Şok Etkisi Nerede?

Paylaş:
Şok Etkisi Nerede? - Paslanmaz Kalem

Müzik dinleyicileri olarak genellikle tek bir nihai hedefin peşindeyizdir: algılamak. İnsan kulakları –üzerlerinde birer “kapak” olan gözlerin aksine– dışarıdan gelen seslere mütemadiyen açık oldukları için bir algılama sisteminin parçasıdırlar. Duyum, muhakeme ve akılsal bir çerçeveye oturtmak “algılamak” dediğimiz eylemin neredeyse özdevimli safhalarıdır. Bu safhaların sonucunda dinlediğimiz ve algılamak istediğimiz nesne, yani müzik, “algılanan” diye tanımlayabileceğimiz yüce/süblim bir seviyeye terfi eder. “Anlaşılan,” atalet ima eden, sabit ve güvenli bir seviyedir. Peki ya anlayamadığımız, daha önceden duymadığımız ya da algılamak istediğimiz nesnede duymayı beklemediğimiz sesler/imgeler? İlk duyulduğunda bir beklenmediklik hissi uyandıran, nereye oturtacağımızı hemen kavrayamadığımız çalışmalar? İşte bunlarla yaşadığımız “şok etkisi”ni özler oldum. Ekstrem müzik dinlediğimizde karşımıza hep aynı sahnelerin çıkacağını biliyor olmak bir bıkkınlık hissi yaratmıyor mu?

king diamond - paslanmaz kalem

70’lerde King Diamond

Metal müziğin her çeşidi ve diğer ekstrem müziklerin hepsinin dayandığı bir “şok etkisi”nin varlığı hepimizin malumu ve hatta klişeleşmeye yüz tutan bir kavramdır. Bu müzikler, ilk duyulduklarında, dinleyiciyi yabancı bir ekolojinin içine çekiyor ve dinleyicinin “dinleyerek algılama” hedefini alt üst edip bir şok etkisi yaratıyorlardı. Sadece gürültü, seslerin yüksekliği, enstrümantasyonun hırçınlığıyla değil, sözlerdeki sıradışı imgeler ve beklenmedik mesajlar/ideolojilerle de bu sağlanıyordu. Bu tarz müziklerin kulaklarımız ve zihnimiz üzerinde sürdüğü bir hüküm, bir kontrol edilemezlik ve beklenmediklik duyguları bulunduğu sürece de bu etki hep sürdü. Biz ekstrem müzik dinleyicilerinin belki de en çok bağımlısı olduğu şey de buydu.

Ama şimdi sık sık sorar oldum: Bu şok etkisi nerede? Ekstrem müzikler artık bizi bir daha şaşırtamayacak mı? Birçoklarının dile getirdiği gibi, İnternet sayesinde gezegenimize dair haberlerin çoğunda şiddet ve yıkımı bütün çıplaklığıyla gördüğümüz için sanat eserleri bizi etkilemiyor mu gerçekten? Medeniyetin daimi gürültüsünün yanında dinlediğimiz müziklerdeki distortion ve yüksek sesler bizi yerimizden oynatmaz hale mi geldi? Pornogrind gibi sapkınca sözler barındıran yeni bir grindcore türünü duyunca, bu yüzden mi burun kıvırıp esnemeye başlıyoruz?

tritone - paslanmaz kalem

Temsili bir triton resmi

Rock müzikteki ilk şok etkisi örneklerini hatırlayalım. Çağdaşları Black Widow alenen okült ve satanist imgelerle söz yazsa da hem besteler hem de güfteler açısından sınırları zorlayarak kariyerlerine başlayacak olan grup Black Sabbath’tı. Grupla aynı ismi taşıyan ilk albümlerinin açılış parçası “Black Sabbath”ta şok etkisi, evrensel olarak tedirgin edici ögeler üzerine kuruluydu: karanlık sözler, düşük tempo, reverb efektli, derin sesler, çığlıklar, şarkının zamanını ya da temposunu değil de anlatılan olayları vurgulayan davullar, alışılmadık bas gitar yürüyüşleri ve Toni Iommi’nin gitarında duyduğumuz, hepimizde dehşet uyandıran triton gitar yürüyüşü. Yüksek seste çalındıkları zaman, bu ögelerin kombinasyonu sıkı bir korku filminin etkisini anımsatıyordu. (Ki Black Sabbath üyeleri hedeflerinin bu olduğunu birçok röportajda halihazırda dile getirmişti.)

Şoke etme eyleminin bayrağını Black Sabbath’ın elinden Avrupa’daki death ve black metal grupları alacaktı. Sabbath’ın “kirli” müziği onların elinde daha da kirlenecek, imgeler daha da şoke edici olmaya başlayacaktı -hele hele İskandinav black metal sahnesinin kimi üyeleri işi fazla ciddiye alıp bu yolda değişik suçlara bile karışacakken. Aslında durum çok ilginçti: Venom’ın punk rock etkili satanist pub müziklerinden kiliselerin ateşe verildiği infial olaylarına gelinmişti. Aslında bu metal türlerinin vaadi büyüktü: Velvet Underground ve benzerlerinin sunduğu şekilde nazik bir devrim önermiyor, hippi komünlerinin barışçıl doğa mücadelelerinin yerine erotik, bedensel ve bireyci bir komünite yerleştiriyor ve “kutsallık”a dair her şeyi (“Tanrı,” “insan,” “yaşam,” “aşk,” “sevgi” vs.) yerle bir ediyorlardı. Rock müzik “elektrikli kilise”yi getirmişti, onlar da bunu yıkıyorlardı.

black metal seyircisi - paslanmaz kalem

Erotik, bedensel ve bireyci bir komünite

Black Sabbath ve ardıllarının yarattığı bu etkiye baktığımızda, Fransız filozof Georges Bataille’ın “ihlal” (“transgression”) kavramıyla sıkı bir paralellik içerdiğini ve hatta Bataille’ın yaptığı uyarılara istinaden de etkilerinin gücünün azaldığını anlayabiliyoruz. Bataille’ın (ve bahsi geçen müzik gruplarının) “ihlal”le hedefledikleri şey, siyaset, din, ana akım ideolojiler ve sanat tarafından belirlenen ussallığı, yani rasyonaliteyi kırmaktı –varılacak nokta (daha korku verici olsa da) daha sahici, daha doğal bir düzlemdi. Varılması hedeflenen bu düzlem barış ve mutluluk dolu bir dünya mı? Ya da daha az yoz bir toplum mu? Ya da varoluşu daha anlamlı bir evren mi? Ya da varoluşunun anlamsızlığıyla barışmış bir insan topluluğu mu?

ling che - paslanmaz kalem

Bataille’ı etkileyen ling che fotoğrafı

“İhlal” peşinde olan Bataille ve ekstrem müzik grupları için hedeflenen şey, bunlardan çok, öznenin özkimliğinin bir an için dahi olsa yırtılıp atıldığı, var olan kodların bir an için silindiği bir odanın kilidini açmaktır. Bu “oda”ya, yani bu “ihlal” hissine dair en önemli şeyi de Bataille özenle vurgular: Şoke edici bir resmin devamlı şoke edememesi gibi, uçucudur. Her an aynı etkiyi gösteremez. (Bataille da ling che ismi verilen bir Çin idam metodunun etkisi altındaydı. Dik bir sopaya bağlı mahkûmun vücudundan yavaşça parçaların kesildiği bu idamın 1905 yılında gerçekleştirilen bir örneğinde, mahkûmun yüzündeki esrik ifade Bataille’ı büyülemiş, filozofu konu hakkında kapsamlı bir analiz yazısı kaleme almaya yönlendirmişti.)

Bataille “ihlal” duygusu için bir “maruz kalma, bulaşma” durumu gerektiğini ifade etmişti. Benliklerimiz dış dünyadan ayrı bir şekilde var olduğu ve “ben” olmayan her şeyle kopuk bir süreklilik içinde yaşadığı için “ihlal,” bu “maruz kalma” sayesinde gerçekleşmektedir. Ortada daimi bir ihlal varsa, bu tarz bir teamül işe yaramayacaktır çünkü bu durumda ihlal, kanun haline gelmiştir ve taşıdığı herhangi bir yük veya sunduğu herhangi bir sıra dışılığı kaybeder. Dolayısıyla, der Bataille, ihlal için tabu gerekmektedir: “İhlal, bir tabuyu ortadan kaldırmadan askıya alır.”

Ekstrem müzisyenlerinin uyguladığı teknikler ve yarattıkları görsel ve sözel imgeler biz dinleyicilere “maruz kalma” imkânını sunmayı uzun bir süre önce bıraktı –artık her metal grubu en vahşice sözleri kaleme alıyor, her grup yüksek sesli, bol compressor efektli, kulak patlatıcı müzikler icra ediyor ve hiçbiri o önceden belirli kıyafetlere bürünmeden ve makyajları yapmadan karşımıza çıkmıyor. Grindcore mu dinliyorsunuz? Her yer kan revan içinde kalacak, bunu biliyorsunuz. Black metal mi dinliyorsunuz? Her yer simsiyah olacak ve bolca makyaj göreceksiniz. İhlal bitti, dolayısıyla şok etkisi bitti; bunlar artık birer norm.

akercocke - paslanmaz kalem

Akercocke

lamb corpse paint 2 - paslanmaz kalem

Norveç’te artık kuzular bile corpse paint ile doğuyor

Alice Cooper’ın 1960’lı yıllarda yaptığı shock rock teatrallerinin artık birer norm olduğunu ve hiçbir şok etkisinin kalmadığını fark eden müzisyenler de yok değil. İngiliz death metal grubu Akercocke’un kliplerine ve genel olarak sanatsal yaklaşımlarına bir bakın: Satanist bir death metal grubunun takım elbiselerle karşımıza dikilmesi şoke eden bir görüntü haline gelmiş. Veya Amerikan black metal sahnesindeki Xasthur, Wolves in the Throne Room, Krallice, Botanist, Leviathan ve Liturgy gibi grup ve müzisyenlerin normlaşmış estetik kaygıları bir kenara bırakmalarını çok heyecan verici buluyorum. Bu gruplar, aralarında derin farklılıklar olmak üzere, yüz makyajı yapmıyor, klişeleşmiş, vahşice sözler kaleme almıyor ve şok etkilerini bunların dışındaki şeyler üzerine kuruyorlar.

Takım elbise giymek veya biyodinamik tarımla uğraşan bir black metal grubunda çalmak, çoğunluğun kafayı kan ve cinayetle bozduğu bir ortamda asıl şok etkisini yaratabiliyor.

 

Not: Bu makale ilk olarak HolySin dergisinin yedinci sayısında yayımlanmıştır.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.