DEF LEPPARD – Def Leppard (2015, Bludgeon Riffola)

Paylaş:
Yazarın Puanı8
8
Okuyucu Puanı: (0 Oy)0

“Metal’e ihanet ettiler!”

2000’li yıllarda yaşıyoruz, “Hysteria”nın üzerinden seneler geçmiş, 1987’de, “Hysteria” eşliğinde yapılan seks sonucunda doğan çocukların bir kısmı evlendi çoluğa çocuğa karıştı, ama Def Leppard hala “davayı satan grup” olarak nitelendiriliyor.

Ne davası bu? Metal müzikle haşır neşir olmaya başladığınızda ömür boyu sürecek bir sözleşme mi imzalatıyorlar? Hayır. Metalciler ocağına gidip aidiyet yemini mi ettiriyorlar? Ona da hayır. Eee?

NWOBHM dersi vermeyeceğim amma ve lakin o dönem piyasaya çıkan hiçbir grup “evet biz böyle bir akımın öncülüğünü ediyoruz” falan demedi, öyle bir sorumluluk da almadı. Doğru, Def Leppard’ın ilk üç albümü Metal çizgisine daha yakındı. O dönemki kurucu gitarist Pete Willis daha “metal” etkilenimli bir gitaristti. Diğer gitarist Steve Clark zaten her daim ‘Wasted’ ve ‘When The Walls Came Tumbling Down’ gibi parçalarla geliyordu. Glam Rock hayranı solist Joe Elliott da o dönem henüz bestecilik yönünü tam oturmamıştı. Ancak tüm grup elemanlarının ortak tek bir arzusu vardı: Büyük oynamak, stadyum doldurmak ve genç kızların odalarını poster olarak süslemek.

Joe Elliott geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada basitçe şunları dile getirdi: “Bizim pop yanımız metale göre her zaman daha ağır basmıştır, bizim yaklaşımımız Queen’den farksızdır, sadece daha fazla AC/DC etkisine sahibiz o kadar.” Eğer diğer birçok grup gibi AT HIRSIZI gibi şekilleri olsaydı, muhtemelen yeni bir AC/DC olmaya oynarlardı el mecbur (bkz. Saxon başta olmak üzere hemen hemen her NWOBHM grubu). Ancak Sheffield’lı bu heriflerde Kajagoogoo’yla aşık atabilecek bir şekil olunca doğal olarak 1980’lerin T-Rex’i ya da Sweet’i olmaya oynadılar. Kariyerleri bu yöne doğal olarak itildi.

def-leppard

“Pyromania” albümünde grubun Glam Rock eğilimleri ile eskiden kalma metalik soundları mükemmel bir biçimde dengelendi. Ayrıca grubun şeklen tek albenisiz ve metal eğilimli adamı Pete Willis postalandı. Yerine glam rock grubu Girl’ün ŞEKİLLİ, yeri geldiğinde kıvırtmaktan çekinmeyen gitaristi Phil Collen getirildi. Bunlar aslında hep Joe Elliott’ın hayalindeki “80’lerin dev glam rock grubu”nu oluşturma yolunda atılan adımlardı. Asıl hedef ise “Hysteria”yı yapmaktı. Yani heavy metal ile pop arasındaki kusursuz birleşime imza atmak.

Def Leppard’ın ve genel anlamda pop müziğin, rock dinleyicileri açısından şöyle bir talihsizliği vardır. Dinleyici bakıyor ve diyor ki, “kardeşim dümdüz verse – bridge – chorus, basit şarkı yapısı, ne var bunu yapmakta, herkes yapar.” NAH!!! yapar. Eğer herkes yapabilecek olsa zaten yapar, dolar milyoneri olur çıkardı ve biz de bunu konuşuyor olmazdık. Pop prodüktörü, aranjörü diye bir şey de olmazdı, böyle adamlar şarkı başına milyon dolar almazdı. Demek olmuyor öyle kolay kolay. Demek ki var bir sebebi.

“Hysteria” albümü ile “Pyromania” arasında 4 sene var. Hadi davulcunun kolu koptu, o arada davul çalmayı baştan öğrendi (ki, “Hysteria”da zaten çalmıyor.) 2 seneyi düş. Demek ki bu adamlar 12 şarkılık albüm için dur duraksız 2 sene stüdyo köşelerinde çalıştılar. Ne yaptılar kardeşim bu süre içinde? Şarkılar kolay nasılsa, verse chorus verse, yazması 15 dakika? 2 sene stüdyoda boş boş takıldılar, bir de üzerine öyle bir borca girdiler ki, albümün maliyetini çıkarabilmesi için kafadan 4 milyon kopya satması gerekiyordu. Ne keyif ama, öyle değil mi?

Değil. Buyurun izleyin aşağıdaki “Hysteria” yapım belgeselini. Daha sonra “Pop la işte” diye burun kıvırdığınız albümlerin yapım aşamalarıyla ilgili fikirleriniz çatır çatır değişecek zira (ağzımı bozucam kusura bakmayın), o albümleri kaydedene kadar bu insanların ANASI BELLENİYOR ARKADAŞLAR! Var demek ki bir zorluğu, keriz değil ya bu herifler?

[youtube id=”kkfopuQoXwk” width=”620″ height=”360″]

İzlemeyecekler için (ki Türk insanı tembeldir, izlemeyip daha sonra “ne alakası var abi izledim, biliyorum” diye iddialarda bulunur), ‘Hysteria’ parçasında adamlar gitarın her TELİNİ ayrı kaydetmişler. 6 Telin her birini üst üste, tek tek, üşenmeden. Stüdyo parası: Saatine 100 Pound de. Bunun tonlaması kaydı ıvırı zıvırı kafadan 10 saat. Prodüktöre gün başı para, teknisyene para, ona buna para. 2000 Pound de sen o gitar bölümü için. Bu herif zaten deli gibi borca batmış, bir de 15 dakikada çalıp kaydedebileceği bölüm için keriz gibi cebinden ekistradan 2000 Pound para veriyor, fazladan 10 saat bir taraflarından ter akıtıyor. Enayi mi şimdi bu adamlar?

[youtube id=”jaiaaar88EM” width=”620″ height=”360″]

Değiller tabii. Bunun adı mükemmeliyetçiliktir. Bunun adı belirli bir hedef doğrultusunda çalışıp, o hedef doğrultusunda en kusursuzu elde etmeye çalışmaktır. Bunun için de cidden çok çok iyi müzisyenler olmanız gerekmektedir. Ey metalciler, burun kıvırdığınız Def Leppard’ın tüm elemanları lead vokal yapabiliyor. Yani sen mesela Rick Savage’ı al, bir X Pavır metal grubuna koy, lead vokal olur. Gitaristleri durmadan mastürbatif sololar yazmıyor olabilir ama her biri virtüöz, yeri geldi mi de ağlatıyorlar gitarı. Daha önemlisi, gruptaki herkes (davulcu dahil,) tüm enstrüman bölümlerini tek tek yazıp beste oluşturabilecek kapasitede müzisyenler. Kaç NWOBHM grubu biliyorsunuz böyle? Ya da şöyle sorayım, kaç ROCK grubu biliyorsunuz böyle? Lars Ulrich gitar çalmayı biliyor mu? Ya da ver bakalım Steve Harris’in eline elektro gitar da solo atsın?

Bu nedenle böyle gruplar, “Hysteria” gibi büyük prodüksiyonlara gelemezler. Baskıcı, müdahil, mükemmeliyetçi prodüktörlere gelemezler. Kendine güven meselesidir bu, prodüktör senin eksiklerini görüp yüzüne vuracak çünkü “kardeşim böyle iş mi olur, senin elinin ayarı yok mu” diye. Ee, ne oluyo, bu gruplar da Rick Rubin gibi, Kevin Shirley gibi “abicim siz çalın, patron sizsiniz, ben sadece sizi kaydediyorum” diyen düzenbazlara gidecekler Bob Rock ya da Mutt Lange gibi ses sihirbazları yerine.

Özetlemek gerekirse, Def Leppard pop grubu mu? Evet, pop grubu. Ama sana sürprizim var: Queen de pop grubu. Bütün o ‘Don’t Stop Me Now’lar, ‘Radio Ga Ga’lar, ‘We Are The Champions’lar, ‘Somebody To Love’lar, ‘The Show Must Go On’lar da çatır çatır pop parçaları. ‘Another One Bites The Dust’ da funk şarkısı. Kadroda Brian May var ve o şarkıda doğru dürüst çalmıyor bile, n’aber? Def Leppard’ı metale ihanetten suçluyorsan, git Queen’i de rock n roll’a ihanetten suçla. Ama şunu bil ki pop dediğin şeyin, sen sevmesen bile müzikal yetkinlik gereksinimi bakımından metalden azına değil, çoğuna ihtiyacı var. Def Leppard da bunu karşılayabiliyor. Demek ki metalde kalsalarmış kim bilir neler yapacaklarmış neler?

GEREKSİZ UZUN İKİNCİ BÖLÜM – maalesef kısaltamadım:

Rolling Stone ve benzeri dergilerin, büyük şirketlerin PROMASYON aracı olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Bu tip dergiler, üzerine büyük yatırım yapılan ve büyük bir para kapısı olan sanatçılara kötü eleştiri yapmazlar. Mesela herhangi bir U2 albümüne, U2 Winona Ryder misali halk gözünde hiçbir şekilde imajını toparlayamayacak hale gelene dek kötü eleştiri vermezler. U2 kötü albüm yaparsa ve nispeten daha tarafsız medya kanalları da bunu dile getirirse, bilinçli olarak, olabilecek en yüksek puanı verirler ki “kardeşim albümün kötü olduğu tamamen bakış açısıyla alakalı, bu albüm kitleleri ikiye bölen albümlerden” imajı oluşsun (bkz. Zırtoluğun zirvesindeki son U2 albümü.)

Bu tip dergilerin zamanında “bu ne lan böyle, kötü olmuş” dediği albümler klasikleştiğinde ise, aradan 20 sene geçtikten sonra “valla zamanında yanılmışız, FEVKALADE ALBÜM” yorumuyla gelip tüm zamanların 500 en bilmem ne albümü listelerine aldıkları çok görülmüştür (bkz. Led Zeppelin diskografisi.)

Zamanında Def Leppard “Adrenalize”ı yaptığında 4 yıldız vermişti Rolling Stone ve demişti ki “bu albüm bir öncekinden daha düzgün, boş şarkı yok.” YUH amk. Ama tabii el mecbur öyle diyecek herif, çünkü zamanında “Hysteria” için “lirikleri seksist, albümün kalitesinin sebebi prodüktör Mutt Lange, grup aslında HIRT” gibi bir yorum yazmışlar.

Zamanı ileri alıyoruz ve bakıyoruz:

“Euphoria” – 2/5.

“X” 3/5 (Türkçesi: “albüm tırt ama plak firması o kadar prodüktör masrafı yapmış mecbur kötü diyemiycez”)

“Songs From The Sparkle Lounge” 2.5/5 (ki “Hysteria” sonrası en iyi Def Leppard işiydi)

“Def Leppard” 2.5/5.

Şimdi bu yeni albümle ilgili eleştirilerine baktığımız zaman bıyık altından gülen bir Rolling Stone görüyoruz. Basitçe diyor ki Rolling Stone, “tipik Def Leppard numaraları var, iyi hoş da, amcacım bu yaşta böyle eğlenmeli-yiyişmeli şarkılar size yakışmıyor artık meheheh.”

 "ENEHEHE YALININ TAKSİTLERİ DE BİTTİ MRRHERHERHE"

“ENEHEHE YALININ TAKSİTLERİ DE BİTTİ MRRHERHERHE”

Peki, ben deminden beri neden durmadan zerre kadar samimi bulmadığım, lisenin markalı pantolon giyen popüler çocuğu muamelesi yaptığım bu medya aracından bahsedip duruyorum? Çünkü Def Leppard bütün kariyer hamlelerini, bu derginin temsil ve sembolize ettiği Amerikan Popüler Kültür Pazarı doğrultusunda yaptı da ondan. Bu nedenle de Def Leppard’ın Amerikan Popüler Kültür Pazarındaki yerini en rahat okuyabileceğimiz kaynak Rolling Stone.

Bu hamleleri kimler yapmadı ki? Judas Priest. Saxon. Black Sabbath. Hepsinin de ellerinde patladı. Metal kökenli gruplar arasında bir Def Leppard bunu başardı. Üç albüm boyunca Amerika’da metal tandanslı müziğin zirvesindelerdi.

Tam “Adrenalize” döneminde “Grunge” modası başladı ve Def Leppard’ın da temsil ettiği hedonist rock kanalları kapandı. Bırak Def Leppard’ı, Bon Jovi bile hasar gördü meseleden. Peki, Def Leppard nasıl cevap verdi bu meseleye? “Slang” gibi deneysel, günü yakalamaya çalışan bir albüm yaparak.

Nezdimde “Slang” harika bir albümdür. Ama sen o dönemde gidip de zamana ayak uydurmak istediğinde ekstra bir linçe maruz kalıyordun: “Ooo, Def Leppard beyler hoşgeldiniz hoşgeldiniz, nooldu, bir anda hedonizm bitti de duyarlı mı kesildiniz başımıza, yemezler güzelim bu ayakları yemezleeeeeer.”

Def Leppard’ı oluşan bu pazar kaybından kurtarabilecek tek şey, üzerine yapışacak “büyük prodüktör” takısıydı. Büyük prodüktör demek yatırım demek. Bugün Rick Rubin afedersiniz BOK’un prodüksiyonunu yapsa yine gazlarlar. Herif kayıt seanslarına gelip “burası olmuş, burası olmamış, düzeltin, hadi bana eyvallah” demeye 2 milyon dolar ve bir de yüzde istiyor. Kolaysa kötü eleştiri versinler.

“Bu genjin de elinden tutalım dedik…”

Tabii ki Def Leppard da bunu anlamış olacak ki tekrar rica minnet Mutt Lange’in kapısını çaldı, “kanka bize bir el at nolursun” dedi. Onsuz da beste yapabiliyorlar ama sebep başka… “Euphoria” albümünde birkaç parçaya el attı. E iyi de albüm oldu ama yine “büyük yatırım” ve “büyük geri dönüş” koşulu tam oluşmadığı için ticari olarak grubu ait olduğu yere geri koyamadı.

Bu sefer dediler ki “lan Bon Jovi ‘Crush’ albümünde ona buna şarkı besteletip tekrar zirveye çıktı, kimse o adamlar biz de onlara gidelim, bize de şarkı bestelesinler de tekrar kamuoyunda gözbebeği olalım, sonrasını bilahare düşünürüz.” Ve “X” gibi bir albüme imza attılar. O da beklenen etkiyi yaratmadı, sen adamlara gidip de “abi bize ucuzundan bir şeyler ayarla” dersen o da sana en dandik şarkısını verir tabii.

“Ya kardeşim bu ne kahırdır, ne yapsak, ne etsek olmuyor, NANAY, herhalde bu Amarıkanların kalbine girmek için bunların halk müziği olan GANTRİ’ye girmemiz lazım” diye düşünen Leppard, Tim McGraw gibi GANTRİ tarzının gözbebeği ile ‘Nine Lives’ diye şarkı yaptı ve kendi besteledikleri diğer 10 şarkıyla beraber “Songs From The Sparkle Lounge” albümünü yayınladı. Her bir elemanın bestecilik konusunda adeta şov yaptığı bu albüm de ticari mertebede elde patladı zira yapmaları gereken şey elin GANTRİ şarkıcısıyla beste yapmak değil, zamanında SEKİS sembolü olan Joe Elliott’ı diyete sokup, albümün açılışındaki modern hit “Go”yu single yaparak gençleri yakalamaktı.

[youtube id=”xbMz4rXzBaI” width=”620″ height=”360″]

Garip kariyer hamleleri burada bitmedi. Taylor Swift ile FECAAT bir PROĞRAM’a imza attılar, eski şarkıları katlettiler. Saçma sapan ABD TV şovlarına, kupa kutlamalarına çıktılar. I ıh, yine olmadı. O arada hem Elliott, hem de Collen, mükemmel solo projelere imza atıp “lan niye Leppard böyle müzik yapmıyor ki” dedirtti. Kısacası grupta her şey değişti, tek bir şey sabit kaldı: Joe Elliott’un GÖBEĞİ.

Şimdi arkadaşlar, yazının ilk kısmında bu adamları “Pop olayını hakkıyla yaptılar” diye övdüm ya. İşte o pop dediğimiz mesele sadece en akılda kalıcı şarkıyı yazmakla, en müthiş ve en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş prodüksiyonu yapmakla bitmiyor.

boston

Zamanında Boston gibi kıllı-sakallı adamlar devasa hitler yaratabiliyorlardı ama MTV çıkınca şekil önem kazandı. David Coverdale misal, “Whitesnake 1987”yi yayınlamadan evvel Mustafa Sandal gibi yüzünü törpületti. Keyfinden mi yapıyor herif bunu, hayır, “Is This Love?” gibi bir single o İngiliz BAYROSU tipiyle hit olamayacak, çünkü klibi izleyen kızlar “kim bu AT HIRSIZI” diyecek de ondan (burada bir not düşmek isterim sevgili dostlar: Ferda Anıl Yarkın, İbrahim Erkal ve İbrahim Tatlıses gibi adamlar, ancak bizim gibi ülkelerde kadınlar tarafından SEKİS SENBOLÜ olarak görülürler zira bizde insanlar henüz mağara adamı sınırını tam aşamadıkları için, otoriteyi olması gerektiğinden fazla çekici bulurlar. Otorite sizdeyse, gölgenizle bile göğüs ucu sertleştirebilirsiniz – ülkemizin on yıllardır kimler tarafından yönetildiğine bakarsanız daha iyi anlarsınız bunu. Deprem profeseri Ahmet Mete Işıkara’yı bile 1999’un en seksi erkeği seçtiler lan!)

E sen kendine Pop pazarı yaratmışsın. Yatırımını bu yönde yapmışsın. Yani hitap kitlen GENÇLER. Sen o GENCİN karşısına Sheffield Sanayi Mahallesi Bira Göbeği ile çıkarsan değil GANTRİ, istersen R&B yap, ne zenciye hitap edebilirsin ne çinliye. Bak Dave Murray’e? Adam Havai’de göbeş bir hayata adım attı ama bir Maiden’cı çıkıp da “Deyv abi bu nasıl şekil” diyor mu, demiyor. ÇÜNKÜ KİTLESİ BELLİ. Sen pazarını GENŞ kızlar olarak hedeflemişsin baştan, disiplinini de buna göre koruyacaksın (yine bir not: Phil Collen başta olmak üzere diğer Def Leppard elemanları, bu konuda bilinçli oldukları için yaşları ilerledikçe HEYKEL gibi vücut yaptılar, helal olsun.)

Kısacası Leppard’ın daha doğrusu Joe Elliott’ın önündeki 25 kiloluk problem, grubun pazarını kapadı. Grup da “Viva Hysteria” adı altında Vegas’ta verdiği özel konserlerde baktı ki “Hysteria” dönemindeki genç kızlar büyümüşler, kariyer yapmışlar ve paralarını yine Leppard ile harcamaya hevesliler, adres belli oldu:

“HEDEF: AMARIKAN KARİYER KADINLARI”

heather-mcphie

“Kariyer, genş kalmak için haftada bir kez SEKİS, sağlıklı beslenme, YOGA ve tabii ki Def Leppard.”

Böylelikle yazının üçüncü ve son bölümüne geliyoruz sevgili dostlarım. Buraya kadar kesintisiz okuyanlara sabırlarından dolayı teşekkür ediyorum. Artık sizi çok fazla yormak istemediğimden (ayrıca en az sizin okumaktan sıkıldığınız kadar ben de yazmaktan sıkıldım) bu kısmı kısa kesicem. Halbuki albüm kritiği de burası amk, ne biçim bir kafa varsa bende de.

Bu albümü aslında iki bölüme ayırabiliriz. İlk bölüm “Heyyy kızlar (kız dediği 42 yaşında), yıllar önce olduğu gibi eğlenmeye hazır mıyızzzz” parçaları. ‘Let’s Go,’ ‘Dangerous,’ ‘Man Enough,’ ‘We Belong’ direkt olarak bu kitleye yazılmış şarkılar. Bu dört parçanın dördü de dört dörtlük! ‘Let’s Go’ tipik “Hysteria” dönemi Leppard single’ı. ‘Dangerous’ enfes bir Collen bestesi, önceki albümdeki ‘Hallucinate’ gibi. ‘Man Enough,’ İngiliz mizahına meyleden lirikleri ve Queen’in enfes “Hot Space” dönemini anımsatan aranjmanı ile albümün en iyilerinden biri. ‘We Belong’ ise Joe Elliott’ın 1990’larda bestelemeyi öğrendiği aşk balladlarından biri. Bu şarkının en büyük özelliği, grubun tüm elemanlarının sırayla lead vokal yapıyor olması. Rick Allen’ın sesi bile efsaneymiş.

[youtube id=”ikyjg_sIewI” width=”620″ height=”360″]

Bu dört parça albümün açılışında yer alıyor. Güzel taktik, özellikle de Spotify devrinde. Bundan sonra daha riskli hitler geliyor: ‘Invincible’ melodik, tempolu, tatlı bir Rick Allen bestesi. ‘Sea Of Love’ yandan çarklı bir Collen bestesi, daha çok solo grubu Man Raze’i anımsatıyor. Bu şarkıyı herkes Amarıkan Bluescularına benzetmiş olsa da bildiğiniz T-Rex şarkısı. Muhteşem. ‘Energized’ alantronik altyapıları ile “İKİS” albümünü anımsatan bir diğer güzellik.

Bundan sonra ise albüm, maalesef çoğu “Hysteria” sonrası Leppard albümünde olduğu gibi inişe geçiyor. İsim vererek rencide etmek istemiyorum ama arada birkaç ciddi filler parça var (ah Rick Savaj ah.) Yine de bu şarkılarda grubun kendi karakteristiklerinin dışına taşarak, esin kaynağı olan Classic Rock gruplarına bol bol selam çakması hoş bir durum.

Ama grup en iyiyi albümün sonlarına saklamış. ‘Wings Of An Angel,’ “Pyromania” albümünü anımsatan dev bir nakarata sahip, labirent gibi bir Def Leppard hiti. Verse kısmı aslında pek öyle bir nakarata yol verecekmiş gibi durmuyor, GANTRİ havasına sahip ama sonra şarkı sizi ters köşeye yatırıyor. Kapanışta ise grubun psychedelic rock (ülkemizde SAYKEDELİK, SAYKODELİK, PSİKODELİK olarak da tanımlanır, gavurlar ise SAYKIDELİK gibisinden okur) köklerine atıfta bulunduğu enfes bir ballad bulunuyor.

Albüm “Songs From The Sparkle Lounge” enerjisine sahip değil ancak grubun en büyük albümleri enerjiye değil oturaklı riffler ve akılda kalıcı melodilere dayalıydı zaten. Albümde 14 şarkıya gerek var mıydı? Kesinlikle yoktu, 10 şarkılık, kısa, vurucu, şahane bir albüm olabilirdi “Def Leppard.” Zira albümleri filler ile doldurmak, mükemmel şarkıların yanına birkaç kepçe de kötü şarkı koymak EVET albümün kalitesini düşünüyor. Albüm lan bu, “nasıl olsa BELEŞ, o kötü şarkıları geçerim diğerlerini dinlerim” zihniyetindekileri sağduyuya davet edecektim ama vazgeçtim.

Prodüksiyon nasıl? MÜKEMMEL. Gitar tonları her parçada değişiyor ve her biri dünya çapı tonlar. Sololar efsanevi. Aranjmanlar muazzam. Rick Savaj BASÇI GİBİ BASÇI, şov yapmıyor, şarkının bas frekanslarını dayıyor John Deacon gibi. Rick Allen ise tek kolla çalan en iyi rock davulcusu… Daha da bir şey diyemem, görevini mükemmel yapıyor.

Kısacası Def Leppard 10 üzerinden 8’lik albüm yapmış. Leziz sound, güzel işlenmiş akılda kalıcı, şeker gibi 10 parça ve 4 tane nispeten zayıf şarkı. Devasa hit var mı? Belki “Wings Of An Angel” ama onu da single yapmayacaklar hatta konserde çalmayacaklar.  Bu devirde bu kadar iyi ve yüzü classic rock’a bu kadar dönük pop metal albümü çıkmıyor. Pop metal dinleyecekseniz bence parodi gruplarından değil de işin ustalarından dinlemek her zaman daha akıllıca…

Etiketlerdef leppard
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.