Gorguts – “Pleiades’ Dust” – Nefretin İlmi

Paylaş:
Gorguts - paslanmaz kalem
Yazarın notu10
10
Okuyucu Puanı: (8 Oy)9.7

Orta Doğu’nun zamanında bilim ve felsefenin beşiği olduğu gerçeği, şimdiki taban tabana zıt haliyle karşılaştırıldığında cidden en ilgisiz insana bile yazık olmuş dedirttirecek bir tablo oluşturuyor. Bugünkü bilim ve teknolojinin geldiği yere ulaşmasında birçok Arap bilim insanının parmağı olması, yalnızca Orta Doğu insanının değil bütün dünya halklarının dikkatini çeken, o zamanın dehalarına saygı duymalarını sağlayan bir olay. Arapça bölümü bitirmiş ve Arap tarihini çok derinlemesine olmasa da ders olarak görmüş biri olarak, işin derinine indikçe aslında o zamanki olayların oldukça üzücü biçimde yol aldığını ve şimdiki Orta Doğu toplumunun kendi tarihleri hakkında hiçbir fikri olmayacak kadar cehalet içinde olduklarını yakından gördüm. Öyle ki Arapların sürekli ‘casus’ olarak lanse ettiği oryantalistler olmasaydı, bu bilim insanlarının çoğunun adını dahi bilmeyecektik. Ömrünün kırk yılını yalnızca kütüphanelerdeki Arapça yazma eserleri incelemeye adamış bir oryantalistin, Araplar tarafından çalıştığı ilk günden itibaren hor görüldüğünü ve ortaya çıkardığı birçok mükemmel esere rağmen hiçbir şekilde bir teşekkür dahi görmediğini bizzat okudum. Kelime bakımından en zengin Arapça – Arapça sözlüklerin üç dört katı büyüklüğünde Arapça – İngilizce sözlükler gördüm. Hal böyle olunca Kanada menşeili ancak şimdilerde tamamen New York’a taşınan bir death metal grubu, Orta Doğu’daki bilim olaylarını temel alarak müzik yaparken, Orta Doğu’daki insanlar birbirlerinin kafalarını kesip fotoğraf çektiriyorlar.

Bu 33 dakikalık manyaklıktan bahsetmeden önce biraz daha Arap toplumunun kendi kendini bitirişinden bahsetmek istiyorum. Zira maalesef şu an ülkemizde de olay olarak aynı olmasa da olgu olarak çok benzer bir bitirilişin adımları atılıyor. Eğer o dönemi doğru bir biçimde analiz edebilirsek, içinde bulunduğumuz vaziyetten de nihai kurtuluşun ne şekilde olabileceğini tasarlayabiliriz. Bu paragraf gereğinden fazla tarihi bilgi içerebilir, yok ben EP’yle ilgili kısımları okuyup gideyim diyorsanız kapağın altındaki paragraftan gönül rahatlığıyla devam edebilirsiniz.

mogol_okcular - paslanmaz kalem

EP’nin kapağında mevcut olan atlı askerler

Abbasi döneminin başlamasıyla birlikte İslam devleti ciddi anlamda bir imparatorluklaşma dönemine girmiştir. Ebu Hanife, Şafi’i, Ahmed b. Hanbel gibi kişiler sayesinde fıkıh ilmi sistemleşmeye, Buhari, Müslim, Tirmizi gibi kişiler sayesinde sahih hadisler kitaplaşmaya, Sibeveyh gibi düşünürler sayesinde Arap dil bilimi gelişmeye, Abd el-Alah et-Tüsteri, Şekik Belhi gibi kişiler sayesinde de tasavvuf ilmin eylemsellikten çıkıp daha yazınsal hale gelmeye başlamıştır. Bununla birlikte Mu’tezile ekolü ise Cubba’i, Nazzam gibi kişiler sayesinde kurulmuştur. Mu’tezile ekolünün İslam dünyasındaki yeri biraz daha farklıdır desem yanlış olmaz ki zaten kelime anlamıyla da ‘uzaklaşan, ayrılan, bir köşeye çekilen’ manası var. Mu’tezililer akılcılık yolundan gitmiş, mantığa ters düşen ayet ve hadisleri diğer mezheplere göre farklı yorumlamışlardır. Tabii ki fazla akılcılığa yüklenmeleri ve felsefeden beslenmeleri o zaman çok fazla eleştirilmiştir. Yine de o zamanlar Mu’tezililer Arap dünyasında bilimi doğuran Latince eserlerin Arapçaya tercümesi olayına bir etken olmayı başarmışlardır. Bununla birlikte yine bu tercüme işinin başlamasına Harun er-Reşid, el-Me’mun gibi Helenistik kültürün yaygın olduğu bölgelerde yetişen İran asıllı annelerden doğma çocukların farklı kültürlere ve özellikle de bilim ve felsefeye fazlaca ilgi duymaları, vezirlerin yabancı kökenli, felsefi ve bilimsel kültürü olan ailelerden olmaları ve Mevalilerin (yani Arap olmayan Müslümanların) kültürel miraslarının kaybolmasını engelleme ve gün geçtikçe egemenliği artan bir dilde (Arapçada) yaşatmak istemeleri sebep olmuştur diyebiliriz. Ayrıca EP’nin de temel konusu olan Beyt el-Hikme o sıralar çeviri bürosu edasında çalışılan bir yer idi.

beytul-hikme - paslanmaz kalem

Dönemin matematik alimlerinin toplantılarını temsil eden bir görsel

Orada çevirmenlik yapanların çoğunlukla Arap asıllı olmayışları hatta farklı dinlere bağlı oldukları da o dönemler Araplar içerisinde yabancı dil bilen hemen hemen hiç kimsenin bulunmaması, yabancıların da kendi kültürlerini yaşatmak adına çevirmenlikte hevesli olmasının bir sonucudur. Çok uzatmadan ilerlemek gerekirse bu şekilde başlayan tercüme faaliyetleriyle birlikte yüzlerce eser Arapçaya kazandırılmış, ardından da şimdilerde bazılarının isimlerini bilip, bazılarını da hiç bilmediğimiz birçok önemli düşünür ortaya çıkmıştır. İbn-i Heysem gibi optik konusunda yemiş bitirmiş adamlar, şu an akıl dahi edemeyeceğimiz birçok önemli bilgiyi çadırlar içinde edinmiştir. Ayrıca yine o dönemden İbn Miskeveyh de Darwin’den oldukça zaman önce evrim teorisinin temellerini atmıştır. (Elbette tıpatıp aynısı değil ama fikir olarak birbirlerine çok yakın.) Bunca atılım ve gelişimin nasıl son bulduğuna gelecek olursak, üzücü biçimde din adamlarının ortaya koydukları bilim dışı sınırlandırmaların ve elbette Arap dünyasının bir türlü savaşlardan uzak kalamamasının en büyük etkenler olduğunu söyleyebiliriz. Hatta ikinci sebep de yine çok önemli bir faktör değil çünkü Araplar devletleşmeye başladıkları ilk günlerden itibaren sürekli savaşların içindeydi. Bahsi geçen birçok büyük düşünür o zamanlarda yaşadı. Ancak ilk sebebe kılıf uydurmak mümkün değil. Buyrun İmam Gazali’nin bilime olan yaklaşımını kendi ağzından okuyalım;

 

imam_gazali - paslanmaz kalem

İmam Gazali

“Matematik, sayılar, geometri ve astronomi ile ilişkilidir. Bu bilimin, dinsel işlerle olumlu ve olumsuz hiçbir ilişkisi yoktur. Aksine bu bilim, anlaşılıp öğrenildikten sonra, inkâra olanak bırakmayan kesinliğe sahiptir. Ne var ki, söz konusu bilimin iki sakıncası vardır: İlki, onu araştıran kimsenin, onun inceliklerine ve kesinliği içermesine hayran olmasıdır. Bu hayranlık, onun filozoflara inancını güçlendirir ve onların bütün bilgilerinin açıklık ve kesinlik bakımından bu bilim gibi olduğunu düşünmesine yol açar. Filozofların kafir olduklarını, Tanrı’yı inkar ettiklerini ve şeriata ilişkin olarak dillerde dolaşan bazı konulan küçümsediklerini duyar ve böylece sırf öykünme ile kafir olur. Şöyle düşünür: Din geçerli olsaydı, matematikte araştırma yapan bu insanlar, bunu bilirlerdi. Bu tehlikeden dolayı söz konusu bilimle çok fazla meşgul olanları engellemek gerekir. Çünkü bu bilimin dinle ilgisi yoksa da, felsefeye ait bilimlerin başlangıcı olduğundan. felsefenin kötülüğü ona da geçer. Bu bilimlerle çok fazla meşgul olup da dinden çıkmayan ve takvadan uzaklaşmayan çok azdır.” (El-münkızü mined-dalâl isimli eserinden alıntıdır)

İşte akılcılık, bilim ve felsefenin beşiği olan Arap toplumu, başta İmam Gazali’nin ve birçok din adamının bilimi reddetmesiyle, filozofları kâfir ilan etmesiyle, şimdiki üzücü haline dönüşmeye o zamanlarda başlamıştır. Tek sebebin bu olduğunu söylemem elbette çok büyük bir hata olur ancak önemli bir etken olduğu birçok tarihçinin ortak fikri. Bu kısa özetle birlikte EP’nin konseptinin daha iyi  anlaşılacağını düşünüyorum. “Pleiades’ Dust” daha çok Moğol istilasına odaklanarak bu yazdıklarımdan bahsediyor diyebilirim. Cengiz Han gibi büyük bir savaş dehasının tam anlamıyla ölüm makinesi haline getirdiği ordusu yalnızca Arap toplumunu değil, bütün dünyayı değiştirecek birçok sonuca neden oldu. Bununla birlikte EP’de odaklanılan mevzu ise Beyt el-Hikme’nin tamamen tarumar edilmesi, binlerce kitabın nehirlere atılması, yakılması ve parçalanması. Öyle ki o dönem nehirlerin mavi aktığı çok bilinen rivayetler arasında. Bu acımasız istila yalnızca kapakta geniş biçimde tasvir edilmemiş, bütün 33 dakika bu istilanın adeta arka planında akan bir yok oluş neşidesi haline gelmiş.

 gorguts_pleiades_dust - paslanmaz kalem

EP hakkında söylenilecek çok şey var. Gorguts’ın müzikal gelişimi ve “Colored Sands”den sonra aldığı yeni nefes ve atonal müziği çağ atlatışlarından bile sayfalarca bahsedilebilir ama kendimi biraz durdursam iyi olacak, kritik niyetine bitirme tezi yazmak pek mantıklı değil. Yine de Gorguts’ın eski hallerine nazaran bambaşka bir biçime büründüğü oldukça bariz bir gerçek. Efsane albüm “Obscura” ve hemen ardından gelen “From Wisdom to Hate” albümlerinde daha ağır, her ne kadar birçok kompozisyonu inanılmaz derecede karışık ve düzensiz olsa da derinlerinde yüksek oranda Death’den referanslar içeren (kaldı ki vokallerde aşırı derecede söz konusu, Luc Lemay de bunu hemen her röportajında belirtiyor) pasajlardan oluşan bir iskeletleri vardı. Bunların ardından davulcu Steve MacDonald ve gitarist Steeve Hurdle’ın vefat etmesiyle grubun dağılması, 13 senelik bir bekleyişin ardından dönemin şahsımca en yetenekli iki adamının (Colin Marston ve Kevin Hufnagel) gruba dahil olmasıyla yepyeni bir Gorguts doğdu. “Colored Sands” çıktığı senenin belki de en iyi bir iki albümünden biriydi. Yapı olarak önceki albümlerin zemininde, ancak müzikallik olarak daha varyasyonlu, daha karışık, bol alternatifli ve aynı zamanda önceki albümlerin tadını da içeren oldukça kıvamında bir albüm geldi. Marston ve Hufnagel’in Gorguts zeminine bunca kolay alışabilmeleri de elbette iki müzisyenin de gereğinden fazla yetenekli olmaları ve birçok zıt projelerde pena sallayabiliyor olmalarından dolayı oldu.

“Colored Sands”den sonra yeni bir albümün nasıl olacağı ise elbette kafaları kurcalıyordu. Gorguts kendi formülü içerisinde sonsuza kadar albüm yapsa elbette hepsi kabul edilebilir olacaktır, çünkü ellerindeki şey sonsuza kadar eşsiz parçalar üretebilecek bir formül. Yine de grup bunu bu kadarla bırakmayı tercih etmedi ve bana kalırsa aşırı doğru bir adım attı. 33 Dakikalık tek şarkılık bir EP’yle, bunca büyük bir kaosun ne kadar geniş süreye yayılabileceğini ve bu sürede hiç sıkmadan, hiç kafa yormadan dinleyiciye uçuk bir tecrübe yaşatabileceklerini kanıtladılar. Formüller çok değişti mi? Hayır. Ezberlenmesi imkânsız gitar pasajları, yerinde durmayan davul ve bas işçiliği ve Lemay’in dinleyen herkesi kanatları içine alan vokalleriyle her anıyla vuran bir şarkı oraya çıktı. 33 Dakika olması sebebiyle elbette birden fazla iniş çıkış içeren (ki bu Gorguts’da pek görülen bir kullanım değildi önceleri) kısımlar, olmadık anda fırlayıveren sololar ve geçiş mi yoksa ‘verse’ mü belli olmayan bölümlerle, uzun süre dinlenilecek ve keyif vermesine rağmen çok zor özümsenebilecek bir iş çıkardılar. “Pleiades’ Dust” benim gözümde Luc Lemay’in dehasının Colin Marston ve Kevin Hufnagel tarafından başarılı biçimde kendi tarzlarına yoğruluşunun bir sonucudur. Çünkü Hufnagel’in Vaura’daki gitar riffleri de, Byla ve Dysrhythmia’daki tarzları da; Marston’un Mix&mastering anlayışıyla, Krallice’daki tamamlayıcılığı bu EP’nin kaynağı niteliğinde.

gorguts_band - paslanmaz kalemÇok fazla uzatmadan aklımda kalan bir iki şeyi daha ekleyeyim. Olumsuz eleştiri olarak görünmesin ama EP üç veya dört parçaya bölünseydi daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Zaten birçok kısımda çok büyük boşluklar mevcut, buralardan kesilip üç dört parça haline getirilebilirdi. Her ne kadar bütün haliyle oldukça heybetli bir görünüme sahip olsa da, çok sevilen bir kısmı defalarca dinlemek için dakikaları akılda tutmaya çalışmak meşakkatli bir iş. Tabi bu keyfi bir yorum, EP’nin mükemmelliğine de hiç zarar vermiyor.

Gorguts günümüz death metalinin en yaratıcı gruplarından biri ve bu şekilde devam ederlerse, dinlemesi bunca zor olan atonal müziği bile popülerleştirebilecek hale gelecekler.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.