HELLFEST Dosyası: 2022’nin en büyük müzik festivali!

Paylaş:

Evet, doğru okudunuz, bunu Hellfest’in kurucusu, direktörü, patronu, Ben Barbaud geçen haftaki demecinde dünyaya duyurdu. 

420 bin kişi,  350 grubu canlı izlemek için akın akın Nantes şehrinin, Clisson kasabasını 10 gün boyunca  istila etti. Yer gök siyaha boyandı. Fransa’nın orta batı kıyısına yakın, 10 binin altında bir popülasyona sahip olan Clisson, başarılı bir şekilde bu büyük organizasyonun üstesinden geldi. Gelmesi de gerekiyordu, dile kolay, 50 milyon euroluk bir ciroya sahip dev bir festivalden bahsediyoruz. Sahada 1200 kişi, ayrıca 5000 gönüllü arı gibi çalıştı.

Bu seneyi özel kılan iki önemli başlık vardı. 

İlki, Hellfest bu sene 15. yılını kutladı. 2006 yılından itibaren devam eden festivale pandemi engel oldu, 2020 ve 2021 yılını pas geçmek zorunda kaldı.

Diğeri, bu seneye özel, festival iki hafta sonuna yayıldı. 

17-19 Haziran ilk hafta, 23-26 Haziran ikinci hafta olacak şekilde, alışık olmadığımız yeni bir program vardı artık karşımızda.

Hellfest’in destekçilerine olan bir hediyesi idi aslında bu sonradan eklenen ikinci hafta sonu. 2020 için biletlerini alan müzik severler, pandemi nedeni ile iki sene boyunca %95 üzerinde bir sadakat ile biletlerini satmamış, elinde tutmuş, bağlılıklarını göstermişti. Bunun karşılığını bu sene fazlası ile aldı müzik severler.

Festival Alanı – Yerleşke

Yaklaşık 2 km karelik bir alana yayılmış oldukça iyi planlanmış bir festival alanından bahsediyoruz.

İçinde;

* 13 bin araç kapasiteli otopark

* Binlerce çadır ihtiyacını karşılayacak kamp alanları

* Kıyafet, CD, takı, dövme, berber, bar, ilk yardım, vs gibi ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz bir mini şehir, Hellcity

* Kablosuz internet ile bağlanabileceğiniz mini erişim noktaları, mataralarınızı doldurabileceğiniz su doldurma noktaları

* Festival alanında 6 profesyonel, alan dışında (Hellcity), 3 ayrı amatör sahne

* Sıcak havalarda serinlemenizi sağlayan su sıkan yapılar, dinlenme park alanları.

* Yeme içme alanları

* Telefon şarj etme noktaları

* Para çekmek için ATM makinaları

* Değerli eşyalarınızı saklayabileceğiniz güvenlik kasaları

* İçinde özel havuzu, barı olan, grup üyelerinin konser öncesi ve sonrası röportaj verdiği, partilediği, sadece basının girebildiği VIP & Press alanı

* Geceleri ateş yakıldığı bir alan; bu alan içerisinde ateş şovu ve ateş dansları yapan göstericiler. Bu şovlardan birini yapan grup Mystical Tribes oldukça seksi şovları ile can yaktı.

* Bu sene yenilenmiş Lemmy Kilmister’in devasal anıtı. Bu yeni anıt içinde Lemmy’nin anısına öldükten sonraki küllerinden bir kısmı kullanılmış, oldukça anlamlı!

* Panayır havasını sağlayan ve alanı yukardan izleme fırsatı bulabildiğiniz dev dönme dolap. 15-20 dakika 8 tur atmak 5 euro’ya mal oluyor.

Tabii bu resmi alan dışında, festival alanına yakın yürüyüş mesafesindeki köy evlerini de unutmayalım. 

Burada yaşasan insanlardan bazıları evlerini Airbnb ya da bahçelerini çadır kurmak için kullanıma açtı. Tabi belli bir ücret karşılığında. Bizim tercihimiz de festivalin resmi şarap tedarikçisi olan the Muscadet’in sahibinin bağ evi oldu:

Aynı şekilde birçok kişi evlerinin bahçesini BBQ, bar, mini restoran, cafe ye çevirip yoldan geçenlere ekstra servis imkanı sağlamış oldular.

Ek bir bilgi,  yine festival alanının dışında 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde Decathlon ve süpermarket karışımı şahane bir yer var, adı ‘E.Leclerc CLISSON’.  Festivale sadece biletiniz ile gelip, istediğiniz malzemeyi, uygun fiyata kılık kıyafet dahil, buradan alabilirsiniz.  Bu mekanın en can alıcı yanı hemen çıkışına 2 ayrı sahne kurulmuş olması. Amatör gruplar burada gün boyu performanslarını sergileyebiliyorlar. Ayrıca bu alanda McDonalds, Lidl gibi cankurtaran yerler var.

Bu festivaldeki en büyük rahatlık, diğer yerlerde alışık olmadığımız, ana sahnelere doğru eğimin azalıyor olması. Bu tasarım kesinlikle öne yığılmaları engelliyor ve en arkadaki kişi de sahneyi görebiliyor rahatlıkla.

Son olarak eğer ekstra bir gününüz var ise festival öncesi yada sonrası günübirlik aktivite olarak kesinlikle Puy du Fou’yü tavsiye ederim. Disneyland’ın orta çağ versiyonunun uyarlandığı içinde 19 şahane etkinlik düzenlendiği, festival ruhuna oldukça uygun mükemmel bir etkinlik.

Yeme-İçme

Bu konu için ayrı bir başlık oluşturma ihtiyacı hissettiren bir mutfaktan söz etmek istiyorum sizlere.  Festival olmasa yemek fuarı niyetine de gelebileceğiniz bir gurme atmosfer vardı. Fransız mutfağı yeterince ünlü olması yetmezmiş gibi, ayrıca tüm dünya mutfaklarını kapsayacak bir içerik sunulmuş.  Ortalama 5-15 euro arası menü fiyatları ile karnınız sadece doymuyor, lezzet konusunda fazlasıyla tatmin oluyorsunuz.

40’dan fazla yemek standından aklıma gelen mutfaklar:

-Arjantin (ızgara karışık et şov)

-Meksika (tacos, acılı çeşitler )

-Hint (baharatlı mercimekli, patlıcanlı yemekler)

-Lübnan (humus, falafel, mercimek salatası..) 

-Fransız (midye istiridye krep vs)

-American (hamburger)

-İsviçre (raclette – erimiş peynir)

-Italyan (pizza, makarna)

-İspanyol (tapas)

-Japon (ramen, vs)

-Tayland (pad thai, vs)

Dondurma, tatlı, çeşitleri ile soğuk, sıcak içecekler de ayrı standlarda bulabileceğiniz seçenekler.

Bu sene yeni sayılan bir bilgi; her stant en az bir tane vejeteryan menü bulundurma zorunluluğu getirildi. Ayrıca veganlar için ayrı standlar vardı.Laktozsuz & Glutensiz yiyecekler ayrıca menüde belirtilmişti.

Üzüm bağlarının içinde gerçekleşen bir festival alanı olmasına rağmen yine de en çok tüketilen içecek bira oldu.

2019’da düzenlenen 3 günlük festivalde 1.5 milyon üzerinde bira satışı gerçekleşmişti, bu seneki 7 günlük festivalin tahminlerini sizden alalım :)

Bira konusunda Belçika’nın ağırlığı vardı. Pils olarak Jupiler menüde yer almış, ki aynı zamanda Belçika milli takımı, Red Devil’ın da resmi sponsoru olur bu marka. Ayrıca yine Belçika’nın Grimbergen manastır birası, şef keşişler tarafından servise hazır festival menüsünde yerini aldı.

Fransızların 1664’de kurulmuş Kronenbourg’u, beyaz kurt simgeli La Bete blanche’i, Amerikalıların Brooklyn Lager’i, İrlandalıların gözdesi Guinness, Belçika biralarına alternatif olarak menüdeydi.

Bunu dışında Jack Daniel’s ayrı bir stant ile festivalde yerini aldı.

 

Hellfest Uygulaması

Hellfest’in katılımcılarına büyük kolaylıklar sağlayan şahane uygulamasından bahsetmeden geçmek olmazdı. Android ve IOS kullanıcıları bu uygulamayı telefonlarında kullanabildi.

Line-up sayesinde tüm grupların alfabetik sıralaması ve arama özelliği daha hızlı erişim sağlayan uygulama, aynı zamanda iki hafta sonunu zaman sıralamasına göre programlandırılmış.  Her grubun hangi sahnede ve o sahnenin yerini, sizin bulunduğunuz yeri gösteren bilgilerle donatılmış. Beğendiğiniz ya da görmek istediğiniz grupları favorilerine ekleme şansını sunmuş, sahneye çıkacak olan favori grubunuz için size 15 dakika öncesinde bilgilendirme mesajı sağlamış.  News kısmı ile size festival alanında oluşan gelişmeler hakkında bilgilenme şansınız olmuştur.

Bunun dışında Maps kısmında detaylı, yüksek çözünürlüklü haritalar; Ulaşım, güvenlik, vs hakkında Info kısmı oldukça yararlı olmuş.

Bar & Food kısmında tüm yeme içme yerleri içerikleri hakkında bilgiler verilmiş. 

Uygulamanın en güzel yanı, Cashless özelliği ile cüzdanınızı çıkarmadan festival bilekliği ile tüm ödemeleri gerçekleştirebilmeniz, uygulama üzerinden para yatırabilmeniz, ve belli bir limitin altına indiğinde otomatik hesabınızdan yükleme yapabiliyor olmanız çok büyük bir kolaylık sağladı.

İlk hafta sonu

İlk hafta sonu sıcaklığın 39 derece gösterdiği, güneş kremi, sıvı tüketiminin oldukça yüksek olduğu, şapkasız çıkılamayacak, fırsat buldukça ağaç altına kaçılan bir süreç yaşandı. 

Headliner olarak eskilerden Amerikan Punk Rock grubu The Offspring, Nu Metal grubu Deftones, kuzeyin Progresif Metal grubu Opeth, ve  ayrıca nispeten daha yeni gruplardan Groove Metal grubu Five Finger Death Punch, Elvis Presley’in Danimarkalı çakma grubu Volbeat ilk günün headliner’ı idi. Melodic Death Metal ustası İsveç’li At The Gates, Black Metal denince ilk akla gelenlerden Norveçli Mayhem gibi gruplar alternatif sahnelerde baş gösterdi. Komşu ülke Yunanistan’ın gururu Rotting Christ otuzlu yıllara dayanan tecrübe ile yine iş başında idi.

İkinci gün herkes  kanserden yeni kurtulan Megadeth‘in solisti Dave Mustaine’in performansını merak ediyordu. Kanser sonrası yıpranmış olduğunu yüzünden anlayabildiğiniz ancak karanlıkta dinlemiş olsanız performansından ödün vermediğini düşüneceğiniz kalitede çalıyordu. İlk sahneye çıktığında Countdown to Extinction albüm kapağına ne kadar çok benzediğini farkettim.

Neredeyse 50 yıllık bir tecrübe ingiliz Deep Purple ve sonrasında Airbourne ikinci günün diğer headliner’ları olarak yerlerini aldılar. Sepultura bu kadar grup arasında yerini alternatif sahnede bulmuş oldu.

Bugünün yıldızı kesinlikle Glam metalin seksi ustaları Steel Panther idi. Van Halen ve Motley Crue karışımı olan bu grup, bel altı şarkı sözleri ile, kızların kendinden geçmesini sağlamakla kalmadı, sahneye yine ne kadar kız varsa davet etti. Talk show tarzı tiyatral yaklaşımlarla birçok kızın üstlerini çıkarmasına, dans etmesine öncü oldu. Gözümüz gönlümüz açıldı :)

Üçüncü gün, Nu metalci Korn, Fransızların kahramanı Progresif Death metalci Gojira, Italyan Gothique Atmospherique metalci Lacuna Coil,  dişi Alman heavy metal solo devlerinden Doro, İngiliz Judas Priest ve  yine bir diğer alman Running Wild ana sahnede yerlerini almıştı.

Korn üniversiteye hazırlık grubum olarak, metalik seksi mikrofonu ile birlikte yine karşımızdaydı Jonathan ve rastalı saçları. Keyifle izledim, dinledim. Özlemişim.

Gojira ev sahibi konumunda, seyirci gazı ile de çok iyi bir performans sergiledi. Crowd surfingler havada uçuştu. Lacuna Coil, kesinlikle gündüz grubu degil bence. Cristina’nin ses yükseliş ve inişleri şahaneydi, 90’ların ortasından itibaren Andrea ile birlikte şahane ikili olmaya devam ediyorlar vokal olarak. 

Doro… Bu kadını her izlediğimde performansına hep şaşırmışımdır. 1988’den beri vokal! Ses, fizik enfes, yaş 58. “All We Are” ile çok pis gaza geldik. Tek sorun gündüz erken çıkmış olmaları idi sanırım. Yeterince kalabalık olmadı. Judas Priest vokali Rob, rüyama girecek kadar korkutucu gelmiştir hep bana, ama yine öyle bir “Painkiller” söylediler ki, acıyı tatlı niyetine yedik. Yeni gitaristler, Andy ve Richie enerjiyi yükselten sololar ile keyifli idiler.

Alternatif sahnede yer alan Rus, Circle Pit Hip Hop grubu olan Moscow Death Brigade, bir yandan maskeleri ile banka soygununa gelmiş havaları ile korkuttu, diğer yandan Ukrayna’daki savaşa karşı olduklarını açıkça belirttiler.

İkinci hafta sonu

İkinci hafta sonu, güneş yerini yağmur ve bulutlara bıraktı sıcaklık 39 derecelerden 20 derecelere düştü. 

İlk gün, kuzeyin soğuk memleketinden Therion devreye girdi ve The Rise of Sodom and Gomorrah ile içimizi ısıttı. Lori Lewis’in operada olduğunuzu andıran sesi bizi geçmişe anılara götürdü. Ana sahnede İngiliz Whitesnake, Alman Scorpions ve Helloween bizleri bekliyordu.

Whitesnake’in solisti David, performansından ödün vermeden başarılı bir şekilde günü tamamladı. Bass vokal Tanya seksi deri kiyafeti ile oldukça dikkat çekti. Scorpions yaşlarına göre ses oldukça iyi, ancak haliyle hareketleri yavaş kaldı. Yıllara meydan okurcasına çıkıp “Here I am, Rock you like a hurricane” ile meydan okudular geçen yıllara.  Helloween de tek alışamadığım Michael Kiske’in zayıf uzun saçlı halinden, dazlak göbekli halini izlemek oldu. Gurubun ikonu bal kabağı sahnenin ortasında kocaman yer aldı. Ses, sahne performansı bal gibi başarılı idi.

Geceyi Ritual Folk müziğin yaratıcı ismi Heilung ile tamamladık. Kendimizi mistik bir ayinin ortasında bulduk diyebilirim. Kostüm, sahne dekorasyonu, ses gece rüyanıza girebilecek şekildeydi:

İkinci gün Post Punk’ın önderlerinden Killing Joke‘u dinlemek büyük bir zevkti. Hemen arkasından çıkan Industrial metalin ikon isimlerinden Ministry aynı zevki veremedi. Sahne performansı, enerjisi biraz düşük kaldı diyebilirim. Aynı kategorideki Nine Inch Nails kesinlikle daha başarılı idi. Bu sene gözler Amon Amarth, Slayer, Iron Maiden’ı da aradı ama neyseki Slayer yerine kurtarıcı başka bir Alman, Kreator sahnedeydi ve her zamanki beklenen performansını sergiledi. Tabi gecenin yıldızı klasik yüz makyajı ve sihirbaz şapkası ile Alice Cooper sahne şovları ile kalabalığı coşturdu.

Gecenin sonunda alternatif sahnede çıkan Portekizli dark metal grubu Moonspell, alanın kapalı ve küçük olmasından mıdır nedir, ses sönük kaldı. Fernando biraz kilo almış saçlar biraz daha dökülmüş. Ama yine de grubun enerjisi  oldukça yüksekti diyebilirim.

Üçüncü gün kalktığımızda Guns N’ Roses t-shirt ler göz alıyor, kırmızı badanalı Axl’lar ortada geziyordu. Slash muhteşem soloları ile coşturdu, Axl’ın ses yaşlanmış ve biraz da zayıf kalmıştı. Grubun AC/DC Black in Black coverı şaşırttı. Axl, Slash’e bir güzellik daha yapıp Velvet Revolver’dan Slither’i coverladı. 2 saatin üzerinde bir performans ile popüler bütün parçalar çalınmış oldu. It’s so easy, Welcome to the Jungle, You Could Be Mine, Civil War, Sweet Child O’ mine,  November Rain…  Bob Dylan’dan Knockin on Heaven’s Door unutulmazlar oldu. Ben yine de listeme eklediğim ve merak ettiğim technical & symphonic death metal grubu olan Fleshgod Apocalypse, uzaklardan gelmiş Avustralyalı hard rock grubu Airbourne, Power metalin alevli ablası Fransız Nightmare, Finlandiya’nın symphonic metal grubu Nightwish, Hollanda’nın yine aynı tarzda Epica‘sını ve tabi yüzüklerin efendisi Blind Guardian‘ı sıra ile turladım.

Son gün biraz hüzün, biraz yorgunluk ile uyandık. Rüya gibi bir hafta bitmek üzere idi. Sabah kahvaltısını kamp alanında yaptıktan sonra çadırlarımızı gece için şimdiden toplamaya karar vermiştik. Gece sonunda yola çıkacak şekilde seyahatımızı planlamıştık.  Arkadaşımın tavsiyesi ile sabah önceden dinlemediğim bir grubu denemek için ana sahneye doğru yöneldik. Yeni Zelanda’dan gelen thrash metal grubu Alien Weaponry‘nin kendi Maori dilinde söyledikleri geleneksel parçalarla ortamı yıktı geçtiler diyebilirim. Sahne enerjileri ve müzik severlerin bu enerjiye karşılığı tam bir şova dönüştü. Mosh ve circle pit’ler, wall of death’ler, headbang’ler, crowd surfing’ler havada uçuştu. Arkası arkasına Heavy metal ikonlarından Black Label Society, metal core camiasından Bullet For My Valentine, yine aynı kategoriden Bring Me the Horizon ve İsveç’li power metal Sabaton ile devam ettik. Sabaton’da sabah yakalanan enerji patlaması tekrardan yaşandı. Hemen yan sahnede Metallica çıkmak üzere olduğundan seyirci sayısı oldukça fazla idi.  Bu kalabalığın içinde olmak yerine bu sefer bir değişiklik yapıp Metallica’yı dönme dolaptan izlemeye karar verdim. Yukarıdan o kalabalığı görmek inanılmaz bir keyif idi:

Sahne, konser öncesi seyirci içerisine gelecek şekilde uzatılmıştı. Bu yüzden basını sahne önüne almadılar bu sefer. Grubun set listi:

  • Whiplash 
  • Creeping Death 
  • Enter Sandman 
  • Harvester of Sorrow 
  • Wherever I May Roam 
  • No Leaf Clover 
  • Sad but True 
  • Dirty Window 
  • The Phone Song / Nothing Else Matters 
  • For Whom the Bell Tolls 
  • Moth Into Flame 
  • The other phone song / Fade to Black 
  • Seek & Destroy
  • Damage, Inc. 
  • One 
  • Master of Puppets

Fade to Black için James bir konuşma yapıp “bu şarkı intihar üzerine yazılmış bir parça, onların sesi olalım hayata tutunmalarına yardımcı olalım” dedi. Parça biter bitmez yüksek sesle Kill ’em all  diyerek Seek & Destroy’a başlaması absürt oldu :)

Günün sonu muazzam havai fişek gösterileri ile sonlandı. 15 dakika süren bu şov gökyüzünü tamamen aydınlattı.

Festival Beğenilmeyenleri

İlk açılış gününde oluşan sıra ve üstüne hissedilen sıcaklık işkence gibi idi. Buna eminim bir yol bulunacaktır.

İkinci hafta sonunda yoğunlaşan yağışla beraber ortalık çamura boyandı. Çamurdan uzaklaşmak isteyenler limitli ve daha kalabalık bir yolu tercih etmek durumunda kaldı. Almanların Wacken Open Air’ı da çamurlu şikayete gerek yok dediğinizi duyar gibiyim haklısınız da, ancak; Hellfest bu kadar yağmura alışık bir bölgede değil, hazırlıksız yakalanma durumu yaşandı, gelen insanlarda da altyapıda da.

Diğer bir konu telefon hatları ve telefon üzerinden veri iletişimi oldukça yavaş kaldı. Bu kadar yoğun bir kalabalığı kaldıracak bir 5G altyapısına ihtiyaç olduğunu adeta haykırıyordu mevcut teknoloji.

Alternatif sahneler bu kadar kalabalığı dönem dönem kaldırmadı, kapasite yetersiz kaldı. Yine 1. ana sahnenin basın tarafına bakan kısmı oldukça sıkışık bir tasarımla, kalabalık katılımlarda gelenleri fazlası ile bunalttı. 

Katatonia konserinin iptal olması büyük hayal kırıklığı yarattı. My Twin’i canlı dinlemeyi çok isterdim ben şahsen.

 

Hellfest 2022’ye veda & Hellfest 2023 hayalleri

Hellfest 2022’nin müzik severleri fazlasıyla tatmin ettiğini düşünüyorum. Pandemi sonrası böyle bir patlamaya herkesin ihtiyacı vardı. Sabah 02:00’de biten sahne müzikleri, 02:00’den sabah 05:00’e kadar alternatif amatör sahnelerde, DJ setlerinde devam etti. Sabah 08:00’deki ana sahnelerin soundcheck için çaldığı parçalarla bazen küfrederek uyansak da aslında hepsi tatlı bir anı olarak belleklerde kalacak şeylerdi. 

Hellfest 2023, 16-17-18 Haziran olacak şekilde şimdiden anons edildi.

Hellfest 2022 havai fişek gösterilerinden sonra çalınan parçalar genelde bir sonraki senin headlinerlarından birkaç örnek teşkil eder. AC/DC, Ozzy ve Iron Maiden’dan gelen parçalar bizleri şimdiden oldukça heyecanlandırdı ve acaba mı soruları ile baş başa bıraktı…

Sosyal Medya

Festivalden paylaşımlar:

https://www.instagram.com/stories/highlights/17928031076246598/

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.