Çocuklar şehre geldi… Thin Lizzy İstanbul Konseri (11.11.2012)

Paylaş:

Yıllaaaaar önceydi, sanırım 1991, Super Channel diye bir kanal vardı, İngiliz menşeili olması lazım, çok alakasız bir şekilde Karamürsel’deki evimizde bu kanalı izlerdik. Bazen net olurdu yayınlar, bazen de bol karıncalı. Ama fark etmiyordu, zira müzik kanalı, görselden çok işitsel yanı önemliydi bizim için. Çok enteresan şeyler çıkardı. Gündüz saati Anthrax, Megadeth falan izlerdim. Hatta bir keresinde saat akşam 7-8 gibi Morbid Angel’a bile denk gelmiştik. İşte o kanalda şu aşağıdaki klip çok sık yayınlanırdı:

[youtube id=”d48miCWd9xg” width=”620″ height=”360″]

Iron Maiden gibi başlıyordu ve solistleri zenciydi,  o dönem benim için çok ilgi çekici gelmişti, zira Hard Rock’ın ve bağlantılı olarak da Heavy Metal’in doğmasına neden olan Jimi Hendrix haricinde zenci elemanlı bir metal grubu ilginç gelmişti o ergen halimle. Sonradan öğrendik ki, bu abi (Phil Lynott) 1986 yılında ölmüş, bu şarkı da 1991’de yayınlanan Very Best Of Thin Lizzy albümünde yer alan ve daha önce hiç yaynlanmamış bir şarkıymış. Şimdi düşünüyorum da büyük ihtimalle sözleri tamamlayamadıkları için yayınlamamışlardır.

O sıralar “sert” müzikler dinlediğim için çok fazla üzerinde durmamıştım ama 1996 yılında Headbanger’s Ball‘da gördüğüm bir şey Thin Lizzy ile yakınlaşmam gerektiğini söylemişti bana:

[youtube id=”fohgAcmIztw” width=”620″ height=”360″]

En sevdiğim grup Therapy?‘nin elemanları Thin Lizzy ile sahnede Bad Reputation’ı çalıyordu. Phil Lynott’un 10. ölüm yıldönümü için yapılan konserde Def Leppard‘dan Henry Rollins‘e birçok ünlü ismin katıldığı ve Thin Lizzy şarkılarının bir güzel seslendirildiği bu gece ile ilgili yayını izledikten sonra Thin Lizzy’ye sıkı sıkı sarıldım ve hastası oldum.

 Hatta vaktinde İrlanda’nın başkenti Dublin’e gittiğimde Phil Lynott’un heykelinin elini bile öptüm, o derece yani. Dublin’de bulunduğum son günlerden biri Phil Lynott’un ölüm yıldönümüne denk geliyordu ve kendisi için yapılan Vibe For Philo adlı etkinliğe de katıldım. Orada “Thin Lizzy ile ilgili en yakın olacağım an budur heralde” demiştim içimden. Fakat, bu konserden kısa bir süre sonra Thin Lizzy’nin kurucu kadrosundan davulcu Brian Downey ve 1974’te gruba katılan ve Phil Lynott ölene dek grupta çalan gitarist Scott Gorham yeni Thin Lizzy kadrosunu duyurdular. Vivian Campbell ve Ricky Warwick gibi mühim isimlerin olduğu bu kadro çoğu kişiyi ve beni bir hayli heyecanlandırmıştı ama Türkiye’de çok tanınan bir grup olamdıkları için (herkes Whisky In The Jar’ı bilir ama) Türkiye’de izleme olasılığımızın olmadığını düşünürdüm…

Fakat bir gün duyurusu yapıldı: Thin Lizzy 11 Kasım 2012’de İstanbul’da! Şaka gibi! Avea’nın Escape To Music etkinlikleri kapsamında Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek olan konser için tabi ki heyecanlandık.

Günler geçti ve konser en sonunda geldi.  Küçükçiftlik Park kış moduna geçmiş ve güzel bir çadır alan kurmuşlar, böylelikle kışın da büyük konserler izleyebileceğiz. İçeri girdiğimde küçük bir hayal kırıklığına uğradım zira sahnede kocaman bir Thin Lizzy bannerı vardı. Halbuki ben ışıklı Thin Lizzy panosunu görmek isterdim. Yapacak bir şey yok, paşa paşa beklemeye başladık konseri.

Ve işte beklenen an geldi, Thin Lizzy sahnedeydi! Grup konsere Are You Ready ile başladı. Bana soracak olursanız bence konsere başlamak için çok yanlış bir seçimdi, zira Thin Lizzy’nin en geri planda kalmış şarkılarından biridir. Büyük ihtimalle konser başında “Hazır mısınız gençler?” modeli bir etki yaratmak için yaptılar böyle. Ama hemen ardından Jailbreak ve Don’t Believe A Word girince tabi ki yüzler gülmeye başladı. Bu arada Ricky Warwick’in sesi inanılmaz derecede Phil Lynott’u andırıyor. Bazen gözlerimi kapatıyordum ve gözümün önüne Phil Lynott geliyordu. O derece yani!

Ancak Ricky Warwick’in seyirci iletişimi Phil Lynott gibi değildi. Biraz mesafeli gibiydi kendisi. Sahnede Rock’n’Roll’un gereği her türlü hareketi canlandırıyordu ama iletişimi çok güçlü gelmedi bana. O yüzden belki de bazı şarkıları Scott Gorham sunmuş olabilir. Hoş, Scott Gorham da evsahibi adam, tabi o sunacak. Bu arada grubun bu kadrosunda Vivian Campbell yerine Damon Johnson var ve bence gruba daha çok yakışmış. Birçok şarkıda soloların hakkını fazlasıyla verdi.

Konuyu dağıtmayalım, ardından gelen Waiting For An Alibi kesinlikle çok keyifle çalındı ve geri vokalleri başarıyla gerçekleştirildi. Killer On The Loose ise Heavy Metali en sertinden bize veren şarkılardan biri oldu. Sırada ise aslında sonlarda olsa daha iyi olurdu dediğim Emerald vardı. Thin Lizzy müziğinde kelt müziği etkilerinin en fazla hissedildiği şarkılardan biri olan Emerald birçok kişiye göre Iron Maiden’in en önemli esin kaynaklarından biridir. Şarkının konser performansında da bunu en net şekilde anladık.

Thin Lizzy’nin belki de en sevdiğim özelliği şarkılar arası tutarsızlıklarıdır. Grubun Black Rose albümünde S&M şarkısından 2 sonraki şarkı Phil Lynott’un kızına yazdığı Andreas Vollenweider şarkıları gibi başlayan Sarah adlı şarkıdır. Phil Lynott’ın “aman bu şarkıdan sonra o gelir mi?”, “en sıkı metal şarkıdan sonra zenciliğimi gösterip şarkıya saksofon ekliyorum, elalem bir şey der mi?” gibi dertleri olmadığı için birbirinden alakasız şarkıları dinlemek mümkündür Thin Lizzy’den. O yüzden o gece Emerald’dan hemen sonra Dancing In The Moonlight’ın çalması bize ters gelmedi. Bir önceki şarkıda savaşa giden askerler gibi ellerimiz havada kafa sallarken, bu şarkıda dans etmeye başladık tabi ki.

1983 yılından beri yeni bir şey üretmeyen bir grup oldukları için hit şarkıları çalan bir grup olmalarına rağmen albümlerde çok öne çıkmayan bazı şarkıları da çaldılar, Massacre ve Angel Of Death gibi. Halbuki bunların yerine çalmalarını beklediğim başka şarkılar vardı. Bunların en başında da en sevdiğim gitar riffine sahip olan Cold Sweat geliyor.. hadi filmin sonunu söyleyeyim. Çalmadılar!

Doğruya doğru, grubun gitaristi Scott Gorham müzisyenliğinden çok yakışıklı olduğu, iyi bir imaja sahip olduğu için gruba alınmış bir eleman. Kötü bir gitarist demek imkansız ama çok da muhteşem bir gitarist değil. Özellikle Cold Sweat gibi sıkı rifflerde çok başarılı değil. Grupta şu an çalan 2. gitarist Damon da tarz olarak daha rock’n’roll tarzında çaldığından büyük ihtimalle bu şarkıyı setliste eklemediler. Halbuki gitarda John Sykes olsaydı…..

Neyse, şimdi burda atılmış golün davasını işlemeyelim, bir sonraki şarkı Still In Love With You oldu. Bu şarkıda büyük bir sürpriz vardı. Konserin başından beri “lan bu adam iyi klavyeci de deminden beri klavye duymadık” dediğim Darren Wharton bu şarkıyı Ricky Warwick ile karşılıklı söyledi. Abinin sesi bir hayli iyiymiş yahu! Her ne kadar arabın yalellisi gibi bir şarkı da olsa severiz Still In Love With You’yu.

Ardından konserin en coşkulu şarkısı geldi. Tahmin ediyordum böyle olacağını ama yine de başka bir şarkıda daha çok kopsaydık iyi olurdu. Ama sonuçta Metallica da bu şarkıyı yorumladığı için kalabalığın bu şarkıyı bilmesi çok doğal. Kaldı ki türkülerin gitarla çalındığı Anadolu Rok ile büyümüş bir milletin bir İrlanda türküsünden (hem de eşkiyalık türküsü!) devşirme bir rock şarkısına eşlik etmesi çok doğal.

[youtube id=”iB4htZHT36c” width=”620″ height=”360″]

Whisky In The Jar’ı da kazasız belasız atlattıktan sonra ne gereği vardı şarkılarından Sha La La ve Suicide geldi sırayla. Cowboy Song ile keyifler yerine geldi ama Boys Are Back In Town çalmaya başladığında anıra anıra katıldık şarkıya da bir karar vermek lazım, nakaratlarda Phil Lynott’ın ilk söyleyişlerini mi söyleyeceğiz yoksa ikilemelerini mi? Ben ikilemeleri söyledim, sizi bilemem. Bu şarkının sonunda “arkadaşlar bizim gaelikçemiz bitti, gidiyoruz” dediler ve gittiler ama yemezler. Teknisyenler sahneye çıkıp gitarların tekrardan akort ettiler, kimi kandırıyorsunuz?

Grup tekrar sahneye çıkıp Rosalie ve Black Rose çalıp sahneden indi. Sahneden inmeden önce Ricky Warwick “Boys will be back in town” dedi ama ben pek sanmıyorum. Böyle bir efsaneyi misak-ı milli sınırları içerisinde ilk ve son izleyişimizdi bence.

Konserin bir özetini geçmem gerekirse  sanırım 14 nisan 2012 Marky Ramone İstanbul konserinden sonra 2012’de istanbul’da en keyif aldığım konser budur. Heavy Metal’in tarihinde bir yolculuk gibiydi. Ricky Warwick resmen Phil Lynott gibi söyledi. Yeni gitarist Damon Johnson da iyiymiş ama olay Marco Mendoza’nın basları ve tabi ki Scott Gorham’ın sempatikliğiydi. Brian Downey ise her zamanki gibi ne iyi ne kötüydü. Darren Wharton’ın pek klavyesini duyamadık ama Still In Love With You’yu muhteşem söyledi. Setlist lezizdi ama yukarıda serzenişte bulunduğum gibi insan bir Cold Sweat, bir Bad Reputation ve bir Thunder and Lightning aradı tabi.. hatta I’m a Rocker da olsaydı tadından yenmezdi.

Konser sonrası eski dost Marco Mendoza sağolsun, bizi kulise soktu, bütün üyelerle tanıştık, fotolarımızı çektirdik, tam dönecekken Marco “yarın otelden geç çıkıyoruz, gündüz beni gezdirsene” dedi, tam evet derken Scott Gorham da atlayınca dünyalar benim oldu. Heavy Metal tarihinin en önemli gruplarından birinin gitaristini Sultanahmet’e, Kapalı Çarşı’ya götürmek benim için bir onur olurdu… ki oldu da!

Bu konserin gerçekleşmesinde, yayında veyapımda emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim!

Not: Thin Lizzy İstanbul konseri fotoğrafları Tunahan Emre Bilgin tarafından çekilmiştir.

Thin Lizzy

Avea Escape To Music

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.