Punk’ın öncesi ve sonrası: Reptilians From Andromeda

Paylaş:

Memleketin efsane punk grubu Rashit’in 2013’de dağılmasından sonra, kurucu üyelerden olan Tolga Özbey, Aybike Özbey ile beraber hem görsel hem de müzikal çalışmalara başlar. Grup yavaş yavaş yurtdışında birçok yeraltı firmasından kaset, cd formatında ep’ler yayınlar  ve global bir dinleyici kitlesi edinir

Tüm bu gelişmeler, yavaş yavaş yerel ortamda da dinleyicilerden konser talebini arttırınca iki kişilik proje yavaşça gruba doğru evrilir ve olaylar gelişir. İlk fotoğraflarını gördüğümde kendi kendime Thurston Moore / Kim Gordon ikilisinin aurasına sahipler dediğim Reptilians From Andromeda, artık dört kişilik bir grup. Hem proto-punk çağın çiğ soundunu hem de punk sonrası dönemin ritim yürüyüşlerini aynı anda müziklerinde barındıran, güzel bir karışımları var. Kasım ayında ardı ardına iki konserle İstanbul’da boy göstereceklerini duyunca, grubun temelini oluşturan Tolga ve Aybike Özbey ile çok güzel bir röportaj yaptık. Kendi adıma, röportajlarda çok az müzisyenden böyle güzel cevaplar aldığımı çekinmeden söyleyebilirim.

Sizi önce grubun son videolarından “Get The Power” ile, sonra da Tolga ve Aybike’nin cevaplarıyla başbaşa bırakıyorum. Eğer duyduklarınız ve okuduklarınız hoşunuza giderse, röportajın sonunda son ep’leri “Sonic Rabbit Hole” başta olmak üzere grubu dinleyebileceğiniz linkleri ve Kasım ayındaki İstanbul konserlerini takibe almanızı tavsiye ederim.

Mevzuya direk Tolga’ya bir soru sorarak girmek istiyorum. Aslında Rashit yıllarından beri, çıkardığın fanzinlerde her daim proto-punk’tan indie-noise rock’a kadar, punk’ın etrafını sarmış olan yan yollara meraklısın ve bunları paylaşıyorsun. Rashit’den Reptilians From Andromeda’ya giden yol nasıl açıldı senin için. Müzikal anlamda kendi kişisel gelişimini nasıl özetleyebilirsin?

Tolga: Çocukluğumda evde rock müziğinin her tarzı dinleniyordu. Abim Mert benden 11 yaş büyüktür, bana ilk elektro gitarımı da 1989 senesinde o hediye etmiştir ve şüphesiz iyi bir plak toplayıcısıydı, Zihni’nin Teşvikiye camindeki tezgahı, Narmanlı Deniz kitapevi, Sultanahmet tezgahları, Karaköy’deki plakçılar, Beyoğlu sahaflar çarşısı sonrasında Akmar pasajı. Sanırım kuşak olarak en büyük şansımız şimdi oldschool sayılan birçok rock altkültürünü zamanında yaşamış olmamız. 1977 doğumluyum, 80’lerin ortasında punk, hardcore, synthpop, new wave, postpunk devam ederken heavy metal de hayatımızın içindeydi. Kaykay yapıyorduk ve kayarken en iyi giden müziğin punk hardcore ve türevleri olması da tüm hayatımı etkiledi. Nuclear Blast’ın “The Pleasures in life” toplaması benim için punk’ın geniş yelpazesini anlamamda bir ilktir. Bir de dönemin koşullarında mevcut kaynaklardan (dergiler ve fanzinler çoğunlukta elbette) müzik üzerine okuyorduk, sanırım merakımızı en çok çeken de sevdiğimiz grupların kimlerden etkilendiği ve neler dinlediği konusundaydı. Müzik bir evrim ve tarzlar belli bir neden sonuç ilişkisi içerisinde ortaya çıkıyorlar.

Rashit 1993 çıkışlı bir grup, alternatif rock, grunge ve newschool punk’ın patladığı bir dönemdi. Eline gitar alanlar grup kuranlar çoğunlukla heavy metal yapıyordu. Grubun temelini punk rock’a dayandırma  isteğimin altında yatan en büyük neden de punk rock’ın yaşanmadığı bir toplumda diğer müziklere aşina olabilecek kulakların var olması mümkün olmuyor, olursa da altyapı boşluğundan bir eksiklik hissediliyor. Rashit bir misyondu, gençliğin verdiği heyecan ve enerjiyi, virüsü yaymak için kullandık. Hakkında eleştrilebilecek çok şey olabilir ama bir gerçeği gözardı ödemeyiz, “Telaşa mahal yok” albümü sayısız grubun ve albümün çıkmasına vesile oldu ya da türkçe sözlü alternatif müzik yapma konusunda insanları etkiledi Elbette 20 sene süren bir müzik grubunun sonunda aşınması ve tökezlemesi de normal birşey. Aslında punk kalıpları ve duruşu belli bir noktadan sonra yapmak istediğim müziği sınırlar olmuştu. Senin de belirttiğin gibi punk’ın yan yollarında dolaşmakla ilgili hep bir dürtüm vardı. Geçmişte diy birçok farklı proje içerisinde tek ya da başkaları ile birlikte bulundum. Sanat Aybike ile ilişkimizin en başından beri yaşamımızın büyük bir bölümünü kaplıyor,  ikimiz de grafikle uğraşmayı, video kolajlar yapmayı, resim yapmayı seviyoruz, silikon döküm kalıp ile uğraşıyoruz ve bunları birlikte yapıyoruz. Reptilians From Andromeda’nın temelleri sanırım Kurtuluş’ta Aybike’nin evinde, yakın çevremiz ve o an kim oradaysa onunla yaptığımız tamamen deneysel ve doğaçlama ev kayıtları ile başladı. Sonrasında beraber yaşamaya başlayınca “Solar Chaos” adını koyduk ve yaptığımız müzikleri buluntu video kolaj ile birleştirmeye başladık, Kanada’lı “Fuck Yr Body Up” Records’tan mini bir albümümüz yayınladı. Aybike şarkı sözleri de yazmaya başlayınca projeye yeni bir isim vermeye karar verdik ve “Reptilians From Andromeda” tam bu noktada çıktı. Başlangıçta şu tarzda birşey yapalım gibi bir fikir asla yoktu, ama insan dinlediği her şeyden etkileniyor ve sevdiklerin elbette bilincin derinliklerinde harmanlanıyor.

Reptilians bu sene sonuncusu “Sonic Rabbit Hole” olmak üzere ep’ler ve en sonunda bu ep’lerden de şarkılar içeren “Whatever” albümü ile atağa geçti ama proje aslında 2013’de Rashit bittiğinden beri var, yayınladığınız ep’leri bir zaman çizelgesine koyunca, daha tekrarlı hipnotik rifler ve gürültülü gitar ve ritim ikilisi üzerine kurgulu şarkılardan daha vokal merkezli bir orta dönem 4AD grubuna evrilme var gibi geldi bana, ne dersiniz?

Aybike: 4AD gerçekten sevdiğimiz bir plak şirketi, sanırım biz punk’ın, rock olan kısmından daha çok, Rough Trade ve sonrası postpunk ve Subpop’a kadar uzanan alt branşlarında dolaşıyoruz. Gelen dış kaynaklı yorumlar çoğunlukla; Slits ve Siouxsie and the Banshees, Bikini Kill, Sonic Youth, Pixies gibi çok da birleştirilmeyen öğeleri bir arada tuttuğumuz yönünde. Biz Lofi garage diyorduk tarzımıza. Kemal Aydemir bir gün mesaj attı “Nowave bu harika!” diye. Kemal abinin ölümünden sonra Nowave/punk diye yazmaya başladık afişlere vs. Aslında Protopunk, Postpunk, Garage, Artrock, Deathrock, Nowave, Riot girl, Grunge, Hardcore sanırım hepsinden birşeyler bulmak mümkün şarkılarımızda.

Tolga: Kendi adıma Public Image Ltd.’in ilk gitaristi Keith Levene her zaman favorim olmuştur. Ufku açık bir kafa ve özellikle 80’ler sonrası gitar müziğinde onun onaylanmamış bir etkisi var. Sound, çalmaktan daha çok müzik ekipmanları ile oynarken gelişiyor, mevcut anfinin verdiği imkanlarla yetinmek istemiyor ve yeni şeyler denemek istiyordum. Distortion daha az bol overdrive ve fuzz ve oldukça fazla echo, delay ve feedback. Aslında müzikal değişim, benim kendi prodüksiyonlarımızı kendim yapmaya başlamamla ilerledi. Elimizde zaman içinde topladığım drum machine, analog gitar pedalları, makara bant, 4 track teyp kaydedici vs var. Kayıtlarımız önce makara banta kaydediliyor en son mix’lendikten sonra mastering aşamasında digitale aktarılıyor. Elbette hem Rashit hem de başka projelerde çok fazla albüm kayıdı içinde bulundum yerli yabancı birçok prodüktörle çalışma imkanım oldu. Reptilians From Andromeda’da tüm kayıtlarımızı  evde yapıyor ve kendimiz mix’liyoruz.

Aybike: 6 ay kadar önce 70’lerin efsanevi İngiliz New wave grubu The Monos!’un frontmani Fran Ascroft’tan bir email aldık. “Sonic Rabbit Hole” Ep’sini çok sevdiğini ve şarkılarımıza remix ve mastering yapmak istediğini yazdı. Sonra geçen zamanda çok iyi bir iletişimiz oldu ve Fran yeni kayıtlarımıza  mastering yapmaya başladı. Sihirli bir eli var Fran’in, zaten lofi kayıt yaparak aslında o eski günlerin naif sound’larını yakalamak istiyorduk ve gerçekten Fran sayesinde bu hissiyatımızı korumayı başardık.

Genelde şarkılarınızı online olarak paylaşıyorsunuz peki yayınladığınız ürünleri fiziki formatlarda dinleyenler nereden bulabilir? Mesela artık bir LP size yakışmaz mı?

Tolga: Fiziki formatta kaset ve cd olarak 4 Ep ve bu Ep’lerin toplaması olarak bir de albüm yayınlandı. Dead plant records (US) tarafından yayınlanan “self titled” ilk Ep’miz tükenmiş durumda, fakat şu an Türkiye’de Dead Generation Records tarafından kısıtlı sayıda dağıtılıyor. “Love’s Gonna Destroy us” Ep’si için Spirit Goth Records (US), “Jungle Highness” Ep’si içinse Subruckus Collective (US) ile yazışmaları gerekiyor. “Sonic Rabbit Hole” Cd formatında Small Bear Records (Uk) den temin edilebilir. “Whatever” albümü ise kaset formatında ilginç kapak tasarım ve çıkartma flyer eklentileriyle Illuminated Paths Records (US)’tan yine yazışma yoluyla temin edilebilir. Dağıtmakla kendimiz uğraşmak istemiyoruz ne de olsa hepsi spotify ve bandcamp’te bulunuyor.

Aybike: Gelecek konserlerde merchandise için stand kurup rozet, t-shirt ve cd satışı ile ilgili düşüncelerimiz var ama DIY grubu olmanın en zor tarafı herşeyi bir arada ve yine kendin yapmak zorunda olman. Lp konusunda haklısın biz de çok istiyoruz hatta italya’dan bir plak şirketinden teklif aldık, bu seneki planlarımız arasında vinyl olarak bir albüm yayınlamak var.

repu2

Türkiye’deki “yeraltı” müzik kültürüne 80’lerden bugüne şöyle bir baktığınızda sizce aradaki farklar neler?

Tolga: En büyük fark internetin hayatın tüm alanlarına ticari olarak girmesiyle başladı. Başta iletişimin tüm imkanlarından faydalandığımız ortada fakat sonrasında büyük şirketler her alanı kendi kartellerine aldılar ve artık şu gerçeği kabul etmeliyiz ki; onlar bize değil biz onlara hizmet ediyoruz. İçerik üretiyoruz aslında Soundcloud, Spotify, Bandcamp, Facebook, instagram… hepsi bizim ürettiğimiz içeriklerle yaşamını sürdüren ticari organizmalar. Fetiş ve meta’ya karşı olmayı punk epey uzun zaman sorgulamıştı. Cd’ye direnildiğini hatırlıyorum. Mp3’ün başlangıcıyla ve daha sonra napster’la alevlenen digital dönem sonunda aslında ters tepen birşey oldu. Sanat enflasyonu yaşandı ve “pay no more than” yazan plaklar yok oldu. Cd kaset plak petrokimya endüstrisi idi ve çevreyi kirletiyordu şüphesiz oysa şimdi sanal bir meta ile çevriliyiz, herkes bir şeyler üreterek internetin ateşinin düşmemesine çabalıyor. Karşılığında beğeni alıyoruz, gülümsüyoruz ve egolarımız okşanıyor. Ya da beğenilmediği için intihar edenler. İşler çığrından çıktı. Marshall McLuhan önsezilerinde haklı çıktı. Bir de eskiden gençler Akmar’da, Taksim’de sokakta takılırlardı, bu bir varoluş mücadelesiydi, bu ortadan kalktı herkes evlerde bilgisayar başında.

Aybike ve Tolga beraber organik şarap üretimi yapıyor ve bildiğimiz kadarıyla geçiminizi bununla sağlayarak Reptilians’a devam ediyorsunuz, hayatınızı idame ettirdiğiniz işin bağımsız bir kanalda kalması müziğinizi hem felsefi hem de icra anlamında pozitif etkiliyor mu? Genelde şehirli gruplar, çalışma hayatına girince yavaşça üretimi azaltıyor ya da buna direnen grupların elemanları bar gruplarında çalarak üretim anlamında tekdüzeleşiyor.

Aybike: Bu konuda biraz şanslı olduğumuzu düşünüyorum ama biz tanışmadan önce de sigortalı bir işte çalışmamıştık ikimiz de. Tolga Rashit’e devam ediyordu ben de müziğin sömürü kısmında bir süre yer aldım. ”Booking-menajerlik” hizmeti veren bir şirkette tur menajerliği yapıyordum. Başlarda para işleriyle ben ilgilenmiyordum ama birgün bardan 2250 lira alıp  zaten arkadaşım olan müzisyenlere 1000 lira verip geri kalan parayı da bu işte hiç bir emeği olmayan,yeteneksiz bir insana 1250 lirayı verince bu durum beni rahatsız etti ve bıraktığım nokta da buydu. Başkalarının şarkılarını en doğru şekilde şekilde çalan insanlar para kazanıyorlar ve kendi besteleri, kendi üretimleri olan gruplar zaten zengin olmadıkları sürece ne duyulabiliyorlar ne de para kazanabiliyorlar bazen. Cover yapanlar da rahata alışıyorlar ve gitgide kendi müziklerini yapma isteğinden uzaklaşıyorlar, sonra bir bakıyorlar 40 yaşına gelmişler ama ne bir albümleri ne de kendi yaptıkları besteleri var. Ama onları da kendi live performanslarımızda anladığımı söyleyebilirim. Her konserde 1 cover çalıyoruz ve insanların mutlu olduklarını dans ettiklerini eşlik ettiklerini görüyorum. Çünkü seyirciler bildikleri bir şarkıyı duyunca mutlu oluyorlar. Aslında biraz bekleseler kendi yaptıkları şarkıları da duyunca mutlu olduklarına şahit olacaklar ama sabırsızlar galiba bir yandan.  Tolga ile Elazığ’da kaldığımız süre boyunca beynimizi temizliyoruz,aslında bağlarla ilgilenmek, şarap yapmak, şarap şişelemek bizi dinlendiriyor. Üzerimizde baskı hissetmiyoruz,bir yandan da çok hırslanmıyoruz hiçbir konuda.Tabi gönül ister hepimiz içimizden geldiği şekilde istediğimiz müziği yaparken para kazanalım bir yandan ama mümkün değil gibi gözüküyor.Belki 7 sene önce bu mümkündü, şimdi hem dünya hem de Türkiye karmakarışık. Gerçi şarap işi de engellerle dolu tıpkı müzik gibi orada da başka türlü bir savaş halindeyiz.

Tolga: Aybike ve ben bir aileyiz ve mümkün olduğunca toplumun aşkımızı yıpratmasına izin vermeden, kendi kurallarımızla yaşamak için neler yaparızı zorluyoruz. Organik şarap işinde de diy etiğimiz işliyor. Bu sisteme entegre olmamak için süren bir mücadele bu. Pisliğin dışında kalmaya çabalıyoruz. Ofis hayatı insanın yaratıcılığını kısıtlıyor elbette, insana nefes alacak zaman bırakmıyor ve enerjisini emiyor. Boş zaman hegemonyasından kurtulmak için doğada çalışmak gibisi yok. Yılın 4 ayını doğada geçiriyoruz hem akıl hem fiziksel sağlığımıza iyi geliyor. Üretkenliğimizi arttırıyor yenileniyoruz. Yeni demolar kaydediyoruz ve aslında biriken yeni şarkılar ve fikirlerle dönüyoruz.  

Buradan yola çıkarak sizce ileride, kendi öz kaynaklarını kullanarak üreten ve paulaşan topluluklar ile bir alt kültür hareketi başlaması ihtimali var mı Türkiye gibi bir ülkede? Özellikle sistemin çarklarının dışında kalarak yaşamak isteyen genç müzisyenlere önerileriniz neler?

Tolga: Çevremde kırsala dönüş üzerine bir eğilim görüyorum, bizim gibi şehirli insanlar için ilk başlarda biraz zor gibi görünse de aslında insan doğaya çok kısa zamanda adapte oluyor ve bir tad almaya başlıyor. Tanıdığım bildiğim Ege kırsal toplu yaşamları var, özellikle internet sonrası bireyselleşen bir dünyada bu gibi denemelerin bizim gibiler için temiz hava sahası yarattığını düşünüyorum. Batılı toplumlarda kapitalizm odaklı bir despotizm var ama biz de kapitalizmin İslam diniyle ile birleşmiş ve devlet organları tarafından körüklenen cehaletle harmanlanmış haliyle içiçeyiz.

Özellikle Gezi sonrası Türkiye’de tutucu olmayan kesimin sığınabileceği çatılara ihtiyaç duyuluyor. Yoksa herkes elinde akıllı telefon sosyal olaylara tepkisini kusuyor ama bu kuyuya bağırmak gibi sadece rahatlatıcı fakat çoğunlukla faydasız. Çarkların dışında kalarak varolma ile ilgili olarak bugüne kadar gördüğüm örneklerden, kitle arttıkça oralarda da bir bozulma başlıyor. Nicelikten çok nitelik önemli o yüzden bunların deneyimlenmesi harika elbette ama henüz çok huzurlu bir tecrübe göremedim ama romantizmin kötü olduğunu da kim söylemiş, sonuçta belki de bu “başarısızlıklar” gelecekteki başka bir şeyin müjdesidir. Gezi böyle bir birikimdi 90’lar boyunca süren peak noktasıydı.

Aybike: Başlayan bir alt kültür hareketi zaten var, harika genç insanlarla da tanıştım. Ama şöyle berbat bir durumda var; Sokaktan uzakta olan genç insanlar. Facebook’tan bakıyorum 500 tane ortak arkadaşım var ama o insanı dışarda gören duyan yok. Herkes orada en iyi anlarını, göstermek istediği kişiyi gösteriyor sosyal medyada. Bu durumu sosyal medya kadar uygulanan yasaklar da bu duruma getirdi. Diyelim ki ben 18 yaşında genç bir bireyim daha erken de olabilir ama reşit bir yaştan örneklendireyim. Dışarı çıkıp arkadaşlarımla sokakta içmek istiyorum. Ailemden 20 lira harçlık alıyorum. Yol falan derken 10 liram kaldı. Zaten 10dan sonra birşey alamıyorum bakkaldan ve marketten. Sokakta bira içsem eve geri dönemem.Her zaman bir yol bulunur bulunmasına ama dışarıya çıktığımdaysa mahalle baskısı,taciz derken tabi ki bir daha dışarı çıkmak istemem. Onun yerine sosyalleşmek, popülerleşmek için kendilerine kıyafet alıp instagramdan fotoğraf paylaşıyorlar ve güzel görünmek istiyorlar. Öyle fotoğraf bakıp,birşey okumuyorlar da okusalar bile sokağa çıkmadıkları için bildikleri robotik, rock’n roll’dan baya uzakta kalıyor. Dışarı çıkıyorum herkes birbirinin kopyası.

Şöyle insanlarla karşılaştım, dışı gotik punk içi bomboş. Bir kültürün sadece kıyafetlerini giyerek o alt kültüre mensup olamazsın. Bazı yurtdışı alternatif kıyafet firmalarına aracılık yapan şirketler var.. O ayakkabıları,kıyafetleri sitelerine koyuyorlar fakat buraya getirdikleri de yok 1 ay sonra teslim ediliyor.Halbuki ayakkabı 50 dolar buraya getirip 1000 liraya satıyorlar.Alana da üzülmüyorum bu ayakkabıyı.Hepimiz ergendik,çocuktuk vs ama düşünce veya duruş olmadan ayakkabına verdiğin 1000 lira ile kalırsın. Sistemin dışında kalarak yaşamak isteyen genç müzisyenlere tavsiyem sanatsal olarak sokaktan beslenmeleri-dışarı çıkmaları,kimseye benzemeye kopyalamaya çalışmamaları ve interneti doğru kullanmaları.Hepimiz internet kullanıyoruz. Birşey yapmayı bilmiyor olabilirsin ama bunu videolardan öğrenebilirsin. Kendin yap-mayı araştırarak başarabilirsin.

Tolga: Dick Hebdige, “Altkültür” kitabında tarzın anlamına değinir. Sanırım benim kuşağımdaki insanlar bunu özümsemişlerdi. Diy etiği hakimdi ki yokluk vardı. Dinleyici bile kendi tshirt’ünü kendi yapardı. Gençler aidiyet hissettikleri bir tavırı benimser ve o alt kültürün etiklerine göre hareket ederdi. Altkültür kollektiftir. Şu an tarzın anlamından bahsetmek mümkün değil.

Postmodernizm ölü olan herşeyin bir arada pazarlanmasını sağlıyor. Sanayi önce altkültürleri ele geçirdi sonra da içlerini boşalttı. Kanye West ebay’den 10.000 $’a aldığı ikinci el punk derimontu giyiyor sırtında “Anticimex” patch’i olan, bu aralar bu deri montlar ile ilgili birçok haber çıktı. insanlar bir gün glam, bir punk, bir gün hardrock takılıyor. Instagram ve facebook, poser’ları meşhur etti. Guy Debord’un “Gösteri toplumu” artık tam zamanlı yaşanıyor, altın günlerinden, politik mitinglere kadar. Herşeyin içi hızlıca boşaltıldı ve taklit olan asıl olanın yerini aldı.

reptilians-from-andromeda-01-web

Türkçe şarkılar yazmayı denediğinizi ama şimdilik vaz geçtiğinizi biliyoruz, bu durumda bir değişiklik var mı? Aynı şekilde Yerli bir firma ile çalışmaktansa global bağımsız firmalarla çalışmayı tercih ediyorsunuz ama yine de RFA’ya Türkiye’de de giderek artan bir ilgi var. Bu durumda insanlara yönelmeyi mi yoksa onları dışarıdaki kültüre doğru yönlendirmeyi mi tercih edeceksiniz? Mesela Tolga eski bir “kendin yap” distrocusu, o firmaların ürünlerini buraya getirmek gibi fikirleriniz var mı?

Aybike: Aslında Türkçe yapmayı denedik ve başarısız oldu gibi bir durum değil sadece Türkçe sözlü müzik yapmak istemiyoruz. Yaptığımız Türkçe şarkılar farklı bir popüler müzik.Mesela videomuzda 17 dislike var bunların hepsi Tr’den, likelar ise Dünya’nın her yerinden. O yüzden hayır Türkiye’de popüler olmak istemiyoruz.Türkçe popüler rock müzik yapanların videolarına yapılan yorumları okuyorum bazen ve diyorum ki çekilecek çile değil bu yazılanlar.Hayatımızda öyle bir tür negatiflik istemiyorum.Kötü ama yapıcı eleştirilere her zaman açığız.Bahsettiğim yorumlar seviyesiz ve kaba olanlar. O yüzden müziğin ”Indiependent” kısmında kalmak bizim için daha iyi.

Şöyle bir bakarsak müzik tarihinde aslında o kadar da popüler olmayı istemeyip, çok ünlü olup bunun acısını çeken insanları hepimiz izledik.Bu acıyı çekerken sanatçılar,insanlar bunu bir şov gibi izleyip daha da eğlendiler. Get the power şarkısının sözlerinde ünü unutmaktan bahsediyorum ve gerçekten öyle çok ünlü olmak gibi bir amacımız yok. Zaten insanların artık gitar sesi duymaya tahammülü yok herşey vokali açmaktan ibaret,bizim müziğimizde bolca gürültülü gitar bulabilirsiniz.Öyle birşeyler istesek temiz bir müzik yapardık mesela. Plak şirketlerimiz ve konuştuğumuz bir çok insan Türkiye’de alternatif kesim olduğundan bir haberlerdi. Eminim yurtdışıyla çalışan bir çok grup da bunu yaşıyordur.

Açıkçası insanları şaşırtmak bizi daha çok mutlu ediyor. Herkesin gerek sanatında olsun gerek hayatında beklentileri ve onu mutlu edecek durumlar farklıdır.Tolga ile tanıştığımızda ona istemediği bir müziği yapmaması konusunda yardımcı oldum, o da bana istediğim müziği yapmak konusunda yardımcı oldu. En başından beri ince bir zevke hitap etmeyi amaçladık. Genelde konserlerimize başka grupların üyeleri ve müzik yazarları geliyor. Sanırım çoğunlukla müzikseverlere hitap ediyoruz.

Tolga: Sınırın daha da sınırında birşeyler yapmak istedik. Açıkçası Türkiye’deki plak şirketlerinin egosuyla uğraşmak istemedik en baştan beri akışına bıraktık. Kayıtlarımızı gerçekten basmak isteyenler zaten teklif eder, onlarla iletişime geçmek gibi bir niyetimiz yok. Kendi kayıtlarımızı kendimiz yapabiliyoruz bu yüzden bir şarkı kaydedildikten hemen sonra istersek internetten yayınlayabiliyoruz. Sizi bekletip, askıya alacak ya da oyalayacak bir şirketin varlığına gerek kalmadı artık. Diy aslında hiç olmadığı kadar güçlü sadece kendi müziğini yapanlar henüz bunun farkında değiller.

Reptilians, Aybike ile bir önceki projeniz Solar Chaos’dan, fanzin kültürünün içinde bir gitariste sahip olmanıza kadar her anlamda görsel olarak da çok yaratıcılığa yatkın bir grup. Naim Dilmener ile olan röportajınızda sahne için özel bir görsel planladığınızdan bahsediyordunuz, bu durumda bir gelişme var mı? Önümüzdeki Reptilians konserlerinde bizi neler bekliyor?

Aybike: Tolga ile sürekli yeni görseller ve video kolajlar hazırlıyoruz. Tek çıkacağız bir konserde tüm bu görseller ile renklendirilmiş bir show amaçlıyoruz, gerisi biraz sürpriz olsun…

RFA bu sıralar neler dinliyor, nelerden etkileniyor, kimleri takip ediyor?  

Tolga: Aslında çok fazla şey var ama aklıma gelenler; Thee oh sees, Meatbodies, Coathangers, Sharkmuffin, Bass Drum of Death, Childbirth , Blacklisters, Pigs…

Aybike: L’ordre d’Héloïse, Castlebeat, CIA SHHarpie, Cult Club, Spooky Cigarette.

Middle East şarkınızda da ironik bir şekilde anlattığınız gibi artık biraz düşünebilen herkesin görebileceği şekilde oldukça zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir kitapta insanlara sistematik işkence uygulayan ilk birimlerin Asur ordusu tarafından kurulduğunu okudum ve ışid gibi örgütlerin bir tesadüf olmadığını düşündüm. Ortadoğu ile Avrupa’nın tam arasında sıkışmış bu ülkede yaşamak sizi nasıl etkiliyor, bu grupta icra ettiğiniz müziğe sözlerinize nasıl yansıyor?

Tolga: Mezopotamya aynı zamanda ruhban sınıfı ve ordu arasında ilk iktidar mücadelesinin verildiği yer tarihte ve görüldüğü üzere hala aynı terane devam ediyor. 3 tek tanrılı dinin çıktığı yer olması nedeniyle zaten Ortadoğu her zaman bir cadı kazanı olarak kalacak. Petrol kaynaklarının ve stratejik bir alanın kontrolü için insan hayatları üzerinde inanılmaz oyunlar dönüyor. Hemen hemen tüm röportajlarımızda coğrafyamız kaynaklı sorunlara değiniyoruz ama müzikal olarak sözlerin salt siyasi olmasını ben kendi adıma gerilerde bıraktım.

Zaten Türkiye gibi bir Ortadoğu ülkesinde sıradan bir yaşam sürmek biraz zor. Türkiye’de lisede okuyan bir gencin, batılı kendini “anarchopunk” tanımlayan herhangi birinden daha politik bir yaşamı olduğunu kabul etmeliyiz. Siyaset, din ve her türlü pisliğe boğulmuş durumdayız bunların arasında insani hislerimizi sürdürmeye çalışıyoruz. Sanırım salt slogan yerine, bu hissiyatlar ile ilgili bir müziğimiz var. Zaten her yerimiz slogan ve propoganda, facebook’a bakmak bile istemiyorum çoğu zaman herkes siyasi birer komedyen, sosyal olaylar karşısında espri ve slogan üreten reklamcılar gibi beğeni ile çalışıyorlar. Geçmişe göre müzik icra edilebilecek alanların daralmasından çok da bahsetmek istemiyorum herkes bunun farkında zaten. Yine de varız diyoruz aslında.

Aybike: Bir gün ben, Tolga ve Merve provaya giderken bir grup kız ”Ayy tipe bak ne ya bunlar”diye laf attılar bize ve bunlar modern görünümlü kızlardı. Tipe bak bir durum da yoktu ortada ve öyle bir mahallede de değildik. Tolga insan dedi ama malesef onlar insan değildi. Vapurda gözleriyle kollarımdaki dövmeleri kesip çantasını benden uzaklaştıran kadını mı dersin, Ankara patlaması olduktan sonra parka giyiyorum diye beni canlı bomba sanıp bana bakarak uzaklaşıp kaçan yaşlı teyzeyi mi yoksa sokakta beni görünce ”Cık,cık,cık”ses çıkaranlar mı ?

Kadınlara erkekler tarafından yapılan tacizlerden bahsetmiyorum bile ve de.. Sadece kadınlar da kadınları çok kötü taciz ediyor bu konuya değinmek istedim. Herşeyin 5-6 senede değiştiğini düşünen insanlar var,aslında bu durum böyle değil sadece bazıları güç kazandı bu 5-6 senede. Dilleri açıldı ve malesef biz ötekinin de ötekisiyiz onlara göre. Her zaman ne doğu kültüründeniz aslında ne de batı gibi bir durum vardı… En rahat takılan insanların bile özgürlük kavramları sadece ailelerinden gördükleri kadar ya da bir tık yukarıda. Siyasi düşünceleri desen gelip sana babasının annesinin düşüncelerini anlatan yığınla.

Çok insan görüyoruz aramızda olan ama daha sonrasında gidip acayip faşist düşüncelerini sana gelip savunan. Kim olduğunu bildiğimizi düşündüğümüz başka biri çıkabiliyor,meğer poz kesiyormuş gibi durumlarla karşılaşıyoruz. Ama bunları yaşamasak,baskıyı hissetmesek asi olmazdık. Şarkı sözlerine gelirsek birçok şey hakkında ve olaylar karşısında hissettiklerimi ya da tamamen hayali bir şeyleri yazıyorum.Hayatlarımız o kadar siyasi ki elbette “Reptilians From Andromeda” da politik tavrı olan bir grup.

Reptilians On Facebook : https://www.facebook.com/reptiliansfromandromeda

Reptilians On Spotify:  https://open.spotify.com/artist/2KmbKuPSvcdCiqmc9SGXmY

Reptilians On Soundcloud: https://soundcloud.com/andromedareptilians

Reptilians On Bandcamp:  https://reptiliansfromandromeda.bandcamp.com/releases

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.