2015’in En İyi Albümleri

Paylaş:

Artık bildiğimiz anlamdaki modern toplumun çöküş çağında yaşıyoruz. Geleceğin, geçmişte yapılmış ve yapılması düşlenmiş herşeyin bir kolajından oluştuğu kaotik bir dönemin tam kapısında, henüz başlangıcındayız. Fırtınanın tam gözünün ortasında, uçurumun henüz rüzgarın bizi aşağıya doğru sallamaya cesaret edemediği ama ufak ufak ensemize gelecek günleri üflediği anlardayız.

Eskileri teker teker rüyalarındaki öbür dünyaya gönderiyor, peşlerinden gidiyoruz. İçimizdeki çürük gittikçe büyürken sadece kaçınılmaz olanı erteliyoruz. Belki bizden kalan birşey bırakırız diye hepsi, belki, belki birileri bizi hatırlarsa hiç ölmeyiz. Kimimiz çok sofistike değil bu konuda, çocuk yapsa yeter ona. Kimimiz çok akıllı sanıp hiç hatırlanmayacak işler bırakmakla meşgul. Kimimizin hiç deneyecek vakti yok. Kimimiz kaçınılmazı anlatan sanatlarla anı resmetmeyi yeterli saymakta. Kimimiz öyle, kimimiz böyle… Kimiz biz? Ölümlüleriz.

Ölümü naklen izleyen, ölümü kanıksamış, ölümün formatları arasında seçme şansına sahip, ölümle yoğrulmuş bir dünyada sona doğru koşarken hala kendi kalabilmeye çalışan bir avuç insanız. Buradasınız, bizdensiniz.

2015, müzikal anlamda çok büyük bir devin, sahneye çıktığında “Biz Motörhead’iz, biz rock’n’roll’uz” deme cüretine sahip tek insan Lemmy Kilmister’ın dünyadan göçmesiyle kapanırken adeta bir devrin sonunu da ilan ediyordu. Artık rock’n’roll öksüz bir çocuk. Lemmy ölümsüzlüğün sırrını keşfetmişti, modern hayatın kimsenin kimseye söylemediği o basit kuralını uygulamıştı; hiç korkmadı, hiç kimsenin fikri umurunda değildi ve sadece yapmak istediği şeyin peşinden gitti. Bir rock’n’roll efsanesine dönüşmek için yaşamadı, hayatta yapmak istediği şey buydu, rock’n’roll yapmak, ölene kadar. “Eat The Rich”i ilk dinlediğim güne döndüm haberi alır almaz. Yıllarca söylediğim şarkıları söylememe sebep olan vokali keşfetmemin tek sebebiydi Lemmy. Onun sesini taklit ederken Radical Noise’un vokalini bulmuştum. “1916” çıktığında thrash ve death metal ile kafayı bozmuş bir adam olmama rağmen aylarca nasıl dinlediğimi hatırlıyorum; türler üstüydü yaptığı şey, bu dünyadaki herşeyin acımasız bir özetiydi. Ve şimdi ölmeden hemen önce çıkardıkları mükemmel albüm “Bad Magic” listemize giremedi bile. Harika bir albümdü, orada duruyordu ve hep duracak. Hiç utanmadan sıkılmadan “O sefil hayatınla ne yapacağını sanıyorsun?” diye balyoz gibi lafa giren sözleriyle “Bad Magic”, sonsuza dek orada duracak veda hutbesi olarak. Bizden sonra gelenlerden bir kaçına sızlanıp ağlamadan kendi hayatı için bir şeyler yapmayı öğretecek, bundan eminim..

“Ve şimdi” ile başlayan cümleye kadar yazıp bırakmıştım yazıyı. Çok karamsar olduğunu düşündüm ve bıraktım, yazamayacağımı söyleyecektim Özgür’e. Yılın olaylarından bahsetmem gerekiyordu. Retroculuğun nasıl ölmeye başladığına kehanet getirecektim, sonrası karanlık diyecektim. Karanlık demişken bu sene klasik heavy metal ve death metal aslında gönlümün şampiyonları oldu, yer altını araştırın çünkü özellikle death metal, çoğu alt türden farklı olarak üçüncü defa altın çağını yaşıyor ve bitmeden tadını çıkarın diyecektim. Ülkenin gidişatına bir iki kelam edip bu seneden itibaren dev isimleri izlemeyi unutun çünkü buralarda bir çağ kapanıyor diyecektim. Aynı isimlerin TC’ye gelmekten başka ekmek kapısı kalmamış olanlarına tav olacağız diyerek kötümser yorumlarımla sinirinizi bozacaktım. Ama diyecektim, yerli gruplarda, özellikle yeraltındaki soundlarda acayip ilerleme var, yerel gruplarınıza değer verin. Eskiz’den Palmiyeler’e; She Past Away’den Rhythm 0’ya; Sarinvomit’den Hellsodomy’e bir sürü güzel ismin harika işler yaptığından bahsedecek ve uç müziğe sahip çıkın diyecektim. Çünkü bu topraklara şöyle bir uğramış ve yok olup gitmekte olan “modernitenin” son kalıntılarının hikayelerini olabilecek en içten şekilde onlar anlatıyor, diyecektim…

Sonra bugüne başlarken The Independent’in twitter hesabında haberi gördüm. David Bowie onsekiz aydır savaştığı kansere yenik düşmüştü. Sonra yerel haberlerde Van’da “infaz edilmiş” çocukların haberini gördüm. Sonra Beyaz Show’da çıkan Ayşe öğretmenin “doğuda çocuklar ölüyor” konuşmasına dava açıldığını gördüm. Sonra Somali’de göçmenleri taşıyan bir geminin battığı haberini gördüm. İşe gidiyordum, dolmuştaydım, küçücük çocuklarla bastonlu dedelerin birbirine yapışarak üç kilometrelik bir yolu kat etmeye çalıştığı medeniyetin hata payından türemiş saçma sapan bir araçtaydım. Haberlerde “Bursa’da binlerce velinin çocuklarını domuz gribinden korkarak hastaneye götürmesi sonucu oluşan izdiham” anlatılıyordu. Muhalif bir sitedeki başka bir haberde domuz gribi haberlerinin nasıl abartılarak toplumda korku hissi yaratılmaya çalışıldığı anlatlıyordu. Facebook’ta birisi Bowie’yi anıyor, bir diğeri ona “Nazi, işim olmaz” diyordu.

Gerçek kaybolmuştu. Gerçek, kaotik bir yok oluşun habercisi olmuştu artık, bir palyaçoydu.

Tıpkı Bowie’nin kılıkları gibiydi, ayna gibi. Tıpkı o kılıklarda yaptığı şarkıların sözleri gibiydi, acımasız… Tıpkı David Gilmour’a bir konserinde katılıp “Comfortably Numb”a eşlik etmesi gibi gerçeküstüydü. Bana öldüğü yerden “acıyan yeri” soruyordu. Her yerim acıyordu. 2015’in dibine alelacele “Blackstar” albümünden iki klip, iki muhteşem şarkı bırakıp gitti Bowie. Ölüm ayak ucundayken, tıpkı arkadaşı Mercury’nin “Show Must Go On”un klibinde yaptığı gibi, ölümü anlattı.

Ne de olsa “gençlere yönelik kitaplar”da bile “en çok satanlar” raflarının distopyalarla dolu olduğu karanlık bir çağın insanlarıydık artık. Listemiz bu yüzden bu sene en yaşlı, en karamsar listelerden biri. Kararsız ve hüzünlü. Biraz içimize mi doğmuş nedir, pek rastladığınız listelerdeki sırayı takip etmiyor. Tıpkı size “I Would Be Your Slave” derken çekip giden aşklar gibi; utanmaz, çocuksu, doyumsuz ve arsız biraz. Hepimizin ortalaması ama aslında hiçbirimizin istediği gibi değil..

Belki de dünya, bunu kaldıramadığımız için bir devri kapatıyordur, ne dersiniz… İyi okumalar.

Kerem Onan

Bize göre 2015’in en iyi albümleri

50) DISCLOSURE – CARACAL
49) PRAYING MANTIS – LEGACY
48) TRIBULATION – THE CHILDREN OF THE NIGHT
47) COUNTERPARTS – TRAGEDY WILL FIND US
46) LEVIATHAN – SCAR SIGHTED
45) KENDRICK LAMAR – TO PIMP A BUTTERFLY
44) PARADISE LOST – THE PLAGUE WITHIN
43) PLINI – THE END OF EVERYTHING
42) MUSE – DRONES
41) CITY AND COLOUR – IF I SHOULD GO BEFORE YOU
40) HELLOWEEN – GOD GIVEN RIGHT
39) UDO – DECADENT
38) RHYTHM O – GUDDO BAI
37) MY DYING BRIDE – FEEL THE MISERY
36) LINDEMANN – SKILLS IN PILLS
35) SLAYER – REPENTLESS
34) DEAFHEAVEN – NEW BERMUDA
33) ELLE GOULDING – DELIRIUM
32) CLUTCH – PSYCHIC WARFARE
31) TAME IMPALA – CURRENTS
30) WASP – GOLGOTHA
29) REVERENCE – GODS OF WAR
28) DEF LEPPARD – DEF LEPPARD
27) PUNCH BROTHERS – THE PHOSPORESCENT BLUES
26) NAPALM DEATH – APEX PREDATOR EASY MEAT
25) GODSPEED YOU BLACK EMPEROR – ASUNDER, SWEET AND OTHER DISTRESS
24) RAM – SVBVERSVM
23) CHVRCHES – EVERY OPEN EYE
22) JOHN CARPENTER – LOST THEMES
21) GHOST – MELIORA
20) ENTER SHIKARI – THE MINDSWEEP
19) ROMARE – PROJECTIONS
18) SAXON – BATTERING RAM
17) KARA CEPHE – UNUTULANLAR
16) SHE PAST AWAY – NARİN YALNIZLIK
15) THE WATERBOYS – MODERN BLUES
14) CHELSEA WOLFE – ABYSS
13) GIANT SAND – HEARTBREAK PASS
12) SATAN – ATOM BY ATOM
11) MILLENCOLIN – TRUE BREW

10) MGLA – EXERCISES IN FUTILITY

Mgla-Exercises-In-FutilityVolkan Atay: Albüm çıktı çıkalı bizim ekibin tabiri caizse kafasını yediğim albümlerden birisi bu. Öylesine gerçek bir karanlık bir duygusu var ki bu albümün -uzun yıllardır sahte duygulu, fotokopi black metal albümlerine payeler verirken- sonunda kendinizi gerçekten zifiri karanlık bir duyguya bırakmış olmanın hissi var artık üzerinizde. Grup gerçekten de oldukça fazla sayıda fotokopi ürünler veren janra öyle bir eskiz bıraktı ki yakın zamanda bunun da boşluklarını doldurup üzerinden geçen yeni gruplar türemesi çok muhtemel. Albümün sound konusundaki başarısı ise bu tarz müzikte zannediyorum tam aradığınıza fener tutan cinsten. Yoğun, karanlık ve gerçek… Gruptaki davulcu arkadaştan ayrıca bahsetmeden de olmaz. Arkadaşlar adam muhteşem. Çoğu şarkıda davul melodilerine eller çenede kitlenip bakakaldığım doğrudur. En hızlısı, en tekniği değil ama biliyorum ki adam black metal davul memuru değil. Gerekeni değil, şarkıya hissettiğini çalıyor. Ayrı bir itinayı da hak ediyor.
Favori şarkım: Exercises in Futility VI

9) FLORENCE + THE MACHINE – HOW BIG HOW BLUE…

Florence_and_the_Machine_-_How_Big_How_Blue_How_Beautiful_

Emre Karacaoğlu: Florence + the Machine bildiğimiz gibi: muhteşem düzenlemelere sahip, hisli vokal melodileri içeren pop şarkıları. Albümde işin ucundan tutmuş prodüktör/müzisyen sayısına baktığınız zaman (Wikipedia sayfasında görülebilir), tersinin olmasının zor olduğunu görüyoruz zaten. “How Big, How Blue…” parçasının orkestral düzenlemeleri ve “Various Storms & Saints”te Welch’in vokal performansı dikkatimizi ilk çekenlerden. Bir önemli not daha: Albümde gözden kaçması muhtemel iki adet mücevher var: bonus şarkıları olan “Pure Feeling” ve şairane sözleriyle “Conductor.”

Volkan Atay: Grubun şimdiden diva adayı solisti Florence Welch’in enerjisine ve ruh dolu vokal melodilerine saplanıp kaldık albüm çıktı çıkalı. Live hadiselerde gösterdikleri başarı olsun, video kliplerindeki başarılar olsun, her şekilde dinleyicisini ve takipçilerini etkilemek adına ne gerekiyorsa itina ile üzerine düşüp yerine getirdiklerini de düşünüyorum. Bu albümü öncekiler kadar çok sevmekle beraber albüm şarkılarının etkisinin zaman geçtikçe diğerlerini aşmaya başladığını düşünür oldum. Bu senenin gerçekten en iddialı albümlerinden birisi ve bahsettiğim gibi başarıları da artarak devam ediyor. Uzun yıllar sonra grubun kariyerlerine bu albümlere zamanında tanıklık ettiğinize sevineceksiniz bence. Hala dinlememiş olanlar varsa zaman kaybetmesin daha fazla. Ortaya çıkan iş her şekilde sanat damarlarınızı üst üste bindirecek kalibrede.

Favori şarkım: What Kind Of Man

8) BARONESS – PURPLE

baroness-purple

Emre Karacaoğlu: Baroness de bildiğimiz gibi ama bu seferki biraz daha vokal odaklı bir albüm olmuş. Aslında yanlış anlaşılmasın, tabii ki bu bir vokal albümü değil ama bu sefer vokal ezgileri gitar işçiliği ile fazlaca dengelenmiş. “Kerosene”e dikkat!

Volkan Atay: Uzun yıllardan beri her çıkan albümlerine hak ettikleri ilgiyi göstermeye çalıştım naçizane. Tüm albümlerinde beni duvara mıhlayan ve artık ikonik sayılan kapakları ile göz banyolarına alıştıran bir gruptur Baroness. Bu albüm ile kendi pusulalarında yeni bir yön filan keşfetmemişler belki ama yılların getirdiği tüm birikimin en net ifadesi var sanki karşımızda. Albümün prodüksiyon anlamındaki kuvveti de cabası. Grubun 2012’de geçirdikleri kaza ertesi müziklerine her zamankinden daha fazla tutunmuş bir şekilde bu albümü çıkarmış olmaları da taburcu olduklarının ispatı aynı zamanda. Tüm kontrollerinde yanındayız.

Favori şarkım: Desperation Burns

7) IRON MAIDEN – THE BOOK OF SOULS

iron_maiden_the_book_of_souls_albumMert Yıldız: …Evet, parçaların çoğu zayıf düzenlemelere sahip. Ama o riffleri çalan, o melodileri döktüren Maiden. Evet, parçalar demo seviyesinde bir hamlıkta. Ama o hamlığın içinde bile çok güzel şeyler var çünkü işin başında Steve Harris, Adrian Smith, Bruce Dickinson gibi dünyanın sayılı Rock müzisyenlerinden üçü var…Grup şu an kariyerinin zirvesinde. Elemanların her biri milyoner. Bunu tıpkı Rolling Stones gibi egoları için yapıyorlar ve kendi borularını istedikleri gibi öttürebilme lüksüne sahipler. Comfort Zone’larından dışarı çıkıp, kendilerini zorlayıp, büyük prodüksiyonlu bir albüm yaparlar mı? Zannetmiyorum, hele ki başlarında Kevin Shirley gibi “salla başı, al maaşı” tarzı bir adam varken. Bu nedenle eldeki ile yetinmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor. 

6) FAITH NO MORE – SOL INVICTUS

Faith_No_More_-_Sol_Invictus_AlbumMert Yıldız: ‘80’ler ve ‘90’ların en ilerici, en deli gruplarından biriydi Faith No More. Geride o kadar büyük başyapıtlar bıraktılar ki, geriye dönüş albümleri için oluşan beklentileri karşılamaları mümkün olmayacaktı. Onlar da akıllı davrandılar ve gayet mütevazı ve samimi bir albüm hazırladılar. Albüm bir “Angel Dust” ya da “The Real Thing” seviyesinde mi? Tabii ki değil. Ama sapına kadar Faith No More gibi tınlayan ve tek bir zayıf nokta barındırmayan bir albüm “Sol Invictus.” Roddy Bottum, Mike Bordin ve Bill Gould hala formda, Mike Patton da bildiğimiz insan üstü Mike Patton. Tabii ki grubun zayıf noktası hala silik gitarist Jon Hudson ancak bu konuda elden gelen pek de bir şey yok, bu kadar fazla egonun arasında ayrıyeten bir egolu gitarist istemiyorlar. Neticede dinlerken bir saniye bile sıkılmayacağınız, şeker gibi bir geriye dönüş albümü “Sol Invictus.”

Favori şarkım: “Sunny Side Up”

5) ENFORCER – FROM BEYOND

enforcer-from-beyondVolkan Atay: Bu albümü dinlerken saçları her zamanki hızından daha fazla uzamayanı aranıza filan almayın arkadaş. Bu nasıl bir albümdü böyle. Albüme isim babası olan şarkı zannediyorum bu tarz içinde son yıllarda duyduğum en iyi şarkı olabilir. Albümü kısık sesle dinleyebilen varsa unutmasın bir çeyrek altın filan takalım kendisine.
Favori şarkım: From Beyond

Özgür: Enforcer gibi gruplar böyle sağlam albümler çıkardıkça 80’lerin klasik heavy metal soundu ve ruhu asla ölmeyecek. 2000’lerde kurulup da 80’lerin old school speed metalini taklitçilikten uzakta bu kadar başarıyla icra etmek hiç kolay değil. Enforcer “From Beyond”da yapmaya çalıştığı müziğin hakkını sonuna kadar veriyor.

4) REFUSED – FREEDOM

refused-freedomVolkan Atay: Yıllar sonra geri döneceksen böyle döneceksin işte. Albümün açılış şarkısı Elektra zaten saniyesinde çaktıra çaktıra gazozumuza ilacı atıp kulaklarımızla ilgili niyetini açıkça ifade etti. Sonrası artık fanteziye girdi bizim için ve evet devam ettik dinlemeye. Gerçekten iyi ki böyle müzikler üretiliyor dedirten tamamı muhteşem bir albüm. Rollercoaster albümler seviyesindeki bu iş için ayrıca bir saygı ve ilgiyi sonuna kadar hak ediyorlar. Bakmayın siz oturup bir de favori şarkı filan seçtiğime, tamamına kefilim.
Favori şarkım: Dawkins Christ

Kerem Onan:  Refused, bu sefer ortalıkta olmadığı dönemde ne gelip geçmişse müzik aleminden, onları şarkılarına “sos” yapmış – ki bu formülü “The Shape Of Punk To Come” da kullanmışlardı. Dolayısıyla “Freedom”a salt müzikal anlamda yeniye yönelim olarak bakanların net bir şekilde “The Shape Of”u da anlamadığını söyleyebilirim. Çünkü amaç hipsterlara albüm satmak ya da safi katıksız şekilde modernize olmak değildi, amaç politik söylemi yeninin içine gömerek onu bozuma uğratmaktı. Refused bunu bir hipsterın asla yazamayacağı liriklerle mükemmel yaptı. “Freedom” her ne kadar grubun devrimci soundunun yaratılmasında öncü üçlüden biri olan Jon Brännström’süz çıkmış olsa da, Dennis ve David işi gayet iyi kotardı.

3) DAVID GILMOUR – RATTLE THAT LOCK

david-gilmour-rattle-that-lockMert Yıldız: İspatlayacak hiçbir şeyi kalmamış olan bir sanatçı daha ne yapabilir? Ya David Bowie gibi yeni ufuklara yol alıp sınırlarını zorlayabilir, ya da David Gilmour gibi güvenli bir bölgeye çekilip, sadece kendi keyfi için, kendine huzur veren işlere yönelebilir. Bunun için de hiçbirimiz Gilmour’u suçlayamayız. “Rattle That Lock”da Gilmour sınırlarını hiç zorlamıyor ancak diğer yandan da albümün her saniyesinde Gilmour’un ne kadar samimi bir biçimde bu müziği ürettiğini hissedebiliyorsunuz. Eğer hala dinlemediyseniz bu dehanın yeni seslerine kulak verin…

Favori Şarkım: Faces Of Stone

Volkan Atay: Notalar ile ilham taşıyan bir nakliye firmasının üst kademe yöneticisi masaya kartvizitini bırakmış işte. Daha bu adamla ve müziği ile ilgili ne söylenebilir pek de aklıma gelmiyor doğrusu. Yıl içerisinde ,cv’sindeki tüm yeterliliklerini araya yeni eklediği ve denedikleri ile sunduğu bu albüme sevgi beslemeyen kulaklar ile sohbetim dahi olsun istemiyorum.Konu ile ilgili yardımlarınızı rica eder,keyifli dinlemeler dilerim.
Favori şarkım: Faces Of Stone

2) WHILE SHE SLEEPS – BRAINWASHED

while-she-sleeps-watershedVolkan Atay: Abiler, bu grubun ilk çıktığından beri sadık bir müşterisiyim. Önceki albümü de yere göğe sığdıramadan dinlemişliğim çoktur ama bu albümle resmen vitesi sona almış yardıra yardıra gidiyorlar ki bize de son sürat salyalar saça saça peşlerinden gitmek kalıyor. Her şarkıyı marş armoni şeklinde zihnime ve kulaklarım kazıdım. O kadar dinledim ki albümü, bırakın marşı armoniyi, istesem tüm şarkıları dokuz sekizlik çalabilirim zihnimden. Dev ve ötesi! Tarzı sevene filan değil, gitarda azıcık distortion sesine katlanan her kişi için… Siz anladınız.
 
Favori şarkım: Four Walls

1) KILLING JOKE – PYLON

killing-joke-pylonMert Yıldız: Orijinal kadro tekrar bir araya geldikten sonra yapılan en iyi Killing Joke albümü “Pylon.” “Absolute Dissent”te tekrar beraber çalmayı öğrendiler, “2012”da sınırlarını test ettiler. Artık her şey tamam, “Pylon”da direkt saldırıya geçiyorlar. Diskografilerinde en çok 2003 tarihli albümlerine yakın duran “Pylon”da Killing Joke yine günün ruhunu yakalıyor ve ortaya tarihlerinin en karanlık ve en agresif işlerinden birini çıkarıyorlar. Mükemmel prodüksiyon, harika müzisyenlik ve delilik ile dahilik arasında gezinen lirikleri ile bu albüm gerçek bir geç dönem başyapıtı!

Favori şarkım: “New Jerusalem”

Volkan Atay: Jaz Coleman ve tayfası kariyerlerinin en iyi albümlerinden birini 2015 içinde sundu. Evet kuruluşlarından tam 35 yıl sonra hala ruh dolu ve dev iştahlı müzikal birikimlerini böylesine konsantre olarak önümüze sıradan bir albümmüş gibi koymalarının neresinden tebrik etmeye başlasam bilmiyorum. Daha albümle ilgili yayımlanan ilk notalardan aslında farkındaydık çok iyi bir albüm geleceğinin ama final halini duyunca burnumuza gelen kokuların iştahıyla saldırdık ve defalarca dinleyerek pişirdik. Öyle böyle değil, çok iyi albüm. Neresini daha fazla övsem bilmiyorum, topu size attım.

Favori şarkım: Big Buzz

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.