JESU / SUN KIL MOON: Huzurlu Bir Heyecansızlığın Baladları

Paylaş:
Jesu - Sun Kill Moon - Paslanmaz Kalem
Yazarın Puanı8
8
Okuyucu Puanı: (6 Oy)8.8

İnsanın müzikal idolleri ile tanışması problemli bir durumdur. Adamın müziğini dinliyorsun, içselleştiriyorsun ve içinde kendinden bir parça görmeye başlıyorsun. Haliyle bunu ortaya koyan kişiyi de yakından tanımak istiyorsun. Bir nevi tek taraflı dostluk bu; adam seni hiç tanımazken sen onu sırdaşın, kankan olarak falan görüyorsun içten içe.

Sonra adamla tanışıyorsun. Bu tanışmalar genelde konserlerden önce ya da sonra gerçekleşiyor. Bazı adamlar dünyanın en sıcakkanlı insanı çıkarak seni sevindirirken, bazılarıysa adeta bir DÜRRÜK çıkıyor ve seni hayal kırıklığına uğratıyor. Gerçi hayal kırıklığına uğramanın manası nedir, o da ayrı konu. Sırf albümlerini aldın, şarkılarını dinledin ve ezberledin diye adam sana borçlanmış mı oldu? Hayır.

İşte insan böyle böyle sanatçıyla ortaya koyduğu eseri ayırmaya başlıyor. Bana göre doğrusu da bu. Artık o sanat eseri adamdan kopup gitmiş, hala ne diye uğraşıyorsun? Böyle tecrübelerin negatif yönlerine takılmamak, sanatçıyı anlayışla karşılamak ve hatta sanatçı ile arana da saygıyla karışık bir mesafe koymak gerek diye düşünüyorum. Yani:

Kural 1: Hayal kırıklığına uğramak istemiyorsan beklentini düşük tut.

Justin Broadrick + Midye Dolma

Justin Broadrick + Midye Dolma

Geçtiğimiz sene Jesu konseri vesilesiyle ülkemizi ziyaret etti Justin Broadrick. Grup arkadaşı Diarmuid Dalton ile birlikte tabii. Müzikal idollerimden biri olduğunu belirtmeme gerek var mı? (Merak edenler geçtiğimiz sene yazdığım ve yüksek dozda yalakalık içeren Godflesh albüm kritiğini okuyabilir.) Ancak durum şuydu ki, adamla hem Godflesh, hem de Jesu ile ilgili bir röportaj yapmam gerekiyordu ve bu röportajın da yüz yüze, konserden bir gece evvel yapılmasını kendisi istiyordu. Tanışma ve beraber vakit geçirme merasimi bekliyordu Mert kulunuzu kısacası.

Röportaj ayarlandı, plak kapaklarımla birlikte Bar Rasputin Live’ın teras katının yolunu tuttum. Küçük ama samimi bir insan topluluğuyla beraber, Broadrick ve kankasını karşıladık. Şeker gibi bile demeyeyim, adeta çocuk saflığında, 7 jagerbomb çakmış Serhat Bektaş sevecenliğinde bir adam çıktı Broadrick. Punk kökenli de olsa, Napalm Death ile İtlik Müziğinin, Godflesh ile Öküzlük Müziğinin kilometre taşlarına imza atmış da olsa, hem naif, hem de İngiliz beyefendiliğinden ödün vermeyen biri olarak gönüllerimizi fethetmeyi başardı. Röportaj yapalım diye oturduk, adam çekingendir diye çok kişisel sorular düşünmemişim, bir de baktım, kankası Diarmuid ile beraber yanlarında getirdikleri yeşil yapraklardan gece boyu on sigara sarıp içmek suretiyle, açıldıkça açıldı, döküldükçe döküldü herif. Ee, ben de bunca yıl adamın özel yaşantısını, ahbaplıklarını, düşüp kalktıklarını hatim etmişim, mekana gelmeden önce de şöyle bir gözden geçirmişim, 1 saat sürmesini beklediğim röportaj, sabah ezanına dek sohbet misali sürdü gitti. Demek ki neymiş:

Kural 2: En kötü sonucu um ama hazırlığını en iyi sonucu almayı hedefleyerek yap.

Godflesh’le bu kadar agresif bir müzik yapmış olmasının sebebini, aslında çok kırılgan ve hassas biri olmasına ve dünyayla arasına koruyucu bir zırh örmek istemesine bağlıyordu Broadrick. Jesu ise o zırhı kaldırıp, içindeki kırılgan yapının dünyayla yüz yüze gelmesinden ibaretti bir nevi. Ancak çok ilginçtir, sohbetin bir noktasında, ertesi gün verilecek olan konserin son Jesu konseri olacağını ve Jesu ile daha fazla müzik üretmek istemediğini iddia etti. Tabii ki masadaki herkes bu söz üzerine şoke oldu. Ancak Jesu ile söylemek istediği her şeyi söylediğini ve son albüm ile beraber yapacak daha fazla bir şeyi kalmadığını belirtti. Gayet kesin konuşuyordu.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Belki de röportaj geçen sene bile değil, 2014’te yapılmıştı. Bir önemi yok. Zaman diye bir şey yok, yalan o işler. Yaşıyoruz gidiyoruz işte. Bir haber geldi: “Jesu ve Sun Kil Moon el ele verip albüm kaydediyor.” Yahu nasıl olur, hani bu herif bırakıyordu, Jesu ile tekrar uğraşmayacaktı?

Roger Waters’ın sözü geldi aklıma: “Herkesin bir fiyatı vardır Bob, seninki epey düşükmüş!” Roger Waters’ın bahsettiği Bob, “The Wall”un prodüktörü Bob Ezrin. Waters, Floyd’u bıraktıktan sonra Bob Ezrin’in kendi tarafını tutmasını bekliyor, Ezrin ise “abicim kusura bakma David’i de severim” diyerek “A Momentary Lapse Of Reason”da Gilmour (ülkemizde Cilmır derler, aslı Gilmür’dür) ile çalışıyor. Yani diyor ki Waters kısacası “Amused To Death” albümünde, “senin fiyatın bir kadeh Gilmour’mış be Ezrin efendi, çok ucuza gittin, çok!”

Gilmour tabii ki ucuz bir adam değil, Waters da artık öyle düşünmüyordur eminim. Şimdi aynı lafı Broadrick’e uyarlayasım geliyor: “Herkesin bir fiyatı vardır Justin, senin fiyat da epey yüksekmiş hani.” Zira boru değil, bahsettiğimiz yemin bozduran adam, 1990’ların kült grubu Red House Painters’dan emekli, bugünlerde Sun Kil Moon adı altında muazzam işlere imza atan Mark Kozelek’in ta kendisi!

Kozelek ile Broadrick’in işbirliği aslında bu albümün öncesine dayanıyor. Bundan birkaç sene evvel ortak bir arkadaşları vasıtasıyla tanışmış bu ikili. Broadrick zaten hisli adam, 1990’lar boyunca Red House Painters’ı takip eder dururmuş. Ama meğerse Mark Kozelek de gizli Broadrick fanıymış. İzlediği ilk canlı Jesu performansına müteakip Broadrick’e demiş ki “bundan sonra Hydra Head ile uğraşma, gel benim firmadan basalım senin albümleri.” Böylece “Opiate Sun” EP’si ve “Ascension” albümü, Kozelek’in Caldo Verde firmasından çıkmış oldu piyasaya.

[youtube id=”XJ7q8MNZ8fw” width=”620″ height=”360″]

Sun Kil Moon’un müziği, yayınlanan her albümde daha minimal ve çıplak bir hale geldi. Bir noktadan sonra Kozelek sembollerin arkasına sığınmayı bıraktı (son verdiği röportajda “sembolleri tükettim, kullanacak yeni sembol kalmadı” diyor) ve anılarını düz biçimde, spoken-word performans verircesine kullanmaya başladı. Zengin enstrümantasyonun yerini yalnızca gitar ve vokalden oluşan çiğ düzenlemeler aldı. “Benji” albümü, Kozelek’in seçtiği bu yolun adeta tepe noktasıydı. Saflığın içinde korkusuzca anılarını paylaşan Kozelek’in başyapıtıydı.

[youtube id=”nviTjk9Lm-w” width=”620″ height=”360″]

Kağıt üzerinde her şey muazzam. Duygularını liriklerden ziyade müziğe döken Broadrick ile müziği minimal tutup hislerini en çıplak halleriyle liriğe döken Kozelek bir araya gelip albüm kaydediyorlar… Diğer taraftan, çoğu müzisyenin kariyer zirvelerine 20’li ve 40’lı yaşlarının ortalarında ulaşması geleneğini göz önünde bulundurunca, Jesu ve Sun Kil Moon birlikteliğinin hayal kırıklığı ile sonuçlanma ihtimali de söz konusu. Bu sebepten ötürü, başlangıca dönersek:

Kural 1: Hayal kırıklığına uğramak istemiyorsan beklentini düşük tut.

Neyse ki “Jesu / Sun Kil Moon” gönülsüzce düşük tuttuğum beklentilerimin fersah fersah ötesinde bir albüm olmuş.

Şunu baştan belirteyim. Burada arka plan fonu, ‘Fragile’ gibi ayrıksı duran akustik bir parçayı kenara koyacak olursak, Jesu albümlerinden çıkma gibi tınlıyor. ‘Good Morning My Love,’ ‘Carondelet,’ ‘Sally’ ve ‘A Song Of Shadows,’ Jesu’nun özellikle “Pale Sketches” toplamasındaki ses manzaralarını anımsatıyor. Ancak bu müzikal arka fonun önünü dolduran vokal, lirikler ve tavır tamamen Sun Kil Moon’a ait.

Eğer bu iki ismin dinleyicisi iseniz, zaten kafanızda olayın biçimi belirmiştir. Jesu ve Sun Kil Moon belki müzikal olarak benzeşmiyorlar, doğru. Ancak bu albümdeki muazzam uyumun bariz bir sebebi var: Hem Jesu, hem de Sun Kil Moon, artık 40’lı yaşlarının sonlarında bulunan iki adamın elinden çıkma, bol bol nostaljik melankoli içeren, hüzünlü işler. İşte Kozelek ve Broadrick’i bu nostalji ve kalıtımsal hüzün birleştiriyor ve ortaya böyle dokunaklı parçalar çıkıyor.

Albümden tam randıman almanız içinse, mutlaka ama mutlaka dersinize çalışarak gelmiş olmanız gerekiyor. Buradaki ders ise tabii ki Sun Kil Moon’un son birkaç albümüne ve Kozelek’in “günlüğünden bölümler okuyan adam” tarzına hakim olmak. Yani:

Kural 2: En kötü sonucu um ama hazırlığını en iyi sonucu almayı hedefleyerek yap.

Bu albüm, son Sun Kil Moon albümünün bir devamı. Kozelek hakikaten de günlük hayatını anlatmaya devam ediyor. Gördükleri, yaşadıkları ona geçmişinin hüzünlü anılarını, kaybettiği dostlarını, unuttuğu hayallerini, eski sevgililerini anımsatıyor. Yes basçısı Chris Squire’ın kanserden ölümü, ‘Fragile’ isimli parçada Kozelek’e çocukken beraber Yes dinlediği, daha sonra aynı kanser türü yüzünden kaybettiği bir arkadaşını anımsatıyor mesela. ‘Last Night I Rocked the Room Like Elvis and Had Them Laughing Like Richard Pryor’da (tüm zamanların en iyi şarkı isimlerinden biri) ise Kozelek geçtiğimiz sene (ya da önceki sene) basın saldırısına uğramasına sebep olan konser mevzusuna değiniyor. Parça, bir fanın Kozelek’e yazdığı mektubun birebir okunması ile son buluyor. Aynı mevzu ‘America’s Most Wanted Mark Kozelek and John Dillinger’da da karşımıza çıkıyor. Kozelek’in şarkı yazarları arasında bu fanların isimlerine de yer vermesi ve telif almalarını sağlaması takdire şayan hareket.

Hem Jesu, hem de Sun Kil Moon albümlerindeki o burukluk hissi, bu albümün de içine işlemiş. Kozelek günlük hayatını anlatırken de, turnede gördüklerinden bahsederken de, sevgilisine methiyeler düzerken de o burukluk hissi geçmiyor. Geç yaşta kazanılan güven ve dertsizlik yılların hırpalamasını unutturmuyor da ufak bir avuntu olabiliyor sanki. Evet, bir huzur var ama ortada heyecan yok. Aşk var ama aşk artık riskle değil, güven ve kesinlik ile ölçülen bir olgu. Yaşama sevinci yok. GENÇLİK yok. Gençlik, arkasından kabulleniş içinde el sallayacağınız bir hayal.

Amma ve lakin ortada çırılçıplak, kupkuru ve duygu yüklü bir albüm var arkadaşlar. “Jesu / Sun Kil Moon” bu iki ismin en güçlü çalışmaları arasında sayılamaz, kabul. Ama kendinizi teslim etmekten pişman olmayacağınız, Loner Folk ile Shoegaze’in kesiştiği noktada duran, samimi, içten ve beklentileri karşılayan bir albüm bu.

Ve unutmayın: Hayattan maksimum randıman alabilmek için beklentiler düşük, hazırlık ise yüksek seviyede olacak her zaman.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.