Doğu Yücel ‘karizma, modern hayatın bize dayattığı safsata’

987
0
Paylaş:

Varolmayanlar ile okuyucuların beğenisini toplayan Doğu Yücel’in bir önceki romanı Hayalet Kitap 10. yılı anısına yeniden yayınlandı. Editörümüz Özgür de vakit kaybetmeden kendisiyle bir röportaj gerçekleştirdi. Son kitabı Varolmayanlar, Steve Harris’in solo albümü, Düşler Ve Kabuslar forumu gibi konularda da konuşmayı ihmal etmediler. Doğu Yücel’in tüm sorulara verdiği samimi yanıtları ile okuması keyifli bir röportaj çıktı ortaya.

Selam Doğu, bir önceki romanın Hayalet Kitap’ı Doğan Kitap’tan yeniden yayınladın. Neden böyle bir karar aldığından söz eder misin?

Önceki yayınevim Stüdyo İmge yayıncılığa son verdikten beri, yani yaklaşık son beş senedir Hayalet Kitap’ın eski baskıları piyasada bulunamıyordu. İnternetteki kitap alışveriş sitelerinde bile mevcut değildi. Okurlardan sık sık bu konuda talep alıyordum ama elimden bir şey gelmiyordu ve bu duruma gerçekten üzülüyordum. Birkaç kere ısrarlı e-mail’lar gelince romanın Word dosyasını gönderdiğim bile olmuştu. Neyse ki, geçen sene çıkan Varolmayanlar üç baskı yapınca Doğan Kitap, Hayalet Kitap’ı yeniden basmaya karar verdi. Ben de buna çok sevindim tabii. Çünkü Varolmayanlar’dan sonra yeni bir okur kitlesi de beni takip etmeye başladı ve onlar da Hayalet Kitap’ı okumak istiyorlardı.

Kitabın yeni baskısında içerik olarak ne gibi değişiklikler var? Bildiğim kadarıyla sadece kapakla sınırlı değil bu değişiklik. Okuyucuyu bekleyen bir sürpriz söz konusunu mu?

Kitabın 10.yılı olduğu için “yazar tarafından gözden geçirilmiş” bir baskı bu. Fakat bu gözden geçirmeyi yaparken çok büyük değişiklikler yapmamaya gayret ettim. İnternet sitemdeki  (www.duslervekabuslar.com) önsözde yazdığım üzere, Hayalet Kitap’ı bugüne kadar ilginç ve önemli kılan şeylerin başında samimiyeti geliyor. Amatör genç bir yazarın ciddi bir duygu yoğunluğuyla ortaya çıkardığı bir öykü Hayalet Kitap. Oyuncu arkadaşım Sevinç Erbulak kitabı çok beğenmiş ve bana kitapla ilgili yorumunda “resmen içindeki her şeyi kusmuşsun, öyle bir roman bu” demişti. Hayalet Kitap gerçekten de platonik aşkla köşeye sıkışmış, yanlış bölümde okuyarak eğitim işkencesine uğrayan bir gencin tüm öfkesini kâğıda kusması olarak yorumlanabilir. Ben de romanı törpülerken bu “kusma efekti”ni temizlemekten, cilalamaktan kaçındım. Fakat yer yer bazı dokunuşlar yapmaktan da geri kalmadım. 10 yıl önceki halime minimum düzeyde editörlük yaptım diyebilirim.

Hayalet Kitap’ın yeni kapak tasarımını çok beğendim. Kapağın hikaye ile özel bir bağlantısı var mı? Kim bu kız? :)

Daha önceki iki kapak çalışmasından çok daha iyi bir tasarım oldu bence. Kapağın hikaye ile bağlantısı biraz silik diyebilirim. Yeni kapağı hayal ederken gözümün önüne flu bir kız ve önünde kocaman puntolarla “Hayalet Kitap” imgesi gelmişti. Doğan Kitap’tan Geray Gencer bu minvalde bir iş çıkardı, kendisine çok teşekkür ederim. Eskitilmiş yüzeyi, harflerin bazılarının “hayalet” olmasıyla basit ama etkili bir kapak çıktı diye düşünüyorum. Kitabı okuyanlar farklı şekillerde yorumlayabilirler kapağı. Kapak kızı ise herhalde “stok imaj” mı denir, sen bir tasarımcı olarak daha iyi bilirsin:)

Hayalet Kitap’tan esinlenilen Okul filmi, yerli korku/gerilim filmlerinin yeniden yaygınlaşmasına ön ayak oldu diyebilir miyiz? Bu filmlerin kalitesizliğini görünce keşke hiç olmasaydı dediğin oldu mu? Piyasadaki Türk korku/gerilim filmlerinin genel durumu hakkında ne düşünüyorsun?

Türkiye’nin ilk vizyona girmiş korku filminin senaryosunu yazmam beni bir otorite kılmaz, yani bu anlamda egolu bir tavırla “keşke hiç yapmasaydım da başımıza bunlar gelmeseydi” demem ya da o filmleri kaliteli kalitesiz diye ayırmam çok büyük kabalık olur. Yalnız belli oranda gişesi garanti diye tüccar kafayla korku filmi çeken veya bunu bir dini istismar yöntemi olarak seçen yönetmenlerin filmlerinden bir korku sineması hayranı olarak utandığımı söyleyebilirim.

Diğer yandan “Okul” filminin hem korku filmlerinin, hem de gençlik filmlerinin önünü açtığını düşünüyorum. Ve bence hem korku namına, hem de gençlik namına güzel filmler de çıktı. Gençlik filmi olarak “Sınav” çok başarılıydı mesela. Korku filmi olarak da “Ada”, “Semum”, “Karadedeler Olayı” filmleri güzel örneklerdi. “Ses” ve “Gen” de iyiydi. Onun dışında Çağan Irmak’ın “Kabuslar Evi” dizisi başarılıydı, “Acayip Hikayeler”in birkaç bölümü etkileyiciydi. Bir de bizim yaptığımız “Küçük Kıyamet” var. Tüm bu filmler eğer “Okul”un başarısı olmasa gerçekleşmeyebilirdi veya ortaya çıkmaları için bir on yıl daha geçmesi gerekirdi. Nereden bakarsanız bakın “Okul”un Türk Sineması’nın ana akımında denenmemiş bazı türleri sektöre kazandırarak bir renk getirdiği söylenebilir. Bu değişime “Hayalet Kitap”ın kült tabiatına daha çok yakışan karizmatik bir filmle başlangıç yapmak isterdik ama burası Türkiye:) Ben “Okul”u hala çok seviyorum. Ve yapımcının tüm müdahalelerine rağmen iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum. Günümüzün yıldız oyuncuları, Melisa Sözen, Nehir Erdoğan ve Berk Hakman o filmle sinema dünyasına girdiler. Hepimiz için çok önemli bir başlangıçtı.

Son kitabın Varolmayanlar’a ilgi büyüktü. Satışları devam ediyor mu? Bu kitapla ilgili bir sonraki planın nedir?

Evet, Varolmayanlar’a halen daha bir ilgi var. 3 baskı yaptı, 4.sü kapıda. Bu romanla ilgili bir sonraki planım yurtdışına dönük. Şu anda bir çevirmen romanı İngilizceye çeviriyor. Ben de o çevirirken romandaki bazı aşırı yerel unsurları törpülüyorum. Sıkı çalışıyoruz. Varolmayanlar’ın yurtdışında başarılı olacağını düşünüyorum. Şimdiden kitabın özetiyle bile birçok yabancı yayınevinin ilgisini çektik. Türkiye’de romanı yanlış değerlendiren bazı insanlara kapak olacak gelişmelerle karşınızda olacağım umarım:)

Yanlış değerlendirme derken neyi kastettin?

İnternette çeşitli mecralardaki yorumları okuduğumda, olumlu yorumlar ağırlıkta olsa da bazı eleştirilerle karşılaşıyorum. Bu olumsuz eleştirilerin çoğu kitaba “kadın düşmanı” bir alt okuma getirmişler. Her sanatsal eser elbette okurun serbest yorumlamasına açıktır ama bu kadarı da bana tuhaf geldi açıkçası. Varolmayanlar her şeyden önce erkek dünyasına bir itirazdır. Sanırım bazı kadın okurlarım, ana kahramanın sevgilisini sürekli cinsel obje olarak betimlemesine ve gizli örgüte kadınların girememesine bozuldular. Bu çok saçma çünkü ben bu şekilde bir anlatımla erkek bakış açısını eleştirmeye çalışmıştım. Varolmayanlar bence erkek düşmanı bir romandır. Çünkü erkekler bu düzeni kurmuştur. Kadın düşmanlığı yapan gizli örgüt hiciv edilir. Romanın sonunda dünyayı değiştirenlerin arasında kadınların olması, değişimin sadece kadınlardan gelebileceğini söyler.

Varolmayanlar’ın sinema filmi yapılsaydı soundtrack’te mutlaka yer almasını istediğin şarkılar hangileri olurdu?

Tabii ki öncelikle romanın açılışını yapan şarkı, Dio’dan Sacred Heart mutlaka olmalı. Onun dışında hayalperest manifestoyu yansıtan John Lennon – Imagine, Annihilator – Sounds Good To Me, Avantasia – Into the Unknown, Bob Catley – Dreamers Unite, Magnum – Dragons are Real da çok yakışır. Ama böyle bir şey olursa en çok isteyeceğim şey romanın bir bölümünde bahsettiğim, bugün aktif olmayan bazı grupların yeniden bir araya gelip bir şeyler yapmaları olur. Mesela Dr.Skull, Hazy Hill ve Cultus…

Kitaplarında hikaye boyunca gerçek hayata yaptığın göndermeler dikkat çekiyor. Sence bu, okuyucunun hayal dünyasından kopmasına yol açmıyor mu? Bu kadar gönderme yapmanın özel bir sebebi var mı?

Benim hikaye yazmamın ardındaki en büyük motivasyon kaynağı gerçek hayatı çok sıkıcı bulmamdır. O kadar sıkılıyorum ki gerçek hayatı bir çeşit gerçek üstü filtreden geçirip onu daha renkli kılmaya çalışıyorum. Genelde de bu tip romanları veya filmleri çok severim. Matrix, Truman Show gibi filmleri izledikten sonra dünyayı algılayışın da değişir ya… Sana sunulan gerçekliğe karşı bir takım şüpheler kurmaya başlarsın. Benim de olayım gerçekçiliğe karşı hayalperest komplo teorileri kurmak. Hikayelerimi kurarken gerçek ile düş arasında ideal bir kontrast yakalamaya çalışıyorum. Varolmayanlar’ın başlangıcı bu açıdan örnek gösterilebilir. Son derece fantastik bir haber kupürü ile başlar roman. Bir takım yaratıklardan ve açıklanamaz olaylardan bahsedilmektedir. Fakat hemen sonraki başlangıç bölümünde gerçek dışı en ufak şey yoktur. Tam tersine bir iş adamının son derece olağan, katı gerçeklerle örülü sıkıcı dünyasına girersiniz. Bu zıt durumdan yeni bir şey elde etmeye çalışıyorum. Benim tarzıma Fantastik Edebiyat’ın alt türlerinde “Urban Fantasy” diyorlar. Yani bir nevi modern şehir fantazyası resmediyorum. Bunu da seviyorum çünkü ben Orta Dünya’ya veya farklı bir fantastik diyara gitmek istemiyorum, şu an yaşadığım gerçekliğin biraz daha maceralı, biraz daha heyecanlı olmasını istiyorum. Bu dileğimi de romanlarda gerçekleştiriyorum.
Yalnız şunu da ekleyeyim, bazı film-şarkı-kitap göndermeleri konusunda bazen aşırıya kaçtığımı ben de fark ediyorum. Sanırım sonraki romanımda kendime koyacağım ilk kural “sanatsal gönderme yapma” olacak. Gerçi pişman da değilim. Bu göndermelerle hoş bir okuma hazzı da ortaya çıkıyor okurlar için. Varolmayanlar bence bu açıdan bir roman olmanın ötesinde, bir hayalperest almanağı. Romanda atıf yapılan filmler, albümler ve kitaplarla bir hayalperest bir sene hayal dünyası ihtiyacını karşılayabilir:)

Giderek muhafazakarlaşan bir ülke olmamız, bir hayalperestin gözünden nasıl görünüyor? Yazarken tamamıyla özgür müsün yoksa sen de baskıyı hissedip tedirgin oluyor musun? Bu baskılar bir hayalperestin hayal dünyasını nasıl etkiliyor?

Hiç güzel görünmüyor öncelikle. Resmen bir korku imparatorluğunda yaşar olduk ve bu korku hiç de bizim Stephen King, Dario Argento korkularına benzemiyor. Son derece ilkel, kuru, sıkıcı bir korku bu. Fakat diğer yandan böyle baskı ortamları her zaman sanatçılar için itici güç olmuştur. Karşılaştığımız çirkinlikleri zengin hikaye materyallerine dönüştürüp onlara oklarımızı fırlatabiliriz. Bu noktada en ufak bir baskı hissetmediğimi söyleyebilirim. Ya yapım gereği ya da çok fazla Heavy Metal dinlemiş olmaktan ileri geliyor olabilir, ne yaparsam yapayım, içimden geleni yapmaya çalışıyorum ve bunun kötü sonuçları olur mu diye yapacaklarımı bir süzgeçten geçirmiyorum. Daha 1997’de Gençlik Kitabevi öyküsü yarışmasında başarı ödülü aldığımda oranın jürisindeki usta yazarlar bana “gerçekçi şeyler yaz, daha başarılı olursun” demişlerdi. Ben asla onlara kulak asmadım. Sonraki sene yeniden katılmıştım, yeni öykü dosyamdaki “İlahi Düello” hikayesinin dini sorgulayan kısımlarından dolayı diskalifiye edilmiştim. Buna rağmen bu konularda yazmayı bırakmadım. Sonuçta bizim şu anda karşılaştığımız baskı ortamı, ailelerimizin zamanında karşılaştığıyla kıyaslanırsa çok daha tehlikesiz. E bu kadar tehlikeyi de göze alalım, yoksa Don Kişot’u hiç anlamamışız demektir.

Kitaplarını e-Book olarak satışa çıkarmayı düşünüyor musun? Özellikle iTunes bu konuda biçilmiş kaftan.

Evet, çok yakında Varolmayanlar ve Hayalet Kitap e-book olarak satışa çıkacak. E-book özellikle yurtdışında yaşayan Türkiyeli okurlar için önemli bir okuma metodu. Benim aslında en büyük hayalim “Audio Book”. Amerika’da çok popüler olan bir okuma aracı. Türkiye’de neredeyse hiç yapılmadı. Prodüksiyonu çok maliyetli. Fakat bir gün bunun gerçekleşmesini çok isterim.

Müzikle arandaki bağın ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz. “Kendimi müziğe bu kadar kaptırmasaydım şimdi daha iyi olurdu” dediğin bir konu var mı? Müziğin sana kazandırdıkları bir yana, kaybettirdikleri neler?

Müziğin bana kazandırdıkları o kadar çok ki, bana şunları kaybettirdi desem ayıp etmiş olurum :) Fakat müziğe olan aşkımı fazlasıyla ve biraz da çocuksu bir şekilde ifade etmemden dolayı biraz yazar karizmasını çizdirdiğimi düşünüyorum. Twitter’da gecenin köründe gaza gelip “Maiden ulan!” tweet’i atarsan yazar karizması da tuzla buz olur tabii:) Ama yapacak bir şey yok, böyle kaygılarla hayatı yarım yamalak yaşamaktansa düşündüklerimi, hissettiklerimi bir otosansüre uğratmadan doğrudan paylaşma yanlısıyım. Karizmaymış, statüymüş, bunlar modern hayatın bize dayattığı safsatalar.

Steve Harris solo albüm yapacağını duyurdu, hepimiz çok heyecanlandık. Ama diğer yandan bu Iron Maiden için sonun başlangıcı olabilir mi?

Bence tam tersine çok daha güzel bir dönemin başlangıcı olabilir. Önce Adrian Smith, şimdi Steve Harris solo albüm çıkarıyorlar. Benim tahminim Bruce Dickinson da yakında onlara katılır. Bu adamlar Iron Maiden dışında ne kadar çok iş yaparlarsa Maiden’ın sonraki albümlerinde o kadar iyi besteler duyarız. Çünkü son zamanlardaki Maiden albümlerindeki asıl sorun çok fazla bestecinin olması. Çok basit bir şarkıda bile 4 besteci gördüğümüz oluyor. 4 bestecinin fikirlerini o şarkıya sığdırmak için de şarkıları uzatıp duruyorlar. Bu tip yan projeler bu bestecilerin en iyi ve en Maiden’lık işlerinin Maiden albümlerine saklanması anlamına gelir. Diğer yandan Maiden zaten artık son döneminde. Bundan sonra taş çatlasa 3 albüm daha çıkar. Sonra da dağılırlar. Fakat isterse bu arada kıyamet kopsun, ilk 7 albümün sihri hiçbir zaman ölmez.

FABISAD kuruldu, partisi yapıldı, söyleşiler devam ediyor, sırada ne var?

Gio Öykü Yarışması var. Giovanni Scognamillo anısına bir öykü yarışması başlatıyoruz. Fakat bu yarışma benzerlerinden çok farklı olacak. Fantastik türlere yeni yazarlar kazandıracağımıza inanıyoruz. Fabisad’ın meselesi aslında sadece fantastik sanatlardan ibaret değil. Bizim mottomuz “hayal gücü özgürleştirir”. Buna gerçekten inanıyoruz. Şu an insanoğlu, hayal gücü ihtiyacını suistimal eden ve dünyayı sınırlarla, ırklarla, dinlerle ayıran köhne inançların boyunduruğu altında yaşıyor. İnsanlara gerçek hayal gücünün ve sanatın büyüsünü her daim hatırlatmamız gerekiyor. Fantastik Edebiyat ve Bilimkurgu sadece edebiyatın alt türleri değildir, biz de Atmospheric Progressive Black Metal gibi bir alt janrı kurtarmaya çalışan bir avuç genç değiliz. Kurmaca sanatı, insanoğlunu geçmişin karanlığına hapseden şarlatanların karşısındaki en büyük güçtür. Şimdi bu gücü bizim topraklarımızda yükseltme zamanı!

Ve DVK… Ne olacak bu forumun hali? :) Forumla ilgili gelecekte bir planın var mı? Sosyal medyanın fendi forumları yendi mi?

Valla Myspace’ler, Facebook’lar, Twitter’lar bile DVK’nın popülerliğine gölge getiremedi. Grunge’a rağmen ayakta kalan Heavy Metal’e benzetiyorum bu açıdan :) Forum her zaman bu oldschool haliyle kalacak. Belki ufak tefek değişiklikler olur.

Cevaplar için teşekkürler. Okuyucularına söylemek istediğin son sözlerini alalım.

Heavy Metal dinleyicileri yeterince okumuyor. Headbang’in Mayıs sayısında Fernando Ribeiro’nun yazdığı köşe yazısını okumalarını diliyorum. O yazıyı okuyup Heavy Metal ve Edebiyat ilişkisi üzerine yeniden düşünebilirler. Tek başıma çıktığım bu yazarlık macerasında bana destek olan herkese teşekkürler. Paslanmaz kalemler ve güç bizimle olsun!

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.