Gaipten Sesler Duyanlar

911
0
Paylaş:

Bugünlerde John Peel ustanın ölümünden sonra çocukları tarafından tamamlanan meşhur
otobiyografisi “Margrave Of the Marshes”ı okuyorum. Müziğin her türlüsünün kalple icra edilenine
büyük bir adanmışlık örneği olan Peel, önemli bir adam.

Popüler müzik tarihinin en büyük fenomenlerinden biri olan “Peel Sessions” isimli canlı müzik icra
edilen programın fikir babası, prodüktörü ve BBC Radio 1’ın en eski DJ’lerinden biri olan adamımız,
psikedelik rock’tan grindcore’a kadar bir çok sıradışı müzik türünü radyolarda ilk çalan DJ olma
ünvanına sahip. Yeni sesleri keşfedip onları tür ve coğrafi sınır farkı gözetmeden dinleyicileriyle
buluşturmayı hayatına amaç olarak seçmiş bir müzikofil kendisi.

Thin Lizzy’den Napalm Death’e; PJ Harvey’den Pulp’a kadar, programında ağırladığı sanatçıların
bootleg ya da yasal formatta bastırdığı albümler artık canlı müzik sathında klasik olarak görülmekte.
Geleneksel olarak neredeyse tamamı “Peel Sessions” olarak anılan bu albümler, bir çok kolleksiyoncu
için çok değerli. Bu plak ve CD’lerinin ilk basımları, özellikle ölümünden sonra acaip değerlenmiş olsa
da, biz müzikofiller çok iyi biliyoruz ki, mühim olan o kayıtlardaki ruhun bize ne anlattığı.

Peel Session’ların, dinleyiciye müziği ayrıştırabilme ve müzisyenin ruhundan bize sunduğu parçayı
çırılçıplak görebilme yeteneği kazandırması ilginç. Bu, John Peel’in sesleri bize alabildiğine doğal ve
direkt olarak sunmayı hedefleyen bir prodüksiyon zekasını iş ahlakı olarak edinmiş olmasıyla ilgili
aslında. Bu kayıtlarda Napalm Death’in punk köklerini çok net duyabilir; PJ Harvey’in müziğindeki
derin katmanları grubundaki hangi isimlerin ona kattığını bu kayıtlarda net olarak görebilir ya da bir
Tindersticks şarkısındaki satırların her icrada nasıl farklı anlamlar kazanabildiğine şahit olabilirsiniz.

john-peel-margrave-of-the-marshesAma yazının başında da dediğim gibi, bu bir arayışın, adanmışlığın; onu sunduğunuz insanlarca
algılanabilmesi sayesinde olabilecek birşey sadece. Kitap da bunun çok güzel bir örneği ile açılıyor;

Peel, hayatını yazsın diye evde kendisine ayırılan çalışma odasını, evin diğer yerlerinde olduğu gibi
kendisine gönderilen demo kayıtlar ve plaklarla dolduruyor. Eşi bu kadar çok kayıtı ne yapmayı
planladığını soruyor. Peel’ın cevabı hazır; “Bir sonraki Elvis bu kayıtların arasında olabilir!”.

Büyük bir cümle değil bu ama çok büyük bir açlığın, yukarıda bahsettiğim arayışın ifadesi basitçe.
Müzikseverliğin kendisini bile aslında ikinci plana atan, dinlenilen şarkılarda saklanmış, aranıp
bulunması gereken bir büyüyü arama, araştırma hevesinin ilanı. Müzikofilinin tarifi.

Bence müzikofilliğin hissiyatı biraz aşermeye benziyor. Hiç çok sevdiğiniz birşeyi o gün, o an
yapmazsanız çıldıracak gibi oldunuz mu? Çevrenizdeki diğer herşeyin gri, flu, perdeli bir hale
büründüğü, önemsizleştiği, kafanızda yapmak istediğiniz şeyin görüntülerini gördüğünüz o kilitlenme
anını düşünün.

İşte o duygu, müzikofilin sürekli üzerinde taşıdığı delilik halidir. Dinlenmesi gereken şarkılar,
makalelerde, forumlarda okunup dinlenmeyi bekleyen gruplar, not alınması gereken şarkı sözleri,
arka arkaya kafada bir anda diziliveren akorlar, biriktikçe birikir.

Eve, stüdyoya yetişemeyip aklınıza uçuşanları kayıt edemediğinizi, not alamadığınızı,
dinleyemediğinizi, kaybolup gittiklerini varsayın. Sanırım, yazı odasını bir plak ve kaset dolabına
çevirirken Peel’in yirmi dört saat içinde yaşattığı duygu, tam olarak bu korkuyla besleniyordu. O
korkuyu yenmenin tek yolu ise, onun üzerine gitmek; sevdiğimiz ve dinlediğimiz müziği paylaşarak.
Diğerlerinin duyamadığını onlara duyurmak, bizim duyamadıklarımızı onların paylaşımlarından
yakalamak. Kitapta ilerledikçe askeri okulda geçirdiği yıllardan, Texas ve Dallas’ta pamuk
fabrikalarında çalıştığı yıllara kadar hayatının her döneminde kendisine şarkıların eşlik ettiğini
görüyorsunuz. Okulu kırdığı arkadaşlarıyla gittikleri kafede çalan Presley hiti, ilk akustik bluescuların
45’lik plaklarını biriktirdiği ve İngiltere’ye dönerken Texas’taki işçi evinde bırakmak zorunda kaldığı Howlin Wolf, Muddy Waters singleları..

Aslında kitap boyunca yaptığı, şarkılarla kendisini, hayatını anlatmak Peel’in. Tesadüfe bakın ki hayatı,
rock’n roll’un tarihiyle paralel bir hayat. Zamanının aynası olabilmek, ne kadar güzel bir şans.

Ya da acaba, o ayna olabilmeyi seçecek cesarete sahip olabilmek mi Peel’i Peel yapan bugün herkesin
hatıralarında? Bence öyle. İşte o cesaret, işin püf noktası..

Kısacası gaipten sesler duyuyorsanız eğer, onları kendinize saklamamalısınız. Tam tersini yapmak,
John Peel’in yaptığını yapmaya çalışmak, en azından denemek, özenmemiz gereken halin resmi. Bu
yüzden iyi bir müzik programı dinlemenin, iyi bir müzik yazısı okumanın en sevdiğim sanatçının en iyi
albümünü dinlemekten hiçbir farkı yok benim için.

İşte tam da bu yüzden, Türkiye’de müzik yazarlığının, radyo programcılığının alternatif seslerini ve
onlara ilgi duyan insanları seviyorum. Bana sanki bu topraklarda kimsenin bilmediği birşeyi gizlice
koruyup kolluyormuşuz gibi geliyor. Hani şu filmlerde yok olursa dünyanın sonunun geleceği kitaplar,
kadehler, mühürler var ya, müzik de öyle birşey bizim için. Zira,

Eskişehir Peyote’nin konsere gelen grupları, ünlü ünsüz ayırmadan nasıl el üstünde tuttuğunu
görünce;

KOD Müzik, ben daha çocukken Agathocles’ı, ben baba olduktan sonra Shellac’ı, Pelican’ı
getirdiğinde;

Blue Jean Headbang ekibinden Sadi Tırak, iptal olan bir konserden sonra Testament’i Dorock Bar’daki
alternatif konser için ikna ettiğinde;

Çekme Kaset ya da Golem gibi sevdiğim radyo programlarını dinlediğimde;

Mert Yıldız, Paslanmaz Kalem’de Scott Walker üzerine üç bölüme kadar uzayabilen bir yazı
yazdığında;

Nekropsi, Mauna Kea, Ultimate Blow Up, İkibölübeşbeze ( TR’deki tek Peel Session ona ait ), Lifelock,
Deathroom, Engulfed, Ketum gibi sevdiğim grupları her dinlediğimde hissettiğim şey bu.

Bu insanların hepsi, gaipten sesler duyan insanlar. Size anlatmak istedikleri birşey var. Onları dinleyin.

Ek 1: Aşağıdaki şarkılar, benim için 2012’de yapılmış en iyi şarkılardı. 2012’yi ilerideki yıllarda
onlardan oluşturduğum bir playlistle anmak istiyorum yeri, zamanı geldiğinde. Ben tansiyonlarına
göre sıraladım playlist oluştururken, güzel oluyor. Arayıp bulmak size kalmış, Engulfed ve Ketum hariç
aşağı yukarı hepsi iTunes’da mevcut, denemekten çekinmeyin :)

Rush – BU2B ( Albüm: Clockwork Angels )

Stone Sour – Taciturn ( Albüm: House Of Gold & Bones Part 1 )

The Cult – For the Animals ( Albüm: Choice Of Weapon )

The Sword – The Veil Of Isis ( Albüm: Apocryphon )

Witchcraft – It’s Not Because Of you (Albüm: Legend )

Royal Thunder – Blue ( Albüm: CVI )

Baroness – Take My Bones Away ( Albüm: Yellow & Green )

Korhan Futacı Ve Kara Orkestra – Ben Sana vurgunum ( Nükhet Duru coverı )( Albüm: Pavurya )

Orange Goblin – The Filthy & The Few ( Albüm: Eulogy For the Damned )

High On Fire – Romulus And Remus ( Albüm: De Vermis Mysteriis )

Unisonic – Star Rider ( Albüm: Unisonic )

Kreator – Civilisation Collapse ( Albüm: Phantom Antichrist )

Machine Head – Who We Are (Live) ( Albüm: Machine Fuckin Head Live )

Cannibal Corpse – Scourge Of Iron ( Albüm: Torture )

Paradise Lost – Fear Of Impending Hell ( Albüm: Tragic Idol )

Engulfed – Summoned ( Albüm: Through The Eternal Damnation )

Black Breath – Home Of the Grave (Albüm: Sentenced To Life )

Napalm Death – The Wolf I Feed (Albüm: Utilitarian )

As I Lay Dying – A Greater Foundation (Albüm: Awakened )

Code Orange Kids – Colors ( Into Nothing ) (Albüm: Love Is Love / Return To Dust )

Ketum – Propaganda ( Albüm: UÇK Grind/Ketum split CD )

Cancer Bats – Breathe Armageddon ( Albüm: Dead Set On Living )

Converge – Coral Blue ( Albüm: All we love we leave behind )

Gallows – Depravers ( Albüm: Gallows )

Propagandhi – Cognitive Suicide ( Albüm: Failed States )

The Gaslight Anthem – 45 ( Albüm: Handwritten )

Hot Water Music – Drag My Body ( Albüm: Exister )

Teenage Bottlerocket – Never Gonna Tell You ( Albüm: Freak Out! )

Sanchos – Hiçbirşey Yapasım Yok Bugün ( Albüm: Hiçbirşey yapasım yok bugün )

NOFX – 72 Hookers ( Albüm: Self Entitled )

Strike Anywhere – Infrared ( Akustik ) ( Albüm: In Defiance Of Empty Times )

Deftones – Tempest ( Albüm: Koi No Yokan )

Chromatics – Into The Black ( Neil Young coverı ) ( Albüm: Kill For Love )

The Mars Volta – Dyslexicon ( Albüm: Nocturniquet )

Replikas – Hudey ( Cem Karaca cover ) ( Albüm: Biz Burada Yok İken )

SPY – Surge ( Albüm: What The Future Holds )

Psycho Mantis – Faceless ( Albüm: Shamanastic Ceremony compilation, itunes )

Masta Ace & MF Doom – Me & My Gang ( Albüm: Son Of Yvonne )

Norah Jones – Good Morning ( Albüm: Little Broken Hearts )

Cat Power – Cherokee ( Albüm: Sun )

Flört – Dün TRT’de İzledim ( Albüm: Anadolu Beat )

Adele – Skyfall ( 7” single, Skyfall film müziği )

Lambchop – If Not I’ll Just Die ( Albüm: Mr. M )

Ek 2: Bunlar da Ocak ayının ilk 11’i, teknik direktör Mike Patton :)

1) Voivod – Target Earth ( 2013, LP )
2) Tomahawk – Oddfellows ( 2013, LP )
3) Coheed & Cambria – The Aftermath Descension ( 2013, itunes versiyonu )
4) Blockheads – This World Is Dead ( 2013, CD)
5) Bad Religion – True North ( 2013, iTunes versiyonu )
6) Newsted – Metal ( 2013, EP )
7) Death Grips – Money Store ( 2012, LP )
8) Psycho Mantis – Faceless ( 2012, şarkı, iTunes )
9) S.P.Y. – What The Future Holds ( 2012, iTunes versiyonu )
10) Yo La Tengo – Fade ( 2013 )
11) Mauna Kea – Scales ( 2013, EP – iTunes versiyonu )

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.