema izleyicisine yabancı bir çizgi roman bile beyazperdede böylesine iş yapabiliyorsa daha popüler karakterlerin yolu açık demekti. Yeter ki iyi bir senaryo yazılsın ve layığıyla sinemaya uyarlayabilecek bir yönetmen bulunsun.

Stüdyoların aldığı bir diğer ders de baş karakteri canlandıran aktörle yapılacak sözleşmenin önemiydi. Dört Batman filminde Bruce Wayne’i canlandıran aktörün üç defa değişmiş olması izleyiciler için rahatsızlık verici olmuştu. Çekilmeye başlanan yeni süper kahraman serilerinde stüdyolar aktörlerle masaya otururken onlara en az üç filmlik kontrat imzalatır oldular. Bu sayede serilerde devamlılık sağlandı.

spider-manBöylece Marvel uyarlamalarının sinemadaki yükselişi başlamıştı. 90’larda film haklarını Marvel’dan satın almış stüdyolar yıllardır ellerinde toz tutmuş para makinesinin kıymetini nihayet anlayıp ardı ardına sinemaya taşımaya başladılar. Marvel’ın en popüler karakteri Spider-Man yaklaşık on yılı aşkın bir süredir sinemaya uyarlanmak istenmiş, ancak bazı hukuki sorunlar nedeniyle bir türlü ilerleme kaydedilememişti. Nihayet 2002 yılında yapımcı stüdyo Sony tarafından Sam Raimi yönetmenliğindeki filmiyle beyazperdeye geldi ve büyük bir gişe hasılatı elde etti. İlerleyen yıllarda X-Men ve Spider-Man’in devam filmleri gelerek onları sinemanın vazgeçilmez serileri hâline getirdi. Bu iki serinin haricinde sinema salonları Hulk, The Punisher, Daredevil, Elektra, Fantastic Four, Ghost Rider gibi Marvel karakterlerinin tam anlamıyla akınına uğradı. Bu filmlerin neredeyse hepsi farklı stüdyolar tarafından çekilmişlerdi. Ancak bunların çoğu ya gişede umduğunu bulamadı ya da iyi eleştiriler almadı. Gene de artık şişedeki cin çıkmıştı ve başarısız filmler stüdyoları yeni çizgi roman uyarlaması filmler çekmekten alıkoymayacaktı.

DC Comics cephesini sinemaya taşıyan Warner Bros. stüdyosu ise 1997 yılındaki Batman & Robin’in ardından çizgi roman uyarlamaları konusunda sessizliğe gömülmüştü. 2004 yılında Halle Berry’nin başrolde olduğu Catwoman fiyaskosu yılın en kötü filmi seçilmişti. Fakat ardı ardına sinemalara gelen Marvel filmlerinin elde ettiği yüksek gişe hasılatları ve hayranların yeni bir Batman filmine yönelik isteğinin fark edilmesi Warner Bros.’u da bu furyaya dahil etti.

Son çekilen Batman filmlerinin aldığı kötü tepkiler Warner Bros.’un akıllanmasına sebep olmuştu. Karakterin orijinal karanlık kökenlerini perdeye yansıtacak, daha ciddi bir film çekmek istiyorlardı. Memento filmiyle dikkatleri üzerine çekmiş Christopher Nolan projenin yönetmenliğini üstlendiğinde karakterin çizgi roman kökenlerine sadık, fazlasıyla gerçekçi ve karanlık bir Batman filmi çekmek konusunda hemfikirdi. Kara Şövalye’yi canlandırması için American Psycho filmindeki performansıyla ses getirmiş ve kuşağının en yetenekli genç aktörlerinden biri olarak görülen Christian Bale seçildi. Filmdeki diğer karakterleri de Gary Oldman, Michael Caine, Liam Neeson gibi deneyimli aktörlerin canlandırdığı üst düzeyde bir kadro kurulmuştu. 2005’de gösterime giren Batman Begins iyi bir gişe hasılatı elde etti, ama daha da önemlisi izleyicilerin büyük beğenisini kazanarak devam filmlerinin önünü açtı. Son filmleriyle rezil olan karakter nihayet yeniden o saygın, karanlık atmosferine geri döndürülmüştü. Batman serisini sinemada yeniden başlatan bu yapım aynı zamanda Hollywood’un eskiyip yıpranmış ve izleyicilerin ilgisini kaybetmiş film serilerini yenilemek için kullanacağı ‘reboot’ kavramını da benimsemesini sağlayan film olmuştu.

O dönemki Warner Bros. yönetiminin Batman ve Superman haricinde diğer DC karakterlerini sinemaya taşıma niyeti yoktu. Sadece bu ikisine odaklanılmasının yeterli olacağını düşünmüşlerdi. Yaklaşık on yıldır tekrar sinemaya getirilmek istenen Superman sonunda 2006 yılında Superman Returns filmiyle izleyicilerin karşısına çıktı. Filmin yönetmen koltuğuna X-Men film serisini başlatan Bryan Singer getirilmişti. Ancak Singer burada aynı başarıyı sergileyemedi; karakteri güncel bir şekilde sinemaya taşımak yerine eski filmlerin fazlasıyla etkisinde kalmış uzantısına dönüşmüştü. Film gösterime girince stüdyonun beklediğinden daha düşük bir gişe hasılatı elde etti ve iyi yorumlar almadı. Devam filmi çekilmesi düşünüldüyse de stüdyo çok istekli davranmayınca arkası gelmedi.

Christian_Bale-The_Dark_KnightSuperman’den umduğunu bulamayan Warner Bros. büyük ölçüde Batman serisine odaklandı. Gene Christopher Nolan yönetmenliğinde çekilen The Dark Knight (2008) özellikle Joker rolündeki Heath Ledger’ın performansı, zamansız ölümü ve aldığı oscar ile ses getirmiş, büyük beğeni kazanmış ve gişe rekorları kırmıştı. Nolan’ın üçlemesini sonlandıran The Dark Knight Rises (2012) ise karışık tepkiler almasına karşın gene çok yüksek gişe hasılatı elde etti. Warner Bros. bu dönemde DC’nin klasik süper kahraman evreni dışındaki Constantine, The Losers, Jonah Hex çizgi romanlarını da sinemaya taşıdı, ancak hepsi başarısız oldu. İstisnalar Alan Moore’un kült klasiklerinden uyarlanan V for Vendetta (2006) ve Watchmen (2009) filmleriydi. V for Vendetta iyi bir gişe hasılatı elde ederek o dönem epey ses getirdi. Watchmen ise yetişkin izleyicilere yönelik yaş sınıflandırmasıyla vizyona girdiğinden yüksek bir gişe hasılatı elde edemedi, ancak izleyicilerin çoğunluğu tarafından iyi bir uyarlama olarak kabul edildi.

Her ne kadar Warner Bros.’un o dönem DC süper kahraman uyarlamalarında Batman ve Superman saplantılı bir çizgi izlediğini söylemiş olsak da ilginç iki gelişme de yaşandı. 2007 yılında Max Max filmlerinin yönetmeni George Miller tarafından bir Justice League filmi çekilmesinin eşiğine gelindi. Bu film ne Christopher Nolan’ın o vakit devam etmekte olan Batman serisiyle ne de kısa süre önce gösterime girmiş Superman Returns ile bağlantılı olacaktı. Tamamen apayrı bir yapım olarak tasarlanan Justice League: Mortal adlı filmin senaryosu yazılmış, set ile kostüm tasarımları yapılmış, ekibi oluşturan karakterleri canlandıracak aktörler belirlenmiş, hatta çekimlere başlamanın eşiğine gelinmişti. Ancak son anda stüdyo filmi çekmekten vazgeçti. Yaklaşık olarak aynı zamanlarda The Dark Knight Trilogy’nin senaristlerinden David Goyer tarafından bir Green Arrow filminin senaryosu da yazılmıştı. Cinayetle suçlandığı için süper kötülerin konulduğu yüksek güvenlikli bir hapishaneye atılan Green Arrow’un firar etmeye çalışması ve kendini aklama hikayesini işleyecek Super Max adlı filmde DC çizgi romanlarının çeşitli süper kötülerinin de boy göstermesi planlanmıştı. Super Max yapım aşamasında eriyip giden filmler kervanına dahil oldu.

Tv alanındaysa DC’nin Smallville, Birds of Prey, Human Target dizilerine karşılık Marvel’ın Mutant X ve Blade dizileri vardı. Bunlardan kayda değer başarıyı sadece Smallville elde etti; genç Clark Kent’in maceralarının anlatıldığı dizi beklentilerin çok üstünde uzayarak 2001-2011 yılları arası tam on sezon sürdü.

2000’de patlayan uyarlama furyasından tabii ki DC ve Marvel dışındaki firmaların çizgi romanları da nasiplerini almışlardı. Hellboy, From Hell, The League of Extraordinary Gentlemen, Sin City, 300, The Spirit, Kick-Ass, The Green Hornet on yıllık süreç içinde ardı ardına salonlara gelen uyarlamalardan bazıları.

SİNEMA EVRENİ KAVRAMININ DOĞUMU

Marvel’ın karakterlerinin film haklarını satışı ve bu filmlerin hasılatlarından sadece düşük bir pay aldığını belirtmiştik. Fakat kısa sürede farklı stüdyolar tarafından o kadar çok Marvel filmi sinemaya taşınmıştı ve yan ürün satışları öylesine yüksek bir gelir getirmişti ki yaklaşık 15 yıl önce finansal krize girmiş firma artık para makinesine dönüşmüştü. Marvel sonunda kendi film şirketini kurup karakterlerini sinemaya bizzat kendi taşımaya karar verdi. Bu kararla yaklaşık yarım milyar dolarlık bir sermaye ile Marvel Studios kuruldu. Marvel Studios’un en önemli özelliği bizzat çizgi roman yazarları tarafından hazırlanmış hikayelerle, çizgi roman çizerleri tarafından çizilmiş tasarımlarla, yani uzun lafın kısası “karakterleri çok iyi bilip seven ekipler tarafından” karakterleri sinemaya taşımaktı. Çünkü sinema geçmişinde çizgi romanları hiç okumamış ve anlamamış kişilerce çekilen kötü filmler bolca mevcuttu. Marvel Studios bunu değiştirmek istiyordu.

Marvel Studios filmlerini diğer çizgi roman uyarlamalarından ayıracak en önemli diğer unsur da tüm karakterler aynı sinema dünyasında var olacaklardı. Karakterler ve serileri farklı olmasına karşın çizgi romanlardaki gibi aynı dünyanın birer parçası olacaklar, filmlerinde birbirleriyle bağlantılar kurulacaktı. Marvel’ın pek çok karakterinin film haklarını geri kazanmış olması (filmleri vaadedilen sürede çekilmeyince film hakları firmaya geri dönmüştü) bunu mümkün kılıyordu.

Bu yolu açan film 2008 yılında gösterime giren Iron Man oldu. Jon Favreau tarafından yönetilen film büyük ölçüde başroldeki Robert Downey Jr.’ın karizmasından yararlanmıştı. 90’lı yılların başlarında Hollywood’da süperstar olma yolunda emin adımlarla yükselmiş Robert Downey Jr.’ın kariyeri uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle büyük ölçüde zarar görmüş ve on yıllık bir süreç boyunca pek ses getirmeyen filmlerdeki yan rollere gerilemişti. Tony Stark olarak seçilmesi hem şaşırtıcı hem de Stark’ın da çizgi romandaki hikayelerinde alkol sorunlarıyla mücadele etmiş olması nedeniyle anlamlıydı. Bu rol Downey Jr. için yeniden parlama şansı oldu ve rolüyle bütünleşen karizması onu süratle Hollywood’un en büyük yıldızları arasına çıkardı. O vakte kadar Marvel’ın ikinci plandaki pek tanınmayan karakteri olan Iron Man filmin elde ettiği muazzam başarıyla bir anda en popüler karakterlerden birine dönüştü ve filmin sonunda beliren Nick Fury ile Marvel Film Evreni’nin (Marvel Cinematic Universe = MCU) yolunu açtı.

Marvel Studios’un ikinci filmi başrolde Edward Norton’un yer aldığı The Incredible Hulk’du. Fakat bu film sinema sektörüne yeni başlamış Marvel Studios’un pazarlama deneyimsizliğinin kurbanı oldu. Iron Man’den çok kısa bir süre sonra gösterime girmiş olması nedeniyle reklamını yeterince yapacak vakit olmadığından Iron Man’in gölgesinde kaldı. Pek çok izleyici bu filmin 2003 yılında Universal Studios tarafından çekilen Hulk filminin başka aktörlerle yapılmış devam filmi olduğu yanılgısına düşmüş ve ilgi göstermemişti (oysa Universal devam filmi çekmeyince film hakları Marvel’a geri dönmüştü). Sinemaya uyarladığı tüm karakterlerinin hikayesine kökenlerinden başlayan Marvel Studios da 2003 yılındaki film nedeniyle ikinci defa köken hikayesi aktarmak istemeden direkt Hulk’a dönüşüm sonrası Bruce Banner’ın hikayesine odaklanmıştı. Tüm bunlara bir de başroldeki Norton’un filmin montajına müdahale etmek istemesi nedeniyle yapımcılarla gerginlik yaşaması da eklenmişti. Sonuçta film gişede Iron Man’in hasılatının altında kalınca Marvel Studios tarafından hayal kırıklığı olarak kabul edildi. Bu durum MCU oluşum hızını kesmemişti, ama başka bir Hulk filminin yolunu kapadı ve Norton da yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle rolü kaybetti.

avengers

Iron Man 2 (2010), Thor (2011), Captain America: The First Avenger (2011) filmleriyle MCU temel taşları yerine oturtulmuştu. Sıra 2008 yılından beri beş yıldır oluşturulan sinema evrenini birleştirici hamleye gelmişti. Hayranlar tarafından merakla beklenen Joss Whedon yönetmenliğindeki The Avengers 2012 yılında gösterime girince gişe rekorlarını darmadağın etti. Büyük bir beğeni kazanan film neticesinde Marvel Studios MCU planlarını daha da geliştirme cesaretini buldu. Iron Man 3 (2013), Thor: The Dark World (2013), Captain America: The Winter Soldier (2014), Guardians of the Galaxy (2014), Avengers: Age of Ultron (2015) ve Ant-Man (2015) ile MCU ikinci etabı da tamamlanmıştı.

Marvel Studios filmlerinin bu muazzam başarısı Marvel’ın 2014 yılında Disney tarafından dört milyar dolara satın alınmasına da vesile olmuştu.

20th Century Fox, New Line Cinema, Artisan Entertainment, Columbia Pictures tarafından satın alınarak filmleri çekilmiş Punisher, Daredevil, Elektra, Ghost Rider uzun süre devam filmleri yapılmadığından zaman aşımına uğrayarak ya da gişede başarısız olduklarından stüdyo haklarından feragat edince film hakları Marvel bünyesine geri döndü.

Tv alanında da atak yapan Marvel önce ABC kanalında yayınlanan Agents of SHIELD ve Agent Carter dizilerini hazırladı. Ardından Netflix kanalıyla anlaşarak Daredevil, Jessica Jones, Luke Cage ve Iron Fist, ardından tüm bu karakterleri kapsayacak The Defenders dizisinin hazırlıklarına başladı. Son söylentilere göre Daredevil ikinci sezonunda boy gösterecek Punisher’ın kendi dizisi de yolda.

Bu süreçte epey geride kalan DC Comics uyarlamalarıydı. Warner Bros.’un sinemada tamamıyla Batman ve Superman odaklı yaklaşımının tersine Marvel’ın pek çok farklı karakterlerini sinema ikonlarına dönüştürmeye başlaması Warner Bros.’un düştüğü yanılgısını fark etmesine sebep olmuştu. Stüdyonun yeni yönetimi benzeri bir DC film evreni yaratma çabasıyla Green Lantern filmini çekip 2011 yılında gösterime soktu. Filmin yönetmenliğini James Bond serisinin reboot filmi Casino Royale ile büyük başarı kazanmış Martin Campbell üstlenmişti. Film karakterin kökenlerine tamamen sadık kalmasına karşın bir süper kahraman filminden beklenen epik macerayı izleyicilere sunmakta başarısız kalmıştı. İzleyiciler tarafından beğenilmeyince Warner Bros.’un Iron Man filmi benzeri bir başarı yakalama hayalleri hüsranla sonuçlanarak DC sinema evreni oluşumunun birkaç yıl gecikmesine sebep oldu.

DC sinemada ağır kalsa da televizyonda hızlıydı. Arrow ve The Flash dizileri büyük başarı elde etti. Bunları bekleneni veremeyen Constantine, hâlâ devam eden Gotham, yeni başlayan iZombie ve Supergirl takip etti. Legends of Tomorrow, Lucifer ve Preacher da diğer yeni diziler.

MCU’nun başarısı Marvel karakterlerinin film haklarını elinde bulunduran diğer stüdyoların da iştahını kabartmıştı. 20th Century Fox’un elinde X-Men ve Fantastic Four vardı. X-Men zaten izleyiciler tarafından benimsenmiş, çok sayıda devam filmi çekilmiş, her biri yüksek gişe hasılatı elde etmiş ve artık sinemanın vazgeçilmezi hâline gelmiş bir seriydi. Fox’un isteği Fantastic Four’u da X-Men ile ortak film dünyasına adapte etmekti. Ancak 2015 yılında gösterime giren Josh Trank yönetmenliğindeki Fantastic Four reboot filmi öylesine kötü eleştiriler aldı ve öylesine kötü bir gişe hasılatı elde etti ki Fox’un bu hayali daha ilk adımında sona ererek yakın gelecekte yeni bir Fantastic Four filmi çekme olasılığını da ortadan kaldırdı. X-Men film evrenini genişletmeye odaklanan Fox daha önce çektiği solo Wolverine filmlerine ek olarak X-Men çizgi romanlarından sinemaya aktarabileceği yeni karakter arayışlarına girdi. Özellikle son yıllarda büyük bir hayran kitlesi edinmiş Deadpool bunun ilk adımı olarak 2016 yılında gösterime girecek.

Spider-Man filmlerini çekmiş Sony ise Sam Raimi yönetmenliğindeki üç filmin yüksek gişe başarısının ardından karakterin film serisine 2012 yılındaki The Amazing Spider-Man ile Marc Webb yönetmenliğinde reboot yaptı. Sony’nin amacı da MCU benzeri bir Spider-Man film evreni oluşturmaktı. 2014’te gösterime giren The Amazing Spider-Man 2’nin ardından kötü karakterleri içeren Sinister Six filmi çekilmesi planlanıyordu. Ancak The Amazing Spider-Man 2 beğenilmedi ve gişede beklentilerin altında kaldı. Birkaç yıl önce sinemada gişe rekorları kıran Marvel’ın en popüler karakteri artık MCU karakterlerinin filmlerinin yanında ezilir hâle gelmişti. Sony akıllıca bir hamle yaparak Marvel Studios ile masaya oturdu ve Spider-Man’i sinemada ortak kullanma kararı verdiler. Yıllar önce yapılan anlaşma gereği karakterin film haklarını satın almış Sony bunu elinde tutmaya devam edecekti, ancak Marvel Studios karakteri MCU filmlerine de dahil edebilecekti. İleride çekilecek yeni Spider-Man filmlerinin gişe geliri Sony’nin olacak, ama Marvel Studios denetiminde çekilecek ve MCU’nun bir parçası hâline geleceklerdi. Böylece bütün hukuki detaylar bir yana, Spider-Man’in Avengers’a dahil olmasının yolu açılmıştı.

EVRENLER ÇARPIŞIYOR!

MCU üçüncü etaba 2016’da Captain America: Civil War ile hızlı bir giriş yapacak. Spider-Man’i de MCU’ya dahil edecek epey geniş kadrolu filmin ardından Doctor Strange (2016), Guardians of the Galaxy Vol. 2 (2017), Spider-Man MCU reboot (2017), Thor: Ragnarok (2017), Black Panther (2018), Avengers: Infinity War Part 1 (2018), Ant-Man and the Wasp (2018), Captain Marvel (2019), Avengers: Infinity Wars Part 2 (2019) ve Inhumans (2019) filmleri gelecek.

batman-vs-superman

2006 yılında hayal kırıklığı yaratan Superman Returns’e karşın Warner Bros.’un böylesine popüler bir karakterden vazgeçmeye niyeti yoktu. Birkaç yıl sonra yeni bir Superman uyarlaması çalışmaları başladı. Yönetmen koltuğuna 300 ve Watchmen’deki görsel stili ile beğeni kazanmış Zack Snyder getirildi. İngiliz aktör Henry Cavill’in başrolde olduğu Man of Steel 2013 yılında gösterime girince başarılı bir gişe hasılatı elde etti ve modern bir Superman hikayesi olarak çoğunlukça beğenildi. Böylece Warner Bros.’un hayalini kurduğu DC film evreninin (DC Extended Universe = DCEU) ilk adımı atılmıştı.

Warner Bros. büyük bir ikinci adım atmaya karar verdi. İkinci DCEU filmi 2016 yılında gösterime girecek Batman v Superman: Dawn of Justice olacaktı. Çelik Adam ile Kara Şövalye’yi beyazperdede ilk defa yan yana gösterecek filmin başarısı DCEU’nun tüm geleceğinin kaderini belirleyecek. Üçüncü DCEU filminde daha önce yapılmışlardan farklı bir film yapmak isteyen Warner Bros. bu defa DC’nin ünlü kötü karakterlerini ekip olarak sinemaya taşıyacağı Suicide Squad çizgi romanını seçti. En etkin kozlarından birinin Joker rolündeki oscarlı aktör Jared Leto olacağı 2016 yazında gösterime girecek filmde Batman de boy gösterecek. 2017 yılında Wonder Woman filminin yanı sıra DC’nin ünlü süper kahraman ekibi Justice League: Part One sinemalarda olacak. Bu filmleri sırasıyla The Flash (2018), Aquaman (2018), Shazam (2019), Justice League: Part Two (2019), Cyborg (202) ve Green Lantern Corps (2020) takip edecek.

Suicide-Squad

Her karakteri ayrı ayrı sinemaya taşıyarak The Avengers öncesinde yıllarca ön hazırlık yapan Marvel Studios’un aksine Warner Bros.’un sinemada Justice League’e hızlı bir giriş yapacak olması kimilerince aceleye getirmekle eleştirildi. MCU 2008’deki ilk filminden bu yana geçen sekiz yıl boyunca kendine sadık bir izleyici kitlesi edinmiş durumda, neredeyse tüm filmlerinin başarı kazanması da bunu ispatlar nitelikte. DCEU’nun da benzeri bir başarı elde edip edemeyeceği 2016’da gösterime sokacağı filmlerle belli olacak.

Onlarca yıl boyunca çizgi roman satış noktalarında rekabet etmiş DC ve Marvel görünüşe göre 2016’dan itibaren sinema salonlarında da gişe hasılatı için kıyasıya bir mücadeleye tutuşmuş olacaklar. Her halükarda bu rekabetten kazançlı çıkması kesin yegâne kitle çizgi roman tutkunu izleyiciler olacaktır.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.