Chopstick Suicide – Lost Fathers And Sons (CD, Peyote, 2012)

Paylaş:

Bazı şarkıları dinlerken içimde bir tetik atar, kafamdaki bulutlar dağılır ve kendimi Gulliver gibi hissederim sevgili okur, o içinde saklandığımız şehre bulutları ikiye ayırıp “Dağılıeullaaaaan” diye bağırasım gelir (Bütün bilimkurgu filmlerinde sabit kullanılan NY’un trafikli caddesinde insanları havada uçuşurken hayal et, dur, bi daha hayal et, tamam). Bizim kendi küçük ekstrem müzik camiamızda “hattan ayrılmayın, cinnete bağlıyorum”, “cinnetin çağrısı”, “aha ctulhu geldi”, “bro eleman saykoya bağladı” gibi farklı amiyane tabirlerle ilan edilen durumun temsilcisi şarkıların bazıları Hatebreed’in Before Dishonor’ıdır, Cannibal Corpse’un Hammer Smashed Face’idir, Slayer’ın Reign In Blood’ıdır, Dillinger Escape Plan’in %43 Burnt’üdür, Poison The Well’in Botchla’sıdır. Örnekler arttırılabilir.

İşte bu tetiği düşürebilen bazı yerli gruplarımıza ait şarkılar da var. Misal Asafated’in Lonely’si, Deathroom’un Destrudo’su, Turmoil’in Hate In My Eyes’ı gibi. Son yıllarda yerli gruplarımızdan Chopstick Suicide’ın “Small People Broken Glasses” adlı türküsü de işte bende bu duyguyu uyandırıyor. Sanki kafamın 66 metre üstünde duran bir daldan sarkan ilk basım Napalm Death – Scum plağı var ve ben yeterince gerilip bir anda “zopartapiştak!” Diye zıplarsam o plağa ulaşabilirmişim gibi hissediyorum bu şarkıyı dinlerken. Hem bunu deneyip hem de nakaratında elleri iki yana açıp eşlik etmek istediğim tek yerli şarkı bu, evet bu. Hande Yener hemen gidip intihar edebilir şu an.

Albümün benim için en güzel yanı, bu şarkı başta olmak üzere sekiz güzel beste ile CS’ı ilk defa hak ettiği sounda yakın bir sesle dinleyebiliyor olmamız. Bu anlamda, bas soundunu daha kemik duyma talebi ve gitarların mathcore, progresif metalcore sularından çıkıp kaçak olarak girdiği post hardcore “döşemelerinde”, vokalistin daha tone bir vokale koşması gerektiği dışında bir eleştirim yok gruba. Yine de birçok grubun stüdyoda “takla” attırdığı vokal numaralarını denemeden, aynı canlı performansta olduğu gibi direkt saf bir hayvanilikle kayıt edilmiş vokaller takdire şayan. Bestelerin yapısının grup yaşlandıkça tipik mathcore’un sınırlarından çıkıp progresif metalcore’dan death metale uzanan bir yelpazeye yayılması pozitif bir gelişme fakat grubun olgunlaşma sürecinde bundan sonra hangi sulara yelken açacağını merak ediyorum açıkçası. Zira Loserville ile soundundan çalımdaki aceleciğe kadar birçok eleştirilecek yön olsa da, özellikle düzenlemelerdeki zekasıyla “vay be mathcore da ülkede iyi icra edilebiliyormuş demek ki” dedirten bir grup varken, bu albümden sonra benim kafamda “üçüncü albümde epiğe bağlayacak elemanlar” beklentisi oluşmuş durumda.

Son olarak Chopstick’i zaten bir defa konserde, özellikle de küçük – orta boy bir sahnede seyirciyle iç içe bir ortamda izlediyseniz, durumdan haberiniz vardır. Şu an kanımca Türkiye’deki en iyi sahneye sahip grup CS. Özellikle gitarist Yağız ve vokalist Mert’in sahne hakimiyeti ve seyirciyi konserin bir parçası haline getirebilen elektriği veren iletişim yeteneği, grubu sırtlayıp götürüyor. Gerçi bu kadar kitabi cümleye gerek de yok, en azından albüm lansman partisindeki performansın youtube görüntüleriniz izlerseniz, ne demek istediğimi anlarsınız. Uzun zamandır ilk defa bu yıl Kafabindünya ve Replikas ile birlikte birden fazla yerli albümü üç defadan fazla dinleyebildiğim için 2012’den çok ümitliyim resmen. Şimdi odama çekilip robdöşambırımı giyecek ve Small People dinleyerek fiski içeceğim, rahatsız edilmek istemiyorum.

[youtube id=”dD9Hj5Qptjg” width=”620″ height=”360″]
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.