Tir (Oytun Bektaş) ile Mizantropi, Doğa, Nostalji ve Müzik Üzerine

Paylaş:
Urd, Skuld & Verdandi - paslanmaz kalem

Dungeon synth-dark folk üstadı, çok sevdiğim Tir’in ardındaki beyin Oytun Bektaş’la bu aşağıdaki yoğun sohbeti gerçekleştirdik. Idiot savant sanatçılara saygım sonsuz ama Oytun gibi sanatını bilinçli bir şekilde icra eden ve bunu kavramsal bir arka plana oturtan müzisyenlerle konuşmak kesinlikle başka bir zevk! Bu röportaj da bunun bir ifşaatı gibi.

Ayrıca meğersek ki iki gün önce sessiz sedasız yayımlanan dördüncü albümü “The Vanished Civilization of Xattoth” da hemen tükenmiş. Albümü yayımlayan firma, HDK’nin hesabından bu güzel albümü dinleyebilirsiniz: https://heimatderkatastrophe.bandcamp.com/album/hdk-45-the-vanished-civilization-of-xattoth

tir 2 - paslanmaz kalemEmre: Oytun, selamlar. Nasılsın? Bu aralar nelerle meşgulsün? “Mountains Redux“ı müteakip neler yapıyorsun?

Oytun:  Merhaba, Emre. Açıkçası yoğun bir yıl yaşadığımı belirtmek isterim. Hem müzikal hem de yaşamla ilgili koşturmalar.

Emre: Nasıl şeyler mesela?

Oytun: Evet, söylediğin gibi “Mountains Redux” sonrası yeni bir konsept çalışmaya dahil oldum: HDK. Milano’dan bir label… Kendileri “do-it-yourself” tabanlı; RPG, FRP vb. işler yapıyorlar. Aslında yaz sonu kendilerinden aldığım teklifi albüme dönüştürerek internet üzerinden satışa girildi… Bu sayede 2019’u dördüncü albümümü yaparak bitirdim diyebilirim.

Emre: Benim bundan haberim yok! Tir’in dördüncü albümü yayımlandı mı şu anda yani? Bandcamp’inde dahi yok.

Oytun: Biraz gizli yürüyen bir projeydi. Ağırlıklı dungeon synth ve dark synth gruplar temelinde çalışıyorlar. Bu teklif de bana “Urd Skuld Verdandi” albümüm sonrası ulaştı. Ve evet şu an dördüncü albüm yayımlandı (2 gün önce) ve az önce sold-out oldu.

Emre: Bu harika! Dünyada bu müziğin bir kitlesinin olması çok güzel bir şey. Bunla ilgili ileride birkaç soru soracağım. Sen lütfen yaptıklarından ve gündeminden bahsetmeye devam et.

Oytun: Bir albüm için farklı bir label ile çalışmış oldum… Heimat Der Katasthrope eski bir label, az önce de belirttiğim gibi synth temelli underground grupları hedef almaktalar, çalışma anlamında. Ben de bu kolektife katılmaktan keyif aldım. 13 bölümlük mistik bir öyküyü müzikleştirdim de diyebilirim.

Emre: Şimdi sayfayı inceledim de hissiyat olarak daha hamaset uyandıran bir tarza mı yöneldin acaba? Basil Poledouris’in bahsi geçiyor tanıtımda. Bu yüzden soruyorum.

tir - paslanmaz kalemOytun: O benzetme kendilerine aitti. Beni de çok rahatsız etmedi. Eğer hamaseti bir kahramanlık öyküsü bazında değerlendirir isek bu konulara dair pek bir ‘taraftar’ yanım yok. Demek istediğim karakter veya övgü öykülerine biraz yabancıyım, çok fazla heyecan uyandırmıyor bende. Elbette evrenin varoluşundan bu yana bir takım geçiş aşamalarına dair muhteşem serenatlar mevcut ama birey bazında olmayan! Bu albüm de sadece yalın ve kendi halinde olan kişinin yaşam savaşını biçimlendiriyor. Elbette biraz mistikleştirilerek! Zaten olmazsa olmaz değil mi! Belki de hepimize ait olması gereken bir vurgu bu. Yani belki de oluşundan öte. En büyük merak insanın gökyüzüne bakmak değil de gökyüzünün ötesini görmekte olduğunu düşünmüşümdür. Tir devleri de anlatırken onların ötekileşmesine vurgu yapmakta!

Emre:I Can See the Stars Behind” gibi bir parça bir dinleyicin olarak bende hamaset duygusunu kabartıyor bu arada. Yani sen Tir için seçtiğin görsel imajda doğa yerine tarihten kahramanları seçseydin, hiç yabancılamazdım. Ama sanırım bunun nedeni senle alakalı değil. Benzer melodileri önceden bu tarz çalışmalarda duyduğumuz için olmalı.

Oytun: Kesinlikle haklısın!

Emre: “Tir devleri de anlatırken onların ötekileşmesine vurgu yapmakta!” Bunu biraz açar mısın?

Oytun: Tabii ki… Yalın anlamda ürettiğini sanan, paylaştığını düşünen ve değer yarattığına inanan varlıklar bütünüyüz. Bu temel yanılsama başla başına kaotik döngünün bize dayattıkları sanrı, hayal! Çünkü insan türü tamamıyla küçük ya da tekil bütünler halinde yalnızlığının savaşını veriyor. Tir’in sanatsal anlayışı da bu bağlamda tekliğini ve karanlığını vurguluyor, elbette devler ve troller bu eksende sadece bir betimleme ya da vücut buldurma. Kittlesen’in tablosunda kayaya oturmuş bir devin hüznünü hatırlamaya çalış, bu yalan döngünün içinde ne kadar yalnız değil mi? Karmaşık gibi gelse de müzikal anlayışımın estetik yanı bu kaybolmuşluk ve sessizliği seslendiriyor diyebilirim.

Emre: Peki, Tir’in müziğini ya da kendi sanatsal görüşünü mizantropik olarak tanımlar mıydın? Yoksa bu senin yaklaşımlarında kendine yer bulan bir görüş değil mi? Kullandığın sözcükler (“hüzün”, “yalan döngü”, “kaybolmuşluk” ve “sessizlik” mesela) biraz buna işaret ediyor gibi.

Oytun: İlk sorun için, sanırım evet. Ama bu da mantıksal açıdan denge sağlamıyor, sonuçta ben de bir insan türüyüm. Belki de ‘aptallığa’ tahammülsüzlük desek daha doğru olur. Sorunun devamı için açıkçası Tir’in duruşu daha doğru bir zemine oturuyor. Kesinlikle haklısın.

Emre: Buna istinaden, doğa tam olarak ne uyandırıyor sende? Saygı uyandırdığı bariz, bunu biliyoruz. Bununla beraber başka duygular da var mı?

Oytun: Doğa başlı başına bir arınma hali. Gördüğüm örümcek ağları, ağaçlara tutunmuş mantarlar, kayalara sarılan yosunlar. Sürekli bir devinim ve durmaksızın sakinlik. Şehir denen yerlerde asla sağlayamayacağınız bir denge, en önemlisi de bağımsız. Albümlerimi var ederken hayalimdeki pencere bu saflığın bana kattığı gücü gösteriyor. Bu muazzam bir şey.

Emre: Neyden bahsettiğini çok iyi anlıyorum. Müziğine bu hissiyatı katabildiğinden emin olabilirsin.

mountains redux - paslanmaz kalemOytun: Teşekkür ederim.

Emre: O zaman geçmişe de bir özlem duyduğunu düşünüyorum, doğru mudur? Mizantropik duygulara her zaman eşlik eder zaten nostalji. Ama senin nostaljin 60lar, 70ler ya da Roma İmparatorluğu dönemi gibi belirli zamanlara değil sanırım. Belki de tarih öncesi zamanlara, sadece şairlerin, ressamların hayallerinde ortaya çıkmış mekânlara…. Öyle mi dersin?

Oytun: Geçmişe özlem duyduğum tartışmasız şekilde doğru. ‘Medeniyet’ diye avucumuza ya da zihnimize sunulan bu anlamsızlıklar silsilesi beni bir hayli boğuyor. Sanırım kendimi ait hissedebileceğim tek bir zaman dilimi olabilirdi: Orta Çağ. Henüz ilkelliğini kaybetmemiş daha saf ve daha epik bir özgüven doğrultusunda yaşanan samimi anlar ve zamanlar… Hayal edebiliyor musun? Sanat olanaklarla endeksli değildir, sanat kişinin kendisinin özverisidir.

Emre: Ne demek istediğini anlıyorum ama sence biraz algıda seçicilik yapmıyor musun? Şöyle ki: Bahsettiğin zamanlar o saf ve epik özgüveni barındıran zamanlar; bu doğru. Ama bu zamanlar ayrıca savaş, vahşet ve toplumsal cehaletin baskın olduğu, hümanizmanın esamesinin okunmadığı dönemler oluyor. Nostaljik duygular beslediğin bu çağların bu yönleri hakkında ne düşünüyorsun peki?

Oytun: O zamanın savaş hamlelerine ‘övgü’ yapma düşüncem pek tabii olmayacaktır. Ama ‘savaş’ denen saçmalığın dahi bir estetiği vardır, değil mi? 1900’lerle başlayıp 2000’lerde tavan yapan günümüz savaşları, katliamlar bana eski zamanların kan dökme, yok etme telaşından pek daha fazla arsızca geliyor. Aynı şekilde toplumların cehaleti dünden bugüne değişmeyen bir olgu, din yaratıldığından beri! Ama ikili ilişkiler, ticaret, endüstriyel anlayışlar ve özetinde kapitalizm, ‘hümanizm’ ya da aydınlanma anlayışına bırakın katkıda bulunmayı, tipik bir sivil toplumculuk hareketinden ileriye götürmemekte. Fabrika dişlilerinde yok edilen hayvanlar, mendil satmaya çalışan çocuklar, lümpen edalarla topluma bilgi dağıtan bilgeler! Orta Çağ ya da ilkel dönem, insanın en büyük çöküşü yabancılaşma. Sanırım belirttiğim çağlarda ‘cehalet’ de olsa bu daha zayıf bir duygu belki de hiç.

Theodor Kittelsen - paslanmaz kalem

Theodor Kittelsen

Emre: Theodor Kittelsen ve trollerinin bahsi geçti az önce. Onun tarzına ait imgeleri sembolik olarak gördüğünü söylesen de yine merak ediyorum: Doğa üstü güçlere ya da büyüye inancın var mı? Bu biraz sanatının dışında bir soru olduğu için es geçebilirsin tabii ki.

Oytun: Maalesef hayır. Bu öyküleri dinlemeyi severim ama ötesi yok. Mesela Markus’un evinde iken Rhön’e ait mistik bir hikâyeden çok etkilenmiştim. Ama sonunda sadece bir tebessüm oluşuyor bende. Bu arada “Urd, Skuld&Verdandi”deki “Rhön” bu hikâyeden esinlenmiş değil, onu eklemek isterim.

Emre: Peki teknolojiye bakışın nedir? Sonuçta müziğindeki enstrümanların çoğu sentetik, teknolojiye bağımlı sesler. Bunların organik olması gibi bir önceliğin ya da ısrarın olmamış. Yani teknolojiden faydalanıyorsun. Mizantropik yönünle nasıl bağdaştırıyorsun bunu?

Oytun: Synth ağırlıklı bir müzik yaptığım için elbette bu alandan faydalanıyorum. Ama en minimal düzeyde sanırım. Klavyem en eski modellerden biri, kullandığım program keza öyle. Muhteşem bir altyapım da yok bilgisayar anlamında. Buradaki yegâne amacım mevcut üretim gücümün bunlara bağlı olmadığını kendime kanıtlayabilmemden geçtiğini düşünüyorum. Ama bu nefretle ortaya çıkmış bir hal değil. Sadece ‘yapay’ ve ‘kaliteli’ bir ürün yaratmaya çok da hevesli olmayışımdan kaynaklı. Karanlık sanatın temel hedefi seni bu sarmala en yalın haliyle davet edip dâhil etmekten geçtiğini savunuyorum.

Emre: Parçası olduğun türün daha modern/teknolojik bir izdüşümü olan bir janr daha var: elektronik ambient. Bu tür hakkındaki düşüncelerin neler? Sonuçta orada Tir’inki gibi bir mizantropi ya da nostalji yok ama eşit derecede bir doğa hayranlığı/korkusu mevcut. (Hatta bu hisleri gezegen ötesi, kozmik boyuta taşıdığını bile söyleyebiliriz.) Bu soruyu sormamın nedeni, az önce sen söyledikten sonra açtığım yeni albümün “The Vanished Civilization of Xattoth”taki “The Totem and the Jewel” ve “The Gathering of the Zombi Tigers“. Bu parçalar buram buram elektronik ambient tınlıyor. Yanılıyor muyum?

Oytun: Doğru söylüyorsun. Zaman zaman albüm dışı çalışmalar yaparken bu yönde denediğim örnekler olmakta. “The Vanished Civilization of Xattoth” için de özellikle iki şarkıda bu yönümü kullanmak istedim. Ama özellikle şu noktada da belirtmek isterim ki bu konsept albüm için yaptıklarım Tir’in dinamik üretim anlayışına %100 uygun değil. Albüm içerisinde bana sunulan bölümlerdeki hikayeleri tasvir etmek adına kullanmış olduğum tekil bir yöntem oldu. Dungeon synth her ne kadar black metalin başka bir karanlık sayfası olsa da ambient ölçekteki anlayışın da bir kolunu sıkıca tutuyor. Bunların düzenlemelerini yaparken çok keyif aldım, hatta çok heyecanlandım. Ama ilk başta da belirttiğim gibi Tir’in kendi yolculuğu bu alana normal şartlarda çok temas etmiyor, biraz da bu çalışmaya özel bir durum oldu diyebilirim.

tir 3 - paslanmaz kalemEmre: Anladım. Peki icra ettiğin sanat için doğrudan gitarlı black metal seçmemenin nedeni ne? Burzum tarzı bir ambient black metal grubun da olabilirdi. Bu alt türün özellikle bu yönünü kendine seçmenin özel bir nedeni var mı?

Oytun: 20 yılı aşkındır ağırlıklı dinlemiş olduğum black metal türüne çok fazla ilgi duyuyorum, iyi bir dinleyiciyim yani. Tabii bu türün her grubunu aynı şekilde kabul ettiğim anlamına gelmiyor. Her alanda olduğu üzere bu nokta da seçici davranıyorum. Birinci nesil black metal anlayışı benim için çok önemli ve yol gösterici. Tir’in şekillenmesinde bu neslin yapıtları çok büyük önem arz ediyor. Elbette başı Burzum çekmekte. Bunun yanı sıra, Wongraven, Mortiis (ilk zamanları), Isengard; bir diğer yandan Nhor ve Empyrium’un folk/neo-klasik üretimleri bana inanılmaz haz vermekte. Dark folk- dungeon synth şekillenmenin de altyapısı bu grupların baskınlığı ile ortaya çıktı. Yani bu tarzı icra ediyor olmamın pek de katiyetli bir karara dayanan yanı yok. Sadece minimal olan ve karanlık sanatın bu sayfasını çok daha fazla içselleştirmem ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda Tir’in dungeon synth modeli -kesin konuşmamakla beraber- sapma yaşamayacak ama black metal projesi şimdi olmasa da ileriye dönük başka bir projem ile hayata geçecek. Bununla ilgili planlamalar yapmaktayım.

Emre: Enstrümanın klavye sanırım ama değişik kayıtlı sesler ve enstrüman emülasyonları kullanmayı seviyorsun. En çok hangisini? Tercih ettiğin bir tını var mı özellikle?

Oytun: Bu soruya cevap olarak direkt obua ve klasik piyano derim. Bestelerin çoğu zaten öncelikle piyano ile kendini bulmakta. Sonrasında enstrümanlar şekilleniyor.

Emre: Peki ikinci albümde daha fazla tınıya yer verme kararını nasıl verdin? Ya da bunu yapmak istiyordun da ilk albümde pek imkânın mı yoktu?

Oytun: Tarzımı kategorize ederken sayılı ya da işaretli enstrümanlar dışında bir şeyler kullanmayacağım anlayışı kesinlikle yok. Senfonik argümanlara dâhil olan her çalgı benim de hedefim. “Urd Skuld Verdandi” için yapılan çeşitlilik için de en büyük sebep ise iki şarkıya Thomas Helm’in katılışı ile alakadar. Diğer kalan şarkılar için de bu bütünlüğü korumam gerekiyordu. Buna bağlı biraz daha fazla folk etkileşim hissedebilirsiniz. Bir diğer yandan çok seslilik halini doğru şekilde dizayn edip sunabilmek epey yorucu ama keyifli. Albümün kayıt süreçleri bu anlamda çok güzel geçti. Bu tip müzik tarzlarında demode ve bayağı anlayıştan sıyrılarak bir şeyler çıkarabiliyor iseniz bu gerçekten sanatçıya büyük mutluluk veriyor ve ben bunu yaşıyorum.

Emre: 2000’li yılların başındayken, karlı havalarda Ulver’in “Kveldssanger“ini, Empyrium’un “Where at Night the Woodgrouse Plays“ini ve Tenhi’nin “Kauan“ını dinleyip her yeri beyazların kaplamasını izlerdim. O manzaranın sessizliğine çok uyan, favori folk albümlerimdi bunlar. Seneler sonra benzer hisleri Tir’le yaşadım, Oytun. Müziğin için sana müteşekkirim.

Oytun:  Bu muhteşem yapıtlar ile beraber anılmak ve etki yaratmaktan dolayı çok mutlu oldum… Onur duydum!

Emre: İsim olarak “Tir”i seçmenin nedeni nedir? Bu ismin senin hayatında bir mahiyeti var mı?

tir 4 - paslanmaz kalemOytun: Özellikle birçok takipçi ve dinleyicinin düştüğü yanılgıyı bu sorunla değiştirmek isterim. “Tir”, orta Asya kökenli eski bir dil geleneğinden gelmekte olan bir kelime. Kesin bir bilimsel yargı olmadığından hangi grup ya da topluluğa ait olduğunu bilmiyorum. Fakat anlam olarak, teklik ve yalın olarak kullanılmış. Demek istediğim Nordik mitolojisine ait “TYR” ile karıştırılsın istemem. Evet, “Tyr” diye bir parçam var, ama bunun Tir ile ilgilisi yok. İsmi seçerken de ilk başlarda bahsettiğim gibi, paylaşmak istediğim hüzün, dram ya da kayboluşa doğru bir sıfat verebilmekten gelmekteydi. Bu yüzden Tir benim için isim olarak var oldu!

Emre: Çok iyi anladım, Oytun. Bu güzel cevaplar için teşekkür ederim. Peki biz Tir dinleyicilerini neler bekliyor yakın gelecekte? Ve daha da ilerisi için ne hayallerin/hedeflerin var?

Oytun: Tir, bir süreliğine sessizliğe gömülüyor olacak. Özellikle son bir yıl benim için çok hızlı ve biraz da yorucuydu. Ama bir sonraki yıl adına yeni bir çalışma sunacağıma inanıyorum, şimdiden hazır olan birkaç şarkım var! Diğer yandan black metal ve olası neo folk projemin üzerine biraz planlamalar yapıyor olacağım. Güzel ve keyifli röportaj adına ben de teşekkür ederim, Emre.

—————————————–

Tir:

tirofficial.bandcamp.com

instagram.com/tirofficial

twitter.com/tirofficialband

facebook.com/tirofficialpage

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.