2012’de hayatımı anlamlı kılan 42 albüm

961
0
Paylaş:

Bu sene kişisel zevklerim dahilindeki janrlarda çok büyük bir müzikal devrim gerçekleşmedi. Kendi çapında cesur hareketlere girişen gruplar ( Witchcraft, Baroness ), istikrarı koruyanlar (Propagandhi, The Cult, Rush), “gürültü savaşları”na inat temiz ve doğal sound deneyenler ( Converge ), kadro değişikliklerinden daha güçlü çıkanlar ( Gallows, Pennywise ), geçmişin ruhuna başarıyla yaslananlar ( Masta Ace, Black Breath ) oldu. Yine de aslında müzikal devrim niteliğinde olmasa da keşif anlamında yeni bir şey deneyen ve listenin aşağılarında oldukları için okumama ihtimalinizin olduğu Torche ve Cattle Decapitation’dan bahsetmem gerek ek olarak. Torche, sludge ile grunge/pop vokalleri evlendirerek, Cattle da bildiğimiz Brutal Death Metal’in içine Nu-metal nakaratları koyarak cesur işlere imza attı, mutlaka göz atın.

Evet fazlaca iyi albüm çıktı ama listedekilere yeniden baktığım zaman aralarından kaçının yıllar sonra hala çok iyi olarak anılacağından emin değilim. 2012 bu anlamda beklediğim kadar güçlü bir yıl değildi. Tam anlamıyla hiçbir albümde dilime dolanan üçten fazla şarkı olmadı. Yine de dilime dolananların geçmiş yıllara göre çok daha akılda kalıcı hitler olması dikkatimi çekti. Bu da, internet çağında grupların bütün albüm konseptindeki her notaya özen göstermek yerine bayrak şarkılarla akılda kalmaya çalıştığının işareti. Kanımca 7”, 10” gibi mini plak formatları ve hatıralık toplama albümler yayılırken, standart yeni albüm formatına grupların ilgisi azalacak. Geçtiğimiz yıllarda Nine Inch Nails, The Smashing Pumpkins, Tricky, Björk, The Bouncing Souls gibi müzisyenlerin ve grupların örnek aldığı, tek tek singlelar yayınlamak, albümü sadece fan club üyelerine özel fiyattan satmak, iPhone/Android application’larıyla albümün işçilik kısmına erişim sağlamak gibi alternatif yöntemler giderek daha da fazla yayılacak. Kısacası birkaç yıl sonra bu liste yerine “yılın şarkıları” listesi yazıyor olabiliriz blog yazarları olarak:)

Kişisel olarak oldukça hareketli bir sene geçirdim. Radical Noise ile yıllar sonra yeniden stüdyoya girdik ve beş yeni şarkı kaydettik. Bunlardan “Salla Merkezi”ne Kadıköy HC Punk tayfasının emektarlarından Melih Engin Eskier bir klip çekti. Arkadaşımız Özgür sırf bizim için Kadıköy’de bir duvarı bombaladı ve şarkıların yer alacağı kayıdın kapağı oldu. Yine Kadıköy tayfasının emektar gruplarından Ask It Why’ın bas gitaristi Osman‘ın plak firması Stüdyo Lunas’tan bizim şarkılarla Alman HC/Punk grubu Get It Done’ın şarkılarını evlendirdiğimiz split CD’miz yayınlandı. Kısacası bu sene Kadıköy imecesi bize yaradı. İstanbul ve Eskişehir’de konserler, eşe dosta röportajlar verdik, televizyona bile çıktık lan! Bütün bunlar bana kendimi yeniden “eskisi gibi” hissettirdi ama diğer yandan da bundan sonrasını planlamak için bazı fikirler de kattı..

Lafı çok uzatmayayım, aşağıdakiler de biraz muz kabuğu, biraz can sıkıntısıyla sıraları değiştirilmiş ve update edilmiş şekilde, bu yıl en sevdiklerimin kısa bir özeti;

witchcraft-legend-300x3001) Witchcraft – Legend : Her ikisini de çok beğendim o ayrı ama bu sene ne Baroness’in “gelişimli değişimi” ne de Converge’ün “doğal, su katılmamış temiz soundla cinnet müziği” denemesi beni Witchcraft’ın retro sularından kefenini yırtar gibi çıkarak pasparlak bir soundla zaman tünelinden günümüze doğru yürümeye başlaması kadar etkilemedi. Graveyard gibi gramerinden her rifine kadar 70’lerde kilitli kalabilir, hala ilk albümleri gibi “bodrumumuzda kaydettik çok doğal oldu” ayaklarına yatabilir ve “yapılmış en başarılı Pentagram tribute’ü olarak” bir on yıl daha hiçbir şey yapmadan gördükleri saygının ekmeğini yiyebilirlerdi.  Ama ne oldu, Magnus’a grubun diğer bayrak elemanları ayrılınca bir gaz geldi ve riske girdi. Bana kalırsa kariyeri boyunca yaptığı en akıllıca adımdı. Bu sayede elimizde mükemmel muhalif liriklerle bezeli, Deconstruction, It’s Not Because Of You gibi iki adet klasik adayını barındıran harika bir albüm var. Albümden bugün tat almayanlar, bundan on sene önce ilk basımı ararken kafanızı duvarlara vurmamak için herşeyin illa “retro” olmasını beklemeyin derim..

propagandhi-failed-states2) Propagandhi – Failed States : Bilen biliyor, Propagandhi dünyada en sevdiğim grup. İkinci bir gitarist aldıklarından beri kendi çaplarında metal seyircisine doğru büyüdüler, artık dünya çapında dağıtımı olan bir firmayla çalışıyorlar ama müzikal ve felsefi karakterlerinden hiçbir ödün vermediler. E bunu becerebilen çok az grup vardır. Dead Kennedy’s’in punk’ın hardcore’a evrilmesinde oynadığı rolü bence bugün hardcore ile heavy metal’in arasında yer alan benzersiz tarzlarıyla retroluktan başka bir çıkış bulamayan sert müziğe yeni bir akacak mecra göstererek oynuyorlar. Ve hala durmadan, ısrarla, tıpkı eski büyüklerin yaptığı gibi 4-5 yılda bir, mükemmel albümlerle karşımıza çıkıyorlar. Bu sefer de tek bir kelimesi, tek bir notası boş olmayan bir albümle karşımızdalar. İçimden bir ses onları oğlumun bile dinleyeceğini söylüyor, bu kadar da zamanın ötesindeler.

Black Breath-Sentenced-To-Life3) Black Breath – Sentenced To Life : İşte Propagandhi’ninkinden sonra 2012’nin en bütünlüklü albümü. İlk notasından son anına kadar sonik bir Crust/Swedish Death metal hibrid saldırısı olarak üstünüze gelen albümden sağ çıkabilirseniz, aklına gelen ilk kelime OHA olacak. Zira hem albümde tek bir filler şarkı bile olmamasına şaşıracaksınız hem de grubu “googlelayıp” amarikalı olduklarını duyduğunuzda “vay toratoyum ya” diyeceksiniz. Benim için bu albüm, en sevdiğim ekstrem müzik türleri olan Hardcore/Punk ve Death metal’in aslında birbirleriyle ne kadar yakın akraba olduğunun en güzel kanıtlarından biri olarak tarihe geçti bile çoktan. Al Entombed’i vur Tragedy’e, işte Black Breath. Zaten Southern Lord Records’dan boş plak yayınlansa seveceksin arkadaş!

Converge-All-We-Love-We-Leave-Behind4) Converge – All We Love We Leave Behind : Kariyerinin şarkıları en kolay dinlenebilir, en iyi ve doğal sounda sahip albümüyle bütün gönülleri fethetti Converge bu sene. Bence onlar kariyerlerinin doruğunu Axe To Fall ile yaşadılar ve şu an ona denk olmaya çalışarak istikrarı koruyorlar. E bu albümde bunu başarmışlar. Converge, modern çağın tüm deliliğini, insan aklının bütün dehlizlerindeki çelişkileri en iyi ifade eden ekstrem metal gruplarından biri. Hazır hala öylelerken onları kaçırmayın. Zira yavaş yavaş oynadıkları oyuna doymak üzerelermiş de başka sulara yelken açmak üzere bu maceraya son vermeye yaklaşıyorlarmış gibi hissediyorum. Bu arada yılın en “duygular şelale” şarkılarından biri olan Coral Blue’da hislenmeyen, rakıyı koymayan bizden değildir aga.

masta-ace-MA-Doom-Son-Of-Yvonne5) Masta Ace & MF Doom – MA Doom: Son Of Yvonne : Müdür bu sene güzel hiphop yaptı benim için. Aslında her yıl belli bir oranda hiphop dinliyorum ve yeni albümleri de takip ederek 90’ların o çok sevdiğim organik soundlu gruplarına takılıp kalmamaya çalışıyorum ama yenilerin çoğu çok kötü söz yazarı be arkadaş. Varsa yoksa kuku, meme, pipi. Gel gör ki diğer solo albümlerinde kendisi de kukuya pipiye ilgisini eksik etmese de MF Doom’un altyapıda möbleli destek verdiği bu albümünde efsane rapper Masta Ace,  hayat hikayesini anlatıyor. Kendisini plak arşivi sayesinde müzik manyağı yapan annesine adadığı albüm, Ace’in çocukluğundan günümüze kadar yaşadıklarını kronolojik bir sıraylar ve MF Doom’un 90’lara selam çakan harika prodüksiyonuyla anlatıyor. Aslında bir ara delirip yılın albümü olarak bunu seçmeyi de düşünmüştüm ama plağının henüz basılmadığını görünce sinirlendim ve beşinci sıraya attım. Evet, albüm o kadar iyi yo! :) “Me & My Gang” her partide çalsın, ortamlar şenlensin!

the-cult-choice-of-weapon16) The Cult – Choice Of Weapon : Bu yılın dedeler kontenjanından en önemli üç grubundan biriydi bence The Cult ( diğerleri Rush ve Lynyrd Skynyrd ). Bir önceki albüm Born Into This ile beklentilerimizi zaten çok yükseltmişlerdi ama araya beş sene girince grubun bu saatten sonra ikinci bir müzikal doruk yaşayabileceğini tahmin etmemiştim şahsen. Gel gör ki, For The Animals’ın lead gitarlarıyla kendinden geçmemle beraber karşımdakinin nasıl bir şaheser olduğunu fark etmem fazla uzun sürmedi. Dediğim gibi, süpergrupları, yeni şarkı bile üretemeyen konser reunionlarını boşverin, üretebilen ve hala Rock’n Roll’u bütün damarlarında hisseden Ian baba ve tayfasına kulak verin!

Gaslight-Anthem-Handwritten7) The Gaslight Anthem – Handwritten : Millet istediği kadar Springsteen klonu, kız müziği desin, seviyorum kaptan! En yüce duyguların, en puslu hislerin insanı, güzel insan Brian Fallon ve çetesi bu sene de Handwritten’la kalbimden vurdu beni. İlk single “45”ın nakaratı aylarca aklımdan çıkmadı, bir önceki gibi Indie’ye göz kırpmak yerine daha kolay dinlenebilir, poprockvari bir hal almaları birçoklarının aksine benim çok çok hoşuma gitti, acımadım koydum yedinci sıraya albümü. O “kız müziği” ya da “çok piyasa oldu yea”cılara da artık diyecek  “see you on the flipside” dan başka hiçbir şeyim yok amirim, plaktan albüm dinlemeyen albüm yorumu yazmasın kampanyası. Düt.

8) Hot Water Music hot_water_music-exister– Exister : Yukarıda Brian Fallon’dan bahsettik ya “en yüce duyguların insanı” diye, işte o insanlardan biri de Chuck Ragan. HWM’de onun asıl grubu olur. Her ikisini de hiç duymadıysan bu albümdeki State Of Grace ve Drag My Body ile başlayabilirsin ( Chuck Ragan için Google’a “feast of famine” yazıyorsun ). Zira her ikisi de bu yıl dinlediğim en güzel şarkılar arasında. Chuck Ragan’in “akustikli albüm ekmeği” kariyeri nedeniyle duran grubun yıllar sonra bu kadar güçlü geri döneceğini söyleselerdi, inanırdım. Çünkü ellerinde Punk Rock ve Folk-akustik aleminin en iyi söz ve beste yazarlarından biri olan Ragan var.  Gerçi eskiye göre daha temiz bir soundu onlar da yukarıdaki grupların çoğu gibi tercih ediyor ve artık genellikle tüm vokalleri Ragan yapıyor, eski dual vokal atışmalarını kullanmıyorlar ama albüm su gibi akıp gidiyor.

gallows-st9) Gallows – st : Vokalistleri Frank Carter’ken herkesin gözünde “Britanya’nın RATM’e cevabı” olarak anılıyordu Gallows. Fazlasıyla da onları andırıyorlardı. İşi biraz Carter’ın kendine özgü Irish aksanı, kavgacı imajı ve sözleriyle kurtarıyorlardı. Gel zaman git zaman Carter efendi Indie ortamlarına akmaya karar verdi ve grubu bıraktı. Herkes tam biter artık derken adamlar gruba eski Alexisonfire vokalisti Wade MacNeil’i aldılar. E Wade baba, Frank’ın tekdüze sesinin aksine birkaç farklı tarzda şakıyabilen, harika vokal partları hatta şarkılar yazabilen bir cambaz olduğu için, Gallows kendi adını taşıyan üçüncü albümüyle bu çağda çok az grubun yapabildiği bir iş yaptı, çıtasını yükseltti. Harika bir introyla açılarak fırtına gibi konuya giren albümün doruk noktası ise Depravers ve Odessa isimli şarkılar. Sakın es geçmeyin .

Napalm-Death-Utilitarian10) Napalm Death – Utilitarian : Üçüncü on yılında Napalm Death artık AC/DC gibi oldu. Ne yapacakları belli, ne söyleyecekleri belli. Hep belli bir standardın üstüne, hep kaliteli. Bu da klasik bir Napalm Death albümü herşeyiyle, tabii son on yılın skalasını baz alarak konuşuyorum. Albümün hiti The Wolf I Feed zaten efsane de, üstüne Collision Course ve Leper Colony dinlemeyeni kızılcık sopasıyla dövüyorlarmış haberiniz olsun.

 

rush_clockworkangels11) Rush – Clockwork Angels : Geçtiğimiz yıllarda hepimizi gülmekten kırıp geçiren sevimli ötesi film “I Love You Man”deki iki ana karakterin Rush fanatiği olması, grubun bir anda yeniden “görünür” hale gelmesine sebep oldu. Hayır, Rush zaten sabit fan kitlesi sağolsun hep bir yerde oldu, hiç gözden düşmedi ama bu filmden sonra genç jenerasyonun grubu keşfiyle her türlü back katalog satışı, grubun yeni albümünden olan beklentiler gibi tavan yaptı. Sağolsun dedeler de bizi kırmadılar ve yaşlarına başlarına bakmadan yılın en iyi albümlerinden birine imza attılar. Rush’ı tarife zaten gerek yok da burun kıvırmaya hazırlanan varsa bu saatten sonra önce albümdeki  başta Bu2b olmak üzere The Anarchist, The Wreckers, Clockwork Angels gibi yıllar sonra bile hatırlanacağından emin olduğum şarkılara bir göz atsın.

Deftones-Koi-No-Yokan12) Deftones – Koi No Yokan : Deftones’u ilk iki albümüyle hiç sevmemiştim ne yalan söyleyeyim. O zamanlar bir furya haline gelen Nu-metale çok seçici yaklaşıyordum ve mümkün olduğunca kökten Punk gruplarına yönelmeye çalışıyordum. Sonra adamlar The White Pony’i çıkardı ve albümün muhteşemliğine ben bile dayanamadım. İlk iki albümün harikalığını keşfim de oradan sonradır, doğruya doğru. Grup bu sefer tamamen Chino Moreno’nun harika vokal partisyonları üzerine kurulu, eskiye göre oldukça az oranda ritim sekşın ikilisine yaslanan bir albüme imza attı. Vokaller üzerine yazılmış bir albüm olduğu için de sertlik anlamında Minerva’nın daha naif bir versiyonuna yaslanan, nakaratlarda ise yer yer White Pony’deki bestelerin gücüne bile uzanan bir eser çıktı ortaya. Neyse lafazanlığı bir kenara bırakıyor ve kısaca diyorum ki, Leathers ve Tempest’i dinlemeden ölmeyin.

13) Cancer Bats – Dead Set On Living : Ya seviyorum ben bu adamları. Beastie Boys’dan  “Sabotage” coverıyla zaten “keşke herkeşler dinlese” diye sağda solda övüp durduğumuz bir grubun çok ünlü olması benim için en güzel bir şey. Hani o “kimse dinlemesin”cilerden değilim. Gel gör ki, Sabotage’li albümden sonra gelen Dead Set’de grup metalcore ile sludge’ı “yavaşşşşşş” tonlara kaymak için değil de midtempo groovy tonlarda hoplatıp zıplatan cinnet şarkılar yapmak için kullanınca, zevkten sekizgene döndüm dadaşlar. Nasıl 6. sıra Black Breath’e yakışıyorsa, 13. sırada işte bu uğursuz acımasız soundlarıyla kanser yarasalara yakışıyor. Albümün bayrak şarkısı Breathe Armageddon çalarken karşıma çıkmayın, öperim! Go Bats Go!

14) Pennywise – All Or Nothing : Gallows’dan sonra ikinci bir “vokalist değişikliğ ile çıta atlayan grup” vakası. Evet efsane bir vokalistti Jim Lindberg ama grubu bırakmakta çok da haksız değildi,  zira Pennywise son iki albümdür kendini tekrar etmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Gel gör ki Lindberg’den sonra kimse gruba Ignite’ın “geniş sesli” solisti Zoli’nin girmesini beklemiyordu. Ortaya çıkan yeni albüm o kadar başarılı bir Pennywise / Ignite hibridi oldu ki, hem yıllardır gelmeyen yeni Ignite albümünün acısı çıkmış oldu, hem de Pennywise bir daha istese de yapamayacağı kadar iyi bir albüme sahip oldu. Eğer melodik punkrock, melodicore, skatepunk seviyorsanız Stand Strong, We Have It All, Let Us Hear Your Voice gibi marşlar her eve şart.

15) Korhan Futacı Ve Kara Orkestra – Pavurya  : Paslanmaz Kalem’in yılın albümleri yazısında yazdığımı özet geçeyim; bu albüm, Türkiye’de müzik yapıyorum diyen herkesin oturup dinlemesi, etüd etmesi, üzerinde çalışması gereken bir albüm. Çook az, çoook çok az müzisyen bu albümdeki müzisyenlerin yakaladığı şeyi yapabildi ve yakalayabildi bugüne kadar.  Bunu dinlemeden seneyi kapatmayın. Kelimelerin kıyafetsiz kaldığı yerli işlerden biri, ileride en az Anadolu pop klasikleri kadar değerli olacak.

16) Torche – Harmonicraft : İşte Pitchfork gibi sitelerin yeraltının nimetlerinden prestij yemek için tek adam listelerine kasmak yerine “ohaaa budur baba” diye atlaması, meşhur etmesi gereken grup bu, Torche.  Artık alternatif pop sludge diye bir tür çıkarsa eğer ileride, Torche bunun mimarı olacak. Daha önceki albümlerinde “ya vokal bir garip hacı” diye ısınamayanlar varsa benim gibi, bu sefer zevkten dört köşe olacaklar. Sonraki on yılın sonunda yapılacak listelerde Witchcraft ile birlikte “bak bu da süperdi ama değeri bilinmedi” listelerinde dergi yazarlarına ekmek yedirecek albümlerden biri.

Royal-Thunder-CVI-Relapse17) Royal Thunder – CVI : Yılın en güzel şarkılarından “Blue”yu içeren albümden bahsetmezsem çatlarım anacım. Blues, Rock’n roll, oldukça heavy tarza sahip bir sludge yaklaşımı, alabildiğine insanı duvardan duvara çarpmaya yemin etmiş mükemmel şarkı sözleri ve vokal icrası. 70’lerdeymiş gibi yapan birçok grubun “birebir” kopya retroluğunun aksine, vokalist ablanın gruba yarım kafa düşük gelen sesi ve duygulu icrası Royah Thunder’ı farklı bir yere taşıyor. Bu arada albümü keşfime önayak olan arkadaşıma buradan sesleniyorum, Blue’ya klip geliyormuş yaşadık! Acılı adana mübarek! Mutlaka dinleyin.

18) Teenage Bottlerocket – Freak Out! : Gelmiş geçmiş en iyi Ramones/Misfits worship band olarak tarihe geçmek üzere Teenage Bottlerocket. Bu sefer tempo biraz daha yüksek, hafiften modern punk akımlarına selam çakmalar başlamış ama hissiyat, gaz, aksiyon tamamen aynı. İlk klip Headbanger’dan mükemmel aşk şarkısı Never Gonna Tell You’ya kadar akıp giden bir punk rock albümü. Müzikte bazı şeyler zamanın ötesindedir, iyi icra edilmiş punk rock da öyle.  ( buna yedek olarak liste dışında kalan The Bones albümüne de göz atın, aşağıda bir yerlerde. )

19) Birds In Row – You, Me And The Violence :  Screamo nun hardcore/punk evrenindeki altın günleri sona erdi çoktan. E açıkçası özellikle DIY ortamına acaip güzel bir soluk getirerek artık tıkanan damarları açıp görevini yaptı screamo. Geriye elimizde Birds In Row gibi metal sounduna da giren, kendini limitlemeyen gruplar kaldı. “Ben sen ve şiddet” adlı bu Umut Sarıkaya parodisi kılıklı albüm adı, cidden albümün ruhunu da felaket yansıtıyor. İki yukarıda duygu olarak Royal Thunder’ın döşediği damarı kendi janrında döşüyor Birds. Fanatikler sounddan dolayı beğenmeyebilir, HC punk ve türevlerini takip eden açık fikirli cıncıncılara farz.

20) Stone Sour – House Of Gold & Bones Part 1 : Slipknot ile GG Allin’in mainstream versiyonu olduktan sonra karşımıza Bon Jovi’nin devam filmi olarak çıkmaya karar veren Corey Taylor’un ilk gözağrısı Stone Sour’dan harika bir albüm. Eğer safkan retrocu değilseniz, alternatif tonları hard rock ile evlendiren bu adamlara kulak verin, tam bir tek başına arabayla uzun yola çıkma albümü, dinlerken Mad Maxcilik oynamamak, kendini Lorenzo Lamas gibi hissetmemek mümkün değil ( Kiaaaaa!). Tired ve Taciturn albümdeki favorilerim.

21) Pig Destroyer – Book Burner : Yılın sonunda tam diğer tüm albümlerden baymışken geldi bu albümün haberi ve delirdim, çıldırdım mutluluktan. Zira dergimiz yazarlarından, kadim dostum Ozan Sarı tarafından bana zorla sevdirilen PD, yıllardır albüm yapmayarak ( grubun esas adamı Agoraphobic Nosebleed’in kaptanı olur ) bizi hüzne boğmuştu. Çiğ punk ruhu ile grindcore’u, mahalle imamı edasıyla diğer ekstrem türlerle kafasına göre evlendirip boşayan PD, bu sefer olabildiğine parlak soundlu ve teknik bir albümle geri döndü. Önce bir yadırgadım, yine her zamanki gibi verdikleri berbat Decibel  röportajını okuyup iyice soğudum. Gel gör ki bir hafta sonra albümü her gün iş dönüşü yolda dinlediğimi fark ettim. Mükemmel bir ekstrem metal ziyafeti, eski PD değil ama çok seyrek olan bir şeydir, eskisinden daha iyi.

22) Paradise Lost – Tragic Idol : Bu albümde Fear Of Impending Hell diye bir şarkı var ki arkadaş, son dört PL albümüne bedel tek başına. LP tasarımından sounduna, bestelere kadar Icon / Draconian dönemi PL’da özlediğim ne varsa hepsi burada. İyi ki bokunu çıkarıp daha da eskiye dönme tribine girmemişler, bu en iyi halleriydi ve bu albüm de bunun kanıtı. Beğenmeyip bir köşeye atan eski fanlar bence tekrar göz atsın:)

Baroness-yellow-green23) Baroness – Yellow & Green :  Hayatını müziğe adamış insanların, sadece bunu yaparak para kazanmak istemesi çok normal bir hareket. Bunun için gerekli riskleri almak, bu risklerin sonunda başınıza gelebilecekleri kabullenmek, buna giden yolda da iyi ve samimi müzik yapmaya devam edebilmek ve hep doğru yerde doğru zamanda olmak; bunlar çok zor işler. Hele ki bu yola girerken amacı kendini müziğe adamak olan bir grup insan için daha da zor çünkü bu saydıklarımın peşinde koşarken müziği ikinci planda bırakmak gibi bir durumunuz var. Bunun sonucunda Mustaine, Manson gibi “karakter yarılması” yaşayacak kadar ünlülüğü kaldıramama durumları, kabuğuna, geldiğin yere geri dönüp oradaki dinleyici tarafından dışlanma hali mümkün. Tam ortasında ise “iyi yeni grup” kontenjanında, bir sonraki albümünüzün merakle beklendiği bir pozisyon duruyor. Tıpkı Crack The Skye öncesi Mastodon’da olduğu gibi. Baroness, Decibel röportajında okuduğum gibi fazlasıyla mütevazı takılarak bu hedefe ulaşamayacağının farkındadır ve  bu albümdeki gibi yüzbinlere ulaşsa ortalığı yıkacak kalitedeki Take My Bones Away, Back Where I Belong gibi besteleri daha büyük bir firma yoluyla dünyaya dinletmeyi akıl eder.

24) DJ Premier & Bumpy Knuckles – Kolexxxion : Bu yıl dört hiphop albümüne aşık oldum, birini yukarıda okudunuz, diğeri de hemen aşağıda, dördüncü 42’ye giremedi, neyse dağıtma konuyu. DJ Premier, aslen çoğunuzun efsane rapper Guru’nun vefatıyla çalışmalarına sonsuza dek ara vermek zorunda kalan Gang Starr’dan bildiği bir isim. Bu abimiz, 90’ların o çok sevdiğim, bir türlü vazgeçemediğim ful bilgisayar ortamına aktarılmamış ama 80’lerin aşırı r&b / funky tınlayan halinden de arınmış hiphop soundunun yaratılmasındaki öncü isimlerden biri. Bu albümdeki tüm besteler onun Jay Z, Kanye West gibi ünlüler için yapılıp son anda albümlere alınmayan eserler. Eğer Bumpy Knuckles değil de daha çağın adamı modunda bir rapper tarafından söylenseydi ortalığı yıkacak bu albüm nedense cilalı prodüksiyonların gölgesinde kaldı bu yıl. E siz bu cilalara kafayı takmayan insanlar olduğunuz için bi bakarsınız artık.

25) Nas – Life Is Good : Yılın bana kendimi en iyi hissettiren dört hiphop albümünden biri de Nas’ınkiydi. Hem hiphop’un püristleri  hem de popülistleri tarafından bir türlü tam sahiplenilmeyen bu altın adam, kariyeri boyunca iniş çıkışlar sergilese de tek boş işe imza atmadı kanımca. Onun çok ciddi bir göz önünde doğru zamanda olamama sorunu vardı ve hep aleyhine işledi bu sorun, hele ki geçen yıllarda Damien Marley ile beraber kotardığı “Distant Relatives” albümü bile underrated kaldı ya, her tarafı Wiz Khalifa’larla falan dolduran hiphop müziğin en entel dantel dergiler tarafından bile ne kadar  yanlış bilindiğinin anlaşıldığının kanıtı olarak kaldı o albüm . 2012 albümü de öyle,  başta Mary J Blidge’in sesiyle kulaklara dolan Reach Out ve The Don olmak üzere baştan sona kendini dinlettiren bir albüm.

26) Kreator – Phantom Antichrist : Bu albümü oldukça geç keşfettim. Lead gitarların şarkıların heryerine durmadan vilülü vilülü şeklinde sololar döşemesi kulağıma battı ve rafa kaldırdım albümü. Sonra geçtiğimiz aylarda grup minik bir EP çıkarttı “Civilisation Collapse” adında. İşte bu EP’de yer alan ve albümde yer almayan “Wolfchild”ı o kadar sevdim ki, tekrar albüme dönünce o gereksiz leadler çıktığında lbümdeki bestelerin bana Coma Of Souls’un verdiği tadı verdiğini anladım. O gün bugündür allahsız hayalet  teypte dönüp duruyor.

27) Sanchos – Hiçbir şey Yapasım Yok Bugün : Sanchos  bana bu yıl Teenage Bottlerocket’ın yaşattığı duyguyu pozitif anlamda birebir yaşatan, acaip güzel  bir Türkçe punkrock albümüne imza atmış. Netten bedava indirilebilen albüm, özellikle vokal-gitar Sarp’ın yazdığı gündelik hayattan, doğal ve içten şarkı sözleriyle ön plana çıkıyor. TR’de punk komik bir şekilde çok fazla grup tarafından iyi icra edilebilen bir tür değil, o yüzden hem klasik punk rocka hem de modern skatepunka göz kırpan, işini iyi yapan bi grup bulmuşken kaçırmayın. Punk dünyada artık çok “ stüdyoda düzeltilmiş” olarak icra ediliyor, burada duyacağınız şey ise tamamen olduğu gibi ve doğal, dolayısıyla kaçınız gerçekten “yeraltından sesler”e biri fetva vermediğinde dayanabiliyorsunuz test etmek için göz atabilirsiniz (soundcloud.com/sanchosmusic).

28) Cannibal Corpse – Torture : Şimdi kim ne derse desin Alex Webster çakal adam. Oldschool DM’in yeniden yükselişini ve retronun pompalanışını öyle güzel görüp CC’a uyarladı ki ortaya grubun en dengeli albümlerinden biri çıktı. Gel gör ki oldsukul DM bebeleri albümü “CC piyasa baba yea” diyerek sahiplenmedi. Gerçi CC’un buna ihtiyacı yok o ayrı da, ben bile albümü ilk girdiğimde o tribe girmişsem “tekniklili” olayının bokunu biraz çıkarmış diyebiliriz CC için. Demek ki ara sıra farklı şeyler iyi oluyormuş. Ha oldsukula göz kırptı dediysek öyle eski albümlerle alakasız falan da değil ha. Webster denilen sihirbaz, her ne yapıyorsa onu AC/D.. aman pardon Cannibal’in sounduna oturtmayı hep iyi beceriyor.

29) High On Fire – De Vermis Mysteriis :  “Kutsallı yılanlı” bir önceki albüm de güzeldi ama kabul edin, soundundan “Samuray”ına kadar albümden bi “ya bu sound bize gitti mi hacı ya” kaygısı akıyordu. Grup bunu taşıyabilecek bir yaşam tarzına sahip olsaydı alır başını giderdi ama Matt baba ve tayfası o kadar büyük oynamak için fazlasıyla işin dibini görmüş adamlar, e bu bizim daha çok sevdiğimiz bir şey. Dolayısıyla ne yaptılar, kendi çöplüklerine geri döndüler. Dördüncü beşinci dinlemede ancak içine girebileceğiniz kadar derin, karanlık, nakış gibi ana içgüdüsel bir kompozisyon mantığıyla işlenmiş harika bir albüm De Vermis Mysteriis. İşin komiği grup özüne dönüp formal şarkı yapısı ve parlak sounddan, dipli karanlıklı sounda, formal olmayan yapıya dönünce yine yılanlı kadar ilgi gördü. Demek neymiş, hiç gerek yokmuş. HOF böyle güzelmiş! Arka arkaya 5-6 ve 7. Şarkılarda hiç çekinmeden bongunuza uzanıp ulu manituya seslenebilirsiniz.

Engulfed-ThroughTheEternalDamnation30) Engulfed – Through The Eternal Damnation : Bu yıl dinlediğim en güzel death metal şarkısı Kadıköy’ümüzün güzide grubu EngulfeD’ın Summoned isimli türküsü ki kendisi bu EP’de arz ı endam ediyor. Artık Death metal’in iki yüzü var. Birincisi sırf “karizmatik” ve bazı “baba adamlardan fetvalı”  bir element diye DM’i takip eden yazış metal kitlesi ve onların yeraltından habersiz, ikiyüzlü samimiyetsizliği. İkincisi bu türün neredeyse bir alt kültür olacak kadar geniş yeraltı dünyasını bilen gerçek fanların ortamı. Engulfed bu ikincisinin TR’deki iyi temsilcilerinden biri. Bu ürünün plağı da çıkacak bu arada, meraklısına :)

31) As I Lay Dying – Awakened : Metalcore dev baydı kabul, artık yılda çıkan iyi albüm sayısı iki üçü geçmiyor. Zira bu sene de While She Sleeps ve All That Remains’le beraber As I Lay Dying özlediğimiz yeşil sahalara çok güzel döndü be müdür. Awakened’de As I Lay Dying, bir süredir 10 üzerinden buçuktan 7’lik götürdüğü işleri 7,5 yollarına kadar taşıyor çünkü bu sefer lead gitaristle vokalisti “hacı siz bi durun ya sounda daha mühim” diyerek kasmamışlar, serbest bırakmışlar. Adamlar da grubu almış götürmüş. Muhtemelen olası bir ikinci metılkor baharında bu albüm çok değerlenecek, bilginize.

32) Replikas – Biz Burada Yok İken  : Post-Haluk Levent dönemi hayatımızda 80 darbesi sonrası Türkiye gibi bir şeydi; herşey dışarıdan çok renkli ama çürümüştü içten içe. İşte Replikas, Anadolu Pop’un devlerinin şarkılarını kendi kimliklerinin ve müziğe getirdikleri yenilikçi yaklaşımların ışığında yeniden yorumluyor ve bize geleceğin geçmişi ezerek değil, özümseyerek, barışarak, içselleştrilerek kurulabileceğini öğretiyor. Bu albümü dinlerken hep 60’lı ve 70’li yıllarda hatırı sayılır bir oranda kitleselleşmeyi başarmış Türkiye muhalif gelenekleri, devletin efendileri tarafından ezilmeden, önü kesilmeden halk tarafından “özümsenebilseydi” bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olurduk onu düşündüm. Arada bir bağ olduğundan değil, tamamen serbest çağrışım. Mutlaka dinleyin.

33) The Sword – Apocryphon : Bu albümün öyle epik ve atarlı bir açılış şarkısı var ki ( The Veil Of Isis ), albümün geri kalanındaki berbat şarkı sıralaması ve hiç olmadık yerde girip çıkan bir iki filler şarkı umurunuzda bile olmuyor. The Sword, yıllardır aynı çıtada bir seviyeyi koruyarak yürüyor fakat bu sefer hiç unutulmayacak, yıllar sonra bile dinlenecek şarkılar yapma seviyesine geldiklerinin işaretlerini veriyorlar. Bundan yıllar önce Metallica’nın alt grubu olarak TR’ye geldiklerinde The Sword’a bok atan bebelerin bugün grubun fanı olduklarını görmek ise insanı kıkırdatan, iç gıdıklayan bir durum . Köşelerde kıstırır, çekinmeden gıdıklarım ona göre.

34) Kafabindünya – Obi:  Post rock beni dev baydı hacılar, açıkça söyleyeyim. Gel gör ki, bu albüm sabah sabah işe giderken yolda beni öyle bir çarptı ki, hayatımda yazdığım en garip reviewlardan birine imza attım sayesinde. Albümü grubun yerli merli olduğunu kafaya takmadan dinlediğinizde ilk göze çarpan mükemmel şarkı sıralaması. Grup bunu özellikle mi yaptı bilmiyorum ama albümün “yolculuğu” o kadar başarılı ki, bir ay kadar teybimden çıkmadı. Bu yıllarda bunu yapabilen albüm çok azdır herkes için. Obi, o fastfood gidiş hattı bozabilen ender albümlerden biriydi bu yıl.

35) Afgrund – The Age Of Dumb:  Artık Nasum yok ya, ben her sene bir Nasum klonuna platonik aşık oluyorum bu yüzden. 2000’lerin ikinci yarısından genç bir grup olsa da isim olarak üç albümleri var ama  ilk defa bu kadar “keskin” hatlarla saldırdılar üstümüze. Dedim ya eğer iflah olmaz Nasumworship durumu sizde de var ise kaçırmayın.

OFF-ST-294x30036) OFF! – st : E bu bir punk süper grubu. Çoğunuzun averajda tanıyacağı tek adam Keith Morris, eski Black Flag solistlerinden. Bu albüm grubun ilk EP’sinden beri yavaş yavaş bacayı saran ve önümüzdeki dört-beş yılın muhtemel yeni retro modası olacak “83-punk-revival” kafasının tam gaz devam ettiği harika bir eser. Bunu ve Classics Of Love’ın “grupla aynı adı taşıyan” albümünü mutlaka iyi dinleyin. Seneye heryer bunlar gibi olmaya çalışan kopyalarla dolduğunda “ben bu işi başında yakalamıştım” der artistik yaparsınız hoşlandığınız kıza/çocuğa. Bak ne kadar faydalı bi insanım ben toplum için ya.

37) All I Need – Second Chance  EP : Pop punk dendiğinde sular akmaz durur kafasında bir adam değilim ama All I Need bu sene ülkemizde çaldıktan sonra onları canlı seyretmiş kırk kadar insanın da bir daha eskisi gibi olmadığından da eminim. Billy Talent’in yeraltı versiyonu diyebileceğimiz grup o kadar ruh dolu o kadar kafaya çekiç gibi inen bir enerjiye sahip ki hayran olmamak elde değil. Bu EP’yi nereden nasıl bulursunuz bilmiyorum ama punk ve türevleriyle ilgili herkes bir göz atsın.

38) Orange Goblin – A Eulogy For The Damned : Eğer eski zamanlarda, mesela 90’larda olsaydık bu albümde yer alan “Filthy And The Few” çoktan marş olmuştu dillerde. Ama artık zamanın göze kulağa çarpan datayla doğru orantılı olarak ışık hızıyla aktığı bir çağdayız ve kimse tek tek şarkılara aylarını vermiyor. Yine de bizim görevimiz vatandaşı uyandırmak tabii, dinlememek sizin kaybınızdır. ( Bu albüme dikkat çeken bir diğer yayının da Blue Jean / Headbang olması diğer bir konu. Bu yıl hem Napalm Death hem de Cannibal’e de dikkat çekerek eski Laneth ruhuna sahip çıktılar, helal olsun )

39) Gojira – L’Enfant Sauvage :  Bu grubu hiç sevmezdim eskiden süt oğlan. Soğuk bulurdum. Bu albümde kanım ısındı ekibe. Röportajlarında biraz fazla soyut ve dobra konuşmaktan kaçan adamlar olarak gördüm ama harika da bir konser DVDsi çıkardıktan sonra gözüme girdiler ( hah benim gözüme girdiler ya ondan sonra yürü ya kulum dedi lusifır ). Oldukça kolay anlaşılır ve dinlenebilir bir modern metal/doom/sludge kolajı  Gojira ama bu albümdeki Earachestyla moetalik endüstriyel tonlar onları çok daha çekici kılıyor artık.

40) Sakatat – Bir Devrin Sonu 12” : Tam da amacına uygun bir albüm adıyla mince core’un TR kralları kendi kendini imha etti. Bu topraklardan çıkmış en iyi yeraltı gruplarından biriydi Sakatat, bu bir gerçek. Bu yüzden gelecek ay gerçekleşecek Agathocles konserinde izlemeyi sakın unutmayın, final performansları olacak. Kafa atmak için; sakatatgrindcore.com

41) Tim Barry – 40 Miler : Farkında mısınız akustik albüm yok bu sene neredeyse listemde. Çünkü bu iş artık bir ekmek kapısı oldu ve millet akıyor bu olaya, büyük sıkıntı büyük. Dolayısıyla tayfaca seneyi Chuck babanın eski şarkılarının farklı düet yorumlarıyla geçirirken bu albüm çıktı karşımıza hastası olduk. Zaten daha önce iki defa yazdım albümü, abartmıyorum ama bu yıl akustiğe, folkluluya dokunan en samimi albüm budur nazarımda.

42) Machine Head – Machine Fuckin Head Live: Bu albümün reviewunu Headbang’de Sadi’den okuyunca ilk ağzımdan çıkan “hade len live albüm mü kaldı görsellilik çağında” oldu. Fakat arkadaş daha sonra albümü dinledim ve dağıldım. Ben şahsen bu adamların dev gibi bir salonda analog kaydettiği The Burning Red’den sonra grubun fanı oldum. Öncesinin güzelliği de, sonrasının popluğu da hoşuma gitti o albümden sonra. E grubun üçüncü evriminde thrash metalin modern bir hibridini icra ediyor olmaları da çok hoşuma gidiyor. Dolayısıyla bu albüm, gruba benim gibi hasta olan fanlar için çok iyi bir seçenek zira oldukça dengeli bir playlisti var. Son albümün turnesinin başlarında batırıp durdukları yeni şarkıları da öküzler gibi çalmış Rob ve tayfası. Umarım ileride DVD’si de çıkar ve Elegies gibi yazış bir DVD’nin konusu açılmaz bir daha.

Gerekli gereksiz ekler;

Bunları da sevdim;  Billy Talent – Dead Silence , UÇK Grind & Ketum – Split CD, Municipal Waste – The Fatal Feast, Classics Of Love – st, Graveyard – Lights Out, Unsane – Wreck, Testament – Dark Roots Of Earth, Lynyrd Skynyrd – Last Of A Dying Breed, Weapon – Embers And Revelations, Chopstick Suicide – Lost Fathers & Sons, Candlemass – Psalms Of The Dead, Anti Flag – The General Strike, Accept – Stalingrad, The Offspring – Days Go By, While She Sleeps – This Is The Six, Anaal Nathrakh – Vanitas, , Down By Law – Champions Of Heart, Killing Joke – MCMXII, My Dying Bride – A Map Of All Failures, Norah Jones – Little Broken Hearts , Tragedy – Darker Days Ahead, Godspeed You Black Emperor – Allelujah Bend… , Corrosion Of Conformity – st, Dopelord – Magick Rites, Jneiro Jarel & MF Doom – Key To The Kuffs, The Bones – Monkeys With Guns, Goatwhore – Blood For The Master, Ihsahn – Eremita, Desaster – The Arts Of Destruction, Mutilation Rites – Empyrean, Sigur Ros – Valtari, FUBAR – Lead Us To War, Samothrace – Reverence To Stone, Neurosis – Honor Found In Decay, Noisear – Turbulent Resurgence, Public Enemy – Most Of My Heroes Still Don’t Appear On Stamp, Grizzly Bear – Shields,  Cattle Decapitation – Monolith Of Humanity, Strife – Witness A Rebirth, Gaza – No Absolutes In Human Suffering, Anthony & The Johnsons – Cut The World, Murder Construct – Results, Periphery – Periphery II This time it’s…, Matt Skiba & The Sekrets – Babylon , Bruno Mars – Unorthodox Jukebox, Alcest – Les Voyages de L’Ame, Nada Surf – The Stars Are Indifferent To Astronomy, Leonard Cohen – Old Ideas, The Menzingers – Of The Impossible Past, Every Time I Die – Ex Lives , Meshuggah – Koloss , The Mars Volta – Nocturniquet, Stick To Your Guns – Diamond, Jodis – Black Curtain, Prong – Carved In Stone,  Jack White – Blunderbuss, Phobia – Remnants Of Filth, NOFX – Self Entitled , Sun Kil Moon – Among the Leaves, Title Fight – Aural Green, Early Graves – Red Horse, Unisonic – st, JK Flesh – Posthuman, Six Feet Under – Undead,  General Surgery – Like An Ever Flying Limb, Burial – Kindred, Deathspell Omega – Drought, Municipal Waste & Toxic Holocaust – Toxic Waste split 7″, Lecture – st EP, Genç Osman – Gökyüzü Masmavi , Consume The Vanity – The Joke, Isis – Temporal, Kylesa – From The Vaults 1, ,  Strike Anywhere – In Defiance Of Empty Times, Yasemin Mori – Deli Bando, Asphyx – Deathammer

Fark ettiğiniz üzere Japandroids’den Ceylan Ertem’e kadar dergilerin listelerinde yer alan ya da yılın son onbeş günü fark ettiğim, yılın geri kalanında kaçırdığım, son anda fark ettiğim albümleri koymadım, bir albümü hazmetmeden hakkında yazmayı sevmiyorum, e herşeye de yetişilmiyor ki arkadaş… Onlar için zaten kaynak olarak Pitchfork’tan Çekme Kaset’e , Decibel’den Bantmag’a kadar bir çok über başarılı dergi ve blog var, oraları ziyaret etmenizi tavsiye ederim. İi günner dilerim.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.