10 ŞARKIDA IAN CURTIS’İN ACILARININ PEŞİNE DÜŞMEK

Paylaş:

18 Mayıs “kendini öldüren Rock yıldızları”nın en karizmatik ve unutulmaz olanının, yani Ian Curtis’in ölüm yıldönümüydü. Sadece intiharın bir tabu olduğu ve albenisiz ve utanç verici kabul edildiği bir döneme ait olduğu için değil, intihara doğru giderken yaşadıklarını sanat halinde adım adım belgelemiş olduğu için en karizmatik ve unutulmaz olanıdır Curtis’in ölümü.

Joy Division’ın varlığıyla ilgili haberim uzun yıllar evvel Stüdyo İmge dergisindeki bir makale sayesinde olmuştu. Şaşırarak bu grubun New Order’dan önceki New Order olduğunu ve solistlerinin kendini astığını öğrenmiştim. Bildiğim, aşina olduğum New Order müziği ile “intihar” kelimesini aynı cümle içinde kullanmak çok garipti. Daha sonra “Closer” albümünü alıp dinlediğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştım zira müzisyenlik epey kabaydı, hele ki vokal sürekli detone oluyordu. “İyi ki New Order’a geçiş yapmışlar bu kepazeliği bırakıp” diye düşündüğümü hatırlıyorum ki meseleyi şarkıların ardındaki düşünce yapısı ve ortaya çıkmalarına sebep olan hislerle beraber ele alınca her şey yerli yerine oturmuştu.

Söylemeye gerek var mı bilmiyorum, “Closer” şu an benim için tüm zamanların en önemli albümlerinden biri. Joy Division’ın müziği de insanlığın kötülüğü karşısında düşülen dehşet, yabancılaşma, kendini yargılama, yalnızlık ve intiharın sese dönüşmüş hali. İşin ilginç tarafı bunun böyle olduğundan solist Ian Curtis haricindeki grup elemanlarının haberinin bile olmaması. Kısacası ortada “göz göre göre” bir ölüm var.

İşte size Curtis ve Joy Division’ın “sanata dönüştürülmüş depresyon yolculuğunun” izlerini en net okuyabileceğinizi düşündüğüm 10 şarkı ya da 10 “istasyon.”

Day Of The Lords (Unknown Pleasures)

Belki çoğu insan Joy Division liriklerinin tamamını intihar mektupları gibi hatırlıyor ancak grubun ilk dönem parçalarının önemli bir kısmı politik meseleler ve savaşlar ile ilgilidir. En başta grubun ismi nazilerin yahudi kadın tutsakları seks kölesi olarak kullandığı ve olabilecek en insanlık dışı muamelelere maruz bıraktığı kamp bölümlerinden gelir. İlk EP’lerinin iç kapağında yine bir nazi askerin yahudi bir çocuğa silahının namlusunu doğrulttuğu fotoğraf yer alır. ‘We Walked In Line’ ve ‘No Love Lost’ direkt olarak bu konular ile ilgili şarkılardır. Ancak Curtis’in lirikleri mesafelidir, taraf tutmaz, odaklandığı yer insanın çeşitli bahaneler edinerek yaratabildiği kötülük ve bu kötülük karşısında her şeyin ne kadar anlamsız olduğudur. Vahşeti soğukkanlılıkla hem saldırganın, hem de kurbanın gözünden anlatır, bir çözüm yolu göstermez, bir zamanlar birileri tarafından yapılan bu kötülükler daha sonra bambaşka birileri tarafından yinelenecektir. Curtis’in kendi içinde yaşadığı çelişki ise “bunlar yaşanabiliyorken insan nasıl mutlu hissedebilir”dir.

Black Sabbath ağırlığını Punk’ın çiğliğine bulayıp Can gibi krautrock gruplarının mesafeli yaklaşımı ile harmanlayan bu şarkıda karanlık riffler Curtis’in belki de en sert “kişisel olmayan” liriklerine eşlik eder. “Day Of The Lords”un odağında savaşa gönderilmiş, gördükleri, yaşadıkları ve yaptıkları karşısında ruhu parçalanmış bir asker vardır. Şarkının finalinde bu şahıs arabasını yolun kenarına çeker ve kendini vurur, son sözleri de şunlar olur: “Sanırım savaştayken söyledikleriniz doğruydu / Bu dünyada zayıflara yer yok, zayıflara yer yok.” Zayıf olan, bu anılar ve görüntüler tarafından yaralanan, kısacası HASSAS olandır. Güçlü olanlar bu kötülüklere tanık olup, hatta parçası olup, yine sahte gülümsemeleri ile mutlu olmaya devam edebilenlerdir. Bu tam olarak Curtis’in hayatta içinde bulunduğu durum ile ilgili bir alegoridir, diğer insanların mutlu mesut parçası olabildiği sahtelik üzerine kurulu ilişkiler ve kendini içinde hapsolmuş bulduğu “yetişkin” rolü ona dar gelmektedir ve bu durumu kafasında “demek ki ben zayıfım çünkü onlar yapabiliyor, ben yapamıyorum” şeklinde açıklar.

Candidate (Unknown Pleasures)

“Unknown Pleasures”ın en müphem 3 dakikası şüphesiz bu şarkıdır. Peter Hook’un basları ve Stephen Morris’in monoton ritmi ile Ian Curtis’in donuk vokalleri arasında tarifi zor, ürkünç bir boşluk hakimdir zira Bernard Sumner’ın gitarları çok çok uzaklardan gelen gürültülerden ibarettir. Adeta huzursuz edici bir sarhoşluk hissine sahiptir ‘Candidate.’ Sarhoşluk ve huzursuzluk nasıl bir arada olabilir derseniz sizi bu tezatlığı oluşturan lirikleri okumaya davet ederim. Curtis bu şarkıda adanmış olduğu amaca inancını tamamen yitirmiş ve yenik hisseden bir “aday”dan bahseder. “Baskıdan ve işaretlenmiş sınırlardan yılmış / Mutlu hissedemez haldeyim cesaretim kırıldığından beri” diye girer. Tam bir Kafka karakteridir buradaki “aday.” Çeşitli idealler, hayaller ve iyi niyetle kalkışmış olduğu teşebbüs dönüp dolaşıp başına lanet gibi çökmüştür, kafa karıştıran bir umutsuzluk ve endişeyle sebepleri anlamaya çalışır ve hatayı kendinde bulur: “Neydi beni cesaretlendiren ve hakkım olduğunu düşündüren / Değerlerinle oynamaya ve yanlışlarını doğrulara çevirmeye?” Öykünün aslını biliyoruz: Hali hazırda depresif bir romantik olan Curtis’in genç yaşta yaptığı “aşk evliliği” kaçınılmaz olarak onu hayal kırıklığına taşımıştır. “Büyük aşkı”nın “eşi” halini alınca değişim geçirdiğine inanan Curtis, kendini içinde sıkışmış olarak bulduğu bu durumdan kurtarmak için eşini bir politikacı gibi telkin ve manipülasyona maruz bırakır. Tabii ki bu durum işe yaramaz, kafa karışıklığı, sıkıntı ve sıkışmışlık hissi artarak devam eder.

I Remember Nothing (Unknown Pleasures)

“Unknown Pleasures”ın finalinde her şeyi içine çekip tüketen bir kara delik misali bekler ‘I Remember Nothing.’ Ağır temposu, monoton ritmi, tek bir nota vuruşundan ibaret statik basları, derinlerden gelen muğlak synthesizer sesleri, prodüktör Martin Harnett’ın eseri endüstriyel efektler ve şarkının hikayesini görselleştiren cam kırılma sesleri ile oluşturulan bu garip kompozisyon öyle kuvvetlidir ki köşeye sıkışmışlık ve tükenmişlik hislerini bundan daha çıplak yansıtabilen bir şarkı daha herhalde kaydedilmemiştir. Geriye Ian Curtis’in çıplak ve kırılgan sesi ile aktardığı lirikler kalır ki bu lirikler sadece “Unknown Pleasures”ın değil, muhtemelen Joy Division tarihinin en direkt, en açığa vurucu lirikleridir. Tekrar tekrar vurgular girişte Curtis: “Çok uzun zamandır birbirimize yabancıyız.” “Aramızdaki boşluklar muazzam, iki ayrı uçtan bakıyoruz birbirimize” der ve daha sonra da eşi ile arasında yaşanan bir şiddet nöbeti ve akabindeki pişmanlık krizini tarifler: “Hiddetli, daha da hiddetli, eli sandalyeyi çatırdatıyor / Sonra geri itiliyor ve yere yığılıyor çaresizlik içinde / Bir kafese tıkılmış ve çabucak teslim olmuş / Ben kendi dünyamdayım, o senin çok iyi bildiğin / Çok uzun zamandır.” Peki ya derdini bu kadar yalın biçimde anlatabilen, insanı rahatsız edecek kadar otobiyografik bir parçanın adı neden “Hiçbir Şey Hatırlamıyorum” konulmuştur? Zaten hikayenin can alıcı noktası bu. Krizlerin ardından sorumluluk almak, yüzleşmek ve maskeni indirmekten kurtulmanın en kolay yoludur “hatırlamıyorum” demek. Söz konusu bu şarkı iken bu yalan çok daha acı bir hale gelir lirikler HATIRLAMAK eylemi ile ilgilidir. Kısacası artık kontrol edilemez bir hale gelen problemin göz ardı edilmeye çalışılması söz konusudur. Problem maalesef büyür, diğer problemler ile bütünleşir ve…

Something Must Break (Still)

Ian Curtis’in ölümünden sonra piyasaya sürülen “Still” isimli derlemenin önemli bir kısmını grup tarafından kaydedilip yayınlanmaya layık görülmeyen bu gibi şarkılar oluşturur. Hepsi ayrı enfestir ama aralarında biri var ki dillere destan. Söz konusu ‘Something Must Break’ aslında ‘Transmission’ 45’liğinin B yüzü için kaydedilmiştir. Yüksek temposu ve agresif yapısı ile grubun Warsaw günlerini anımsatır fakat synth’ler, prodüksiyon ve tabii ki vokaller “sapına kadar” Joy Division’dır. 1979 senesinde yani Curtis’in evliliğinde yaşadığı problemlere ek olarak epilepsi hastası olduğunu öğrendiği bir dönemde yazılan bu lirikler, genç solistin zihninde nasıl bir çıkmaz içinde olduğunu kanıtlar. Erken evlilik ve onu içine soktuğu hayat tarzından nefret eden ama bir yandan da “yeni” hastalığı yüzünden eşine her zamankinden fazla ihtiyaç duymaya başlayan Curtis, şarkıda bu iki tezat cümleyi beraber kullanır: “Bir şeyler kırılmalı, bu hayat bana göre değil” & “Aynaya baktım ve hata yaptığımı gördüm / Keşke ait olduğum yere geri dönebilsem.” Curtis evlilikten çıkmak ve “aşk” kaçışına yani uçarılığa geri dönmek istemektedir fakat evliliğin korunaklı çatısı altından çıktığında savunmasız kalacağını da bilir. Kısacası kriz yaklaşmaktadır…

Twenty Four Hours (Closer)

Peter Hook’un inanılmaz bas riffleri ve Steve Morris’in mekanik stilinin dışına taşan agresif ve dinamik davullar ile öne çıkan, kan dondurucu bir parçadır ‘Twenty Four Hours.’ Hızlı ve saldırgan bölümlerden yavaş ve kırılgan notalara yapılan ani geçişlerde Ian Curtis o dönem kullandığı epilepsi ilaçları nedeniyle yaşadığı ekstrem mod değişimlerini görmüş olacak ki şarkıya Joy Division’ın en iç karartıcı, en umutsuz liriklerinin bir bölümünü yazmıştır. Eşi Deborah ile genç yaşta yapmış olduğu “aşk evliliği” Curtis’in ihtiyaç duyduğu şeyden o kadar yoksundur ki dünyaya yeni gelen bebeği bile hayal kırıklığını ortadan kaldıramaz. “Umutlar ve geçmiş arzulardan ibaren değersiz bir koleksiyon” olarak tarifler eşiyle ilişkisini. “Duygudaşlığın hüküm sürdüğü yerin tam kalbinde bulmalıyım kaderimi, çok geç olmadan” diye biter şarkı. Burada bahsettiği yer, Deborah ile yitirdiği iletişimi ve duygudaşlığı bulduğu Annik Honore isimli Belçikalı Joy Division fanı olacaktır…

Passover (Closer)

“Closer”ın en depresif, en “doomy” şarkılarından birindeyiz. Büyük kısmı herhangi bir nakarata ulaşmaksızın Morris ve Hook’un soğuk, mesafeli ve mekanik ritmi üzerinde Curtis’in kırılıp parçalanmaya hazır vokalleri ve Sumner’ın arada bir girip çıkan melankolik gitar melodileri ile geçer şarkının. Tema olarak ‘Twenty Four Hours’a yakındır ancak bu parça Ian Curtis’in evlilikten neden çıkmak istediğiyle değil, neden evlilikten ÇIKAMADIĞI ile ilgilidir. Sevgi barındırsın ya da barındırmasın, evlilik ona hali hazırda içinde kendini yabancı hissettiği dünyadan korunabilmesi için bir barınak sunar. Evliliğin ona getirdiği görevlerden kaçmak istediğini fakat sonunda kaybedenin kendisi olacağını da bildiğini söyler Curtis. Şarkı, başladığı sözlerle son bulur: “Bir gün geleceğinden emin olduğum bir krizdi bu, korumaya çalıştığım dengeyi alt üst edecek olan.” Bu kriz, eşinde kaybettiği şeyi bulduğu Annik Honore’dan başkası değildir. Maalesef Curtis’i yarıp geçen şeyler eşine ve kızına karşı hissettiği suçluluk ve eşinde kaybettiği şeyi bir başkasında bulması ile sınırlı değildir…

Colony (Closer)

Hook / Morris ikilisinin mekanik ve tekrarlara dayalı ritmi nedeniyle şarkı bazılarına göre Kafka’nın “Ceza Sömürgesi” öyküsü ile ilgilidir ve bu ritm bu muhteşem öyküdeki idam makinesinin hareketlerini sembolize eder. Bazılarına göre ise bu şarkı Joseph Conrad’ın “Heart Of Darkness” romanı ile ilgilidir. Bu iddiaya referans olan herhangi bir röportaj veya demeç var mı bilmiyorum ancak evet, bence de lirikler romandaki olay örgüsü ile örtüşüyor. Roman, ana karakterin Kongo’nun derinliklerindeki çığrından çıkmış bir Belçika sömürgesine yaptığı yolculuğu ve gördükleri karşısında kafayı sıyırmasını anlatır. Şarkı da “bir yardım çığlığı, bir uyuşturulma çırpınışı” diye başlar ve Deborah Curtis’in uyuyan kocasını şefkatle kucaklayışının tasviri ile devam eder. Ertesi gün Curtis evinden ayrılıp tamamen savunmasız kalacağı “koloni”ye katılmak zorundadır: “Endişeli bir ebeveyn bakışıy, bir öpücük, son bir veda ile / Hazırladığı çantayı ona uzatıyor gözyaşlarını saklamaya çalışarak.” Buradaki alegori “Heart Of Darkness”ta “karanlığın kalbine” yapılan yolculuk ve Joy Division’ın çıktığı turneler arasındadır. Hali hazırda aşırı hassas biri olan Ian Curtis’in eşine ve korunaklı bir yuvaya duyduğu ihtiyaç geçirmekte olduğu epilepsi krizleri nedeniyle iyice artmıştır fakat çevresindekilere yük olmak istemediği için (ya da çevresindekiler onun içinde bulunduğu durumu anlayamayan bayrolar olduğu için) kendini tamamen yalnız hisseder: “Aile hayatı yok, bu beni huzursuz ediyor / Bu kolonide bir başıma kaldım.” Kısacası eşine karşı yabancılaşmış olması ve kendine bir metres bulması Curtis’in problemlerini çözmek yerine ikiye katlamıştır; şimdi eşine her zamankinden fazla ihtiyaç duymaktadır.

Isolation (Closer)

Çevresindekilerin Curtis’in durumuna bulaşmak istemiyor olması onun iyice içe kapanmasına ve dertlerini kendine saklamasına sebep olur. ‘Isolation’ bununla ilgilidir, yani önceki şarkılardaki durumların vardığı noktayla. Parça müzikal olarak grubun Kraftwerk hayranlığını ortaya koyar ve neredeyse “mutlu” tınlar. Ayrıca albümde adam akıllı nakaratı olan 2 parçadan biridir (diğeri ‘Decades.’) Anlayacağınız ‘Isolation’ “Closer” albümünün en radyo-dostu şarkısıdır. Ancak tüm bunlar yüzünde donuk bir gülümseme barındıran ve gözlerine dikkatli bakıldığında derin korkular seçilen biri ile konuşmaya eş değerdir: Curtis’in liriklerinde pes etmişlik ve çaresizlik hakimdir. “Korku içinde her gün, her akşam onu üst kattan çağırıyor” diye başlar şarkı. “Dikkatlice bir sebep aradı, özenli bir bağlılık ve sevgi” derken eşinden yabancılaşmasına değinir ve ardından neden hala bu evlilikte kalmak ZORUNDA hissettiğini söyler: “Bencillerden kendini korumaya teslim oldu sonunda / Neredeyse kusursuz bir körlük durumu fakat bir o kadar da acı verici.” Başlangıçta “bencillerden kaçıp saklanma” Curtis için eşine duyduğu sevgiyle başlamıştır ancak sevgi tükenmiş de olsa bu “sığınma” ihtiyacı devam etmektedir. Deborah Curtis kocası için (‘Colony’ parçasında da değindiği gibi) bir çeşit koruyucu ebeveyn figürü halini almıştır: “Anne, denedim inan bana / Elimden gelenin en iyisini yapıyorum / Beni yapmak zorunda bıraktıkları şeyler yüzünden kendimden utanıyorum / Olduğum şey yüzünden kendimden utanıyorum.” Çalışma hayatında tutunamayıp kaçışı müzikle bulan Curtis’in başına epilepsi hastalığının bela gibi çökmesi, sahnede geçirdiği krizler, yaşadığı fiziksel zorluklara rağmen sırf rengini belli etmemek için problem yokmuş gibi davranması ve çevresindekilerin (grup arkadaşları başta olmak üzere) bu duruma gerektiği önemi vermemesi ve kendi ROK STARLIK hayallerinin peşlerinde olmaları. Açık ve net, Curtis’in o dönem yapması gereken müziğe ara verip eşinin ve kızının yanında tedavisini sürdürmesi ve en azından bir süre müzikten uzak kalmasıdır fakat son dörtlükte neden bunu yapamayacağını açıklar: “Ama eğer benim gördüğüm güzellikleri görebilseydin / Asla tarif edemeyeceğim bu şeyleri / Bu zevkler ele avuca sığmayan birer avuntu gibi / İşte sahip olduğum tek ödül bu.” Müzik haricinde Curtis’in kendini gerçekten “bulabildiği” başka hiçbir şey yoktur, asla bırakıp “geri” dönemeyecektir.

The Eternal (Closer)

Hali hazırda inanılmaz karanlık bir albümün dip noktasıdır ‘The Eternal.’ Monoton ve ağır bir drum machine ritmi üzerinde synth’ler, depresif piyano tınıları ve Peter Hook’un basları ile merasim gibi ilerler parça. Ian Curtis’in vokalleri ise ağıt hissi taşır. Şarkı Curtis’in küçükken yaşadığı yerde oturan bir mongol çocukla ilgilidir. Çocuk evden dışarı çıkamadığı için dünyası ev ve bahçe duvarları arasındaki bölgeden ibarettir ve orada mutlu görünmektedir. Yıllar sonra Curtis bu mahalleye geri döner ve şans eseri yine çocuğun evinin önünden geçer. Çocuk fiziksel olarak olgunlaşmıştır ancak hala aynı bahçede, yıllar önce durduğu yerde, mutlu bir ifade ile beklemektedir. Liriklerde Curtis kendi yaşamı ile bu mongol çocuğun yaşamını kıyaslar. İlk dörtlük, liriklerin geri kalanı ile ilgisi belirsiz olan bir cenaze merasimini resmeder (maalesef burada resmedilen Curtis’in kendi cenaze merasimidir.) Daha sonra bu mongol çocuğun söz konusu merasimi bahçenin kapısından izleyişini tarifler. İnsanlar gözünün önünden gökyüzündeki bulutlar misali geçip gitmektedir: Hüzün ve ölüm konsepti çocuğun zihninde yoktur, ne yaşandığını anlamamaktadır. Sonraki dörtlükte Curtis kendi “yetişkin” hayatını bir “lanet”miş gibi anlatır: “Bütün bu yıllar beni yaşlandırsa da hala çocuk gibi ağlıyorum / Vaktim çocuklarla boşa harcanıyor / Taşımak zorunda olduğum bir yük bu / Bir lanet ya da talihsiz bir anlaşma gibi kabul etmem gereken.” Sonra şarkının finalinde tekrar mongol çocuğa döner ve Curtis’in hayatına tezat olarak onun hayatındaki sonsuz monotonluk ve dinginliği tarif eder: “Bahçenin bitimindeki geçitte oynadım / Manzaram duvar ve çitlerin arasından ibaret / Hiçbir kelime veya davranış bunu tarif edemez / Yaprakların ağaçlardan dökülmesini izliyorum o kadar.” Kısacası “The Eternal,” Curtis’in diğer “Closer” şarkılarında tarif ettiği “kaçış” çabalarının finalidir, sorunlarından kurtulmasının tek yolunun “sonsuz dinginliğe ulaşması” olduğunu anlamıştır…

In A Lonely Place (?)

‘In A Lonely Place’ yalnızca Joy Division’ın “FİNAL” şarkısı değil, aynı zamanda Ian Curtis’in de son sözleri, bir nevi intihar mektubudur. Aşağıda dinleyebileceğiniz demo kayıt, Curtis kendini asmadan yalnızca 4 gün önce kaydedilmiştir. Şarkının tek adam akıllı kaydı ise New Order’ın “Ceremony” single’ının b-yüzünde yer alır. Her ne kadar o da inanılmaz bir versiyon olsa da Ian Curtis’in ıstırap dolu sesi olmadan kulağa biraz “eksik” geldiği bir gerçek. ‘In A Lonely Place’ açık ve net biçimde bir cenaze merasimi havası taşır ve Curtis’in içine düştüğü çıkmazın sonunu anlatır. Yani bir gençlik hatası olarak yaptığı evlilik, hastalığı nedeniyle hala eşine ihtiyaç duyması, Belçikalı fan Annik’le arasındaki umutsuz aşk ve en önemlisi Joy Division’ın getirdiği sorumluluklar nedeniyle tükenme noktasına gelmiştir, ‘Isolation’ parçasında bahsettiği gibi de artık “sanatsal dışavurum” dışında bunları paylaşmayı da bırakmıştır. Şarkıda tüyler ürpertici olmayan tek bir cümle bile yok ama sanırım en fena olanları şunlar: “Cellat sağa sola bakıyor beklerken / İp önce sımsıkı geriliyor sonra kopuyor / Günün birinde rüyalarında öleceğiz / Keşke şimdi yanımda olsan.” Curtis’in ölümünün ardından yayımlanan “Closer” albümünün kapağındaki mezar fotoğrafı (ki öyle olduğu maalesef Curtis kendini astıktan sonra fark edilmiştir ancak kapak çoktan baskıya girmiştir ve geri çekmek için çok geçtir) en çok bu parçaya yakışır çünkü ‘In A Lonely Place,’ nesiller boyunca hayran kalınarak incelenecek, sanat eserine dönüştürülmüş bir depresyon yolculuğunun son durağı, nihai varış noktasıdır.

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.