DER TODESKING (1990): Ölmeye Doyamıyorum

811
0
Paylaş:

“Ölüm” kelimesi her ne kadar kanı dondursa da aslında eminim ölüm korkusu olmayan insanlara hoş da geliyor olabilir. Ben kendi adıma konuşayım, “haha ölümden kim korkar ki“ diye düşündüğüm çok olmuştur. Sanırım bir kere ölüp, yenilenip geri döneceğim filan zannediyorum. Reenkarnasyon olarak değil, yani sanki bedenim çürüyüp yok olmayacak, benliğim çürüyecek, geri döndüğümde yenilenecekmiş gibi. Hep ölüp, hep  geri dönesim de yok. Tabiİ bir kez ölüm güzel olabilir, geri dönmek kaydıyla. Dönmeye gerek kalmayacak günler de gelir eminim, o zaman sıfır korkuyla sürdürülebilir hayat. Şimdi ölme isteği derken intihardan filan bahsetmiyorum. Serseri dolmuşlarla işten eve dönerken şiddetli trafik kazasında çene kopması ya da kalbe kaporta türü bir araba parçasının girmesinden bahsediyorum. “Hee deformasyon olacak” diyeceksiniz de, toprağın altında düzelir yani. Sonuçta ölüyorum, yeniden de doğacağım.  Der Todesking VHS coverİntihar da duruma göre değişir. O estetik bir şekilde olsa iyi olur,  yani ölü bulunmak da var işin ucunda ve o hale kendini sen getirmişsindir bilerek ve isteyerek; bundan dolayı bir nebze zor gibi. Buna bağlı olarak bir sürü senaryo yazılır, şimdi aklıma gelenler bunlar. Bir de ölümle gerçekten ilgilenmiş, üstünde kafa yormuş bir yönetmen var ki  Nekromantik gibi filmler de çekmiş. Şimdi bahsettiğim ise “ölecekseniz ve bunu siz istiyorsanız bakın bedeniniz ne hale gelecek” der gibi çektiği film Der Todesking. Konuyu ona  getirmek için bayağı çabaladım, o zaman hemen Der Todesking’e geçelim. Filmin yönetmeni Jörg Buttgereit, ölüm ve çürümüş bedenler konusunda sanatın estetik çirkinliği anlamında başımızın tacı.

Film bir miktar da anlaşıldığı gibi ölüm üzerine… Ölümler intihardan kaynaklanıyor. Haftanın yedi günü, yedi farklı karakter, farklı hikayeler ve yedi ayrı intihar biçimiyle oluyor.  Tabi hiç biri gotik ergen havasında değil veya “bir öleyim de bayıldığım kişi benim hakkımda neler düşünüyor, öğrenip geri döneyim” edasıyla değil. Girişte bahsettiğim gibi hiç değil. Ya yaşamdan elini eteğini çekmek isteyen bir umutsuz ya da izlediği filmden etkilenip psikopata bağlayan bir katil. Ya da çıldırışa ramak kala hayatı terk etme çabalarıyla hattan kopuyorlar ve ölmek tek çare diye düşünüyorlar. Bunlar olurken Bay Jörg bambaşka bir planda bize çıplak bir erkek vücudu gösteriyor. Yere sere serpe uzanmış, artık ölü diyeceğimiz şekildeyken, günden güne vücudunun çürüyüp kurtlandığını ve zamanla bu cesetin kemik haline dönüştüğünü görüyoruz. Ölmek bir seçenekse, vücudun bu hale gelmesi kaçınılmaz der gibi.

Filme, müzikler dahil ağır bir ruh hali hakim olduğu için pek fazla diyalog yok. Filmin renkleri donuk ve soğuk. Mekanlar karanlık, eski ve can sıkıcı ama film bölümlere ayrıldığı için ve arada çürüyen cesetin ekrana gelmesiyle tempo düşmeden devam ediyor.

Afişlerde ve filmin son sahnesinde küçük bir kızın çizdiği ölüm kralının dövmesi pek sevdiğimiz Taake gubunun solisti Hoest’de de mevcut. Kendisinin de en sevdiği filmler arasında, bu gereksiz bilgiyle yazıyı bitiriyorum.

Taake+oh+noez

Hoest (Taake)

[youtube id=”Blw1fK-U9AE” width=”620″ height=”360″]

 

Etiketlerintiharölüm
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.