Sevgili Günlük, ne hardcore öldü ne de punk!

1291
0
Paylaş:

Artık altın yıllarını çoktan geride bırakmış bir akım ama 2015, hardcore/punk, metalcore ve diğer alt türleri için hiç fena geçmedi, geçtiğimiz yıllardaki kısırlığı göz önüne alırsak. Gerçi geçen yıl Architects mükemmel bir işe imza attı, Sick Of It All, Madball çok iyi albümlerle döndüler ama türün artık klasikler yaratma çağının sona ermesi, çıkan ürünlerin kitleler üzerinde bombastik etki yaratmaması gibi durumlar bakiydi. Sanki herkesi bir okeye dönüyormuş hissiyatı sarmıştı. E bizim türe aşık insanlar olarak böyle kaygılarımız yok, hiç de olmadı, hardcore/punk dinlemek için nefes alıyor olmak yeterli. Bu sebeple sana naçizane bir dinleme listesi yaptım haddim olmayarak. Sanki bu sene Pitchfork’un kemik çerçeve gözlüklü entellerinin sulu sepken albüm eleştirilerine, Mimar Sinan mezunları partisi konseptli ılık ortamlara daha bir meraklıymışsın gibi hissettim. Neyse, şaka bir yana; Torche, Title Fight gibi artık alternatif rock sularında sayılabilecekleri ya da Atreyu, August Burns Red gibi metal soundunu kullanarak hardcore icra etmenin ötesine geçip artık metalik sularda sayılabilecek grupları bilerek dışarıda bıraktım (Cancer Bats hariç, bu ülkede nedense çok underrated kaldılar, listeye koydum). Çok sıkılma diye yerin altına fazla inmedim, sadece araya birkaç basamak koydum, oradan canın çekerse keşfe çıkarsın zaten. Haydi afiyet olsun.

COUNTERPARTS – Tragedy Will Find Us

COUNTERPARTS–Tragedy-Will-Find-Us“Melodik duygusal hardcore” dediği zaman birisi, önyargıyla yaklaşırım, gözlerimi kısarak bakar, önerene “sen buraların çocuğu musun bakayım?” derim. Çünkü “melodik” kelimesi artık bir nevi “teen dizilere soundtrack yapıyoruz kanka”nın eşdeğeridir benim için; endişelenir, gözlerimi kısarak ufka bakar, kötü planlar yaparım bu durumlarda. Gel gör ki “Tragedy Will Find Us” elime geldiğinde hiç bu triplere girmedim zira aklımdaki şey, dandik ötesi kapağa bakarak aşklı intikamlı sözlere sahip bir Poison The Well klonuydu; her halikarda silecektim gidecekti. Fakat, Raybeez (SAV) mi dürttü nedir, albümü dinlemeye başladım ve metalcore grubundan kaçmış yırtık kirli sesiyle Strike Anywhere gibi çığırmaya çalışan elemanı anında takdir ettim, fav’ladım like’ladım. Counterparts zoru başarmış ve melodicore ile metalcore’u evlendirmeyi başarmış. İşin içine hiç sıkıcı, boğucu breakdown’ları çok sokmamış, duygusallı anlarda arpejden arpeje koşup dakikalarca dinleyiciyi ergen yerine koymamış. Bunların hepiciği albümde yer yer var ama her şey tadında bırakılmış. Bir yumruk gibi başlıyor ve bitiyor albüm. Tıpkı bir hardcore/punk grubunda olması gerektiği gibi. Dinlemeyen zurnadır.
[youtube id=”6VsaGoTqA6o” width=”620″ height=”360″]

BOYSETSFIRE – Boysetsfire

BOYSETSFIRE–BoysetsfireYeraltında olduğu günlerde “The Day The Sun Went Out” ile, yerüstüne çıktığında da “After The Eulogy” ile duygularımızın tercümanı, gönüllerin ferman yazarı olan Nathan Gray ve çetesi, nihayet bu iki albümün ruhunu bir nebze yakalayan, dillere dolanan şarkılar içeren bir albümle yeniden aramızda. Mükemmel sözleriyle “Ordinary Lives” hemen pırıl pırıl parlıyor, yakalıyor yeşil ışığı, hesaplı parlak bulaşığı. Albümün yarısına yakını favorim olduğu için isim saymıyorum.  Bir iki “sert şargı da yapak ki hartkor grubuymuşuz gibi olsun kanka” tarzı filler dışında şekilli iş, mutlaka dinle. Ya da “Abi ben o vokali sevmiyorum ya ne o öyle ağlar gibi” tayfasına katıl, en yakın “kollektif tiyatro gecesi falan yazınca gızlar da geliyo sen bize bi dj bulsana panpa” partisinde seni bekliyorlar. Bana diskcokey bul.
[youtube id=”B2lilfChuYs” width=”620″ height=”360″]

WHILE SHE SLEEPS – Brainwashed

WHILE-SHE-SLEEPS-BrainwashedWhile She Sleeps’in çok iyi bir yola gireceği zaten daha ilk albümü “This Is The Six”den belliydi. Bu yılın ortalığı dağıtan ve büyük ihtimalle birçok listede en iyi albüm seçilecek olan “Brainwashed”un tek bir açığı vardı bana kalırsa. O da grubun sıkça 2014’ün yıldızı Architects ile karşılaştırılmasına sebep olan soundları. Bu sound benzerliği sorununu aşabilirsen eğer karşında ne kadar kendine has ve harika bir grubun durduğunu görebilirsin. WSS, alternatif metal’in en şaşaalı günlerindeki üstyapıyı, metalik bir hardcore sounduyla allayıp pulluyor ve bunu yaparken vokalleri hayvani bir sos olarak bırakmak yerine harika nakaratlar ve korolarla coşturuyor. Arada da veriyor duyguyu, hisliyi. Hayır amma çok yayıldı bu duygululu olayı arkadaş 2000’li yıllarda. Ne güzel eskiden takunyayı giyen atletli Madball vardp0oauohadfsf.  Neyse, bana neden buradan uzun, karambol, parabolik cümleler kurduruyorsun onu da anlamış değilim, aç seyret;
[youtube id=”T1IOW2rR0OY” width=”620″ height=”360″]
 

REFUSED – Freedom

REFUSED–FreedomYıllar sonra geri dönüyorsa bir grup tek sebebi vardır, ekmek. Bu ekmeğin iki çeşidi olur; a) para b) o güzel günlerde gördüğün ilgiyi yeniden yaşamak. Çoğu zaman gruplar iki ekmeği de yemek ister, bunda da kötü bir şey yoktur, altından iyi kalkıp dinlemeye değer bir aksiyon aldığın sürece.. Kimi sırf turneye çıksa da yeter, kimi bomba gibi albümle döner. Burada albüm yaparak dönmenin şartı grup elemanları arasında var olan kimyayı yeniden yakalamaktır. Fakat Refused’un durumunda çok garip bir şey oldu, grup harika bir kimya yakaladı ama eski dinleyicileri bunu “hipster” dalgasının iticiliğine kapılarak reddetti. Bu anlamda hardcore/punk dinleyicisinin bir zamanlar dalga geçtikleri metalciler gibi köktencileşmiş olması beni çok üzdü. Oysa benim en korktuğum şey, Refused’un ses ve sound olarak ikinci bir “The Shape Of Punk to Come” yapmaya çalışmasıydı. Bundan daha kötü ihtimal ise, “Refused are fucking dead” dvd’sinden sonra milletin yükseldiği “Rather Be Dead”li zamanlara kadar geri dönüp iyice ekmeğe yağ bal sürmeye kalkmalarıydı. İkisini de yapmadılar, helal olsun. Bizim köktencilere ise zaten ne yapsalar yaranamayacaklardı. Eskisi gibi takılsalar da “abiiyapıldıbunleaaarbittiee” yorumunu alacaklardı. Çünkü sadece metalcinin köktencisi eskiye dönüşe sadıktır ve saygı duyar, doğasında bu vardır. Punk kökenli müzikler ise tepki müziğidir, yapılmış olanı bozarak, yıkarak ilerler, gıcık eder, gıdıklar, eskiyi tekrar etmek doğasına terstir. Refused, bu sefer de ortalıkta olmadığı dönemde ne gelip geçmişse müzik aleminden, onları şarkılarına “sos” yapmış – ki bu formülü “The Shape Of Punk To Come” da kullanmışlardı. Dolayısıyla “Freedom”a  salt müzikal anlamda yeniye yönelim olarak bakanların net bir şekilde “The Shape Of”u da anlamadığını söyleyebilirim. Çünkü amaç hipsterlara albüm satmak ya da safi katıksız şekilde modernize olmak değildi, amaç politik söylemi yeninin içine gömerek onu bozuma uğratmaktı. Refused bunu bir hipsterın asla yazamayacağı liriklerle mükemmel yaptı. “Freedom” her ne kadar grubun devrimci soundunun yaratılmasında öncü üçlüden biri olan Jon Brännström’süz çıkmış olsa da, Dennis ve David işi gayet iyi kotardı. Sözleri sandığının aksine “laylay” olmayan, yılın en anlamlı şarkılarından biriyle baş başa bırakıyorum seni;
[youtube id=”HlppElW_DFY” width=”620″ height=”360″]

CANCER BATS – Searching For Zero

CANCER-BATS-Searching-For-ZeroSludgecore, ben kısaca bu adamlara bu adı taktım. Ne ağır metal işçiliğini ne de modern metalcore’un hediyesi groove anlayışını ısrarla kenara koymadan, tamamen aynı çizgide, korkunç bir istikrarla yoluna devam ediyor grup. Bu kadar uzun süre çıtayı hiç düşürmemiş olmaları çok ama çok seyrek görülen bir şey çağımızda. Çevremdeki çoğu insan için harika Beastie Boys coverı “Sabotage”dan sonra silinip gittiler ama bizim memleket böyledir, kolay unutur. Sakallı crossover jenerasyonundaki en iyi grup resmen.



[youtube id=”AwGQFzs7o6Y” width=”620″ height=”360″]

DEFEATER – Abandoned

DEFEATER-AbandonedSözlerinde işçi sınıfı ailelerinden gelen karakterlerin hayatını, savaş sonrası travmasıyla dağılan askerleri anlatmak gibi günümüzde pek popüler olmayan konuları işleyen ABD’li Defeater’ın en güzel yanı, tıpkı yukarıda bahsettiğim Counterparts gibi “melodik hardcore punk” kurgusuna sahip olmasına karşın kirli ve metalik sounddan bolca faydalanması. Bu tarz grupların, özellikle modern sert soundlu grupların kopya rifler, breakdownlar ve diğer klişelerle sıradanlaştırdığı bir türün son durumuna karşı bana ilaç gibi geldiğini söylemem lazım. Aynı numaralar, çok küçük bir ritim ikilisi yürüyüşü değişikliğiyle, yaptığınız işin içine ruhunuzu koyduğunuzda nasıl da farklı ve özel tınlıyor, buna dikkat çekmek isterim. Özellikle de bir grubun vokalisti, yazdığı sözleri yaşıyorsa onları söylerken, benim kitabımdaki yerleri de her daim farklı oluyor. Karamsar sözleri, oldukça ön plana çıkan ritim ikilisinin harika soundu ve müziğin ruhunu hala taşıdıkları için onlara bir şans ver.
[youtube id=”0HlU7ZHbUas” width=”620″ height=”360″]

ANTI FLAG – American Spring

ANTI-FLAG-American-SpringYıllardır benim için Anti Flag albümleri ikiye ayrılır; baştan sona mükemmel olanlar ve filler dolu olanlar. Arada albümleri yoktur ve gerçekten de tam bir “ya sev ya terk et” grubudur. Kiminin kanı ısınır tutamadan kendini dinler, kimisi politik tavrını pek samimi bulmadığı vokaliste kızıp “ne diyon lan değişik” der, kenara bırakır. Bu kulun en sevdiği türlerdeki gruplara “bakalım bu sefer kanım ısınacak mı, sorun bende miymiş onlarda mı?” şeklinde yaklaşan bir ayran gönüllü olduğu için kendini tutamadı, dinledi yine ve tabiri caizse iki dumur arasında engelli yüz metre koşusu yaptı. Sorun bendeymiş lan! Daha açılıştaki hit “Fabled World”den ortalardaki “Brandenburd Gate”e kadar yılın en iyi pop punk albümü bence bu. Albümün adının, Arap Baharı ve Türkiye’deki Gezi ayaklanmalarından sonra konduğunu da hatırlatarak son gazı vereyim.
[youtube id=”1sEYvdG1wiM” width=”620″ height=”360″]

CALL OF THE VOID – Ageless

Call-of-the-Void-AgelessBir dönem blackli mathcore, neocrust, biryantinli robotikemogrind, ballı limonlu enginar gibi hibrid türlerin suyu sıkılmıştı hatırlarsanız. Call Of the Void işte, büyük ölçüde Relapse Records, Decibel Magazine gibi oluşumların yarattığı “yerin altındaki bütün türler kardeştir” kafasının son halkası, ama iyi olanından. Temelde bir “teknik metalik crust (gerçi nasıl oluyorsa artık o..)” grubu diyebileceğimiz “boşluk seni çağırıyor”, işin içine sludge, grindcore, mathcore ne ararsanız koymuş. Normalde bu tarz bir çorbadan ortaya ancak popom çıkar fakat burada sonuç ala. Hafiften Discordance Axis’lere selam çakan ama Today Is The Day’in güzel günlerinin daha kolay anlaşılabilir hali de diyebileceğimiz bir işle karşımızda grup. Türkiye gibi “cennet” bir ülkede, cinnetin “bekle beraber gelelim” dediği anlar için birebir. Hızlısından bi tane göndereyim, için açılsın;
[youtube id=”a-M9FoULd9c” width=”620″ height=”360″]

LOMA PRIETA – Self Portrait

Loma-Prieta-Self-PortraitBir önceki albümleri “IV” ile ortalığı dağıtmıştı Loma Prieta, zira alemlerin yeni “Victory Records”u sayılan Deathwish ile anlaştılar ve yıllardır yerin altında sürdürdükleri operasyonlarını herkese duyurma fırsatı yakaladılar. Çoğu yerde “post hardcore” olarak geçseler de, bana kalırsa bu tanımın içi artık tıpkı screamo kelimesi gibi boşaldı. Resmen iki farklı paralel evrende iki farklı post hardcore kavramı yaşıyor şu an. Yerüstünde büyük dergiler melodik vokalli herşeye screamo ya da post hardcore diyor; yeraltındaki tayfa için ise bu kelimeler bambaşka grupları bambaşka bir kültürü ifade ediyor. Burada aslında herkesin başına bela olan DIY grupları alıp daha büyük kitlelere taşıyan plak firmaları. Loma Prieta’da firmanın da gazıyla daha steril ve daha kolay dinlenebilir bir sounda yöneldi. Gel gör ki bu en azından kuyunun dibinden gelen vokalleri ve bestelerdeki ruhu öldürmemiş bana kalırsa, buyur bi göz at;
[youtube id=”jVvxkbFdTqA” width=”620″ height=”360″]

MILLENCOLIN – True Brew

MILLENCOLIN-True-BrewArtık güzel punk rock albümü zor iş, hele her sene filler’ı az, gaz koroları bol, sözleri alıp götüren bir klasik bulmak daha da zor iş. Bu sene Fat Wreck gruplarının çoğu patates çıkınca, Teenage Bottlerocket’de Green Day olmaya karar verince, görev Kuzey Avrupa’lılara düştü. Kariyerinde “sert çocuk hartkoru”ndan mevzuya girip, “Dropkick Murphy’s gibi rocknrolla’dan da ekmek yer miyiz”lere kadar birçok yere savrulan grup, birkaç albümdür ne güzel melodik melodik sürüklenip gidiyordu kendi halinde. Bu sefer turnayı gözünden vurmuşlar. Öyle yeni bir numara yok, türün klasiklerinden daha iyi de değil ama albüm nefes borusunu tıkayan kılçığı yerinden eden RC Kola gibi akıyor arkadaş. Minörlü hüzünlü nakaratlara yer yer korolar, yer yer harika leadler ekleyerek hem kulağa hem de kulağa hitap etmişler ( etmişler diyosam etmişlerdir). Başta albüme adını veren “True Brew”, “Autopilot Mode” ve uğruna fiski içilesi harika sözleriyle “Something I Would Die For” olmak üzere, bütün albüm bir eğlence kumkuması.
[youtube id=”QXoZzeUD9EQ” width=”620″ height=”360″]

RAISED FIST – From The North

RAISED-FIST-From-The-NorthRaised Fist garip bir grup, öyle herkesin seveceği bir hardcore/punk değil icra ettikleri. Hafif bir kalaslık, odunluk var soundlarında ve dinleyici kitleleri ne punk kökenli ne de metal kökenli olmayan, kendisini crossover müzik dinleyicisi olarak gören bir tayfa. Soundları ne metal ne de kökten punk izleri var, tam ortasındalar olayın. Bazen pataküte girip seyirciyi dağıtan hardcore/punk marşları ( bkz: Dedication ) yazıyorlar, bazen orta tempolu ama hisli şarkılarla duygularımıza nehir yatağı oluyorlar ( bkz. Perfectly Broken ). From The North’da da bu gelenek aynen devam ediyor.  Hatta albümün ilk iki şarkısı oldukça sert  fakat genelde ibre bu sefer “Perfectly Broken” kafasına daha yakın. Özellikle “Man vs Earth” ve “We Will Live Forever”a dikkat. Bu albümde gitar işçiliği diğer albümlere göre muazzam aşama kaydetmiş, bunu da eklemek lazım. Bakkalcore’da bu sene favorim Raised Fist.

 

[youtube id=”87SREXLjYaI” width=”620″ height=”360″]

JUNGBLUTH – Love Cult

JUNGBLUTH-LoveCultJungbluth, aramıza acı vatan Alamanya’dan katılıyor sevgili günnük. Kendileri neocrust, dark hardcore hatta yer yer screamo, utanmazca Crass yürüyüşlerinin üzerine acılı sözler yazmak gibi şeyleri seviyorlar. Eski işlerine göre “bir nebze daha” kolay hazmedilir bir ürün olan “Love Cult” ile gönlümüzde taht kurdular yine. Yerin altında bulabileceğin hazineler hakkında ipucu vermesi açısından bunu buraya koyuyorum, ihtiyacın oldukça alırsın;



[youtube id=”8cOua5aAGJY” width=”620″ height=”360″]

THE FLATLINERS – Division Of Spoils

Flatliners_12inch_GatefoldJacketBak dünlük, gizli altın kuraldır, eğer 2000’lere ait hardcore/punk kültürü ile ilgili bir liste yapıyorsan, içine mutlaka en az bir Kanada’lı grup koymalısın. Kanada’yı yok saymak demek, 2000’lerdeki herşeyi yok saymak demektir. Bu gizli bilgiyi buraya koyduktan sonra tabii ki Kanada’lı bir grup olan ve artık kaşar kontenjanına girecek kadar başarılı bir diskografiye sahip olan The Flatliners’dan bahsetmek istiyorum sana. Kirli sakallı vokalli gaz punk rock icra eden Ontario kurtları, Kaptan Swing ile Kırmızı Urbalıları avlamaktan arta kalan zamanlarında harika albümler yaparak öldürüyorlar vakitlerini. Kariyerinin dörtte üçünü Fat Wreck Records’da geçiren grup, Fat Mike’ın “olum bak herkese en az bi konser albümü çaktım sizin niye albüm dışında böyle boş işleriniz yok” zırlamasından sıkılmış olacak ki, “b-side toplaması” adı altında resmen hayvan gibi yeni albüm yapmış. Bu yıl en çok gözden kaçan işlerden biri olduğu için albümü ve aşağıdaki harika şarkıyı es geçemedim, sen de geçme annem;
[youtube id=”Oae031Wi3PU” width=”620″ height=”360″]

ENVY – Atheist’s Cornea 

ENVY-Atheists-CorneaTam olarak bana göre olmayan ama sırf ne düşüneceğini merak ettiğim için buraya koyduğum tek albüm buradaki sevgili günlük. Daha albümlerini fanzinlerde okuyarak sağdan soldan bulduğumuz günlerden, Mogwai’nin kendi firması Temporary Residence ile ilk anlaştıkları zamana kadar aşıktım Envy’e. Dünyanın en karanlık screamo albümlerine imza attılar, harika bir konser dvd’si ile bizi acılara gark ettiler fakat eninde sonunda onlar da “kolay anlaşılır olma” belasından uzak duramadılar. Şu birazdan linkini vereceğim şarkıdaki vokallere ve gitarlardaki “kes yapıştır”lara bir bak, grubun dinleyenlerini öyle keskin bir şekilde ikiye böldü ki, taraf seçemiyorum. Biraz fazla “öngörülebilir” olsa da yine de albümde üç tane orjinal Envy bestesi olduğunu söyleyebilirim. Gerçi adamlar artık Hellfest gibi dev festivallerde eski albümlerinden neredeyse HİÇ şarkı çalmıyorlar. Kızgınım ama hala çok seviyorum;
[youtube id=”etEbJ7Qw-08″ width=”620″ height=”360″]
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.