“BEYİN YAĞMUR OLSAYDI, SEN ÇÖL OLURDUN!”: Scott Walker’ın Eşsiz Kariyeri – Bölüm 3

1056
0
Paylaş:

8. DIMPLE

Aynada kendime baktım.

Gözlerim mavi.

Burnum zarif.

Dudaklarım erkeksi.

Çenem sert.

Elmacık kemiklerim çıkık.

Saçlarım canlı ve dağınık.

Ceketim havalı. Fitilsiz kadife.

Gömleğim mavi. Yakam açık. Göğsümde tüy yok.

Kafa derim yerde sürünüyor. Köpeklerin yaladığı burun deliklerim kokain pınarı. Gözlerim kapaksız gülümsüyor. Göğsüme kan ince ince akmış. Vesalius ve Calcarensis ile Tepic’te sarhoş bir gece. Bütün bunlar olurken hala konuşuyordum. Birileri bir yerlere kaydetmiş olmalı. BBC’de yayınlandığında kaçırdıysanız JVC size tekrarını yapar. Derisi yüzülmüş kafamdaki şapkamı hangi orospu çocuğu aldı!

Aynayı çevreleyen ampulleri kırıp çiğnesem ve parçalarıyla dudaklarımı kessem de “güzel” derler mi? Kameralar hazır mı? Çiviler sivriltildi mi? Mızrak uçları? Beyaz ruslar? Hangi kız benle geliyor?

Sesler odaya dek geliyor.

Bu akşam zeminimiz ahşap ve tozlu. Spotlar ısıtıyor. Peki ya gerisi? Yeni yöntem bu, tek ışık kaynağı üzerimde. Tabii ki beni bir deney faresi gibi incelemek için. Orkestra karanlığın içinde ölü numarası yapıyor. Peki ya siz? Karşımda, sırtlarınız bir 400 metre ötede duvara yaslanmış beni izlediğinizi bilmiyor muyum? Gülümsemenizin, hayranlık ifadenizin nefes alıp verişini hissetmemek için ot olmak gerek. Her gece kafamı giyotin altına koyup tatmin olmanızı bekledim. Siz bir koca karı amıydınız, ben dilini kullanmayı bilmeyen çocuk. Tek bir dil darbesi eksik, sepette bir kelle fazla.

Bu akşam sevmek ya da imrenmek yok. Bunun yerine size belden aşağı fıkralar ve beraber olduğum travestileri anlatacağım. Aslında travestiyle beraber olmadım ama olan birkaç kişiyi biliyorum. Ellerini öne atana dek her şey yolundaymış.

Ya köpek sikenler? Birini tanımıştım, şeyi artık sadece kucağında köpek olan kadınlara kalkıyormuş.

Ha! Ha! Ha! Peki ya ceset siken rahipler? Evet, Fransızlar. Fransızlar her şeyi siker.

Hayır? Peki o zaman şunu dinleyin, bir İrlandalı anlatmıştı. Bir adam gecenin bir yarısı ormanda gezerken bir de ne görsün? Bir cüce cin! Evet, halk hikayelerinde anlatılanlardan. Uzun-burunlu komik-kıyafetli paytak-yürüyen. Adam demiş ki, ne dilersem dileyeyim yerine getirecek misin? Cin de “getiririm, ama karşılığında mücevher istemiyorum, onun yerine seni bir kez sikerim” demiş. Adam olmaz demiş başta, ama sonra düşünmüş, bir cücenin aleti ne kadar büyük olabilir, belki hiçbir şey bile hissetmem. Kabul etmiş. Önce, demiş adam, bankada 100 milyon dolar istiyorum. “Hallettim.” Hayatımın geri kalanında her gece her istediğimi yerine getirecek birbirinden farklı taş gibi hatunlar istiyorum demiş. “Kolay.” Bir de kendime ait özel bir jet istiyorum demiş. “Tamam” demiş cin, “şimdi seni sikebilir miyim?” Tamam demiş herif. 10 dakika sonra işleri bitmiş, ayağa kalkıyorlarmış. Cin “sana bir soru sorabilir miyim” demiş. Adam da sor tabi demiş. “Kaç yaşındasın?” 40 yaşındayım. “40 yaşına gelmişsin, hala cinlere inanıyorsun.”

Bunu da mı beğenmediniz? Sen, gözlüklü, beğenmedin mi? Görüyorum seni geri zekalı, gözlük camların parlıyor.

Ne o? Ailen sen büyürken hiç ilgi göstermedi mi? Çirkinsin diyedir. Ben olsam yetimhaneye bırakırdım.

Benden bir halt olmaz öyle mi? Bak ne diyicem. Eğer bok, müzik olsaydı, sen bir bando takımı olurdun.

Ağzın lağım gibi kokuyor, dilini neden kestiklerini şimdi daha iyi anlıyorum.

Peki ya sen? İneğe benzeyen. Ailen seni süt verdiğin için evde tutmuyor mu? Komşularını tanıyorum.

Sana bakan yok diye üzülme. Erkek sikenler var, seni mi sikmeyecekler?

2

Sessizlik. Öne doğru gelseniz, yüzlerinize yakından baksam. Gözlerinizde bana baktığınızda ne gördüğünüzü görebilsem. Sizin gibileri tavanda sallandırmaları gerek, ta tepede, büyük yaşlı ağaçların dallarında. Ama orada sallanacak olan ben olmalıyım. Belki de bir Filistin askısında. Vücuduna vuran yoğun ışık altında bile büyümeyen, küçülen tek adam. Işık ne kadar büyürse ben o kadar küçülüyorum. Çeyrek bir çemberin içine kıvrılıp sığana dek. Hor görülmüş, cinsel tacize uğramış ve ailesi tarafından terk edilmiş olmanın yanı sıra, bu da hatırı sayılır hünerlerimden biri.

Sanırım kendimi kendi gözümde fazla büyüttüm. Hor görülmeye alışkın kalmalıydım. Herkes takdir görürken, üzerinden elastik silgiyle geçilmiş gibi yarı silik olmaya. Siz hep yukarıda, ben hep aşağıda.

Tek istediğim görülebilmekti.

Suratıma tekme atmayı keser misiniz? Botlarınız kirleniyor! Sizler arasındayken, bacağınız kadar boyumla yumruk yemem zor. Ailem beni o kadar çok severdi ki büyüdüğümde bir prens olacağıma inandım. Oysa ben büyümedim bile! Ha! Ha!

Bu kadar küçük elleri olan birini kim neden ağlatır? Aslında tek amacım bana acımanızı sağlayıp sizi becermek. Kadınları bilirsiniz, yeterli miktarda gözyaşı dökersen götten bile verirler. Cüce cin ile ilgili fıkrayı hatırlayacak olursak, kadınların erkeklerden daha soylu olduklarını düşünebiliriz. Ama bu nereden baktığına göre değişir. Annelik içgüdüsü bir nevi tanrı egomanyaklığı. Ama tanrı domalmaz.

3

Sen, ukala hırsız soytarı. Sen, korkak, iğrenç, terli, sevilmemiş mikrop. Senin ailen o kadar vurdumduymazdı ki başkaları ile sikişmekten seni yetiştirmeye vakitleri olmadı. Seni büyüten büyük annen her gün önünde amına patlıcan sokuyordu.

Siz barbarların diline pek alışkın değilim. Bu nedenle beni bir sepete koyup oraya buraya taşımanız konusunda şikayetçi olmayacağımı baştan belirteyim. Aslında benim de bir karım olabilirdi, ama olsaydı da evliliğimin ikinci gününde biriniz beni yakamdan tutup havaya kaldırır, karımı da alır kaçırırdı.

Böyle olmasaydı bile karım hemen ertesi gün bir herife kaçardı. Aşçıya, kapıcıya filan.

Tek istediğim görülebilmekti. Ha! Ha! Artık görülmekten sıkıldım. Gerçekten inanın, benimki yalnızca sıkılmaktan ibaret. Değişiklik istiyorum, herkesin arada bir ihtiyacı olur. Yanlış anlamayın, domuz gibi basık burnumla, olmaya korkmuş ağzımla, küçük şeyimle, biçimsiz eğri büğrü topal bacaklarım ve kollarımla alay etmeyi, beni gülle gibi bir oraya bir buraya savurmanıza tercih ediyorum, bu sayede suratımdaki çürüklere zırt pırt ekmek ıslatıp koymak zorunda kalmıyorum. Yalnızca sıkıldım. Problem boyum değil. Yükseklik dediğin şey aşağı serbestçe çakılabilmen içindir. Alın size örnek. Aziz Simon. Tam bir beyinsiz. Bakın dinleyin öyküsünü.

“Askerdeyken seni paraşütçü yaptılar. Atlamaya korktuğundan sırada sona kaldın. Annen cam silerken pencereden düşüp öldüğünden. Kadınlar kedi gibidir ve kediler dört ayak üzerine düşerler ve fakat bil bakalım senin annem neydi? Bir AYI! Ha! Ha! Senin gibisine başka kim can verebilir ki. Komutan atlaman için seni zorladıkça zorladı ve sen onu aşağı ittin! Paraşütsüz! Arkasından ‘komutanım nereye?’ diye bağırdın. ‘Ananı sikmeye!’ diye yanıtladı.”

Birkaç saniyeliğine dürüst olabilir miyim? Birkaç saniyelik dürüstlük ve bir ömür boyu sürecek pişmanlık. Bana yanlış sebeplerden ötürü aşıksın. Senin sevdiğin kişi ben değilim. Artık bu ilişkiyi yalnız başıma yaşıyorum. “Öyleymiş” gibi yapmaktan yoruldum. Yalan öpücükler. Yalan sevgi sözcükleri. Sana kıyamıyorum o kadar. Eğer seni bırakırsam vicdan azabım beni öldürür. Ama rol yapmak da öldürüyor. Herkes kendini doğrayabilir ama bazıları bunu sanata dönüştürür. Sen kanımın akmasına heyecanlanıyorsun. Ama bıçağı kullanışıma asla.

Ama acılarım ve felaketlerim bununla da sınırlı kalmıyor. Artık burnumu kırdığımda sizi şaşırtamıyorum. Kafamı duvara vurarak alnımı parçalamam sizler için bir şey ifade etmiyor. “Açlık Cambazı” gibi haftalarca aç kalsam tek yapacağınız sırtıma bir şaplak vurmak olmaz mı? Kabul edin, kendimi size gereğinden fazla kabullendirdim. Ben artık sizin için olağan oldum. Bütün aşklar ilk başta heyecan vericidir ama sanırım biz rutine bağladık. Sadece nefes alıp veriyorum. Ama aşağıda. Dizlerinizin altında bir yerlerde.

Ayağa kalktım. Aynada kendime baktım.

Parmaklarım yaşlı. Kemiklerimin üzerinde derim tel tel buruşmuş.

Bacaklarım cılız.

Omuzlarım çökük.

Gıdım sarkık.

Dişlerim çürümekten kırılmış.

Gözlerim cam gibi.

Dudaklarım suratıma yapıştırılmış kuru yapraklar gibi.

Derim kafatasımdan sallanıyor.

Saçlarım seyrek. Saçlarım yağlı.

Boynum kırık. Kafamı taşımıyor.

“İçimdeki acıları çıkarıp sana sunmak zorundayım.”

“Bana acıdan başka sunabileceğin bir şey yok mu?…”

“Meksikalıların acıyı sevdiğini sanıyordum.”

“… Orospu çocuğu.”

“Bütün yemeklerinizde var.”

“Duygusuz orospu çocuğu.”

Suratımın yerinde bir et yığını. Kemiklerim kırıldı.

 

Sessiz… Şşşş… Çok sessiz olmalıyız. Nefes alıp vermeyin. Orkestra dayanamayıp öldü. Buradan kaçmam gerek. Kendi evimde bir fare gibi sessizce sürünerek. Ahşap zeminden mermer zemine mermer zeminden toprak zemine toprak zeminden kaya zemine kaya zeminden beton zemine beton zeminden çamur zemine çamur zeminden çakıl taşlı zemine çakıl taşlı zeminden kanlı zemine kanlı zeminden idam zeminine kelle zemininden çöle çölden denizin dibine denizin dibinden kaya zemine kaya zeminden kuma kumdan yosuna ve şarkı söylemek istersek içimizden söyleriz.

Hadi söyle! “Biz bittik” de.

“Biten sensin.”

Öyle mi? Ben olmayınca sen ne olacaksın?

“Ben sensiz de mutlu olurum.”

Demek ki aradığın sadece yarraktı. Herhangi biri de olur.

“Orospu çocuğu.”

Umarım kendini siktirmediğin kimse kalmaz.

“İğrenç orospu çocuğu.”

Aynaya bakıyorsun. Ve bu arada umarım hastalık kaparsın ve amından dışarı tümörler fırlar. O zaman yalnızlığını paylaşabileceğin sümük bile olmayacak.

“Defooooool!…”

 

Çok da umurumdaydı. Pencerelere yumruk atmaktan sıkıldım.

Asla yıkılmayacak olan bir duvarı başımla ittirmekten.

 

Daha kötüsü, intihar blöflerinden.

 

Çok uzaklara geldim. Madem böyle istediniz ben de kendimi kartalların pençelerine bıraktım ve uçtum. Biterse biter? Çünkü ben iyiyim. Suratını sanat haline getirebilen tek ucubeyim. Taşaklarımı emeceksiniz.

SaintSimon

Kusa kusa yol alacağım baş ağrısından mide bulantısına. Ve Aziz Simon’dan yükseğe. Çok daha yükseğe. Ve çok daha uzun süreliğine. Ve yılanlar yüzlerce metre yukarıya tırmandığında bile kıpırdamadan sizi izleyeceğim. Çocukların oyunlarını ve kuşların başlarınıza pisleyişini. Oyun parklarının göbeğinden tanrının avucuna dek yükselen bir direğin tepesinde.

Önce “bu bir melek” diyeceksiniz. Yardım dileyip dua edeceksiniz. Secde edecek ve hediyeler sunacaksınız. “Kendine ne de güzel işkence ediyor, bu bir aziz olmalı” dersiniz sonra. Ve yüzlerce metre üzerinizden sizlere gülümsemeyeceğim bile. Görmemiş gibi yapacağım. Rolümü sürdüreceğim. Kendi başıma. Olmam gerektiği gibi. Ama aşağıda değil. Yukarıda.

Ve dayanmam kolay olacak. Ne 13 saat. Ne de 450 gün. Ha! Bayrak direklerinin tepesindekiler neden inmek zorundadırlar bilir misin? Tatilleri bittiği için! Yamuk bacaklarımın doğduğum günden beri direk sarmaya uygun olduğunu kim bilebilirdi?

4

Gazeteler benden bahsedecek. Hatta bahsediyorlardır şimdiden.

“İnzivaya çekilmiş gizemli melek.”

“Kendine o kadar güzel işkence ediyor ki.”

“Nasıl dayanabiliyor anlamak güç.”

“Kesinlikle bir bildiği olmalı.”

“O bizden biri olamaz.”

Ve hayranlarım olacak. Sessizliğimi dinleyip sevenler. Sessizliğim içinde bir şeyler anlattığımı zannedenler. Ama ağzımı bıçaklara bile açtırmayacağım ve asla dönüp gözlerinin içine bakmayacağım çünkü rolümü sürdürmeliyim. Böyle kalmalı. Eğer bana yaklaşmalarına izin verirsem. Eğer yüzümü görürlerse……………

 

“Hey ahbap bırak artık şu yaptığını!”

Hava tertemiz. Bulutlar berrak. Kuşlar özgür uçuyor.

“Panpa, sana diyorum!”

Eğer dayanamayacak gibi hissedersem manzaranın keyfine dalar giderim.

“Hey ufaklık, gel de yaşayanların arasına katıl!”

Vadilerin hüznüne, yeşil üzerindeki bulut gölgelerine, kayalıkların muammasına ve topraktaki nehir kokularına.

“Eleman aranıyor! Peltek, topal, burunsuz bir götten bacak, maaş dolgundur! İlgilenenler aşağı çakılsın!”

Blandy, Clark, Werder. Yanımda hiç.

“Gel seninle penaltı antremanı yapalım! Kaleci de var, top eksik!”

Sırtım acımıyor. Yok ki. Kemiklerim yok. Yalnızca gözlerim var.

“Yüzün acıyor mu? Çirkinliği beni öldürecek de!”

Bu direği kıçıma sokarım. Yağlar ve kıçıma sokarım.

“Gazeteler yazıyor! ‘O bizden biri olamaz!’”

Öyle dururum. Dayanamazsam. Böylece asla geri düşmem.

5

 

Ve şimdi biraz ara. Sesimin yankılanması beynimi yordu.

 

Aynaya yaklaştım.

Dilim mor. Ağzımdan dışarı sarkıyor. Salyalar. Tel tel.

Gözlerim belirsiz bir noktaya bakıyor. Bilinçsiz. Kir kapmış.

Rengim sarı. 2. haftadayım. Sarı safha.

Başım “zenci başı”. Ellerim “zenci eli”.

Yanaklarım şiş. 1 haftadır bu koltuktayım. Gömleğim en üst düğmesine dek ilikli.

Ellerimi kesecekler ve daha sonra kızların kotlarının kıçlarındaki etiket olacağım.

“İyi misin bakalım?” ve birileri ölü başımı eliyle tutup aşağı yukarı sallar ve beraber gülerler. Ve orman o kadar nemli ki göğsümdeki mermi delikleri terliyor.

che_5

 

Dudaklarım kurumuş. Direğin tepesinde. Aşağıda cinayetler mi var? Birilerinin kolları eklem yerlerinden etleri sallanarak kopartılıyor. Buradayım ve görüyorum ve kendi kendime rapor vermemek için sebep bulamıyorum. Ve güneş gitmiş. Problem yok ki. Biraz odun toplar birazdan ateş yakarım. Üzerine kahve de kavurabilirim. Hayat devam ediyor. Mevsimler ve ölümler. Hayatın döngüsü.

Ama önce biraz daha uyku. Hazır hepiniz ölmüşken ve sessizlik iyice çökmüşken. Spotlar kapalı. Uzay katedrali. Gözlerimi kapayabilir ve uyumadan önce ışıl ışıl parlayabilirim. Gözleri kör edecek bir ışık yayarak.

Ne garip. Eskiden bir gün. Öyle güzel parlamıştım ki.

Bütün dünyayı aydınlatacak kadar parlak ve güçlü.

Ama hiçbiriniz görmediniz.

 

Hiçbiriniz.

 

O sırada hepiniz başka tarafa bakıyordunuz.

6

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.