Bu Bir Müzik Yazısı Değildir:* Kraftwerk’in “Tour de France” Albümü ve Bisiklet Sevgisi

Paylaş:
kraftwerk - bisiklet - paslanmaz kalem

70’lerin başında, Faust, Can, Neu! ve Kraftwerk gibi müzik gruplarının merkezinde olduğu bir tür doğdu. O zamanda verilen ismiyle “kosmische musik,” dönemin diğer yenilikçi türleri olan pyschedelic müzik, space rock ve 60’lar cazı ile birlikte gündelik dünyamızın ötesine geçmeyi hedefliyordu. Bahsi geçen grupların üçü de stilistik açıdan birbirlerinden oldukça farklı olsalar da bazı temel ögelerde birleşmekteydiler: tekrarların keşfi, zamansızlık ve “motorik” vuruşlarla verilen makine hissiyatı. Önceden programlanmış davullar ve diğer enstrümantasyon, 70’lerin abartılı, küstah virtüözitesine bağlı prog rock geleneğine karşı bir tavırdı. Dokunaklı, dışavurumcu ve orgazmik zirveler terk edilmiş, yerine, her bir ana eşit önem atfeden, her bir vuruşun hem tekillik hem de bütünlük ifade ettiği ve değişimin anlık değil de buzulların görece hızında gerçekleştiği bir öncü müzik akımı ortaya çıkmıştı. Bu müzikte bir keşif olacaksa, bir müzisyenin diğerlerini göz ardı edip tek başına çıkacağı bir keşif olmayacaktı; bütün grup birlikte tek bir beyin, tek bir organizma gibi hareket edecek, dinleyicinin öznelliği ve lineer zaman tasavvuru kırılarak onla zamansız, sonsuz bir mekânda buluşulacaktı.

Kraftwerk – otomatik olduğu kadar organik

“Makine müziği” dendiği zaman Kraftwerk’in tanrı statüsü hemen gözümüzün önünde durmaktadır. Yaklaşmakta olan, ihtimal dışında kalmış veya hayal edilen tüm geleceklere dair mahirane müziklerin bestecisi olan grup, kariyerlerinin başından itibaren teknolojiye yönelik ikircikli bir bakış açısına sahiptiler. “Autobahn” albümleri Hitler tarafından tertiplenen karayolu ağını kutluyor, bu yolları, var oldukları şekliyle birer mutluluk yeri olarak görüyorlardı. “Die Mensch-Maschine” (Türkçede “Makine Adam”) albümlerindeki “Die Roboter”de (Türkçede “Robotlar”) saf makine müziği yapmayı hedeflediklerini, hatta parçaları konserlerde robotların çalmasını hayal ettiklerini dile getirmişlerdir.

Kraftwerk’in tekrara dayalı, soğuk soundscapeleri, ilk bakışta, teknoloji dünyasıyla bir suç ortaklığı içindeymiş, makinelerin insanların üzerindeki kesin hükmünün bir habercisiymiş gibi gözükmektedir. Ama aslında bir makine haline gelmek, başkasının bir aleti olmak yabancılaşmak demektir, öyle değil mi? Bu, Kraftwerk’in hedeflerine dair çok düz ve derinliksiz bir okumadır –çünkü burada işlemekte olan makineler otomatik oldukları kadar organiktirler de. Dikkat ediniz; buradaki kastım, bu makinelerin operatörlerinin insan olduğunu ima etmek değildir sadece. Grubun uyguladığı kimi müzikal numaralar, yepyeni bir ifade şekli doğurmakta, insan ve makinenin ötesinde yeni bir varlığa işaret etmektedir. Örneğin, parçalardaki “motorik” davullar her zaman reverb ya da flanging gibi efektlerle birlikte verilmekte, onu bir insan ifadesi aleti olmaktan çıkarıp kendi başına bir mevcudiyeti olan, “konuşan bir davul” haline getirmektedir. Böyle efektlerle verilmiş, sonsuz tekrarlı davullar, girip çıkan klavye sekansları ve kısa gitar müdaheleleri ile makine ve organizmanın yakınsadığı ve birleştiği, bu birleşimin de aslında oldukça doğal ve sakınılacak bir şey değil de kendi içinde bir uyum barındırdığını ima eden bir sistem oluşturulmaktadır. Özetle, Kraftwerk takip ettiği iki müzikal izlekle dinleyicisinin dimağında müziğin ötesinde bir iz bırakmakta: Grubu tek bir beden gibi işleterek bireyselliği silmekte, ardından, Endüstri Devrimi’nin soğuk dayatmacılığının ötesinde, doğal ve ahenkli bir gereklilik olarak makine ve insanı birleştirmektedir.

Bu izleklerin ışığında, “yolculuk” kavramının Kraftwerk’i neden hep cezbettiği çok daha iyi anlaşılıyor: Grup, “Autobahn”, “Musique Non Stop”, “Europe Endless”, “Trans-Europe Express”, “Tour de France” gibi albüm ve şarkı isimlerine sahip. Kraftwerk’in iki kurucu üyesinden biri ve beyni olan Ralf Hütter de bu gerçeğin altını çiziyordu: “Evet, kendini bırakmak… Rayların üzerinde oturmak ve tak-tak tak-tak tak-tak diye gitmek… Sadece gitmek… Dramatik olmak veya müziğe mantıksal bir sıra vermektense –ki bunu çok saçma bulurum– bir belirip bir yok olmak… Akış çok daha uygundur. Toplumumuzda her şey hareket halinde. Elektrik kablolardan geçerken insanlar –biyo-üniteler– şehirden şehre seyahat ederler. Bir noktada birleşirler ve hop! Müzik neden bir duraklama noktası olsun ki? Müzik de akış halindeki bir sanat formudur.”

Hütter’in ifadesi, Fütürizm akımının yaratıcısı Marinetti’nin hayal ettiği yeni dünyanın bir tasviri gibidir: Uzaklardaki rüzgârlardan elde edilen enerji, elektriğin gücü, “saatte 300 km hızla akan Tuna Nehri,” seyahat çılgınlığı, iletişim fetişizmi ve spor alanında otomobil yarışçıları Juan Fangio, Ayrton Senna ve bisiklet yarışçısı Bernard Hinault gibi sporcuların ilahlaştırılması. Filhakika, makine ve insanın yekvücut olması ve seyahat etmesi Kraftwerk’i derinden etkilemiştir. Bu tip sporlar arasında bisiklet özellikle Ralf Hütter için bir tutku boyutunu alacaktı.

1981 yılına ait “Computer World” albümünün turnesinin yarattığı yorgunluğun ardından Hütter, Kraftwerk’in müzikal imgesine uygun bir egzersiz/spor ararken bisiklete başlamıştı. Zamanla çok sevdiği bu sporu diğer grup arkadaşlarına da aşıladıktan sonra, Kraftwerk olarak 1983 yılında “Tour de France” parçasını kaydettiler. Parçada bisiklet zinciri, vites mekanizması ve bisikletçinin nefes alıp verme sesleri bile vardı. Yarışın 100. yılını kutlamak için 2003’te, içinde bu parçanın da yer aldığı hayali bir “Tour de Francesoundtracki yayımladılar.

Ralf Hütter’in bisiklet sporuna duyduğu büyük sevgi komik rivayetlerin doğmasına bile neden olmuştur. Bunlardan birine göre Kraftwerk turneleri esnasında otobüs konser alanından 100 mil uzaktayken Hütter otobüsten iniyor ve kalan yolu bisikletiyle gidiyordu. Bir diğerine göre ise 1983’teki ciddi bir bisiklet kazasının ardından girdiği komadan uyanan Hütter’in gözlerini açtığında ilk sorduğu soru, “Bisikletim nerede?”ymiş.

Kraftwerk’in “Tour de France” albümünü açın ve müzikle birlikte Jacques Anquetil, Eddy Merckx, Bernard Hinault ve Miguel Indurain gibi bisikletçileri gözünüzün önüne getirin. Yarış esnasında bu büyük sporcuların insansı kimliklerinin eriyip altlarındaki makineyle nasıl birleştiğini, “hedef”ten çok “yol”un onlar için nasıl bir mutluluk kaynağı olduğunu ve hepsinden çok, ayakta kalabilmek için sürekli ileri gitmek prensibiyle çalışan bu insan-makinenin Hütter ve bu sporcular için neden bu kadar büyük bir yaşam sevinci olduğunu anlayacaksınız.

(*) René Magritte’den özür dileyerek.

Başlık görseli: Mike Svob. (http://www.mikesvob.com/)

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.