EPICA Röportajı: “Oraya mutlaka geleceğiz”

Paylaş:

5 senelik bir aranın ardından yeni albümleri “Omega”yı 26 Şubat’ta piyasaya süren Epica yeni albümleri ile ekibimizi çok şaşırttı. Albümü bu kadar beğendikten sonra grupla röportaj kaçınılmazdı. Grubun kurucu elemanı Mark’a merak ettiklerimizi sorduk. Mark’ın aynı gündeki 6. Röportajı olması ve Skype bağlantımızda yaşanan teknik sorunlara rağmen ortaya kısa ama eğlenceli bir röportaj çıktı! 

Merhaba, Mark nasılsın? Gruptaki herkes iyi mi? Karantina günlerinde hayat nasıl gidiyor?

Herkesin hayatı alt üst oldu tabii ki. Bizim de birçok turnemiz iptal oldu ve hepsini ertelemek durumunda kaldık. Şahsen benim başka ilgi alanlarım da olduğundan önceden vakit ayıramadığım başka şeyleri yapma fırsatım oldu, ama tabii bir yandan da bu sürecin çok fazla uzamamasını ve bir an önce sahneye geri dönmemizi umuyorum. Ancak kimse ne olacağını bilmiyor, dolayısıyla bir süre daha zorluklarla karşılaşmaya devam edeceğiz gibi.

Bildiğim kadarıyla albümün yazımını pandemiden önce tamamladınız, ancak kaydını pandemi süreci başladıktan sonra yaptınız.

Evet, pandemiden önce albümün yazımı tamamlanmıştı. Hatta kayıtlar da neredeyse tamamen bitmişti. Benim ve Simone’un vokallerini kaydetmemiz gerekiyordu; stüdyoya gidemediğimizden dolayı da ben kayıtları evde yaptım. Şansıma yeni mikrofonlar alarak yeni bir sistem kurmuştum, bu yüzden de zamanlama çok sıkıntı olmadı. Simone, Almanya’da yaşıyor; o da Almanya’da yeni bir stüdyoya giderek oradaki bir yapımcıyla kayıtları yaptı. Süreci aynı zamanda Skype üzerinden de yürüttük ve bir şekilde her şeyi gerektiği gibi halletmeyi başardık.

Yeni albümde oldukça modern ve sinematik bir sound olmakla beraber bu sefer daha melankolik ve akılda kalıcı bir albüm yarattığınızı düşünüyorum. Bu albümü kaydetmeden önce gruba ara verdiğiniz düşünüldüğünde bence ortaya çıkan sonuç gerçekten harika. Bu yoldan gitmenizin sebepleri nelerdi? 

Bunun için birçok sebebimiz vardı. The Holographic Principle’daki sound’un yer yer fazla sıkışık/dolu olduğunu düşünmüştük; albümü baştan sona dinlediğinizde kulaklarınızın ayırt etmesi gereken çok fazla şey oluyordu. Bu sefer mikste farklı bir yaklaşım benimsemeye karar verdik. Her şeyi tek seferde aktarmak yerine bazen gitarları, bazen de orkestrayı öne çıkararak biraz daha fazla alan yaratmayı hedefledik. Sakin ve tempolu kısımları da bu şekilde dengeleyerek albümün baştan sona güzel bir tecrübe sunmasını amaçladık. Önceliği bunlara vermekle beraber şarkıların akılda kalıcı olmasına da odaklandık; hatta belirli birkaç şarkıyı festivaller gibi ortamlarda beğeni göreceğini düşünerek yazdık. Siz daha başındayken seyircilerin coştuğu ve kolaylıkla eşlik edebildiği türden şarkılara da yer verdik kısacası. Ancak bununla yetinmeyip albüme olabildiğince çeşitlilik katmak adına akılda kalıcı melodilerle beraber normalde uyguladığımız progresif öğelere de yer verdik.

Müziğinizi yazarken sahneye nasıl yansıyacağını düşünüyor musunuz?

Bu sefer biraz daha fazla düşündük. Normalde albüm kaydettiğimizde canlı performanslarda hangilerinin daha iyi tepki göreceği üzerine çok fazla düşünmüyorduk, ama bu sefer her bir şarkının sahneye nasıl yansıyacağı üzerine daha fazla kafa yorduk.

Bu albüm, The Quantum Enigma ile başlayan üçlemenin sonuncusu niteliğinde. Omega’nın yazım sürecinden ve konseptinden biraz bahsedebilir misin?

Omega noktası teorisi her şeyin başlangıca geri dönüşünü ifade ediyor. Albümün teması, hem insanlık, hem hayvanlar alemi, hem de doğa dahil olmak üzere tüm varlıkların birbiriyle bağlantılı olmasını işliyor. Kuantum fiziğine göre bir şeyler birbirine bir kere dolandığında o şekilde kalıyor. Büyük patlamayı ele alalım. Bir teklik noktası, bütün bir evreni oluşturacak şekilde genişliyor; ancak her şey belirli bir ölçüde birbirine bağlantılı olmaya devam ediyor. Ben de sözleri yazarken bu noktadan başladım.

Albümü yazarken uzun süre sonra birlikte provalar (jam session) yaptınız. Bu albümde yeni yaklaşımlar, teknikler ve enstrümanlar da denediğiniz belli oluyor.

Birlikte çalmanın albüme kesinlikle çok fazla pozitif etkisi oldu! Herkesten farklı fikirler ortaya çıktı, mesela çocuk korosu. Önceden hiç kullanmadığımız bir öğe, ama klavyecimiz bu sefer bir çocuk korosuyla birlikte çalışmamız konusunda ısrar etti. Normalde yetişkinlerden oluşan korolarla çalışsak da bu sefer çocukları da dahil ederek çeşitlilik katmaya karar verdik. Yazılımlarla her zaman istediğiniz sounda ulaşamayabiliyorsunuz. Çocuk korosu ayrı bir atmosfer yaratıyor. Bu koroyla çalışmak hepimiz için çok zevkliydi, onlar da epey eğlendi. 

Ayrıca Code of Life gibi şarkılarda farklı doğuya özgü farklı enstrümanlar da kullandık. Bir kısım kayıtlar Kalküta’da yapıldı. İsimlerini şu an tam olarak hatırlayamıyorum, ama epey farklı enstrüman kullandığımızı söyleyebilirim.

Epica konserlerinde büyük bir prodüksiyon faktörü var tabii ki. Konserlerin şu an gerçekleşemeyeceği malum olsa da sizin de bu prodüksiyonu yeniden ortaya koymak için sabırsızlandığınızı biliyoruz. Son albüm için online konser verme gibi bir planınınız var mı?

Evet, böyle bir konser planımız var. Bunun cidden özel bir şey olması için çabalıyoruz, hatta ortaya neredeyse bir sinema filmi gibi bir şeyler çıkarmak istiyoruz.

Son üç albümdür Joost ile çalışıyorsunuz, öncesinde ise şahsen çok beğendiğim Sascha Paeth ile çalışmıştınız. İkisi arasında ne gibi farklar vardı?

Öncelikle ikisinin de harika insanlar olduğunu belirtmeliyim. İkisi de harika prodüktörler ve onlarla çalışmayı çok seviyorum. Sascha oldukça yaratıcı ve fazlasıyla “müzikal” biri. Grubu nasıl bir üst seviyeye çıkaracağını çok iyi biliyor, dolayısıyla da o olmasa şimdi burada olmazdık diye düşünüyorum. Epica’nın ilk zamanlarında hem avantajlarımızı hem de zayıf noktalarımızı çok iyi biliyordu ve ortaya iyi bir albüm çıkarmak için bunların üzerine çalıştı. Artık Joost ile çalışıyor olsak da Sascha hala sürecin önemli bir parçası. Joost gerçekten inanılmaz yetenekli bir müzisyen ve harika fikirleri var; şarkılarımızla ne yapacağını da çok iyi biliyor. Aslında artık hem Sascha hem de Joost ile birlikte çalışıyoruz diyebilirim. Şarkılar son halini almadan birkaç gün önce Sasha’yı çağırıyoruz ve onunla birlikte vokaller üzerine çalışıyoruz, bazı şeyleri değiştirdiğimiz de oluyor. Albüm sürecinin en sevdiğim kısmı da ben, Sascha, Joost ve Simone’un bir araya gelerek son rötuşları yapmamız. İkisi arasındaki en büyük fark ise Sascha’nın oldukça “kaotik” olması, onunla çalıştığınızda son teslim tarihlerinin pek bir anlamı kalmıyor (gülüyor).

Joost ise fazlasıyla dakik biri olduğundan teslim tarihleri açısından herhangi bir sorun olmuyor. En nihayetinde ikisinin de birçok ortak noktası var; sadece biri kaotikken diğeri biraz daha düzenli. Ki bence bunlar iyi veya kötü olarak nitelendirilebilecek şeyler değil. Kişilikleri farklı o kadar. Mesela Joost’un dakikliği de sıkıntı yaratabiliyor. Isaac, Joost ile birlikte çalışırken belirli bir kısmın iyi olduğunu düşündüğünde Joost yeterince mükemmel olmadığını düşünerek o kısmı tekrar tekrar başa sarabiliyor; dolayısıyla her şey duruma göre değişiklik gösteriyor.

Bu albümde Prag Senfoni Orkestrasıyla da çalıştınız.

Evet, diğer grubum Mayan’da da bu orkestrayla çalışmıştık. Gayet başarılı oldu ve aynı şeyi Epica’da da birlikte çalışmaya karar verdik. Mayan’da sadece bir günlük bütçe varken Epica orkestraya üç günlük bütçe ayırabilecek durumdaydı. Star Wars gibi dev filmlerde çalan meşhur Prag Senfoni Orkestrasıyla üç gün boyunca sabahtan akşama çalışma fırsatını yakaladık. Tabii böylesine bir orkestra için ciddi şekilde hazırlanmanız gerekiyor. Tüm müzisyenlerin notalarının hazır olması gerekiyor; bunları hazırlamamız da iki hafta kadar sürdü. Sonrasında da notaları önlerine koyduk ve önceden hiçbir çalışma yapmadan kağıtta gördüklerini çaldılar. 

Tabii ki bazen işler karışabiliyor; zaman zaman ikinci veya üçüncü kez denememiz gerekti. Ama bu müzisyenler ülkelerinin en iyileri, hatta dünyanın en iyileri arasında olan fazlasıyla yetenekli sanatçılar olduğundan kısa sürede her şeyi tamamladık. Hepimiz için oldukça hoş bir tecrübeydi, çok eğlendik.

İki sorum daha olacak. Öncelikle, “United Metal Minds” projesini sormak istiyorum. Bu projeden elde edilecek gelirlerle hayvan barınaklarına destek olacağını duydum.

Ben Sicilya’da yaşıyorum ve burada çok fazla barınak var, çünkü çok fazla sokak köpeği var. Ben de onlara destek olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. İki ayda bir bu barınaklara mama götürüyorum veya bağışta bulunuyorum. Her zaman söylediğim gibi, bu barınakların küçük veya büyük her türlü yardıma ihtiyacı var. Yaşadığınız yerde bir barınak varsa mutlaka destek olmaya çalışın, çünkü o ufak yardımlar gerçekten faydalı olabiliyor.  Benim ilgilendiğim üç sokak köpeği ve altı sokak kedisi var, evim büyük bir hayvan çiftliği gibi. Ama onlara yardımcı olmak gerçekten çok güzel bir hissiyat. United Metal Minds da bununla ilgili bir proje. Hala yazım aşamasındayız, dokuz şarkıyı tamamladık ancak hala tamamlamadığımız şarkılarla birlikte elimizde toplamda 15 civarı şarkı var. Ama diğer altı şarkı üzerine biraz çalışmamız gerekiyor. Projedeki diğer müzisyenler yeniden seyahat edebildiğinde stüdyoyu ayarlayıp kayda gireceğiz ya da evlerimizde kayıt yapacağız. Projede yer alanların çoğu dünyanın dört bir yanında yaşadığından her birinin oldukları yerde ayrı ayrı kayda girmesi gerekiyor ve bu oldukça zahmetli bir süreç. Ama çok eğlenceli olacak, çünkü projede kimsenin bilmediği çok yetenekli müzisyenler var. Albüm çıktıktan sonra daha çok insanın onları tanımasını heyecanla bekliyorum.

Türkiye’deki hayranlarınıza neler söylemek istersin? Haziran için bir konser planlamıştınız, ancak mevcut durumda bu mümkün olmayacak gibi görünüyor.

Evet, umarım en kısa zamanda oraya gelebiliriz. Haziran’da olmayacak olsa bile mutlaka oraya geleceğiz. Umarım oradaki hayranlarımız ve aileleri güvende ve sağlıklıdır. Türkiye bizim için çok özel bir yer, oradaki hayranlarımız her zaman tutkuyla dolu. Dolayısıyla Türkiye konserlerimiz de tıpkı Güney Amerika konserlerimiz gibi oluyor; herkes varını yoğunu ortaya koyuyor. Bir konserin olması gereken de bu zaten, Türkiye’deki hayranlarımız da her seferinde bunu sağlıyor. 

Vakit ayırdığın için teşekkürler, Haziran’da olmasa da ilk fırsatta oradaki hayranlarımızla yeniden buluşmayı umuyorum. Görüşmek üzere!

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.