#TBT1: Crustpunk’dan Progresif Rock’a giden yolda BURST

Paylaş:
Burst, 1993 yılında kurulmuş İsveç’li bir crust/hardcore grubuydu sadece. Türün dikkatli takipçileri için ise grubun basçısı Jesper Liveröd, 2000’li yıllarda kısa dönemlerde de olsa Nasum ve Napalm Death’in turne basçısı olarak akıllarda yer edecekti. 2003 tarihli “Prey On Life”a kadar çıkardıkları albüm ve ep’lerde yerin altındaki firmaları tercih ederek gözlerden uzak durmaya çalıştı grup. Prank Records gibi daha çok hardcore/punk dinleyicisine hitap eden firmaları tercih ettiler daima. “Prey On Life” ise Relapse Records tarafından yayınlandığında artık Japon hardcore devi Envy ve Texas’lı post metal efsanesi Neurosis’in dengeli bir karışımından oluşan tarzlarını iyice oturtmuşlardır. Sağlam kayıt ve doğru firma, Burst’ün o yıllarda yüzeye çıkmaya başlayan tür ayırt etmeden müzik dinlemeye başlayan yepyeni bir nesil tarafından benimsenmesini sağlar. 
 
  
 
Grup Relapse Records’da tutunacağı kesinleşince, aşağı yukarı aynı çizgide ama bu sefer progresif metale göz kırpan kompozisyonlar da içeren ve daha iyi kaydıyla dikkat çeken “Origo”yu yayınlar. Dönem zaten “post metal” adı altında ISIS’lerin Pelican’ların ortalığı yıktığı, Mogwai’nin Karate’nin değere bindiği, insanların yıllardır aktif oldukları halde adını anmadığı Neurosis’leri Melvins’leri “durup dururken” baş tacı ettiği bir dönemdir. Çok güzel grupların yanı sıra, bir sürü cacık grubun arada kendini kaynatabildiği bir çağdır. Grunge, neo punk, nu metal, retro rock n roll derken her gündemi belirleyen mainstream piyasa, ekstrem metale el attığında elde ettiği karın patates olduğunu görünce artık bu türlerin sadece bayrak gruplarıyla ilgilenir olmuş, trendleri belirlemek orta büyüklükteki bağımsız firmalara kalmıştır. İşte böyle bir ortamda yayınlanan “Origo” ile Burst, hem hardcore köklerini koruyarak hem de modern metal soundunu piyasa dışı elementlerle dolu bir şekil.. neyse uzatmanın alemi yok, hardcore köklerinin üzerine fazlasıyla temiz bir sound kremasıyla bir kaç kat daha fazla Neurosis ve Unsane çıkarak çok güzel bir albümle kendisini furyadan sıyırmıştır.
 
 
“Origo” ile artık bilinen bir gruba dönüşmüş olsalar da gerek özel hayatlarındaki sorunlar gerekse değişen müzik zevkleri grubu tam beş yıl oyalar. Grup elemanlarının üçü, giderek daha fazla dinledikleri King Crimson, Rush gibi grupların etkisindedir artık. Müzikleri geliştikçe sınırlarının dışına taşmak, farklı mecralarda akmak isteği sarmıştır bünyelerini. “Origo”dan sonra müzikal fikir ayrılıklarından dolayı oldukça uzun bir süre bir araya gelip sonraki adıma karar veremezler, hatta bir nevi dağılıp yeniden toplanırlar ve 2008’de progresif rock ile post metal sentezinin ilanı aşk-ı olarak tabir edebileceğimiz “Lazarus Bird” ile geri dönerler. Kayıt oldukça sıkıntılı ve kapışmalı geçer ama bir aydan kısa sürede tamamlanır. Soundları, özellikle gitar ve vokal kullanımı eski Burst’e göre çok daha tiz bir sese bürünmüştür, on dakikalık progresif bir şarkı ile üç dakikalık bir eski usul Burst şarkısına aynı anda ev sahipliği yapacak kadar uzlaşa uzlaşa bitirilmiş bir albümdür. Müzikal olarak ise King Crimson etkisi oldukça fazla göstermektedir kendisini. “Lazarus Bird” grubun fanlarını tam ortadan ikiye böler. Bir taraf crust/hardcore kökeninden noise rock – post metal etkili çağa kadar olan dönemi benimser, son albümü sevmezken; diğer taraf “Lazarus Bird”ü tıpkı Opeth’in geçirdiği progresif rock’a doğru olan dönüşüm gibi pozitif bir adım olarak algılar. 
 
 
İlk taraf kazanır ve grup bu albümden sonra dağılır fakat geride – hangi tarafta olursanız olun – zevkle dinlenebilen beş albümlük harika bir diskografi bırakmıştır. İşin komiği, o dönemde fanların benimsemediği “Lazarus Bird”ün, bugün Spotify’da grubun en çok dinlenen albümü olmasıdır. 
 
Aslında yazı buraya kadar olacaktı ve konsepte uygun olarak geçmişte kalmış ama unutmadığımız bir grubu anlatacaktı. Fakat satırların yazarının durup dururken Facebook’a “Burst Sweden” yazası geldi ve o da ne, grup bu yılın Mart ayında yeniden toplanmış ve iki ayrı progresif rock/metal festivalinde konser vermişti. En son Jesper 2016’da evlendiğinde bir araya gelerek düğünde “Where The Wave Broke”u çalan adamlarımız, yeniden bir araya gelmiş durumda. Yeni bir albüm gibi bir durum yok ortada henüz ama verilmiş konserler var. İşin komiği, unutamadıklarımızı anlatacağımız köşede ilk yer verdiğimiz grubu resmen unutmuşuz ve toplanıp konserlere başladıklarını bir tesadüfle öğreniyoruz. Daha geçen hafta aklıma gelip diskografisini dinlediğim grubun bu yıl konser verdiğinden haberim yok… Bildiğin skandal… Neyse, yeni konserler ve eski konserler ile ilgili birçok gelişmeyi grubun facebook ve instagram sayfalarından izleyebilirsiniz, çok güzel konser videoları paylaşmışlar.
 
Dipnot: Yukarıdaki yazıda belli noktalarda muhtemelen asla okuyamayacağınız harika dergi Electric Magazine’in Kasım 2008 tarihli ikinci sayısında grupla Paslanmaz ekibinden Mert Yıldız tarafından yapılmış röportajdan bilgiler araklanmıştır. 
 
 
Gruba ait online linklere aşağıdan ulaşabilirsiniz; 
 
FACEBOOK: 
INSTAGRAM; 
SPOTIFY: 
BANDCAMP: 
 
 
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.