PENTAGRAM – MAKİNA ELEKTRİKA

Paylaş:
Pentagram - Makina Elektrika albüm kritiği - Doğu yücel Paslanmaz Kalem

TAM KADRO PENTAGRAM’DAN METAL MAKİNA

Türkiye’nin en büyük (ya da tek büyük) heavy metal grubu Pentagram’ın en önemli üyelerini bir araya getiren yeni albümü çıktı. “Makina Elektrika”, sadece bir metal makinası değil, grubun geçmişini de özetleyen bir Zaman Makinası. Şimdi eski logoyu DeLorean’ın kontaktına takalım, Pentagram albümlerinin ilk çıktığında nasıl karşılandığına bakıp, internetteki tartışmaları da es geçmeden yeni albümü inceleyelim…

Doğu Yücel

 

Pentagram’ın ülke müziğindeki yerini düşününce aklıma hep Zaytung’un feyk müzik dergisinin kapağındaki espri geliyor, şöyle yazıyordu spotta: “Pentagram’dan Pentagram’a Türk Metal Grupları Dosyası”. Bu şaka, Türkiye’de onca zorluğa rağmen müzik yapmaya devam eden metal gruplarına haksızlık olarak görülebilir ama diğer yandan da bir gerçeğin altını çiziyor: Türkiye’de kitlelere seslenebilen, üretimsiz geçen uzun zamanlara rağmen bir şekilde hep faaliyette olan, metal bayrağını tek başına taşıyan grup oldu Pentagram. 

Fakat tüm bu rakipsizliğine, diğer gruplar ile aralarına giren popülerlik uçurumuna ve kalite farkına rağmen ilginçtir Pentagram beğeni kadar eleştirilerin de odağında oldu. Üstelik bu, genç arkadaşların sanabileceği gibi son dönemlere özgü değil, en baştan başlamıştı. Yani şu an klasik kabul edilen 1989 tarihli “Pentagram” albümü de, yurt dışına açıldıkları öncü albüm “Trail Blazer” da, muhtemelen metal müziğimizin en popüler albümü “Anatolia” ve çoğunluğa göre müzikalitede zirve yaptıkları “Unspoken” da tartışmalara neden olmuştu. 

Pentagram her albümde metalci ordusunu büyütse de nadiren metal entelijansiyasının gözüne girebildi. İlk albümle çığır açtıklarından hemen sonra çatlak sesler gelmeye başlamıştı, “Şurası Destruction’a, burası Slayer’a benziyor” diye. “Trail Blazer” hakkındaki tartışmalar ise daha albümün promosyon aşamasında başlamıştı, albümün ilanlarında Pentagram’ı öven “popüler kültür”e ait isimler yadırganmış, davulun elektronik davul mu drum machine mi olduğu tartışması uzamış gitmişti. “Anatolia”da ise değişen logo “vayy davayı satış ha” dedirtmiş, Türkçe sözler, alaturka melodiler ve Aşık Veysel cover’ı öyle hemen kabul görmemiş, konuk müzisyen kadrosundan dolayı da “Popçular Dışarı” sloganına sebep olan olaylar zinciri başlamıştı. “Unspoken” içinse eleştirecek konu biraz zor bulunmuş (!), sonunda da Century Media çatısı altında, yurt dışında kaydedilen bir albümün sound’u hedef gösterilmişti. (Bu eleştirilerden etkilenip Blue Jean’deki kritiğimi son anda 5 yıldızdan 4 yıldıza indirdiğimi itiraf etmeliyim. Müzik gazeteciliği yolculuğumdaki en büyük pişmanlıklardandır) “Bir” albümünde ise eski logosunda ters haç barındıran ve adı Pentagram olan grubun “Hepsi bir hepsi haktan” demesi eleştiri oklarının hedefi olmuştu. “MMXII”de ise hedef kolaydı tabii, Gökalp Ergen’i hayranların benimsemesi hızlı olmuşken metal uzmanları The Climb – Pentagram kimyasının tutmadığını iddia etmişti. Albümden sunulan ilk parça ‘Wasteland’ ve ilk klip ‘Geçmişin Yükü’ şu an konserlerin zirve anlarından olsa da yayınlandıklarında insanları ikiye ayırmıştı.

Bu açıdan bakınca Pentagram’ın Türkiye’nin Metallica’sı olduğu argümanı güç kazanıyor çünkü Metallica da dördüncü albümü “And Justice for All”dan itibaren hep eleştirilmiştir. Aslında bu benzerliği, metal’den ve hatta müzikten çıkıp tüm sanat dallarında kendini yenileyerek daha geniş kitlelere seslenebilen büyük sanatçılarla da kurabiliriz. Sonuçta Pentagram her albümünde kendini baştan yaratarak, yapıbozumu yaparak risk aldı, bazı hayranlarını kaybetti ama her defasında daha fazlasını kazanarak yoluna devam etti.

“Makina Elektrika”da da durum farklı olmayacaktı elbette. Hatta bu defa albümün çıkış şeklinden dolayı tepkiler erken başladı. İlk dinlediğimiz ve şimdi albümün açılışında yer alan ‘Bu Düzen Yıkılsın’ giriş melodisinden kıta vokallerine, solosundan şamanik davullarına kadar çok güzel bölümlere sahip olsa da 9:8’lik “oynak” ritmi ve slogan nakaratı nedeniyle neredeyse çoğunluk tarafından “gömüldü”. Oysa konserlerde seyirci katılımıyla birlikte Moğollar’ın ‘Bişey Yapmalı’sı gibi bir parçaya dönüşebilirdi, ki gördüğüm kadarıyla hedef tuttu. Hadi o şarkıda risk büyüktü, tepkiler anlaşılabilirdi, ama hemen sonra yayımlanan, tam bir hit kumaşına sahip ‘Sur’ da kesmedi metal yargıçlarını. Ben o noktada bir Pentagram eserinde eleştirilere kulak asmamak gerektiğini kesinkes anladım. Bunu söylerken aslında dinleyicileri eleştirmiyorum. Pentagram şarkılarının doğası böyle. Zamanla büyüyor parçalar. Artık duyar duymaz dinleyiciyi yakalayan ‘Powerstage’ gibi rif’ler yazmıyorlar, Sur’un rifi gibi ölçüsü uzun, zihne girip zamanla “earworm” etkisi yaratan besteler yapıyorlar. Ve tabii sözlerin önemi… Heavy metal, %99 oranında İngilizce tüketilen bir müzik tarzı olduğu için metal dinleyicisinin ilk reflekslerinden biri sözlere kulak kabartmak değil maalesef. Kulak önce “Killer riff” var mı diye bakıyor, sonra “epik melodi” arıyor, “sound vurucu mu” gibi süzgeçlerden geçiriyor ve onlarca başka talepten sonra belki de en son “bu şarkı ne anlatıyor” diye şarkıya bakılıyor. Ama işte bazen şarkı sözleridir, o riflere ve melodilere ilk duyulduklarından farklı işitsel hazlar kazandıran şey. Tarkan Gözübüyük, albümün İngilizce basın bülteninde şöyle diyor: “Albümdeki şarkılar insanın hayatındaki inancın, minnetin, tutkunun, kibrin, başarısızlığın, kabulün ve pişmanlığın anıtlarıdır.” İşte şarkıların satır araları bu yüzden önemli. Otoritenin, gücün, baskı düzeninin elbette bir gün çökeceğini ‘Bu Düzen Yıkılsın’ın anarşist tavrından farklı olarak bu defa evliya üslubuyla eleştirisini doğrudan gücün kendisine yönelten ‘Sur’ ve ardından insanoğlunun kibrinin nelere mal olduğunu dillendiren ‘Pride’ sözlerin idrak edilmesiyle büyüyecek parçalar…

Epeydir dinleyip eskittiğimiz bu üç parçadan sonra “Makina Elektrika” esas açılışını ‘Revenant’ ile gerçekleştiriyor. Kınından çekilen bir kılıç sesiyle başlayıp kınına giren kılıç sesiyle sona eren parça 3 dakika 44 saniyelik süresinde bir samuray hızıyla metal dinleyicisinin ilk baktığı şeyleri, yani killer rifleri, nefis melodileri, modern fikirleri (solo sonundaki piyano geçişi gibi) birbiri ardına sıralıyor. Albüm hakkındaki tüm yorumlarda bu şarkının yüceltilmesi tesadüf değil, kesinlikle eski Pentagram ile yeniyi birleştiren böyle parçalara ihtiyaç var. Gökalp Ergen’in tek başına söylediği ‘Revenant’, Pentagram’ın gelecekte yönelebileceği tarzın ipuçlarını da veriyor gibi. Hemen sonra, son vokalistten ilk vokaliste mikrofon teslimi yapılıyor. ‘Sensiz’, Hakan Utangaç’ın ağır ve lanetli sesiyle zihnimize hece hece varoluşçu ve nihilist düşünceler ekiyor. “Günahlar bedelsiz, yarından habersiz, şuursuz, inançsız, kadersiz… Bir ömür bitti neden bilinmez, vazgeçmedik rüyalardan.” ‘Sen’in neyi sembolize ettiğini ilk röportajda sormalı!

Derken Utangaç mikrofonu Ogün Sanlısoy’a uzatıyor ve albümün iki parçalık “Trail Blazer Part 2” parantezi ‘Maymunlar Gezegeni’yle başlıyor. Grup yaratıcılığını konuşturmuş bu parçada. Ogün’ün Hu Ha vokalleri ve Ozan Tügen’in Danny Elfman-esk keyboard nağmeleriyle adeta var olmayan post apokaliptik bir filmin soundtrack’i çıkmış. “Her gün ölür, tekrar doğar”, ama asla evrilmeyen insanoğlunun döngüsüne yazılan bu satirik şarkıdan sonra Trail Blazer döneminde yazılmış da kenarda saklanmış gibi duran ‘Damn the War’ başlıyor. ‘No One Wins the Fight’ın lirik kardeşi olan ‘Damn the War’, üç ana vokalistin birlikte söylediği dördüncü parça ve grup işte şimdi bu üç vokal olayının altından kalkmış. ‘Bu Düzen Yıkılsın’, ‘Sur’ ve ‘Pride’da vokalleri ayırt edemiyorken ilk defa üç vokalin karakteristik özellikleri öne çıkabilmiş, Türkiye’nin en iyi üç metal vokalisti ardı ardına şov yapıyor. Demir Demirkan ve Metin Türkcan’ın albüm boyunca attıkları soloların en başarılıları da bu parçada yer alıyor. Cahit Berkay’ın yaylı tamburu ise bu agresif şarkının sürpriz çeşnisi. Bu antimilitarist marştan sonra “Trail Blazer” parantezi ‘Dünya’ ile kapanıyor, Yavuz Çetin’in şarkısından nefis bir serbest uyarlama. 

Sonrasında Murat İlkan’ın solo söylediği ‘Ödenmez’ geliyor. En başta Mustafa Kemal Atatürk’e yazılmış gibi geldi bana (tanıdığım birkaç kişiye de öyle gelmiş) ama sözlere biraz daha dikkatli baktığınızda Pentagram üyelerinin hayatlarındaki kadınlara bir “tribute” olarak yazıldığını anlayabilirsiniz. Murat İlkan’ın eşi Alper İlkan’ın bas gitarıyla şarkıya eşlik ettiği bilgisini ve “Derin boşlukta deniz feneri, buluştuğumuz gün sanki dün, feda ettiğin ömür bedeli… Rüyadan güzeliz bu yol birliğimiz…” mısralarını İlkan çiftinin hayat hikayesiyle birlikte düşündüğünüzde şarkının anlamı katlanarak artıyor… Erkan Oğur’un bariton perdesiz gitar sololarıyla da içinizde bir yerler cız edebilir, hayatınıza dokunmuş kadınlar, anneler, sevgililer, eşler ve öğretmenlerin anıları canlanabilir. Bir de şarkıyla ilgili bir not: Sevdiğim eleştirmenlerden Dom Lawson, güzel bir tespitle ‘Planet Caravan’a benzetmiş parçayı. Ve geldik finale, o tartışmalı cover seçimine. Metallica’nın en bilindik parçalarından ‘Seek & Destroy’u görüyoruz burada. Köklere dönüş albümünde kökün de köküne gitmiş grup, 80’lerde çoğu metalcinin bu müziğe giriş adımı olan şarkıyı cover’lamış. Baktığım yorumlarda grubun şarkıyı fazla alaturkalaştırdığına dair bir serzeniş görüyorum ama ben tam tersine grubun şarkıyı yeterince Pentagram’laştırmadığını görüp hayal kırıklığına uğradım. Ana rifi biraz eğip bükmek dışında bir fikir katmamışlar, sanki bir gece metalci gazıyla kaydedip bırakmışlar gibi… 

Aslında albümle ilgili en temel eleştirim de bu. Her biri apayrı olduğu için Pentagram albümlerini birbiriyle kıyaslamayı doğru bulmuyorum ama tüm Pentagram albümleriyle “Makina Elektrika”yı kıyasladığınızda kapanışta bir zayıflık olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Grubun tarihindeki kapanış şarkılarına bir bakalım: Los Magandos, No One Wins the Fight, Sonsuz, For Those Who Died Alone, Apokalips… Bazıları, albüm bitti sandığınız anda asıl climax’i yaşatan ve albümün hikayesine son görkemli noktayı koyan efsane parçalar… “Makina”da ise sıradan bir Metallica cover’ı. Aslında son şarkı dışında albümlerin son perdelerine bakarsak da benzer bir eşitsizlik çıkar. ‘Ödenmez’ de o anlamda dinleyiciyi yükselten ve doygunluğa taşıyan bir parça değil. Bir de yıllardır Murat İlkan’ı yeni ve heavy bir Pentagram parçasında tek başına dinlemek isteyenlerin de yarı yolda kaldığını söyleyebiliriz. 

Pentagram - Makina Elektrika Böyle uktelerimiz olsa da “Makina Elektrika”, pandemiyle birlikte özüne dönen, grubu kurarkenki motivasyonlarının, o genç ve asi ruhun yaşadığını belgeleyen bir albüm olmasıyla önem kazanıyor. Tarkan Gözübüyük, albümün İngilizce basın bülteninde şöyle diyor (Not: çevirisini ben yaptım): “1980’deki darbeden sonra otoriter bir atmosferde uyumsuz çocuklar olarak kalakalmıştık. Müzik hayal kırıklığımızı ifade edebilmemiz için bize bir özgürlük şansı verdi… Yeni albüm halen daha silahların gölgesinde yaşayan bizim jenerasyon hakkında. Tek silahımız olan müzikle faşizme karşı son duruşumuz için tüm eski üyelerimizle yeniden bir araya geldik.” Türkçe basın bülteninde ise ortak metinle şöyle demişler: “Anne babalarımız 2. Dünya Savaşı’na doğdular. Hayatımız silahların gölgesinde geçti. Çocuklarımızın, hak ettiği sevgi ve özgürlükle yaşayabilmesi için geçmişin kabuslarından ders çıkarmak, her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı birleşmek lazım. Müzik, dünyanın ortak anadili ve en eski geleneği. Farklı kafadan insanları aynı duyguda buluşturan bir mucize. Herkesin kişisel mücadelesinde daimi bir yoldaş” Bu cümleler, “Makina Elektrika”yı günümüzde karşılaştığımız çoğu apolitik, orta yolcu, kinik heavy metal işlerinden ayırıyor. Kişisel değil, toplumsal bir tavır var bu albümde ve anlamını da buradan kazanıyor. Farzı misal, Pentagram’la aynı dönemde, kalabalık bir kadroyla reunion albümü yapan Helloween’in iddialı geri dönüş albümünü düşünüyorum, “Makina Elektrika” onun yanında çok daha kısa olan süresi ve kısıtlı imkanlarıyla çok daha yüksek bir yerde durmayı başarıyor. 

Eski röportajlarımdan birinde “Yeni üretim ne zaman gelecek” gibi bir soru sormuştum ve sanırım Tarkan Gözübüyük şöyle bir ifade kullanmıştı, “Pentagram ağır bir iş makinası gibidir, çalıştırması kolay değildir.” Bu makina alegorisini grubun birçok görselinde (Bkz: MMXII kapağı, o dönem tişörtler) de görebilirsiniz. İşte Pentagram isimli bu ağır, çok aksamlı, komplike “makina”nın tekrar çalıştığını görmek, dahası o makinadaki eski yeni tüm dişlilerin bir arada, her biri kendi alanında büyük işlere imza atmış bu müzisyenlerin en ufak ego çatışmasına girmeden bir arada çalmaya, üretmeye devam etmesi bile başlı başına bir hikaye konusu. 35 yıllık kariyerlerini, “Makina Elektrika” gibi tüm dönemlerine, tarzlarına uğrayan, bunu yaparken yaşlarının ağırlığını ve tecrübelerini de yansıtan bir albümle özetlemeleri de çok değerli. Pentagram öyle ya da böyle Türkiye metal tarihini yazmaya devam ediyor. 1987’de başlayan yolculuklarında hep değişip hiç değişmemeleri (!), mücadeleyi bırakmamaları, kendi kişisel mücadelelerimizde yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Hakları “ödenmez”.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.