Efendinin pençesinde bir Oranssi Pazuzu hikayesi

Paylaş:

Yaklaş küçüğüm tut elimden… Kadim bir geleneğin kendisi ile buluşturayım seni. Geç şu ateşin başına biraz ısın önce. Isın ki biraz sonra bedeninde hissedeceğin ürpertileri kolay atlat. Ateşin etrafındaki kıvılcımları daha yakından gör. Şimdi gözlerini dik ateşe doğru ve kulak ver dediklerime. Hazırsan başlayalım. 

Sana uzak diyarlardan bir hikâye ile geldim sevgili okur. Finlandiya diyarından tuzak dolu ezgileri ile insanları tekinsiz ormanlarına çeken Oranssi Pazuzu isimli bir topluluğun hikayesi bu. Yolculukta sana eşlik etmesi için okurken grubun Mestarin kynsi (Efendinin pençesi) isimli yeni albümü kulaklarında olursa iyi olur. Çünkü hikâyenin her bir bölümü albümün barındırdığı sesler ve sözleri ile özel olarak harmanlanmıştır.

Hikayeye geçmeden önce albüme adını veren karanlık bir efendiden ve bizlere uzattığı pençesinden söz edersek iyi olacak. Bu karanlık efendi inşa ettiği totaliter bir düzen içerisinde gittikçe varlığını yüceltip yükseliyor. Kitlelerin zihinlerini kontrol etmek için gizli bilgileri kullanan bir illüzyonist kendisi. Alt edebilmek içinse zorlu bir yoldan geçmek gerekiyor. İşte grup üyeleri hem bu düzeni işaret edip hem de bu sınavdan geçebilmek için başlatıyor ürkünç labirenti. Bu arada grubun albüm ile ilgili açıklamalarından da yararlanmak mümkün. “Bahsedilen bu labirent içerisinde karşılaşılan psikolojik kabuslar, sorunlu geleceğin gizli gerçeklikle buluştuğu felsefi bir yapı üzerine inşa edilmiş. Bu albüm sesler yardımı ile atmaya devam eden bir şehir kalbi üzerine kurulu. İşte bu kalp beklenmedik bir şekilde vahşi ve renkli olan psişik bir fırtına ile çalkalanıyor. Tutunun bakalım…”

Oranssi Pazuzu – Mestarin kynsi (2020)

Günlerden sıkıntı, günlerden bunaltı. Akşamın o sağır sessizliğinde ilk nota yankılandı ormanın derinliklerinde. Ilmestys diye duydu doğa bu sesi. Ulaşmalıydı bu ilk vahiy bir ok gibi avına. Hedefinden şaşmaz ezgi geldi buldu onu bir akşam üstü. Neler hissettiğini tam olarak bilmeden camdan uzaklara bakarken duydu ilk notayı ve bir daha hiç kırpmadı gözünü. Güneş bile hemen terk etti, kapattı gözlerini. O kapatamadı. Yola çıkılmalıydı, çıktı. Kaynağına gitmek için yola koyulduğunda, midesinde hissettiği o tuhaf kıpırtıya şimdilik aldırış etmedi. Kim veya kimlerdi ki onu böylesine bir saatte çağıran? Neydi o davul vuruşlarının cazibesi? Hırıltılı sesler ürkütse de anlamaya ve duymaya çalıştı ilk dakikalarda. Kısa adımlar sonrası gördü karşısında tüm heybeti ile ormanı. Bir ürperti sardı bedenini. Her gün gördüğü o yeşil kütle bir farklıydı. Niye ona tanıdık gelen her şey bir anda soluklaşmış ve tanınmaz bir haldeydi ki? Anlamaya çalıştı, anlayamadı. İlk sık ağaçlık kümesini geçip girdiğinde, o kara yeşil ve dumanlı ormanda bir kuzgun çığlık attı. Uyarmaya çalışsa da yeşilin tüm tonları nafile. Yolunu kaybetmişti aniden. Bir gözünü kapatıp açabilse belki de rüya deyip geçiştirebilecekti. Ama kırpamadı hiç gözlerini. Her nota bir örümcek ağı misali kaynağına çekiyordu onu. Duymak ve görmek zorundaydı belli ki, devam etti.

Bir anlık sessizlik sonrası sık yeşiller ve doğa aynı zamanda kocaman bir boşluğa dönüşmüştü. İşte böyle bir boşlukta başladı ayinin ezgisi. Tyhjyyden Sakramentti diye fısıldadı bir baykuş tam üzerinden geçerken. Bütün duyuları patlak verdi o anda. Etrafında gördüğü tüm mahlukat konuşur oldu. Yılanlar, en çok da onlar. Korkusu kaybolmuşken, yüz perdenin arkasından duyulan sesler ile çekildi gölgeye doğru. Gölge bir dil olup konuşurken zihni ile, gittikçe de büyümekteydi ulaşma arzusu. Susturmak istedi, susturamadı. Neydi o kulağında çıkan savaş? Sesler dönüştü mızraklara ve gerildiler yay gibi aynı zamanda. Saldırı başlamıştı kulağından tüm ruhuna. Bütün azameti ile doğa da sürekli konuşuyordu. Kara azı dişleri ile de en çok o yılanlar, en çok da onlar…Tam koşmak isterken ya da kaçmak diyelim biz ona kayıp gitti ayağının altından toprak. Tutunmak istedi, tutunamadı.

Yeni bir coğrafya yeni bir düzen ile karşılaşmaya başladı düşerken karanlıklara. Uusi Teknokratia diye fısıldadı kökler uzaklardan. Boşluk önceleri belirsizken sesler çarptı bedenine, şekil verdi hem kendine hem zamana. Korkunç biz çığlık ile haykırdı zihninde beliren bir göz. Hayallerin benim diye haykırdı. Artık benimlesin. Endişe etmen faydasız. İşte o an daha da açıldı gözleri. Görmek zorundaydı. Gözlerin hiç alışamadığı karanlıklar geride kalmıştı. Belli belirsiz seçer olmuştu bu düzeni ve ortamı. Hipnotize olmuş şekilde sesleri takip ederken sert bir ses eşliğinde vurdu dibe. Çakılırken zemine kaldırdı başını gökten kalan şeylere. Çok uzaklardan gelen sesler yeni seslerine merhaba derken bir flüt sesi karıştı ellerine. Bir anda tüm mahlukat sustu, en çok da o. Bir süre anlamaya çalıştı ne yöne gitmesi gerektiğini. Artık anlamıştı ki sesler olmadan bulunamazdı yolu. O anda taze bir kan aktı içinde. İçi içine, kanı kanına, sesi seslere karıştı. Anlamaya çalıştı, anlayamadı.

Alışınca duyuları bu yeni ortama, belirdi zihninde engin bir salonda olduğu. Tüm duyuları ile yargılandığı bir mahkemeye çıkmıştı sanki. Dürüstlük ve tüm zıtları bir sınav olup çıkmıştı karşısına heybeti ile. Oikeamielisten sali notaları başladı kemanlar eşliğinde. Ara sıra yüreğindeki çarpıntılar bozsa da akortlarını ezgi devam ediyordu. Uzaklarda belirdi yeşil renk ile çağlayan bir ateş. O alevlere sarılı bisiklete binmiş bir çocuk çıkageldi salonun ortasına. Elinde kan damlayan satırları ile bir küçük defter tutuyordu. Önce seslerle adını yazdı oraya. Yargılanmak için gereken suçlar okunuyordu aynı anda yüksek sesler eşliğinde. Sesler doluştu ellerine. Hareket etmez oldular. Ellerine vurulan kelepçeyi anlaması uzun sürmedi. Kıvılcımlar kırpamadığı gözünün önünde gittikçe belirginleşirken, hissizleşti elleri. Işık dolu elbiseleri ile seçilebilen tiz haykırışlar başladı. Her biri bir tokat olup yüzüne inen sesler ile kesildi ayakları yerden. Davullar başladı adını haykırmaya hep bir ağızdan. Kalbinin sesleri saklandı sağır çığlıklara. Kendi de bağırmak istedi, bağıramadı.

Tüm suçlar okununca, sustu çığlıklar, bıraktı peşini gölgeler, çekildi ışıklı elbiseler kendi karanlıklarına. Önce yeni sessizlikler sonra yerine yeni sesler… Şah damarının sesi bir oldu çıktı canından. Kuulen Ääniä Maan Alta diye fısıldadı bir yılan ona doğru. Bulacaksın kendi seslerini. Ve yeraltından gelen sesler dolmaya başladı tüm hücrelerine. Avaz avaz susulur bazen diyerek uzaklaştı küçük çocuk. Şimdi yeniden dinle karanlığın sesini diye tembihledi son hareketinde. Derken sarsıldı toprak ve ittirdi onu yeni uçurumuna. Düştükçe yükseldi ruhu.  Özgürce bıraktı kendini boşluğa. Akarken tüm damarları yeni kanları ile düşündü çokça. Bir yandan kustu safrasını yol boyunca tuttuğu. Acaba daha ne kadar derindi karanlık, nereye ulaştıracaktı bu yolculuk? Başarabilecek miydi? Kurtuldu onu takip eden gölgesinden, kurtuldu kelepçelerinden. Gözünün seçebildiği kadarı ile düşerken gördü kendini yiyen yılanları. Kara dişleri geçmişti kendi etlerine. Davullar ses olup akarken zihnine, kalbi atıyordu sımsıkı ellerinde. Bir ara gevşetti ellerini, kalbi rahatladı sessizce. Devam etti düşmeye. Düştükçe yükseldi ruhu. Tutunmayı denemedi, tutunmadı.

Koca bir ışık olup sustu zaman. Heybetli bir kapı açıldı parıltı ile önünde. Taivaan Portti diye fısıldadı şekilsiz sesler. Kendi cennetinin kapısındasın artık. Gir içeri ve yaklaş yanımıza. Adım attı ürkekçe. Kendi akşamının sabahına mı uyanmıştı, henüz orası belirsizdi. Seçmeye çalıştı gözleri aydınlığı. Az ileride gördü seslerin sahiplerini. 6 adam, 6 ses, 6 ruh. Evet ilk kez tanıdı bulunduğu yeri. O kara yeşili ile meşhur heybetli ormandaydı. İleride ormanın belli ki en büyük gövdeli ağacına yüzlerini dönmüş insanları gördü. Çağırdılar onu. Toprağa tüm gücü ile basarak yürüdü yanlarına doğru ve katıldı davetlerine. Elleri ağaç gövdesinde, son seslerini mırıldanırken buldu onları. O da uzattı ağaca ellerini, döndü yüzünü ve kapatabildi ilk kez gözlerini. Çağrılmış ve yüzleşmişti kendi ile. Ağzından çıkan ilk kelimeler size çok teşekkür ederim oldu. Kelimeler kendi sesleri ile karıştı doğaya. Ardından ağacın etrafındakilerin her biri bir nota olup uzaklaştılar gökyüzüne. Şimdi yalnızca kendisi kalmıştı ağaca dokunan. Açtı gözlerini, baktı ellerine. Ayna misali kendini gördü ellerinde. Gözlerinde koyu yeşil renkte bir ateş ile tanıştı. Bir yılan belirdi ayaklarının dibinde. Gösterdi ona evinin yolunu. Baktı yola, gitmedi.

Oranssi Pazuzu – Mestarin kynsi (2020)

  1. Ilmestys (VAHİY)
  2. Tyhjyyden sakramentti (BOŞLUK AYİNİ)
  3. Uusi teknokratia (YENİ TEKNOKRASİ)
  4. Oikeamielisten sali (DÜRÜSTLER SALONU)
  5. Kuulen ääniä maan alta (YERALTINDAN SESLER DUYUYORUM)
  6. Taivaan portti (CENNETİN KAPISI)

Members:

  1. Jarkko “Korjak” Salo – drums 
  2. Ville “Evil” Leppilahti – percussion, keyboards, vocals 
  3. Toni “Ontto” Hietamäki – bass guitar, vocals 
  4. Juho “Jun-His” Vanhanen – vocals, guitars 
  5. Niko “Ikon” Lehdontie – guitars 
  6. Moit – guitars 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.