Rock Müzikte Kariyer Baltalayan KEPAZE Albümler! – Bölüm 1

1902
0
Paylaş:
kepaze-albumler-bolum-1

Bu yazı için bir giriş kısmı olmayacak. Zaten uzun olacak, bir de giriş faslıyla beyninizi ambale etmek istemiyorum. Aha yazı bununla ilgili:

[youtube id=”zCqaF9tjBlU” width=”620″ height=”360″]

Birazdan göreceksiniz ki 80’ler öncesi albüm yok listede. Neden 80’ler öncesine girmediğim ile ilgili ufak bir özet geçeyim… Yok ki kepaze albüm! Emerson, Lake & Palmer’ın “Love Beach”i bile bir yere dek kabullenilebilir. Hani “çok pis PROĞRESİFÇİYİZ” imajını bırakıp KALİTELİ YİYİŞGEN imajına yattıkları şu albüm…

Buradaaaan…

Emerson Lake and Palmer

… buraya.

Emerson Lake and Palmer 2

EBBECİK!

En azından diyorsun ki “lan zaten zamanlar 70’ler, müziğin kitabı henüz o dönemlerde yazılmakta, piyasa şartları, türler arası çizgiler tam anlamıyla netleşmiş değil, olabilir, yapmışlardır, DENEMİŞLERDİR (yersen), KEPAZE bile olsalar bir biçimde toparlamışlardır.”

Peki ya bunlara ne demeli?

Bu albümler öyle albümlerdir ki düşmanımızın elinden çıksın istemeyiz. Babanızı 50’sinden sonra Marilyn Manson’a hayran olmuş ve onun gibi giyinip misafir yanına çıkarken görmek benzeri bir şeydir bu albümlerin kamuoyuna sunulduğuna şahit olmak. Yaratıcıları adına bizim yüzümüz kızarır. Eğer düşmanımız yaparsa az biraz seviniriz tabi, ama o sevincin bile içinde “ulan şaka maka bu kadarı da baya ağır oldu be, eyvahlar olsun” gibisinden hisler eşlik eder KEPAZELİK heyecanı ile PITI PITI atan kalbimize (kudos to Fatih Erkoç.)

Burada bahsi geçecek olan kepaze albümleri ikiye ayırabiliriz:

1. EHMEK için yapılan denemeler
2. Aşırı boyutta bir MEDENİ CESARET sebebiyle yapılan denemeler.

Bu arada “DENEME” kelimesi de sizi yanıltmasın. Bir albüm KEPAZE olarak anıldıktan sonra her grubun bahanesidir “O BİR DENEMEYDİ YAA” mevzusu.

Neyse başlayalım vakit giderek daralıyor.

15. SABBAT – MOURNING HAS BROKEN

sabbat-MOURNING-HAS-BROKEN

Ortaya çıktıkları dönemde İngiliz Metal müziğinin en heyecan verici genç grubu olarak parıldamıştı Sabbat. Pagan lirikleri, genç ve şekilli imajları, üzerine gitarist / besteci Andy Sneap’in devasa yeteneği eklenince Kerrang!, Metal Hammer vb. dergilerin baş tacı haline gelmişti grup çok kısa bir sürede.

sabbat band

“History Of A Time To Come” isimli ilk albümlerinin ardından “Dreamweaver” ile konsept olayına soyunan grup, benzersiz bir başyapıta imza atar. Martin Walkyier gerek psikopat vokalleriyle; gerek kafayı folklörle, büyüyle, cinle, periyle bozmuş lirikleriyle büyüler TREŞ camiasını. Ama olay tabi gene Andy Sneap’tedir. Herif ilk albümü de aşan bir performans sergiler, jilet gibi keskin riffler, YALARLI sololar döşer durur.

[youtube id=”hClzlHtAO9U” width=”620″ height=”360″]

Grubun özgün, karanlık ve soğuk tarzı yavaştan okyanusun öte yanında da yankı uyandırmaya başlar. Derken İngiliz hırbolukları baş gösterir ve Martin Walkyier boğazına tık tık vurarak “kanka açlıktan kırılıyoruz diyorum, yeni bebeğimiz oldu, BEZ PARASI LAZIM” diyerek grubu bıraktığını açıklar. Ancak asıl amacı, grubu ortadan ikiye bölüp tamamen folklör – ŞEMMAME tarzına odaklanacağı Skyclad’in temellerini atmaktır.

Walkyier’in ayrılmasıyla beraber grubun kontrolü tamamen Andy Sneap’e geçer. Walkyier ne kadar sanatsal düşünüyorsa, Sneap de bir o kadar düz mantık düşünen birisidir. Walkyier ile Sneap arasındaki karakter zıtlığı, Rizeliler ile Trabzonluların birbirlerini sevmemeleri gibi bir şeydir.

“Bu herifin yazdığı saçma sapan EFSUNLU KOCA KARILI lirikleri kim ne yapsın, ben adam gibi ERKEK lirikleri yazarım” diyerek eline kağıdı kalemi alır Sneap efendi. Ve Bermuda Şeytan üçgeni, ROBONT saldırısı gibi daha CİDDİ konular hakkında sözler kaleme alarak grubun o güne dek sahip olduğu benzersiz imajı yerle bir eder.

Üzerine bir de “Amerikan piyasası için farklı bir AÇILIM gerekir” diyerek, gruba Ritchie Desmond isimli Amerikalı bir hırbo solist getirir. Bu herifin vokal tarzı Flotsam & Jetsam’ın 5. kalite taklidi gibi bir şeydir.

back_in_mourning

Ritchie Desmond ortada, BÜLENT tipli arkadaş

Yetti mi diyorsunuz, hayır yetmedi. Gümbür gümbür gelen kepazelik meteorunun metal dünyasına çarpacağı, rezil prodüksiyon ile kesinleşir ve grup “Mourning Has Broken” isimli üçüncü ve son albümünü yayınlar.

Açıkçası ilk iki albümde oluşturmuş oldukları özgün tarz ortadan kalkmış, berbat prodüksiyon ile grubun ne yapmak istediğinin belirsizleştiği saçma sapan bir ürün çıkmıştır. Amaç bir noktada piyasalaşmaktır ancak uzun, hiçbir yere varamayan parçalar ve fecaat vokaller ile bu amaçtan sapılmış, alakasız bir yerlere varılmıştır. Hatta ben konuşmayayım, şarkı kendi konuşsun. Konusu “BERMUDA KAPTI YİĞİDİMİ YEHEVOAV” şeklinde özetlenebilir:

[youtube id=”dQtvCn7UouA” width=”620″ height=”360″]

Grup, albümün ardından iki konser verebilir. Performans o kadar berbattır. Sadık İngiliz fanlar bile “Allah belanızı versin,” “Kim la bu Amarıkalı KEKO,” “Martin Buba buraya” gibi tepkilerle gelince, grup  uzatmak istemez ve dağılırlar. “Mourning Has Broken” güzelim grubun sonu olur. Ritchie Desmond hıyarı da ülkesine geri döner, manifatura işine girer.

Andy Sneap bugün en önemli metal prodüktörlerinin başında geliyor. Martin Walkyier uzun müddet Skyclad ile ekmek yedi, onun bitiminden sonra bir ara Clandestined ile takıldı. Son olarak Sabbat’ı toplayıp tura çıktılar, üzerine bir de ilk iki albümü tekrar bastılar. Ancak “Mourning Has Broken” grubun diskografisi içinde sayılmıyor, grup tarafından sahiplenilmiyor ve hiçbir biçimde yeniden baskısının yapılması düşünülmüyor.

14. ANTHRAX – STOMP 442

anthrax-stomp-442

Değişik bir gruptur Anthrax. Thrash grubu olarak değil de, Erzincan ve Kayseri, pardon, Avrupa Yahudisi ve İtalyan göçmeni insanlardan kurulu bir Heli Metal grubu olarak başlarlar kariyerlerine. Üç Erol Taş Başparmağı kalınlığındaki kaşları ile hakiki bir Anadolu delikanlısı olan Scott Ian ve Akdeniz çakalı Charlie Benante’nin liderlikleri altındaki grup, Metallica’nın yediği ekmeğin kokusunu alınca Thrash Metale kayar.

anthrax - kerrang Charlie+Benante

Ve çok da başarılı olurlar! Ardı ardına “Spreading The Disease” ve “Among The Living” gibi türün iki klasiğini üretirler. Herkesle aralarını iyi tutmaya çalışan, hamur gibi adamlar olduklarından, bir yandan REP camiası ile de haşır neşir olurlar, “I’m The Man” isimli Rap-Metal denemesi ile tarihe geçerler.

[youtube id=”RzpRU347BDU” width=”620″ height=”360″]

Thrash Metal gruplarının genelinin sahip olduğu uçlardaki imajlara karşılık bu adamlar çizgi roman karakterleri ve Stephen King romanları ile ilgili şarkılar yazmakta kararlıdırlar. “State Of Euphoria” isimli albüm ile HALKA ve ÇOCUKLARA oynayan grup, Trust grubunun ‘Antisocial’ parçasının cover’ı ile belirli bir başarı kazanır.

Gruba en sonunda birileri çıkıp “yahu arkadaş sizin hiç politik görüşünüz yok mu ne biçim adamlarsınız” diye sorar. Grup “ehehe mehehe abi ne sağcıyız ne solcuyuz biz hep TOPÇUYUZ” şeklindeki fiks cevaplarının artık sökmediğini görünce “Persistence Of Time” albümlerinde politik liriklere girer. Diğer yandan bu albümün single’ı ‘Got The Time’ da bir cover’dır. Yani grup gene BAŞKASININ ŞEYİYLE GERDEĞE GİRMİŞTİR.

[youtube id=”be7iNHw8QoQ” width=”620″ height=”360″]

Her neyse Scott Ian kafayı kazıtarak daha MODEREN bir imaj elde eder. Ne de olsa 90’lı yıllar gelmiştir. Yeni bir AÇILIM gerekmektedir. “Ulan tekrar REPTEN ekmek yer miyiz acaba” diyerek Public Enemy ile tura çıkar, beraber parça yaparlar. “Yok yahu, HAYT HUYT slogan mı atacaz seneler boyu” diye düşünüp vazgeçerler.

[youtube id=”CEwKCu0P89c” width=”620″ height=”360″]

Sonra akıllarına bir AÇILIM gelmeyince “bakalım METELİKA ne yapacak” diye beklerler. Metelika “Black Album”le gelince, bizimkiler “hah hacı, olay budur, bunun gibi yapalım” derler. Maalesef uzun süren çalışmalarda da bir numara çıkmaz. Sorunu solistleri Joey Belladona’da bulurlar ve “git lan!” diyerek gruptan kovarlar. Yerine Metallica’nın da çok beğendiği, süper Armored Saint solisti John Bush getirilir.

Sene olmuştur 93, hala yeni albüm yoktur ortada. Herifler bir de bakar ki o arada daha alternatif tarzlar çıkmış, bir yandan Pantera’sı, bir yandan Life Of Agony’si piyasada hüküm sürmekte, diğer yanda GRANJ patlaması yaşanmış, bunların hepsini harmanlayan “Sound Of White Noise”u oluştururlar. ‘Only’ gibi devasa bir hite sahiptir bu albüm ve grubun kendini başarıyla yenileyebildiğine işaret eder. Hem fanların çoğu solist / tarz değişimine karşın albümü sahiplenir, hem de MTV durmadan albümü pompalar durur. Her şey yoluna girmiş, Anthrax 90’lı yıllara başarıyla geçiş yapmıştır.

[youtube id=”FW0HeE9ymYU” width=”620″ height=”360″]

Yapmıştır yapmasına da, 90’ların gelişi ile beraber 80’ler ile ilgili çoğu şey banal bir hal almıştır ve buna gitar soloları da dahildir… Daha doğrusu Anthrax vizyonsuz olduğundan öyle zanneder. Bu sebepten dolayı da emektar gitaristleri Dan Spitz grubu bırakınca yerine yeni eleman almaya uğraşmazlar. “Lan solo mu kalmış artık, ayrıca gruba bilindik bir gitarist alırsak çok para ister, EKMEĞİMİZ BÖLÜNÜR, onun yerine hangi şarkıda solo istiyorsak bizim amca oğlu DAYMBEG DARELL’e çaldırırız olur biter” diye düşünürler.

Grup stüdyoya girer. Önceki albümde MTV’nin bunları gazlaması çok hoşlarına gitmiştir, yeni albümde de gazlanmak isterler. Ancak o dönemde GRANJ düşüşe geçmiştir ve MTV de gazlayacak yeni bir şey bulamamıştır.

Ortaya kimliksiz, ne idüğü belirsiz, hiçbir yere varmayan şarkılarla dolu “Stomp 442” albümü çıkar. Hem de Scott Ian’ın gençlerin ilgisini çekeceğini zannettiği KEPAZE yeni imajıyla.

[youtube id=”Gk5eU21fzHM” width=”620″ height=”360″]

Grubun MTV AÇILIMI açık ve net DÖTLERİNDE PATLAR. Albüm satmaz, eski fanlar koşa koşa kaçar, ortada mal gibi kalakalırlar.

Anthrax’ın kariyerinin bundan sonrası tamamen eziklikle, üçkağıtçılıkla, peşkeşçilikle, CAMBAZLIKLA doludur. Eski şarkıları yeniden kaydetmeler mi dersiniz, “eski tarza dönüyoruz” ayağına yeni tarz albüm kakalamalar mı dersiniz, 11 Eylül saldırıları sonrası ortaya çıkan şarbon saldırılarından bile ekmek çıkarmaya çalışıp “bütün bu trajedilere rağmen grubumuzun adını değiştirmiyoz” yazan elbiselerle sahneye çıkmalar mı dersiniz, o da tutmayınca John Bush’u kovup eski solistle turlamalar, o tutmayınca John Bush’a gidip “abi biz bi hata ettik bizi affet ühüheaaa” demeler, John Bush bunları sallamayınca genç solist bulmalar, sonra bu solistin bile maskarası olmalar, o da tutmayınca hakkında atıp tuttukları eski solisti geri almalar mı dersiniz… Muhtemelen TREŞ camiasının en çapsız davranışlarını ortaya koydu herifler.

anthrax-band

Ancak bütün bunların mimarisi gruptaki SÜKSE merakına, sömürgenliğe, vefasızlık ve üç kağıtçılığa dayanır. Çok yakından tanıdığım ve şimdilerde konuşmaya tenezzül bile etmediğim eski bir arkadaşım var, ne zaman ona baksam aklıma Anthrax gelir. O arkadaş da yediği tüm nanelerin ardından “herkes tutturuyor ben ne yapsam tutmuyor anasını satiym” diyip diyip kafayı yiyordu en son.

13. DIGGER – STRONGER THAN EVER

Digger-(Deu)-Stronger-Than-Ever

Klasik hikaye. Genç, vayşi ve umut vaat eden Metel grubunun cebi biraz para, kucağı biraz hatun görünce plak firmasının gazına gelir, pop albümü kaydeder ve KEPAZE olur.

80’lerde Alman Metali Running Wild, Helloween, SINNER, Rage gibi gruplar ile yeni bir açılıma girmişti. Judas Priest ve Iron Maiden gibilerin müziğine Alman Annelerinden gördükleri soğukluk ile FRANKFURTER sosis abazanlığını katan bu gruplar, 80’ler boyunca enerjik, melodik ve yırtıcı albümleri ile Metel müziğe renk getirmişlerdir.

[youtube id=”lDrqNP96-R4″ width=”620″ height=”360″]

Bu grupların önde gelenlerinden biri de Grave Digger idi. Sırayla yayınladıkları “Heavy Metal Breakdown,” “Witch Hunter,” ve “War Games” albümleri ile ismini saydığım diğer gruplara kafa tutan grubun geleceği çok parlak görünmekteydi. Özellikle “War Games”den sonra grubun ikinci bir Running Wild patlaması yapacağı düşünülmekteydi.

Ancak madalyonun bir de diğer yüzü vardı. Ergenliklerini MASTÜRBASYONA KOŞARAK geçirmiş olan bu gençler, turneler boyunca kadınların ilgisiyle, AĞLOL ile, KOKOYİN ile, PİZZA ve TATAK ile tanışırlar. Bunlardan aldıkları tat damaklarında kalır, fazlasını isterler. Plak firmaları da bunun üzerine “isterseniz sizden bir BON COVİ yaratabiliriz ama isminizin başındaki GRAVE’i atmalısınız, MEZAR KAZICI diye pop grubu olmaz, sadece KAZICI olursa CİNSEL MESAJ verir, daha fazla hatun kaldırırsınız” diyerek grubu kafalar.

grave-digger

Grup müziğine klavyeleri sokar, enerjisini de tam boşaltamaz, tam BON COVİ gibi de olmayan değişik bir tarz ortaya koyar. Güya yeni bir tarz yaratmaktadırlar, güya öncü grup olacaklardır. Tabii ki bunların hiçbiri gerçekleşmez, MEZAR KAZICILARI gitmiş, kapağa VAK VAK KARDEŞ koyan POPÇU KEPAZELER gelmiştir.

[youtube id=”gQ3h5sS8x-Y” width=”620″ height=”360″]

Grup bu albümle yerin dibine girer, akranlarının maskarası olur, basında yerden yere vurulur ve çok kısa bir süre sonra annelerinin evindeki divanların altına saklanmak suretiyle ortadan kaybolurlar.

1993 senesinde, ortalık artık iyice durulunca grup tekrar bir ortaya çıkar ve piyasayı yoklar. Albümler yapmaya, turnelere çıkmaya başlarlar. Ancak görürler ki tren çoktan kaçmış, Helloween ya da Running Wild kadar büyüme şansları kalmamıştır. Grave Digger için artık GEÇİM KAVGASI söz konusudur. Grup bugün dahi bu albümün yeniden basımını istememekte, karşı çıkmaktadır.

Gençlik hatası diyelim ne yapalım?

12. CRYPTOPSY – THE UNSPOKEN KING

cryptopsy-unspoken-king

90’lara doğru gelindiğinde TREŞ metalin EKİSTREMLİĞİNİ zalımlık, yezidlik ve hayınlık ile birleştiren Death Metal, Metel camiasında halaylar, davul-zurnalar ile karşılanmıştı. Hani Death Metal önceden de vardı da, en manyak albümler hep bu dönemde çıktı. Morbid Angel “Altars Of Madness”ı yayınladı; henüz hayatta olduğu için Ankara ve Haymana bölgelerinde halk kahramanı ilan edilmemiş olan Chuck Schuldiner ve Death “Leprosy” ile tüm gözleri üzerine çevirdi; Obituary, Celtic Frost’un izinden gidip “Cause Of Death” ile güzel şekil yaptı; diğer taraftan da Cannibal Corpse (İzmit yöresinde Erzurum göçmeni Metalciler tarafından KANIBIL KORPS şeklinde okunur) daha ekistrem, daha vayşi müzikler ile Gore Grind gruplarının önünü açtı.

Dede modundan çıkayım yoksa çok uzuyor. Geyikler dışında kimsenin iplemediği Kanada’dan Fransız desen Fransız değil, İngiliz desen İngiliz değil, Amarıkalı desen Amarıkalı değil, ne idüğü belirsiz insanlar da bu tip EKİSTREM müziğe gönül vermiş, gruplar kurmaktaydılar. Bu heriflerde ta Rush’tan, sonrasında Voivod’dan falan gelen bir TEKNİKÇİLİK, CAZCILIK merakı olagelmiştir. Bu merak bu tarz müziğe de taşmış, Death Metal ile FÜZYON birleşimi gruplar çıkmıştır. Bunlar arasında benim en sevdiğim grup Gorguts olmuştur ancak onların davulcularına kafayı sıyırtıp intiharına sebep olmaları dışında kepzelikleri olmadığından bu yazıda değinmeyeceğim. Konumuz Cryptopsy.

[youtube id=”AbtSvFP5Np0″ width=”620″ height=”360″]

Adeta “ben günde 13 kez 31 çekebiliyom” benzeri bir hırs ile virtüözlük seviyesinde müzisyenliği tipik kanlı-canlı ve SAPIKLI Death Metal ile birleştirir bu grup. Sözlerde kesik kafalar, tecavüze uğrayan cesetler falan vardır ama müzik adeta eğitimli caz müzisyenleri tarafından icra ediliyordur.

Kısa sürede grup tüm dünyada müzisyenliğine en çok saygı duyulan Death Metal grubu haline gelir. Sadece Death dinleyicileri değil, Pıroğresifçiler de bu adamlara ilgi gösterirler. Tabi hırpani gibi hala kanlı canlı lirikler yazdıkları için utanırlar, “ulan NORMAL İNSANLAR DA ARTIK BİZİ DİNLİYOR, biraz kendimize çeki düzen verelim” diyerek eski vokalistleri Lord Worm’u (Kurtçu Baba) gruptan atar, soyut ve saçma sapan sözler yazan yeni bir vokalist alırlar.

[youtube id=”cX-LL0JWOyU” width=”620″ height=”360″]

Özellikle grubun davulcusu Flo Mournier (isme gel, şarap uzmanı gibi) aşırı takdir görür. Ünü Death Metali EKİSTREMİ aşar, dünya çapında saygı görmeye başlar. “Flo abi, o meşhur EKİSTREM davulculuğunu bize de öğretsene” diyenlere “HAY HAY, KIRMIZI TAY” diyerek eğitim DVD’leri hazırlar.

[youtube id=”ZkHvIxycVNI” width=”620″ height=”360″]

Diğer yandan gruba giren çıkan adamın da haddi hesabı kalmamıştır. Grubun gitaristi Jon Levasseur ŞARAPÇININ yükselen egosundan bıkar ve grubu bırakır. Levasseur köklere yakın durmak isterken Mournier “ya kardeşim sen ne TAŞ KAFALI bir adamsın, bütün dünya bizi izliyor, üzerimizdeki şalvarı çıkarıp takım elbise giymemiz MODEREN olmamız lazım, DİNDEN ÇIKMAYIZ YA” şeklinde cevap verir. Anlayacağınız Mournier grubu moderenleştirmek, daha fazla EHMEK YEMEK istemektedir.

Levasseur abinin görevini daha bir albüm önce gruba girmiş olan Alex Auburn denilen hıyar devralır. Mournier grubu MODEREN yapmakta o kadar kararlıdır ki gruba geri dönmüş olan eski solist Lord Worm’u (Kurtçu Baba) tekrar kovar. Matt McGachy diye bir herif alınır, enteresan biçimde bir de klavyeci hatun alınır. Bu hatunun neden alındığı grup fotolarında durduğu yere bakıldığında anlaşılır:

Cryptopsy 2008maggy3

EHMEK İÇİN!

Ortaya çıkan albüm “The Unspoken King,” Cryptopsy’nin klasik tarzının Metalcore ya da Blabbermouth okuyucularının deyimiyle “Mallcore” ile birleşmiş halidir. Problem birbirlerine tabu mertebesinde uzak duruşlara sahip bu iki türün birleştirilmesi değildir. Problem, Cryptopsy’nin imajı da dahil her şeyini bu diğer türe kaydırmak istemesidir. Yani grup “Metalcore etkili Teknik Death grubu” değil, “Teknik Death etkili Metalcore grubu” gibi rol yapmaktadır!

[youtube id=”ZG_jqzlt3Ec” width=”620″ height=”360″]

Grubun fanları delirir. Bütün elemanların sülaleleri internet forumlarında uzun uzun anılır. Çok geçmeden klavyeci abla gönderilir. Ancak tepkiler bitmez. Flo Mournier “eeh yeter lan sizi sayıyla mı verdiler” diyerek Decibel dergisine röportaj verir ve gruba laf edenler için “kim lan onlar” der.

lead

Grup yukarıdaki pozu da verince tepkiler hepten artar. Cevap olarak bir de “It’s Dinner Time” diye beste yapar ve arkalarından konuşanlara yollarlar. Grup ve dinleyicisi arasındaki durum artık sidik yarışına varmıştır.

Grup aslında eski fanlarını sallamamakta, gelecek olan Metalcore fanlarını umursamaktadır. Ancak öyle yeni bir fan kitlesi edinemezler. Fatura Mournier tarafından Alex Auburn ve emektar basçı Eric Langois abilere kesilir. Gruptan yollanırlar. Mournier efendi son bir çabayla eski gitarist Eric Levasseur babayı arar, “ühüheaa ben ne yaptım kanka sen benim için çok değerliydin güzel arkadaşlığımızı mahvettim affet” diye zırvalar. Yufka yürekli Levasseur ŞARAPÇIYI affeder, gruba döner, beraber eski tarza döndükleri bir albüm yaparlar. Ancak o yıkılmaz karizma, Flo Mournier tarafından artık ilelebet çizilmiştir.

11. TWO – VOYEURS

TWO-Voyeurs-

Judas Priest, metal dünyasının adeta kedi gibi 9 canlı devidir. Bu nedenle defalarca vermiş oldukları “enteresan” kariyer kararları yüzünden ayrı bir bahis konusudur kendileri. Liste dışı değerlendirilmesi gerekiyor.

Ancak bizim burada bahsedeceğimiz mevzu, solistleri Rob Halford’un kariyerindeki KEPAZELİK dolu dönüm noktası.

[youtube id=”5CAwFzOt8CY” width=”620″ height=”360″]

Kariyerine çiçek çocuk imajıyla başlayan, daha sonra David Bowie’den feyz alıp efemine giyinen Halford, son kararını Mavi İstiridye Klübü müdavimleri gibi deri kıyafetler, polis şapkaları, kırbaçlar ve kelepçeler ile huzura vardırmıştı. Bu imaj aynı zamanda 80’li yıllar için metalcilerin (özellikle death ve black metalcilerin) üniforması halini almıştı.

[youtube id=”amu6EW9P2zY” width=”620″ height=”360″]

Oysa bu maço insanların bilmediği bir şey vardı. Rob Halford bu imajı metalcilikten değil, DÖTÇÜLÜKTEN ötürü edinmişti!

Judas Priest 80’li yıllar boyunca inişli çıkışlı, sağlı-sollu bir çizgide ilerlemeye çalışmıştı. Son olarak “Painkiller” isimli modern ve sert bir albüm ile hayranlarını tatmin etmişti grup, ancak tatmin olmayan bir kişi vardı, o da Rob Halford’du.

Rob Baba yıllarca çalışıp didinerek edinmiş olduğu “Metal Tanrısı” imajından sıkılmıştı. 90’lı yıllarda insanlar kendileri gibi basit insanların müziklerini dinlemek istiyorlardı, ulaşılmaz ikonların değil. Halford da Judas Priest’i bıraktığını açıklayarak fanları şoke etti.

estrada_halford

Halford’un Priest sonrası ilk vukuatı The Fight isimli bir MODEREN METAL (Pantera gibin) grubu kurup bu grupla iki albüm yayınlamak oldu. İlk albüm epey iyiydi ve MTV de o dönemde bu projeyi gazlamış, Headbangers Ball’a falan konuk etmişti. Ancak ikinci albümde grup balon gibi sönmüş, geriye bir şey kalmamıştı.

[youtube id=”ji2UPxpB37w” width=”620″ height=”360″]

“Ulan Priest’i bıraktık ama bir türlü dikiş tutturamadık” diye düşünen Rob Halford’un dikkatini Nine Inch Nails, Marylin Manson gibi KIÇINA BAŞINA makyaj yapan Endüstriyel Metal grupları çeker. Rob Halford herkes tarafından maço, ERKENK GİBİ ERKENK biri olarak bilinmektedir ama bu imajının asıl sebebi de HOMASEKİSÜEL olmasıdır. Bunu fanlar bilmemektedir, hatta Judas Priest’te bulunduğu dönem boyunca bunu açıklaması yasaktır.

rockets_creem80

Halford bakar ki bu grupların çevresinde EVRENSEL KUNEK tipli adam çok, dinleyicilerinin de önemli bir kısmını biseksüel ve cinsiyet değiştirenler oluşturuyor, “bu müzik benim yeni EHMEK KAPIM olabilir” diye düşünür.

Nine Inch Nails’ın lideri Trent Reznor aynı zamanda bu İNDİSTRİYEL – TORNA TESVİYE tarzına adam döndürmesi, prodüktörlük yapmasıyla falan tanınır. Rob Halford Trent Reznor’ın evine gidip “ben de bu tarza yönelmek istiyorum” dediğinde Reznor ZIRDLAN gibi atlar çünkü bu sayede hiç sevmediği 80’ler müziğine ait bir ikonu dönüştürme şansı eline geçmiş olacaktır.

Halford Trent Reznor ile birlikte albüm çalışmalarına başlar. Albüm biter. Yayınlanır. Albümün yayınlanmasıyla birlikte Rob Baba bir GEY PEREYD’e katılır, boynunda pembe peluşla halkı selamlayarak HOMASEKİSÜEL olduğunu cümle aleme ilan eder. Maksat bu sayede TORNA TESVİYE dinleyicisine “ben de sizler gibiyim, beni hor görmeyin, CD’mi satın alın konserime gelin” demektir.

[youtube id=”F_3pV1p_k1I” width=”620″ height=”360″]

Bu hamle albüm satışlarında hafif bir hareketlenmeye sebep olurken Priest fanları da “Rob Abimiz sen böyle biri olamazsın ühüheaaa” diye ağlarlar. Ancak eski fanlar Halford’un zerre umurunda değildir, o yeni imajıyla çizeceği yeni kariyer yoluyla ilgilenmektedir. Albüm satışları zayıflamaya başlayınca ateşi harlamak adına çıkar “Priest şarkıları aslında tamamen HOMASEKİSÜELLİKLE ilgiliydi ama kimse fark etmedi, Jawbreaker TARRAK, One Shot At Glory BÜZÜK ile ilgiliydi, hepinizi kekledim” der. Priest fanları komşularının bile yüzüne bakamaz hale gelir, yıllar yılı kız arkadaşlarını düşünerek dinledikleri aşk şarkıları KILLI-BIYIKLI Teksas kırolarına, Savaşçılı-Lazerli şarkılar da bu adamların çok afedersiniz KIÇINA yazılmıştır.

Ancak bu harlama çabası da etki etmez. Albüm elde patlar. Gelen eleştiriler berbattır. Nine Inch Nails eşrafı albümü es geçmiştir. Eski fanlar zaten albümü toplu olarak yakarlar. Konserler de bomboş geçince Halford KIRMIZI SEKİZ ORTADA KALIR!!!

[youtube id=”QuBo40xSbdE” width=”620″ height=”360″]

“Laan laaan EHMEK diye tuttururken eldekinden olduk hem de durup dururken el aleme HİNBE olduğumu duyurdum komşuların bile yüzüne bakamam artık” diyen Halford ne yapacağını şaşırır. Can havliyle çabucak bir çözüm arar ve bulur: Bruce Dickinson’ın Iron Maiden’a dönmesiyle boşa çıkan süper-müzisyen Roy Z ile birlikte bir Metal albümü kaydedecektir. “Lan sen hani bundan sonra Metal yapmayacaktın banal buluyodun?” diye soranlara da “Ne alakası var yaa, o sadece bir DENEMEYDİ, biz frontman’ler böyleyizdir, DENEMELERİ severiz” şeklinde yanıt verir. “Aman BİZİM DÖTÜMÜZÜ DE DENEME SAKIN?” diye bir kısım fan kaçar kurtulur, bizim Halford da kısa süre sonra asıl hedefi olan Judas Priest’e döner ve “Nostradamus” isimli KEPAZE albümü kaydedene dek yol alırlar. Gerisini yakın zamanda göreceğiz inşallah.

2. BÖLÜM İÇİN TİİZIR:

teaser

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.