ELİNE GİTAR YAKIŞAN ADAMLAR BÖLÜM 3: İzmarit adamlar ya da Telecaster efendileri

2054
0
Paylaş:

Telecaster… Çangıdı çungudu sounduyla, buruşmuş çoraba benzeyen sapıyla, basit ve PRİMİTİF
dizaynıyla sadece yeni bir saunda ön ayak olmakla kalmamış, aynı zamanda “twangy” türlerin
oluşmasında bir numaralı görevi üstlenmiştir. Fakat rok müziğin yapı taşı olan distortion verildiğinde
gacır gucur ses veren bu aleti kim kullanmak ister diye hiç düşündünüz mü? Ben size söyleyeyim:
AROYİNMALAR, TATAKÇILAR, DÜŞKÜNLER, ÇAPSIZLAR, VASIFSIZLAR VE SAHİL GİTARİSTLERİ.
Yani kısaca evladınız olsa ekmek vermeyeceğiniz, polise bizzat KENDİ ELLERİNİZLE teslim edeceğiniz
bir avuç İZMARİT kılıklı it kopuk…

Telecaster isimli gitar, TWANGY (çangıdı çungudu) özelliğini saymazsanız AKOR BASMAKTAN ileri
gitmeyecek, bir iki istisnai isim (1 numarada Richie Kotzen var) dışında da zaten bu amaçla kullanılan
ve ZIMABALEY ZIMBALEY diye klasik gitar gibi çalınan bir enstrüman. Özellikle içi boş (HALOY BADİ)
telecaster’lar, hafifliği sayesinde AROYİNDEN, KOKOYİNDEN, PİZZADAN KANI ÇEKİLMİŞ İZMARİT TİPLİ
ADAMLARIN rahatlıkla çalabileceği bir gitar olma özelliğini taşıyor.

İşte tam olarak bizim yazımız da burada başlıyor. Kimdir bu Telecaster gitarları tercih edenler? Akor
basmaktan başka bir şey yapmadıkları halde nasıl bu kadar meşhur olmuşlardır? Bunca ÖROYİN’in
parası nereden geliyor? Bütün bu soruların cevaplarını sevgili dostum Mert Yıldız’ın aşağıdaki yazısında
bulacaksınız.

Hepinize keyifli okumalar diliyorum.

Deniz Tuncer.

Deniz Tuncer dostumun ön yazısı zaten yazının geri kalanı hakkında size bir fikir vermiştir. Ben
birazcık teferruata giricem izninizle. Geçtiğimiz yazıda bahsetmiş olduğumuz Fender Stratocaster’ları
genellikle egomanyak deliler kullanıyor. Yine bu Fendergillerin bir üretimi olan ve aslen kökleri
Stratocaster’dan daha geriye giden Telecaster ise, Rock N Roll tarihinin ikonik elektro gitarlarının
başlarında gelir. “Twangy” saundu nedeniyle özellikle Country (Şemmame) sanatçıları tarafından tercih
edilen bu gitar, Rock N Roll türünde de genelde basit riff yazıp bundan zengin olan insanlar tarafından
kullanılmakta. Diğer yandan birazdan göreceksiniz ki, bu gitarı kullanan adamların büyük kısmı İZMARİT
gibi, uzaktan yaklaşmakta olduğunu gördüğünüz anda KÜL TABLASI kokusu almanıza sebep olacak
adamlar. Gitar çirkin, üzerinde topu topu 2 single manyetik taşıdığından sümsük, basit bir görüntüsü
var. İşte bu gitarı kullananlar da “abi ne gerek var mala mülke, bi yatağım, bi masam, bi de ÜFTÜNTÜM
olsun yeter, takılırım ya fazlasına gerek yok” ideolojisindeki İT-KOPUK adamlar. Evine gitseniz tuvaleti
kullanmaktan çekineceğiniz, küvetine asla dokunmayacağınız, çöpleri orada burada bırakan, dahası kız

kardeşinizi asla emanet etmeyeceğiniz, ŞOPAR gibi adamlar bunlar. Telecaster çalımı diğerlerine göre
daha kastırıcı bir gitar, basit ve “cagır cugur” diye giden riffler yazmaktan başka bir şey yapmak pek
mümkün olmadığından da Rock N Roll’un basit ve akılda kalıcı bazı ünlü rifflerinin çıkışına sebep olup, bu
İZMARİTLERİ dünya zengini yapmış bir gitar. Başlıyoruz, burunlarınızı tıkayın.

1. KEITH RICHARDS (THE ROLLING STONES)

Strat yazımda demiştim ya hani “bu gitarın Rok müzikteki karşılığı Blackmore’dur” diye. İşte
Telecaster’ın da karşılığı bu adamdır. Zira gitarın kullanımını en iyi değerlendiren adam olmasını
geçtim, Keith Richards’ın tipine bakılarak üretilmiş bir çirkinliği vardır adeta Telecaster’ın.

Adam asimetrik, gitar da asimetrik. Görüyorsunuz ya, 2 single manyetik, maple klavye,
buruşturulup atılmış tuvalet kağıdı gibi bir imaj. Adam da buna uygun, üst baş dağınık,
yanına gitsen her an ÜFRÜNTÜ çekip “hhhmmff… ımhk… püfffsssssss.. ne istemiştin canım…”
diyebilecek bir tip. Adamın çalış şekli resimde de ortada, CAGADA CUGADA vuruyor gitara işte,
diğer normal insan gitarları ile ne işi olur? Ama şu resme, adamın çalım şekline bakarak zaten
gitarın karakteri ve insan üzerindeki etkileri hakkında fikir sahibi olabiliriz. Bakın bu pis gitar Keith
Richards’ı nasıl bir insan haline getirmiş.

Öncelikle bu herif Telecaster’a geçmeden önce döneminin diğer gitarlarını kullanıyordu,
Rickenbacker falan. Sonra daha hafif olduğu için Telecaster’a geçip Telecaster’ın doğal
sınırlaması yüzünden CAGADA CUGADA diye İPİMLE KUŞAĞIM modunda çalmaya
başlayınca, ‘Jumping Jack Flash’, ‘Start Me Up’, ‘Brown Sugar’ gibi basit ama efsanevi rifflere
hayat verdi. Diğer yandan hayatı da bu riffler doğrultusunda ilerlemeye başladı. Adam
burnundan içeri KOKOYİNİ, damarından içeri ÖROYİNİ soktu, bol miktarda AĞLOL ve CUVARA
tüketmeye başladı.

İşte bu ağır ÜFRÜNTÜ kullanımları ile ilk sükse yapan, bununla özdeşleşen Rok yıldızı olarak
birden bire grubu The Rolling Stones’u “Rok’un tehlikeli çocukları” pozisyonuna oturttu. Oysa
ki olayın tehlike ile falan ilgisi yok, bu herifler güvenilmez, pislik tipli mahalle hanzoları o kadar.
Yahu şu tiplere bakar mısınız arkadaşlar, daha 30’unu bulmamış adamların böyle tipi mi olur,
müzisyen değil bildiğiniz AT HIRSIZI bunlar:

İngiltere’de dolaştım, bunlara benzer çirkinlikte adam görecek miyim diye bakındım, yok
arkadaş! Bu herifler herhalde kraliyetin HAYDUTLUKTAN, KIROLUKTAN ISKARTAYA AYIRDIĞI
adamların torunları, şans eseri bir araya gelmişler de ortaya bir şeyler çıkmış işte. Hani
küçükken “ilerde saçı gür olsun” diye kafası kabak gibi kazınık dolaşan çocuklar olur ya, onların
büyümüşü bunlar. Yahu benim karım böyle çocuk doğursa, gider sorarım “hangi arada köye ayı indi de sana tecavüz etti” diye!

Evet arkadaşlar, olayın tehlike ile değil, HANZOLUK, KÖYLÜLÜK ile ilintisi var. Bu adamların
elebaşı olan Keith Richards’ın da adı böyle ÜFRÜNTÜCÜLÜĞE karışmış, defalarca yüksek dozdan
mort olma noktasından dönmüş, üzerine “biz yiğidiz öyle kolay ölmeyiz” demiş, defalarca
karakolluk olmuştur. Böyle bir adamın ne yalan söyleyeyim EŞEKLE HALVET OLMASINI da
beklerim, basında bununla ilgili çıkan hiçbir yazı okumadım. Ama buna yakın epey bir nanesi var,
kısa kısa geçicem:

  •  BALİCİ ruhuna sahip olduğundan grupta ilk yoğun uyuşturucu kullanımını o
    gerçekleştirmiştir. Hatta kankası Mick Jagger ile beraber içeriye atılmalarına sebep olan
    ÜFRÜNTÜ PARTİSİ olayı onun evinde gerçekleşmiştir:
[youtube id=”qzxcBzdfmA4″ width=”620″ height=”360″]
  • Grubun orijinal gitaristi Brian Jones hastanelik olunca, hastaneye çiçek göndermek yerine
    kankasının nişanlısı olan Anita Pallenberg’i tatile götürüp ÇİÇEĞİNDEN BAL EMMİŞTİR.

  • Brian Jones hastaneden çıktığında durumu görünce kafayı yiyip kendini ÖROYİNE adamış,
    daha sonra bir kaza sonucu gerçekleşen ölümüne yol açmıştır. Brian Jones’un cenazesinden
    sonra MİYORLAŞMIŞ kafa ile “o zaten çok yaşamazdı ya, ölürdü o” diye açıklama yaparak
    İZMARİTLİĞİNİ ortaya koymuştur:
[youtube id=”d6GbXSjEE6E” width=”620″ height=”360″]
  • CUVARA içmekten çürüyen dişlerini bile yaptırma çabasına girmeyen ve tipi giderek
    söndürülüp atılmış sigaraya benzeyen Richards, 70’ler boyunca defalarca ÖROYİN komasına
    girer. KARAKOLLUK olur, her seferinde parayı bastırıp kodesten çıkar. Sonunda yoğun
    ÖROYİN kullanımı yüzünden yeni doğan bebeleri ölünce Richards’ın morali hafiften bozulur.
    Yüklü miktarda TATAK kaçırırken yakalanıp ciddi bir hapse atılma tehlikesi yaşayarak ününü
    perçinler.
[youtube id=”IJkRAXnJyU0″ width=”620″ height=”360″]
  • Bu heriflerin turnelerde onlarca GROPİ ile takılması olağan bir hale gelir. Turne kafilesi değil,
    adeta KERHANE kafilesidir The Rolling Stones’unki. Bir gün otelde kalacak yer bulamayınca
    Hugh Hefner Playboy Mansion’da gelip kalmalarını ister. Bizim Keith orada hatunlar ile
    takılmak yerine üfrüntü yakmaya çalışırken malikanenin hamamını ateşe verir.
  • Yetti mi diyorsunuz, hayır yetmedi. DOST HAYATI yaşadığı Pallenberg ile Richards’ın
    yatağında bir gün 16 yaşındaki bahçıvanları tabanca ile kendini vurmuş halde, ölü bulununca
    ortalık karışır. Meğerse Pallenberg bu zübyan ile Richards ortalarda yokken ilişki yaşamakta,
    beraber HAROİN KOKLAMAKTA, sekis tat vermeyince de rus ruleti oynamaktadır. Çocuk
    da rus ruleti sonucu ölmüştür. Keith Richards buna da karşılık “olabilir napalım” yorumunu
    yapınca, menajeri “artık bokunu çıkardın, ayrılın da bari kamuoyu önündeki imajın düzelsin”
    demiştir. Richards ona da “olur” demiştir.
  • Hala yetmedi. Richards 80’li yıllarda da elinden Telecaster’ını bırakmamış, uyuşturucu
    kullana kullana buruşmuş, gene de bunu umursamamıştır. Sahneye çıkan bir fanın kafasına
    BUĞRANLI kafa ile Telecaster geçirmiş, akabinde hemen çalmayı sürdürmüştür:
[youtube id=”AJ_P1vfZYo4″ width=”620″ height=”360″]
  • Karayiplerde kocaman malikane almış, çalıştırdığı şoparlara mekanını emanet ederek
    malikaneyi BALİCİ YUVASINA dönüştürmüştür.
  • Torunlarına “oğlum ben Karayip çocuğuyum, bak nasıl ağaçtan hindizdan cevizi alıcam” diyip
    ağaca çıkmış, HAŞHAŞLI kafa ile tutunamayıp düşmüş, kafatasını çatlatmıştır. Kafasına platin
    parça konulduktan kısa süre sonra tekrar turneye çıkmış, üfrüntücülüğe dönmüştür.
  • Johnny Debb’e KARAYİB KORSANLARI filmi ile ilgili soru sorulunca “en çok Keith Richards’tan
    etkilendim” diye yanıt verir. Bu nedenle yapımcılar Richards’a gidip “Debb’in babasını sen
    oynasana, filmin adı Karayib Korsanları zaten” dediklerinde Richards BALKAYMAK olmuş
    beyni ile “ZORROLU Bİ FİLM Mİ BU?” diye sormuştur. Yapımcılar “yok abi macera filmi
    bu ama korsanlar var, işte hazineler var, biraz doğa üstücülük de var” diye yanıt verince
    Richards “hhhmmmff… ppfffthh.. ımhk… Püffff…. KORSANCILIK HE Mİ?” demiş ve iş
    olmuştur.

“KORSANCILIK HE Mİ?”

  • Son yediği naneye gelirsek… Bir iki sene önce evde (her nedense artık) babasının küllerinin
    olduğu kabın yerini değiştirirken yanlışlıkla küllerin bir kısmı sehpanın üzerine dökülür.
    Devamını kendi ağzından anlatayım: “Sehpaya bir baktım, babamdan birazcık dökülmüş, ben
    de KOKOYİNLE karıştırıp külleri burnuma çektim INEHEHE MINEHEHE”.

2. RON WOOD (THE ROLLING STONES, FACES)

Bu herif için Keith Richards’ın Çin’de üretilmiş muadili diyebiliriz. Şimdi normalde Brian Jones
hakkın rahmetine kavuştuktan sonra The Rolling Stones gruba Mick Taylor isimli yetenekli mi
yetenekli Les Paul’cüyü getirir. Bu adamla 4 albüm kaydederler ancak Mick Taylor grubun genel
halet-i ruhiyesine uygun bulunmaz ve kadrodan uzaklaştırılır. Herif süper gitarist, bestekarlığı
da var, e sebep ne o zaman? Buyrun aşağıdaki resme bir göz atın, sonra konuşalım (Mick Taylor
soldan 2. sırada):

HERİF TİPSİZ DEĞİL!

Mick Taylor gittikten sonra yeni gitarist arar bizimkiler. Bir ara Eric Clapton’ın bile adı geçer
adaylar arasında. Ancak dünya üzerindeki hemen hemen her gitaristi kadrolarına alabilecek
bir pozisyonda olmalarına rağmen, gidip Faces, Jeff Beck ve Rod Stewart’ın yanında YANCI gibi
takılmış olan Ron Wood’u alırlar. Ron Wood bu gruplarda sadece ritm gitar değil, “abi ne olsa
yaparım” kafasında olduğundan bas gitar da çalmıştır. Ancak bu durum bizim at hırsızlarını
ırgalamaz çünkü Ron Wood (en sağda) ile sağladıkları tip uyumu muazzam boyuttadır:

Bu herif aslında sürekli Telecaster kullanmaz ama yeteneksizliğini en iyi örteceği gitar (özellikle
The Rolling Stones döneminde) Telecaster olmuştur. Kişilik olarak Keith Richards’ın özelliklerine
yakındır ama yukarıda da dediğim gibi, onun yandan yemişidir. Hayvanlıkları arasında Eric
Clapton’ın kaymağını emdiği George Harrison’ın karısı Pattie Boyd’u, Clapton ile beraberken
OKŞAMAK, The Rolling Stones’a girdikten sonra para bol geldiği için Keith Richards’ın yancısı
halini alıp KOKOYİNİN, TATAĞIN suyunu çıkarmak, evlenirken görgüsüz gibi kilisede KOKOYİN
KOKLAMAK sayılabilir.

Ancak Keith Richards’tan bile daha çok İZMARİTE benzeyen bu küllük şekilli adamın yediği
nanelerin en büyükleri 60’ında sonra, kocayınca vuku bulmuştur. Öncelikle 20 yıllık karısını,
pub’da barmaid’lik yapan 18 yaşındaki bir Rus kız için bırakmış, hayvan gibi kefalet ödemiş
fakat “değer benim güzelime değeer” diyerek bozuntuya vermemiştir. Ancak bu Rus kızcağız
ile beraberken de günde 2 litre viski, 10 bardak bira, 5 kadeh cin ve 3 paket CUVARA tüketmiş,
kız üzerine sinen KÜLTABLASI kokusundan rahatsız olduğunu söyleyince de “konuşşşma lan,
konuşma!” diyerek kızın ağzını burnunu kırmıştır.

Bir de bunun için mahkemelere düşen Ron Wood çözümü kendini ressamlığa vermekte
bulmuştur. Ha diyeceksiniz gitaristliğinde bir gelişme var mı, tabii ki yok. CAGADA CUGADA ile
beste yapmadan yancı olmaya devam.

3. BOB DYLAN

Kariyerini akustik gitar üzerine “bzeegzee… gzeemzee…” diye vokal yaparak, büyük ozan
şeklinde anılarak harcayan Bob Dylan da malumunuz, hem kişilik, hem de şekil itibariyle bir adet
İZMARİTTİR. Andy Warhol eşrafından Edie Ablayı ne hallere düşürdüğünü “Factory Girl” filminde
gördük, gerçi film taraflı ya da yanlış aktarmış olabilir ama olsun, Bob Dylan’dan nefret ettiğim
için bunu gerçek kabul ettim.

Ses, tip, müzikal yetenek barındırmayan, sadece DURUŞU ile meşhur olan, çakma entellerin “vay
be adam hayata karşı öyle bir duruş sergiliyor ki tam ben yaa” diye övgülere boğduğu bu adamın
olayı akustik gitardır, bir de mızıkadır böyle arada üfler. Ancak bir dönem İMAJ TAZELEME kısvesi
altında elektro gitara geçmeye karar vermiştir.

Bilin bakalım hangi elektro gitar modelini tercih etmiştir???

Fazla söze gerek yok.

4. SYD BARRETT (PINK FLOYD)

Buraya kadar olan adamlarda gördük, bu adamların tümünün ÜFRÜNTÜCÜLÜĞÜN,
TATAKÇILIĞIN, DOLANDIRICILIĞIN, HAYINLIĞIN yanında bir özelliği daha var: KURU DÖTLÜLÜK.
Yahu bu gitar öyle bir gitar ki, eline bu gitarı al, git bütün gün pizza ye, kebap ye, 1 gram kilo
alamıyorsun.

İşte şimdi bahsedeceğim adam da ASİD kullanarak aklını kaçıran, bir nevi tımarhanelik olan
Pink Floyd grubunun kurucusudur. Bu adam da ilk başlarda Danelectro marka gitar falan
kullanmaktadır ve döneminin SAYKEDELİK ortamına uygun olarak hafiften ASİD emer:

Ne zaman ki Telecaster’a geçiş yapar, işte o an beyni süngerleşmeye başlar. Kullandığı ASİD
miktarını arttırır. Küp şekerlere herkes 1 damla ASİD damlatırken, o der ki “yahu güzelim koy
benimkine üj bej damla daha, cebinde AGREB mi var anlamadım ki?” ve kafası PIRLANTA gibi
olana dek üfrüntüye bulaşır. Tabii bu gitar ile olan haşır neşirliği sebebiyle DÖTÜ de KURUMAYA
başlar.

(Resimde Syd Barrett KUNTASTİK boyuta giriyor)

zamanın çılgın ve de gazcı SAYKEDELİK eşrafı sağ olsun, Barrett’a “abi senin gibisi yok yeaa,
uçuyosun resmen abi süpersin ADAMIMIZSIN” diye gaz verirler. Barrett de hepten şımarır.
SULUYU-KURUYU karıştırır, üstüne ASİD koklar, sahneye öyle çıkar, gitar mitar çalmadan mal gibi
dikilir, buna rağmen el alem “adam süper abi, uçuyo yeaa” der!

[youtube id=”6MMMN0VZmYw” width=”620″ height=”360″]

En sonunda Pink Floyd’daki diğer elemanlar bakarlar, “üüüh arkadaş bu adamın beyin hepten
gitmiş, DEBİL olmuş, kessen yenilmez, YALASAN YALANMAZ” derler ve gruba ekistradan David
Gilmour’u getirirler. En sonunda bir gün konsere giderken Barrett’ı alma gereksinimi duymazlar
ve Barrett gruptan atılmış olur.

Barrett artık sürekli bir BUĞRANLI HAVA içinde yaşamaktadır. Evi itten kopuktan, keşten,
GROPİDEN geçilmez olmuştur. Parasının tümü ASİDE, TATAĞA, HAŞHAŞA, PİZZAYA gitmektedir.
Menajeri “lan bari herif solo albüm yapsın da aç kalmasın” diye düşünür, Pink Floyd elemanları
da “yazık be herife” diyerek prodüksiyonda yardımcı olurlar ve 2 solo albümü piyasaya çıkar.

Ancak Barrett adam olmaz. Bütün gün PAF-KÜF yapar, sonra kız arkadaşlarını döver. Konsere
monsere çıkamaz. Müzikten ve Telecaster’dan da giderek uzaklaşır. Böylelikle kilo almaya başlar,
göbeş bir hale gelir. Telecaster’ın zararlarını anlamıştır, ancak süngere dönmüş beyni yüzünden
artık çok geçtir. Ömrünün sonuna dek Telecaster’a dokunduğu güne küfür eder durur. Huzur
içinde uyusun.

5. PETE TOWNSHEND (THE WHO)

Evet şimdi geliyoruz bir diğer ünlü izmarite. Yalnız bu seferki biraz farklı bir izmarit zira herif
yetenekli. Ama yeteneği tabii ki teknik bir üstünlükten ziyade, müzikal yaratıcılığı ile alakalı.

Pete Townshend’in kullandığı tek gitar modeli tabii ki Telecaster değildir. Rickenbacker
kullanmıştır, Les Paul kullanmıştır, epey bir süre SG special kullanmıştır, şimdilerde de “artık
daha iyi tekniğim var” diyerek Stratocaster kullanıyor. Ancak bu adama en çok yakışan gitar
Telecaster’dır. Neden mi? Buyrun alın size neden:

Yahu adam İngiltere’nin Şemsi İnkaya’sı, Tele yakışmayacak da Les Paul mü yakışacak?

The Who gibi Keith Moon ve John Entwistle isimli iki inanılmaz yeteneğe sahip bir oluşumun
ana bestecisi ve lideri olarak Townshend’in çok şanslı olduğunu söyleyebiliriz. Zira herifin teknik
yetersizliğinin altını çok güzel kapamıştır bu iki herif. Ancak Townshend aga da dünya rok
müziğine “gitar kırma”, “yel değirmeni hareketi”, “gitarı ile zıplama” gibi CEREYANLI ve pozcu
hareketleri katmakla kalmamış, Power Chord (ABAZAN akoru) olayını kazandırmıştır, hakkını
yemeyelim.

Ama tabii ki bol miktarda izmaritlik de yapmıştır, zaten tipi çok müsait, görüyorsunuz işte. Syd
Barrett’ın beynini yediği ASİD olayına o da hafiften bulaşmış, akabinde Maher Baba diye bir
İranlı ŞAHBAZA kendini kaptırmış, kendini tasavvufa-sevgiye-güzele-ciciye vermiş, bunu işleyen
albümler, besteler üretmiştir. Ha şimdi diyeceksiniz bu kadar HUŞUUĞ içinde takılan adam
sevgi dolu biri mi oldu çıktı, tabii ki hayır. Roadie’lere küfür etmeler, her önüne gelene öküzlük
yapmalar, hayranları azarlamalar gırla gitmiştir.

[youtube id=”iHs_ojDJX04″ width=”620″ height=”360″]

70’li yılların büyük kısmını Les Paul ile geçiren Townshend, bir gün bakıp “lan 10 sene Les Paul
kullandım bir tane KARI GELMEDİ, bir de Telecaster deneyelim bakalım ne olacak” diyip Tele’ye
geçmiş, Tele’ye geçince de ÖROYİNMAN olup The Who’yu dağıtmıştır.

[youtube id=”APgC6XYcmSY” width=”620″ height=”360″]

Birkaç sene evvel adı çocuk pornoculuğuna karışan ama sonradan temize çıkan Townshend,
Telecaster ve kötü etkilerinden uzakta, bir egomanyak olarak Stratocaster ile kariyerine devam
etmekte.

6. BRUCE SPRINGSTEEN

Aslen Bruce Springsteen’de izmaritlik pek olmadığından biraz klasman dışı kalıyor, ancak
Telecaster’ın ne olduğunu çok iyi bildiğinden gitarı en iyi kullanan adamların başında gelir.
Şöyle ki, bu gitarın HAYATI KAYMIŞ adamların gitarı olduğunu anlamış ve kendi ekmek yemeyi
planladığı alana, yani AMELE İMAJLI MÜZİK alanına uyarlamıştır.

Kirli sakalı ve çöpten çıkarılmışa benzeyen Telecaster’ı ile zannedersiniz ki Springsteen her gece
AĞLOL alıp gündüzleri de sırtında DAŞ TAŞIYAN bir adam, halbuki bu imajdır, bütün gün müzikle,
aranjeyle falan uğraşan bir adamdır kendisi. Ama EMEKÇİ geyiğinden güzel ekmek yemiştir, bu
kesin.

7. JOE STRUMMER (THE CLASH)

Bildiğiniz gibi PUNKÇULUK denilen müzik türü, her ne kadar kökleri 70’lerin başında AMARIKADA
atılmış ve hatta ismini de orada almış olsa da, 70’lerin sonlarında İngiltere’de karınları aylardır
sıcak çorba görmemiş İZMARİT TİPLİ gençler tarafından adeta patlatılmıştır. Artık İZMARİT gibi
görünmek bir gereklilik haline gelmiş, CUVARADAN nefret edenler bile cebinde Maltepe ile,
Samsun ile gezer olmuştur.

Ancak her ne hikmetse PUNKÇULUK türünde çok tercih edilen bir gitar olmamıştır Telecaster.
Bunun sebebi de, aslında her ne kadar bu PUNKÇULARIN “biz gitar çalamıyoruz yaa” ayağı yapsa
da, çatır çatır çalıyor olmalarıdır. Haa, çalamayan bir adam vardır, o da işte Telecaster ile kendini
özdeşleştirmiş bir adamdır.

Tabii ki The Clash’in lideri Joe Strummer’dan bahsediyorum. Şimdi öncelikle, herifin şu DALTON
gibi tipiyle gitarın uyumuna bir bakalım:

Bir insan ile bir enstrüman daha fazla nasıl birbirine yakışabilir?

Adamın Strummer soyadını alması bile bu gitarın kimliği ile uyuşmasını sergiler. Joe Strummer
abinin gitar yeteneği “tıngırdatmak” ile sınırlıdır, bu yüzden de bu soyadı seçmiştir. Asıl soyadı
Mellor’dur ve ANKARA doğumludur.

Şimdi bu herifin duruş olarak PUNKÇULUK içinde önemli bir yeri vardır tamam, ama
DIRAVLIKLARINA ne demeli? Buyrun maddelerle geliyorum:

  • Normalde bir HİPPİ (PAF-KÜFÇÜ) komününde yaşayan ve HİPPİ müziği icra ederek ünlü
    olmaya çalışan biriyken, biri gelir buna der ki “abi PUNKÇULUK diye bir müzik çıktı, bir
    grup kurucaz sen de oraya katıl”. “PUNKÇULUK ne ola ki?” diye sorar bizimki, “abi İTLİK,
    BALİCİLİK gibi bişey, böyle sevgi istenmiyor yaşlılara falan otobüste saygısızlık ediliyor, gerçi
    sen HİPPİSİN ama?” cevabını alır. İşte bu hırbotörün içindeki SÜKSESEVER ANKARALILIK o
    an açığa çıkar, meğerse yıllardır takıldığı HİPPİLİK olayı yalandandır, nişanlısını bile bir anlık
    karar ile ortada bırakır ve saçları kestirerek başımıza en pis PUNKÇU kesilerek The Clash’i
    kurar.

  • HİPPİ geçmişi olduğundan diğer PUNKÇULARA göre daha bir düşünebilir kafası vardır, buna
    göre de zeka pırıltılı lirikler falan yazar, ELEŞTİRİLİ-HAK ARAYICILI. Ama perde arkasında
    grup içinde tam bir DÜRRÜKTÜR. Asıl besteci diğer gitarist Mick Jones olmasına rağmen “bu
    grubun lideri benim lan, sen kimsin” diye dayılanır durur.
  • Her fırsatta sert adam imajı çizmek için gazetecilere TRİŞKADAN saldırır, bağırır çağırır.
[youtube id=”4Lk8p4R-hS0″ width=”620″ height=”360″]
  • Grubun davulcusu çelimsiz, sessiz, efendi biri diye herifin nişanlısını sarhoş eder ve “gel
    goynuma gel, sen needecen o bayram davulcusunu” diye PİLAVDAN KAŞIKLAR. Üzerine de
    grubun en büyük hitlerinden biri olan ‘Rock The Casbah’ı yazan bu adamı kovar.
  • Sırf gizemli imajına yatmak için 6 ay ortadan kaybolur, medyada ilgi uyandırır. Asıl sebep
    yeni edinmiş olduğu ÖROYİN ve TATAK kullanımına odaklanabilmektir.
  • Vokalini de yaptığı ‘Should I Stay Or Should I Go’ hiti ile grubun müzikal beyni Mick Jones’un
    öne çıkışını engelleyemeyince, herifin kafasına bira şişesi fırlatıp adamın gruptan ayrılmasına
    sebep olur, böylelikle hakimiyeti tamamen ele geçirir.
[youtube id=”sadzXU2IDk4″ width=”620″ height=”360″]
  • Mick Jones gitmiştir gitmesine ama bizimkinin tek müzikal yetisi “tıngırdatmak” olduğundan
    yeni besteciye ihtiyaç duymuşlardır. Dışarıdan getirilen birkaç KULLANILMIŞ TUVALET KAĞIDI
    tipli herife beste yaptırır ve “Cut The Crap” diye rezil bir albüm ile The Clash’in sonunu
    hazırlar.
  • The Clash’in dağılmasından sonra dımdızlak ortada kalınca ne yapacağını şaşırır. 90’ların
    başında TEKNO denilen bir diğer TATAKÇI müziği patlamıştır. Artık her ne alakaysa, kendini
    bu müziğe verir. TEKNO müzik festivalleri düzenler, millet çadırlarda FRİİ SEKİS hesabı
    durmadan TOSTOS yaparken bizimki “işte PUNKÇULUK da başladığında aynı böyleydi,
    PUNKÇULUK ruhunun devamı TEKNODUR” diye saçma sapan demeçler verir.
  • Baktı müzikten ekmek yok, bu kez radyo proğramcılığına soyunur.
  • O arada The Clash’i para için tekrar toplanmaya ikna eder. Ancak Mick Jones ve basçı Paul
    Simonon böyle bir DÜRRÜK ile uzun vadeli çalışmak istemediğinden reunion olayı yalan olur.Strummer tüm bu haltları yaparken yanından eksik olmayan şey Fender Telecaster olmuştur.
    Huzur içinde uyusun.

8. IZZY STRADLIN (GANZEN ROZIZ)

Evet, geldik bir diğer KÜLLÜĞE. Les Paul yazımda bunun YALARLI muadili olan SLEŞ’ten
bahsetmiştim. İşte Ganzen Rozız denilen ve 80’lerin ikinci yarısında rok müziğin çehresini
değiştiren bu ekip hep zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Solist EGZIL ROZ’un deliliğine karşılık
basçı DAF’ın normal bir herif olması gibi, SLEŞ efendinin artistlik ve maço gitar kahramanı
duruşuna karşılık Izzy Stradlin de DÜNYAYI ŞEYİNE SALLAMAYAN içe kapanık KUUL gitarist imajını
benimsemiştir.

Bu imajın iki sebebi vardır. Birincisi, gitaristlik olarak SLEŞ efendinin eline su dökme ihtimalinin
olmamasıdır. Yani grupta her daim geri plandaki gitarist olacaktır, solo da atamıyor zaten. Bu da
demiştir ki “lan bari bi tane Telecaster, bir çift güneş gözlüğü, ağzıma da bir dal MALTEPE alayım
da millet beni umursamaz, hayattaki birçok şeyi aşmış, tekniği falan sallamayan gitarist sansın”.
Zira bu noktaya dek artık iyice öğrendiğiniz gibi, Telecaster yeteneksizlerin son sığınağı olan bir
imaj gitarıdır. Haa, tabii bir de Keith Richards fanlığı vardır ki, bu da ikinci ve daha hazin sebeptir.
Buna daha sonra geleceğiz.

Şimdi aslında bu herifi de vurduk kırdık ama Guns’daki en iyi bestecinin bu herif olduğu ve
bu herif ayrıldıktan sonra bestecilik anlamında grubun dev bir hasara uğradığı gerçeğini
yadsıyamayız. Yapacak bir şey yok, herif grubun en önemli bestecisi olmasına rağmen elindeki
Telecaster ile KUUL ayağına yatmak bir yere dek işe yaramıştır. Bu sünepe gibi başı önüne eğik
takılırken grubun diğer tüm elemanları daha fazla söz hakkına sahip olup, öne çıkmışlardır.

Eski kankası EGZIL bu duruma üzülmüş ve eksantriklik olsun diye bu hıyara “Use Your Illusion”
albümlerinde bazı parçalarda solo vokal falan yaptırmıştır ama nafile. Herif hala ezikliğinden
kurtulamamıştır.

Ve bu ezikliğin sürmesindeki ikinci sebep de işte bu Keith Richards özentiliğidir. “Madem içe
kapanığım bunu Telecaster’lı imaj yaparak örteyim, e madem Telecaster kullanıyorum o zaman
Keith Buba gibi olurum” demenin ardından “Keith Buba gibi olmak için onun kadar ÜVRÜNTÜ
kullanmak da gerek” şeklinde hazin bir fikre sahip olmuş, ÖROYİN, KOKOİN, HAŞHAŞ, TATAK,
PİZZA, SÜMÜK gibi birçok zararlı ve CEPTE GURUŞ BIRAKMIYAN alışkanlık edinmiştir.

Baktı hayatı elden uçup gidecek, gruptan doğru zamanda ayrılmış, bu kötü alışkanlıklarından
kurtulmuştur. Şimdilerde zamanında yaptığı yatırımların ekmeğini yemeyi sürdürmektedir, tipi
de hafiften izmaritlikten kurtulmuş, adam gibi olmuştur sanki.

9. RICHEY JAMES (MANIC STREET PREACHERS)

Yazının en başında Telecaster’ın etten kemikten karşılığı Keith Richards’tır demiştim di mi?

Sözümü geri alıyorum.

Telecaster Richey James için yaratılmış bir gitar değil, bizzat Richey James Telecaster çalsın diye
yaratılmış bir insandır.

Daha enteresanı, hani yazının en başında dedik ya, bu gitarı kullananlar kabiliyetsizlerdir diye. Bu
herif kariyeri boyunca gitar çalmamış, gitar çalar görünmüştür!!!

Evet, dünya rok müzik tarihinin en arızalı şahsiyeti olan Richey James sırf yakışıklı bir herif olduğu
için Manic Street Preachers’a alındığında vokalist olmasını istiyorlarmış, zira herifte gitar çalma
olayı sıfır. E vokal de olmadığı anlaşılınca “her şeye rağmen grupta düzgün tipli biri olmalı”
denilerek grubun lirik yazarı ve İMAJCISI olarak kadroda tutulmaya karar verilir.

[youtube id=”Mk_xT_rcLc0″ width=”620″ height=”360″]

Her ne kadar gitar çalamıyor olsa da, İZMARİT gibi KURU DÖTÜ ile Fender Telecaster kullanmayı
seçer. Bu gerçekten süper bir seçimdir çünkü (evet tahmininiz doğru, upuzun bir çetele listesi
geliyor):

  • Bir müzik dergisiyle olan röportajı esnasında jiletçilik yaparak manşet olur. O günden sonra
    gençleri sürekli jiletçiliğe sevk ederek bir nevi Müslümcü haline getirir.

  • Jiletçilik yetmez, kendine sahnedeyken bıçak veren hayranlarını kırmamak adına göğsünü
    bıçakla deşer “ALLAAMA YAKARIM LAN” diye naralar atarak.
  • Her şeyin suyunu çıkarana dek yapmayı görev bildiğinden günde 3 paket sigara içmeye
    başlar. Artık insanlar İZMARİT kokusu yüzünden yanına yaklaşamaz.
  • “Madem sigaraya para veriyom” diye bir de gider içtiği sigaraları kollarında söndürür.
  • “Madem Telecaster kullanıyom” diye de KURU DÖTLÜ kalabilmek adına yemek yemeyi
    keser, zorla anorexia hastalığına yakalanır. Bir de bunları gider şarkı sözü yapar.

  • Midesi boş durmasın diye kendini AĞLOL içmeye verir. Her gece şişelerce votkayı devirir,
    miyorlaşmış kafayla “ühüehehaa” diye ağlayarak kendini KEPAZE eder.
  • AĞLOL yüzünden göbek çıkmaya başlayınca kendini SİPORA verir. Onun da aşırısını yapınca
    hepten İSKELENT gibi olur.
  • Grupla olan son konserinde Telecaster’ını adeta “goduumun gitarı, senin yüzünden
    insanlıktan çıktım” diyerek kırdıktan sonra kayıplara karışır, geri dönmez.

10. PJ HARVEY

Sen ki 90’lar ALTARNATİF ortamında ortaya çıkıyorsun, hem de Amarıka’da ortaya çıkıyorsun,
biraz medya gazlaması olsan da yeteneğin tam, CEREYANLILIĞIN tam, tipin de var, ama şunca
senedir bir diğer İZMARİT olan Nick Cave dışında kendine adam bulamıyorsun, daha önemlisi
KOCA BULAMIYORSUN.

Evet, gayet güzel bir hatun olan PJ Harvey’den bahsediyorum. Neden bulamadı sanıyorsunuz bu
kadın bunca senedir koca? Ben söyleyeyim:

Bakın bakın nasıl da sırıtıyor pis gitar!

Yahu kadın dediğin biraz etli budlu olur, bakın bu gitar kadını nasıl 28 sene duraksız eroin
kullanmış gibi bir şekle soktu:

Her şeyi geçtim, gitar yüzünden kadın öyle bir hale büründü ki, istiyorsa hayatında ağzına cuvara
koymamış olsun, metrelerce öteden psikolojik olarak kül kokuları saldı erkeklerin ciğerlerine. Sen
şimdi 10 gündür boşaltılmamış bir kül tablasını koynuna alır mısın? Vallahi de almazsın billahi
de almazsın. Alırsan da senden korkulur, değil at eşek, sen gider küçük kardeşini… Neyse tövbe
tövbe, bu Telecaster benim de ahlakımı bozmaya başladı anlaşılan, bu iğrenç insanlarla dolu
yazıya noktayı koyalım da birazcık beynim kalsın yahu.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.