Decaying Purity’den Hyperdontia’ya; Mustafa Gürcalioğlu

1583
0
Paylaş:
Decaying Purityden Hyperdontiaya Mustafa Gürcalioğlu - paslanmaz kalem röportajı
Mustafa Gürcalioğlu içimizden biri. Kendisini uç ve sert müziğe kaptırmış bir gitarist, bir müzikofil; death metal denildiğinde bu ülkede akla ilk gelen isimlerden bir tanesi artık. Bugüne kadar onun riffleriyle pogolarda heba ola ola harika Decaying Purity, Engulfed, Diabolizer şarkıları dinledik ve en son işi Hyperdontia’da Danimarka / Türkiye arasında bir köprü kurarak yine leziz bir albüme imza attı. Albümün adı “Nexus Teeth” ve grubu kanlı canlı olarak 1 Aralık’ta Undergang ve Phrenelith gibi çok önemli iki grupla beraber şuradan dinleme şansınız olacak. Kendisi bugüne kadar Diabolizer hariç tüm gruplarıyla Avrupa’da da şarkılarını çaldı. Eğer bu şarkıları henüz hiç dinlemediyseniz ve bir göz atmak isterseniz röportajın sonlarına doğru en sevdiği şarkılarının arasına linkler ekleyerek minik bir sürpriz bıraktık. 
 
Şimdi bandcamp sayfasından Hyperdontia’yı açın ve başlayın bakalım okumaya;
 
Gitar çalmaya nerede ve nasıl karar verdin? Özellikle, eğer aklındaysa “tamam budur” dediğin anı anlatır mısın?
 
Karar verme süreci metalin ilk defa bünyeye zerk edildiği zamanlara dayanıyor. Sene 1997 falandı sanırım, ablamla Kadıköy’de dolanırken hafif tırsak modla Akmar’dan geçelim demiştik. Hangi dükkan olduğunu tam hatırlamıyorum, şu an ama içeri girip “abi bu çalan ne?” diye sorduğumda “aha bu!” yanıtını alıp ilk defa South Of Heaven’ın kapağına atılan bakıştır bizi yakan sanırım. O zamandan bugüne kadar en fazla tükettiğim albüm o albüm ve o zamanlar dinlediğimde – nasıl başaracağım hakkında en ufak bir fikrim olmamasına rağmen – dinlemekten keyif aldığım kadar, bu ve bunun gibi malzemeleri “çalmaya çalışma isteği” beni tetikledi diyebilirim.
 
İlk gitarının markasını ve türünü hatırlıyor musun? Nasıl aldın?
 
İlk gitarım Rus yapımı enteresan bir gitardı. Markası yoktu üzerinde, custom bi gitardı. Şu eski Türk filmlerinde orkestralarda görülen, üzerinde bir dolu düğmenin, efektin vs. olduğu gitarlar olur ya hani, onlardan :) Ablamın liseden bir arkadaşı satıyordu. Benim de o dönem, o yaşta ha deyince bir Ibanez, Jackson vs. alacak durumum olmadığından ve ailemi de bu konuda darlamak istemediğimden o gitarı alma fikri mantıklı gelmişti. Günlük ailemden aldığım okul harçlıklarımı taksit taksit elemana ödeyerek almıştım.
   
Ailen müziğe – hem de sert müziğe – olan ilgini nasıl karşıladı? Bu müziğe ilgi duyan insanlarla muhabbet ettiğimde en negatifinden pozitifine kadar, bir şekilde ailesi tarafından – desteklenseler bile- müzikten vazgeçirilmeye çalışıldığına tanık oluyorum. Mesela benim ailem hiçbir sert tepki vermese de, ömrüm boyunca bana hep “tamam ya artık sen işini gücünü hallet, idare edersin müzikle” söylemiyle yaklaştı, sende vaziyet nasıl gelişti? Bu süreçte yaşadığın komik ya da ders alınmasını gerektiğin bir anın var mı?
    
Onlar durumdan en başından beri memnundu aslında. Negatif bir tepkileri olmadı hiçbir zaman. Hani çok fazla destekleri de olmadı ama içine bulaştığım şeyin beni mutlu, huzurlu hissettirdiğini görmek onlara yetti sanırım. Hani bu süreçte onlarla yaşadığım pek sıra dışı bir anım yok ama ara ara “ya yaptığın, ilgilendiğin müzik güzel geliyo kulağa ama şu anlatmak istediklerinizi bağırmadan neden anlatamıyorsunuz?” demeleri tebessüm ettiriyor yıllardır :)
 
Direk kendi grubunu kurup kendini mi eğittin yoksa önce eğitim aldın mı? Eğitimin klasik/akustik üzerine miydi, oradan mı elektro gitara geçtin yoksa direkt elektro mu?
 
Herhangi bir eğitim almadım. Ya da etrafımda “bak şunu şöyle çal vs” diyen yaşı büyük, tavsiye veren birileri falan da olmadı, olmasını da istemedim. Direkt elektro gitar ile başladım ben. Odamda dinlediğim, duyduğum şeyleri çalmaya çalışarak, kendi kendime pişmeye çalıştım. Kendim birşeyler yazarak onların üzerinde uğraşıyordum. Bu şekilde yavaş yavaş üzerine koyarak ilerledim. 2003’de falan da grup işleri başladı.
    
İş/grup hayatını nasıl idare ediyorsun. Birden fazla projede yer aldığın halde yurtdışı konserlerini de mümkün olduğunca kaçırmıyorsun mesela,dengeyi nasıl sağlıyorsun?
    
Bu zamana kadar çalıştığım işlerde neyse ki esnek insanlara denk geldim ve bir şekilde yer almam gereken organizasyonlar için izinlerimi ayarlayabilme fırsatım oldu. Bu zamana kadar gerçi uzun soluklu izin almamı gerektirecek uzun bir turne vs. olmadığından pek problem yaşamadım. Genelde organizasyonlar bayağı bir önceden planlandığından buna göre izinleri önceden doğru günlere dağıtmak pek problem olmuyor.
 
Günde kaç saat gitar çalışabiliyorsun? Tekniğini korumak/geliştirmek için kullandığın ve gitarist arkadaşlara önerebileceğin en önemli ama hep gözden kaçan temel talimler neler?
    
Yani sabit izlediğim bir programım yok. Bu değişiyor. Bazen gitarı elime alıp, 5-10 dakikada bırakabiliyorum. Bazen aldığımda günün yarısından fazlası gidebiliyor, hatta tüm gün. Gitarı elime aldığımda egzersiz vs çalışmam ben, hiç çalışmadım bu zamana kadar. O an ki modda içten ne geliyorsa onu çalıyorum. Emprovize oluyor genelde. Cover olabiliyor, kendi parçalarım olabiliyor, yeni yazmaya çalıştığım malzemeler olabiliyor. Yani verebileceğim tavsiye şu olabilir; gerçekten bir gelişim arzulanıyorsa “lan bu da çalınır mı, bu ne!?” gözüyle bakılan zor materyallerin üzerine gidip, sizin için en uygun metronomla başlayıp adım adım ilerlemek.
 
Şu an itibari ile hangi ekipmanları kullanıyorsun; gitar, pedal ve anfi olarak. Özellikle uç müzik türlerinde müzik yapmak isteyen ve bu işe yeni girişeceklere nasıl bir kombinasyon önerirsin?
    
Şu an gitar olarak Ibanez S7320 ve Jackson SLX Soloist kullanıyorum. Amfi olarak şu an için sabit kullandığım bir ürün yok elimde. Pedal kurulumum şu an Amt P1,Ms Pozitron screamer, Ms Noise Gate,Ms Delay, Morley Bad Horsie 2 Wah, Polytune Tuner olarak şekilleniyor ve evde bireysel çalışma için bu setup’ı ses kartından pc’ye girerek bazı simülasyonlarla birleştirip kullanıyorum, oldukça yeterli oluyor. Konserler için de Peavey soundunu sevdiğim için, eğer mümkün olabiliyorsa tercihim 5150 ya da 6505 modelleri oluyor. Yurt dışı showlarda genelde problem olmuyor bu ürünlerin tedariği ancak yurt içi durum malum, eldeki malzeme ne ise onunla en ideal sonucu almaya çalışıyoruz. Yapılmak istenen, alınmak istenen sounda göre çeşit çeşit kombinasyon denenebilir. Yeter ki hangi malzemenin nasıl kullanılması gerektiği ile bilgi sahibi olmaya çalışılsın ve tek bir enstrümanın bireysel soundu ne kadar iyi olursa olsun, tek başına bir anlam ifade etmediği bilincine sahip olunsun, önemli olan bu.
 
Senin de yayınlandığında okuyacağın röportajın giriş kısmında çaldığın gruplardan okurlara bahsettik. Yelpazeye baktığımızda çaldığın tüm gruplara kendine özgü bir kimlik verdiğini fark ediyoruz. Bunu nasıl yapıyorsun, kafanda önce proje nasıl şekilleniyor? Gruplarınla beraber stüdyoda çalarken mi bunu moda giriyorsun yoksa konsepti genelde gitarda bulduğun fikirleri her grup için ayrı ayrı projeler olarak klasörlerde mi yaratıyorsun?
 
Bunun net bir tanımı yok gerçekten. Gruplar için ürettiğim malzemeler beklenmedik bir anda çıkabiliyor. Gitar elimdeyken ya da sokakta, araba kullanırken vs.. Gitar başındaysam pc’ye kaydedip biriktiriyorum ya da dışarıdaysam telefona mırıldanıp kaydediyorum vs. İşte bu malzemeler bir şekilde yerini buluyor. Mesela Engulfed için o an bir şeyler düşünüyosam bu Engulfed kalıbına uygun oluyor. Bazen de zamanında bir grup için yazdığım bir riff’in, bölümün çalımını, ölçüsünü vs değiştirerek diğer bir gruba kullandığım da oluyor. Yani her biri belli bir renge sahip olduğu için o an hangisine odaklanacaksam çıkan malzeme bir şekilde o grup için oluyor.
 
Özellikle şu an Diabolizer ve Engulfed’da beraber çaldığınız Aberrant Engin ile çok iyi bir ikili olmuşsunuz gibi görünüyor, beraber şarkı yazımı sırasında birbirinizle paslaşıyor musunuz bir ekip olarak, bu tür ortaklıklarda kan uyumu hangi faktörlere dayanıyor?
 
Engin ile yaklaşık 10 senedir birlikte çalıyoruz ve ilk başladığımız günden itibaren uyumumuz gayet iyi. Ben bir şeyler yazdığımda otomatik olarak kafamda davullar da yazılmış oluyor. Yazdıklarımı Engin’le de paslaşarak son hallerini veriyoruz. Kendisi sadece davul olarak değil, gitarlar için de yaptığı ufak dokunuşlarla aranjmanlara güzel katkı sağlayabiliyor. Yani genelde metal adına tükettiğimiz malzemelerdeki zevklerimiz birbiri ile örtüşüyor. Bunun da üretim zamanı bu şekilde olumlu getirisi oluyor tabii ki.  
 
En sevdiğin on death metal albümünü sayabilir misin bize?
    
1- Morbid Angel – Formulas Fatal to the Flesh
2- Cannibal Corpse – Vile
3- Suffocation – Effigy of the Forgotten
4- Immolation – Close to a World Below
5- Gorguts – Considered Dead
6- Monstrosity – Millennium
7- Darkthrone – Soulside Journey
8- Bolt Thrower – Mercenary
9- Malevolent Creation – Retribution
10- Hate Eternal – Conquering the Throne
 
Bir online dergiye verdiğiniz Diabolizer röportajında “bu zehri alan kişiler” olarak bahsediyorsun sahnede beraber çaldığınız diğer gruplardan. Bu müziği icra etmek, bir kez kendini kaptırdığında dönemediğin, kendini tutamadığın bir şey mi senin için? Sen de belli bir süre death metal dinlediğinde gözünün önüne albüm kapakları, konser sahneleri beliriyor mu? Mesela ben birşeye sinirlendiğim zaman kafamda Hatebreed’in Before Dishonor şarkısı dönmeye başlar, sende durum nedir ?
 
Daha önce de belirttiğim gibi bu müziğe ilk bulaştığım andan itibaren hem dinleme hem üretme arzusu çığ gibi büyüdü. Hayatta yapmaktan bu kadar keyif aldığım, huzur bulduğum ikinci bir seçenek daha gelmiyor aklıma. Net verebileceğim bir örnek yok ama ruh halim ne olursa olsun o an ki hissiyata uygun illaki kafada dönen bazı riffler oluyor :)  
 
Burial Invocation’dan beri bir çok grupta yer almış olan Malik Çamlıca ile kurduğunuz Hyperdontia ile pek yakında Karga’da dev bir kadro ile çalacaksınız; Undergang, Hyperdontia ve Phrenelith. Hyperdontia fikri nasıl oluştu; Malik’in Danimarka’da yaşaması, kadronun geri kalanının bir araya gelmesi nasıl oldu?
 
Hyperdontia bir anda öylesine çıkan bir fikirdi. 2015 sonbaharı gibi bir gün eski depoladığım ve kullanmadığım bazı riffleri, bölümleri oturup 3 parça haline getirdim. Malik’e gel bunları değerlendirelim birilerini bulup dedim. O da gayet sıcak baktı ve vokal için David, davul için de Tuna’ya teklif götürdü. Elemanlarda mevzuya gayet sıcak baktılar ve hadi yapalım deyip kadroyu oluşturduk.
 
Müzikal anlamda Hyperdontia’nın ep’den albüme doğru olan evrimi nasıl gerçekleşti ve bundan sonrası için planlar var mı? Hyperdontia albüm sonrası 2019 da konser ve festivallere katılacak mı?
    
Aslında amacımız bir kayıt yapıp parçaları değerlendirmekti sadece. Gitarları burada kaydedip elemanlara yolladım. Onlarda Kopenhag’da davulları, bassları ve vokalleri, mix/masteringi tamamladılar. Bu sayede ep “Abhorrence Veil” oluşmuş oldu. Hem fiziksel hem de dijital olarak yayınlandığı andan itibaren beklediğimizin bayağı üzerinde olumlu tepkiler aldık. İnsanlar daha fazlasını duymak istediler ve o zaman da “hadi şimdi de albüm yapalım o halde” dedik. Yine aynı şekilde parçaları tamamlayıp kendi kayıtlarımı elemanlara yolladım ve kayıt aynı şekilde tamamlandı. Dark Descent Records ve Me Saco Un Ojo Records güzel bir promosyon yaptılar albüm için ve şu zamana kadar tepkiler bayağı iyi. 2019 da katılacağımız şimdilik 2 festival gözüküyor. Bunun dışında yine bazı konser, festival teklifleri var. Olası bir tur için de plan yapılıyor. Gruptaki herkesin diğer grupları, iş, özel hayatı vs. yoğun olduğundan uygun zamanları ayarlamaya çalışıyoruz.
 
Tüm gruplarını düşündüğünde eğer bir gün sahnede senin sabit olduğun bir konserde hepsinden en sevdiğin şarkıları çalma şansın olsaydı playlist ne olurdu?
    
“Onların hepsi benim bebeklerim” klişesinde kaybolmak istemiyorum ama zor soru haha :) Ama sanırım şöyle şekillenirdi;
 
Decaying Purity – Phases Of Dimensional Torture
 
Diabolizer – Blood Aesthetics Dictated
 
Engulfed – Supreme Lord Of Blasphemy
 
Hyperdontia – Majesty
 
Bir gitarist olarak hiç bugüne kadar icra ettiğin türler dışında bir proje yapmayı düşündün mü ya da böyle bir teklif aldın mı?
    
Hani bazen “bu zamana kadar çaldığım türün dışında başka bir projeye yönelsem ne yapmak isterdim acaba” diye düşünmedim değil ama aklıma “hmm aslında şu olabilirdi” gibisinden bile bir seçenek gelmedi. Bu zamana kadar öyle bir teklif de almadım. Şimdilik bu gidişat beni mutlu ediyor, böyle iyi :)
 
Cevaplar için teşekkür ederiz Mustafa
Yer verdiğiniz için ben teşekkür ederim, iyi çalışmalar.
 
 
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.