Saints ‘N’ Sinners – Rise of the Alchemist (2022)

Paylaş:

Yayınlanan ilk albümle beraber kendine hızlıca sadık bir fan kitlesi yaratmış ama devamını getirme konusunda onları biraz fazla bekletmiş bir grup SNS. Evet biraz sitem içeren bir cümle ile girişini yaptım ama çok bekledik. Hatta biraz fazla bekledik. Neyse yurdum sporu tribimi yaptıktan sonra işe güce koyulabiliriz. 

Normal şartlarda yaptıkları müzik ve dahil oldukları tür benim her yönü ile takip ettiğim, albümleri birbirleri ile kıyas edebildiğim, atılımları ve devinimleri rahat gözlemleyebileceğim bir tür değil. Türün ancak çok iyi ya da öneriler ile öne çıkarılmış olanlarını dinleyebiliyorum. Bu açıdan kendilerini bu “çok iyi olanlar” kategorisine dahil ettiğimi bildirmekten de oldukça mutluyum. Grubu yerli grubumuz / yerli gururumuz kategorisine de hiç sokmadığımı bildirmek isterim. Zira türü icra eden ve global ölçekteki isimlerin tam yanında duruyorlar kendileri. Bu albümü de ülkenin değil, türün standartlarına göre kulağıma misafir ettim, halen de büyük bir keyifle ediyorum.

Albümde A1 diye nitelendireceğimiz parçanız kötü ise yandı gülüm keten helva. Bazı albümlerde bu her zaman şart olmayabiliyor. Şöyle ki; hacmini ve tansiyonunu gittikçe yükselten vites grupları bu kapsamda değerlendirilince bu önerme biraz haksızlık oluyor. Ama özellikle Saints ‘N’ Sinners’ın dahil olduğu tür içerisinde, daha ilk saniyelerden vurucu bir açılış yapamazsanız çuvallayarak gitmeniz çok muhtemel. Kimse sizin adım adım ördüğünüz bir atmosfer ya da tempo varsa filan beklemekle uğraşmaz. Çabucak olaya dahil edip ikna etmek zorundasınız. Bir kere albümü bir format olarak dinleme ritüeli her geçen gün azaldığı için işinizi veya yarattığınız atmosferi dinleyici insafına bırakmamanız da gerekiyor. İşte SNS bunu çok iyi bilen ekiplerden biri. Gerçekten epik ve etkili bir açılışa imza atılmış albümde. “As Above So Below” hem bahsettiğim kriterlerde oldukça vurucu hem de bütün albümü özetleyecek kadar da ihtişamlı bir açılış şarkısı. İlk şarkıyı dinlerken 2.ye geçememe hissini ve başa dönüp durmayı yaşadığımız albümler çok da yok bu arada. Albüme devam etmeyi başardıktan sonra da harika parçalar ile karşılaşmak ayrı bir güzellik oldu. “Sacred Ground” ve özellikle albüm favorim diyebileceğim “Death Comes in Winter” sayısız kez dinlediğim şarkılardan oldular. Gerek kompozisyonu gerek güzel inşa edilmiş vokal melodileri, gerekse içerdiği varyasyonları ile kulaklarımı oldukça mutlu etti diyebilirim.

Grubun başarılarına devam etmek gerekirse, elbette iyi duyabildiğiniz bir albüm kaydetme kısmından da bahsedelim. SNS, dinleyicisini harekete geçirecek canlılıkta bir albüm kaydetmiş. İyi bir masaüstü işçiliği ile de final formuna kavuşan albümün ciddi anlamda övülmesi gereken bu tarafı da var. İş ses olunca biraz obsesif (tamam biraz fazla) bir bakış açım olduğunu yakın arkadaşlarım sayısız kez tecrübe etmiştir. Bu açıdan gönül rahatlığı ile beğendiğimi ve övmem gerektiğini hissediyorum. Tek eleştirim belki davullar az daha hacimli olabilirmiş demek istiyorum. Bas ve gitarlara yaratılan görkemi davullarda da duymak isterdim.

Bir diğer albüm başarısı da işin ikna edicilik kısmı. Ben çok pis ikna oldum yaptıkları işe ve büyük bir iştahla dinliyorum her seferinde albümü. Sözler, teatral hava, performanslar ve genel akış beni hiç bırakmadan bir konsantrasyon ile dinlemeye yöneltiyor. Ki bu tarz albümlerde çok az yakalayabildiğim ve içine girebildiğim bir durumdur. Grubun genel performans başarısında gitar işçilikleri gibi performans konuları takdire şayan. Ama özellikle vokallerden sorumlu Mehmet için ayrı bir parantez açmak isterim. Zira ilk albüme göre kavuşulan nokta tek kelime ile alkışlık. Sesini çok iyi bir yere evriltmiş. Çok yönlü ve oturmuş bir ses haline gelmiş. Bence çok farklı tarzda müzikler için de gayet yetkin sonuçlar ile işi kotaracak durumda.

Heavy Metal’in karakteristik unsurlarını saydığım bu doneler eşliğinde ele alan ve onları kendi işlerine göre daha iyi, daha istekli ve daha epik bir şekilde gerçekleştiren bir gruba ileteceğim bu övgüler oldukça sıradan kabul edilmeli. Bazı gruplarda gülünç bulduğum kapakların aksine albüm görsellerini de çok beğendiğimi söylemeliyim. 

Gelgelelim elbette kadı kızında kusur aramak da diğer milli bir sporumuz olarak kabul edilmesi gerektiği için, bu açıdan da bir değerlendirme sunmazsam olmaz. Albümüne geneline bir eleştirim var ki o da fazla ve kolay tahmin edilebilir kısımlar bulunuyor. İlk kez dinlediğim parçayı şarkı devam ederken önden tahmin ederek her şeyine senkron yapmak bir tık tuhaf kaçıyor bende. Ters köşelere daha fazla sahip, belki bir tık daha cesur fikirlere yer verilirse çok daha fazla etki sağlayacaklarını düşünüyorum. Çünkü albüm içinde bunu çok iyi başardıkları yerler var. Genele yaydıkları an zaten konu kapanmış olacak. Bir diğer konu şu ki; albümün genel ikna kabiliyetinden bahsettim yukarıda evet ama az daha düşeceğim zamanlar da oldu. Belki bu benim türün gözü kapalı bir müşterisi olmadığım için olabilir ama “Savior of the Damned” gibi parçalar benim için fazla sıradan kaçıyor. Türün beklenen ve istenen bir klişesi ise affedin beni ama bana geçmiyor böyle şarkılar. Niyeyse sırıtıyor kulağımda.

Efendim genel toplamda çok çok iyi bir albümle karşı karşıya olduğumuzu umarım hak ettiği şekilde anlatabilmişimdir. Umarım çok daha kısa aralıklar ile yeni materyaller sunar bize SNS. Şimdiden sonraki işleri için merak ettirecek, iştah açıcı çok sayıda done var elimizde. Ayrıca bu şarkıları hem fiziki formatları ile (plak lütfen) hem de Türkiye’de canlı dinlemek için de nereye adak adayacaksak çaputumla bekliyorum. Safları sıklaştıralım lütfen.

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.