PERDE ARKASINDAKİLER: Tarkan Gözübüyük

1176
0
Paylaş:

Perde Arkasındakiler’in yeni bölümünde Pentagram’dan tanıdığımız Tarkan Gözübüyük var. Tabii ki Pentagram’daki enstrümanist görevinden ziyade kendisinin prodüktör kimliği ile ilgilendik daha çok. Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah, Teoman gibi isimlerin albümlerinde prodüktörlük yapan Tarkan Gözübüyük’e soruları yazarımız Burak Gülgüler sordu, Pentagram’ın son albümüyle ilgili düşüncelerini almayı da ihmal etmedi. Tarkan’ın, prodüktörlük kariyerindeki deneyimlerini ve bilgi birikimini sözünü sakınmadan bizimle paylaştığı bu röportajı özellikle ilk defa albüm kaydına girmek isteyen rock gruplarımızın okumasını tavsiye ederim.

Türkiye’de rock’ın kaderini pozitif anlamda değiştiren önemli albümlerden biri olan “Dünya Yalan Söylüyor”un da prodüktörü sensin. Bence bu albüm ülkede bildiğimiz anlamda distortionlı gitarın doğru şekilde kaydedildiği ilk albüm olma özelliğine sahip. Kayıt yaparken özellikle grubun ihtiyacı oldugunu düşündüğü soundu yakalamaktaki sırrın ne?

Özel bir sır bilmiyorum. Zamanla daha fazla şey öğrenip tecrübeleniyorsunuz, bu da işinize yansıyor. Özetle, her adımı kitabına uygun ve özenerek atmaya çalışıyoruz. Grup iyi olduğu zaman kayıt da iyi oluyor. Türkiye’de 90’ların ikinci yarısından itiberen yapılmış çok iyi gitar kayıtları var bu arada. Örneğin Kurban’ın ilk albümü sonik olarak çok üst seviyede.

Özellikle grubun prodüktörle olan kimyası, prodüktörun kayda müdahale özgürlüğüne sahip olması; bunlar iyi bir gitar soundunda teknik nedenler dışında ne kadar etkili? Bu anlamda “ya şu kayıtta şöyle bir ton olsaydı acaip olurdu ama grup istemedi n’apalım” diyebileceğin bir albüm var mı? Çünkü bize ” Dünya Yalan Söylüyor”da MvÖ sözünü dinlemiş gibi geliyor. Aslında gelecek albümdeki kaydın güzelliği kendisini MvÖ’nin Yaz single’ından da belli ediyordu ama Dünya Yalan Söylüyor’da sound bütünlüğü albüm olduğu için daha belirgin. MvÖ’nin son albümü Güneşi Beklerken’in soundu hakkında ne düşünüyorsun?

MvÖ ile “Yaz” ve “Deli” olmak üzere iki mini albüm, üç de uzunçalar kaydettik. Dünya Yalan Söylüyor’daki sürpriz etkisini her defasında bekleyemeyiz doğal olarak. Fakat sonrakiler de içerik, estetik ve teknik olarak belli standardın çok üstünde yapımlar. Son albümleri Güneşi Beklerken de buna dahil. İşin kimyası, öncelikle ekip içindeki arkadaşlığa ve sağlıklı iletişimin gözetilmesine dayanıyor bence. Sayın Serdar Ateşer çok değer verdiğim bir müzisyen. Grupla da çok iyi bir uyum yakaladıklarını düşünüyorum.

pentagram-tarkan

Pentagram’ın son albümüne sound için gelen eleştirilerde bugün yeniden albüme dönüp baktığında haklı bulduğun noktalar var mı? Davul soundu için ne düşünüyorsun. Kafanda son albümü kaydederken referans aldığın bir albüm var mı kendi dinlediklerinden?

Son albüm için dikkate değer bulduğumuz mercilerden genelde olumlu dönüş aldık. Kayıt ve miks aşamasında yapılan tercihlerle ilgili de görüşüm değişmedi. Dinleyiciler arasında vokal değişimini yadırgayanlar oluyor beklendiği gibi. Fakat Bartu, Ogün ve Murat katıldığında gelen tepkilere kıyasla bu sefer gayet iyi başladığımızı düşünüyorum.

Kayıtta sevgili Aykan İlkan’a ait Yamaha Oak Custom model altı parça davul seti ve Cenk’in Endorser olduğu İstanbul marka ziller kullanıldı. Tonlarından ve miks içindeki pozisyonundan memnunum. Fazla ön plana çıkamıyor ama bu haliyle yeni vokalist Gökalp Ergen’in yorumundaki detayları duymamıza imkan veriyor.

MMXII için en önemli referans, 2008’de yayınladığımız konser albümü oldu. Daha önceki albümlerde, sağda ve solda ikişer Hakan, ortada üç Metin şeklinde bir numara vardı. Metal albümleri, yeterince güçlü ve geniş duyulsun diye genelde böyle yapılıyor. Bu defa, Bostancı’daki konser kaydının sonucu bizi cesaretlendirdi. Son albümde, panoramik olarak grubun sahnede çaldığı formasyonu yansıtmak istedik. Parçaların büyük bölümü de eski usül canlı kaydedildi.

Yamaha Oak Custom Davul Seti

Yamaha Oak Custom Davul Seti

Prodüktör masasına oturan bas gitaristlerde genelde overall soundda kendilerini ön plana çıkarma isteği olur (misal DD Verni, Steve Harris) fakat seni hep daha çok John Deacon ve Justin Chancellor tarzı bir mütevazılıkta görüyoruz, hem albüm hem de canlı performans kayıtlarında. Buna katılıyor musun? Mesela solo bir albüm ya da kendin bas çaldığın bir yan projen daha olsaydı yine aynı tarzı mı benimserdin?

Seçilebilirlik olayı bütün meslektaşlarım için meseledir. Özellikle ilk yıllarda eş dost ve aile halkı, dinlettiğiniz kayıttaki rolünüzü algılamadığını nezaketle gizlemeye çabalar, siz de mahcup hissedersiniz. O yüzden; imkanı olan Steve Harris, DD Verni gibi basçılar isyan edip bas gitarı öne çıkardığında hep saygı duyarım. Fakat “Overall Sound” konusunda özellikle sahnede böyle bir bas tonuyla, “defansın arkasına atılan uzun toplarda büyük sorun yaşarsınız.”

Bu enstrümanın müzik içindeki rolünü kavramak, örneğin bendenizin yirmi senesini aldı. Bu yüzden bir paragrafla açıklayamam. Fakat soruya dair; kulaklarımız insan sesine odaklanarak evrildiği için, bu frekansı yani Mid frekansları daha net algılıyoruz. Bu aralık da yaptığımız müzikte trampet, vokaller ve gitarların öncelikli alanı.

Marcus Miller, bir röportajda söylediğine göre bas kanalının miks içindeki ideal seviyesini bulmak için, kapatınca eksikliğinin bariz olduğu, fakat açınca kulağa çarpmadığı noktayı ararmış. Bu güzel bir ipucu bence.

Favori bas gitaristlerin kimler?

Caz, funk ve RnB kökenli basçılara da büyük hayranım fakat çaldığım tarza en fazla etki edenler olarak Paul McCartney, Jack Bruce, Noel Redding, Jaco Pastorius, John Entwistle, John Paul Jones, Geezer Butler, Chris Squire, Tony Levin, Geddy Lee, Billy Sheehan, Steve Harris, Cliff Burton gibi isimleri sayarım.

Eğer bir rüya grupla çalmak istesen kadro kimlerden oluşurdu?

John Bonham, Randy Rhoads ve Lane Staley.

pentagram-tarkan-spitting-flameDave Grohl’un Sound City filmini seyrettin mi? O dönemin analog kayıt ortamı ile bugünkü dijital çağın birbirlerine karşı, göreli üstünlüklerinin neler olduğunu düşünüyorsun?

Harika bir belgesel. Her müzisyenin izlemesi lazım. Ayrıca filmi izleyen dinleyiciler de stüdyo kayıt ortamına merak duyuyor. Biz analog teyp döneminin sonuna yetiştik. İlk iki albüm 16 kanal 1/2 inch, Anatolia ise 24 kanal 2 inch makara banta kaydedildi.

Yazılım dünyası, geleneksel kayıt cihazlarına muadil olma konusunda önemli yol aldı. Fakat bazı aşamalarda hala analog ekipmandan vazgeçilmiyor. Dijital teknoloji fizibilite olarak avantajlı. Örneğin yirmi dakika kayıt yapabildiğiniz bant maliyetindeki bir sabit diskle yüzlerce saat kaydedip saklayabilirsiniz. Yahut, hesaplı bir yazılım, üretimi binlerce lira tutan bir efekt aletini ziyadesiyle taklit edebiliyor. Fakat doku ve derinlik olarak henüz kalitesine yaklaşılamayan, klasikleşmiş cihazlar da az değil.

Kavacık Stüdyo DB, Levent Marşandiz ve Moda’da Erekli Tunç stüdyoları, Istanbul’da bant kayıt keyfini yaşayabileceğiniz nadir müesseselerden.

Dinleyip de kayıtlarını ben yapsam keşke dediğin yerli ve yabancı isimler kimler?

Çocukluktan beri dinlediğim, bana ilham veren grup ve sanatçıların hepsiyle çalışmak isterdim. Bir eksik gördüğümden değil de, bu müzisyenlerle zaman geçirebilmek ve mucizelerine canlı tanık olabilmek için. Yerli isimlerden Cem Karaca, Moğollar ya da MFÖ ile kayıt yapmak isterdim.

Türkiye’de neden tam anlamıyla, yüzde yüz, dünya standartlarıyla kapışan, kısaca tek kelimeyle MÜKEMMEL diyebileceğimiz kayıtlar yapılamıyor?

Son yıllarda Türkiye’de uluslararası düzeyde albümler kaydediliyor aslında, fakat bunun değerlendirmesini yapabilecek görgü ve birikime sahip müzik yazarı fazla yok. Belli başlı isimler dışında herkes subjektif.

Türkiye’deki müzisyenlerin, özellikle rock müzik ve türevlerini icra eden ve iyi bir kayıt yapmak isteyen grupların stüdyoda sana gelmeden önce neleri bitirmiş, yemiş, yutmuş olması gerekir? Sana kayıt için gelen bir gruptan ne bekliyorsun? Yerli gruplarda en çok gördüğün eksik nedir?

Öncelikle müziğin gerçek hayatta bir karşılığı olması önemli bana göre. Yani parçaların kayıttan önce mümkünse sahnede, değilse prova ortamında canlı çalınarak son halini bulması gerekiyor. Bu süreç, işin özgünlüğü ve kayıtta izlenecek metoda karar verme açısından çok belirleyici.

Bir diğer konu; gruplar günün şartlarında ayakta kalabilmek için video, fotoğraf, internet faaliyetleri, konser bağlantıları, gelir gider hesaplamaları, sponsorluk, edisyon, sunum ve tanıtım planları, meslek birliği üyelikleri gibi müzik dışında tonla meseleyi aksatmadan takip etmek durumunda. İşlerin sağlıklı ilerlemesi, başta menajer ve yapım şirketi olmak üzere bu alanlarda aktif ekiplerle işbirliğine dayanıyor.

Aralarındaki sorunlarını halledip de en azından temel konularda bütünlük yakalayamayan bir çok yetenekli grup henüz olgunlaşmadan dağılıyorlar. Her anı keyifle ve hevesle yaşanması gereken bir macera, kolayca maksadından saparak depresyon sebebi olabiliyor.

tarkan-gozubuyuk-studyo-babajim

Prodüktörlük mantığı ülkede hangi noktada? Gruplara “bu rif o kadar iyi değil, bir de şöyle deneyin” ya da “bu sözleri/vokal melodisini değiştirsek mi” gibi önerilerle gittiğinde nasıl tepkiler alıyorsun? Bu işi yapmak isteyenlere önerilerin nedir?

Prodüktörlük, Türkiye’de yeni bir kavram değil. Geçmisten bugüne Şerif Yüzbaşıoğlu, Ergüder Yoldaş, Atilla Özdemiroğlu, Onno Tunç, Melih Kibar, Ümit Eroğlu, Rıza Erekli, İskender Paydaş gibi daha bir çok önemli isim var bu nosyonu temsil eden. Mesleki düzenlemeler konusunda medeni ülkelerin yüz yıl kadar gerisindeyiz fakat ortada iyi bir grup varsa bunu kayda geçebiliyoruz.

Gruba “bu rifi beğenmedim, öyle değil böyle çalın” şeklinde yaklaşmak bence doğru değil. Öncelikle kendi hissiyatınızı dayatmak, iyi niyetli de olsanız işi köreltiyor. Herkesin ruhunu yansıtabildiği, her önerinin en azından denendiği, neticesinde hemfikir olunan kompozisyonlar daha renkli oluyor. Bir noktaya mercek tutacaksanız, zevkinize uymadığı için değil de, şarkının hikayesini aksatan bir bölüm ya da ifade için olmalı. Özellikle artistik meselelerde, tespit ettiğiniz soruna işaret edip, grubun çözümü önce kendi aralarında bulmasına zaman bırakırsanız, ekibin morali ve kendine güveni bakımından faydalı oluyor. Bir argüman uğruna nezaket sınırlarından taşmamak da uzun vadede önemli.

Bu işi yapmak isteyen arkadaşlara, uyku ve çalışma saatlarini mümkünse düzenli tutmalarını ve arada bir tatil yapmayı unutmamalarını öneririm. Olabildiğince düzgün beslenip spor yapsınlar. Ailelerini, arkadaşlarını ve sevgililerini de fazla ihmal etmesinler.

En son hangi prodüktörden hangi albümü çok beğendin?

Alice In Chains – The Devil Put Dinosaurs Here (Nick Raskulinecz), Black Sabbath – 13 (Rick Rubin), Motorhead – Aftershock (Cameron Webb)

Kayıt aşamasında müzisyenlerle aranızdaki en komik diyalog ya da tuhaf istek neydi?

Komik hikayeler var da ben güzel anlatamıyorum :)

Cevaplar için teşekkürler.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.