İçimizden Biri; Semih Orhan ile “GRINDCORE” öğreniyoruz!

48
0
Paylaş:

Günümüz müziğinde artık heavy metal ile punk’tan türeyen ve 90’lı yıllara damgasını vuran grindcore, death metal, hardcore&punk, black metal gibi alt türler; 2020’lerin neredeyse tamamen sound ile sınırlı hibridlerden oluşan sert müziğinin yapıtaşları olarak kullanılmakta sıklıkla. Bu türlerin kökenlerini, evrimlerini ve sert müziğe, alt kültüre olan katkılarını anlamak için, onları birer etiket gibi kullanan müzik endüstrisi onaylı dergiler yerine bağımsız yayınlara ve bu müziği membağında icra etmiş kişilere kulak vermek gerekiyor. Bugün blastbeat Bring Me the Horizon şarkısında bile duyabileceğiniz bir ‘item’ haline gelmiş olsa da, aranızda biliyorum ki bunların nereden geldiğini, nasıl zamanda yüzdüğünü merak eden afacanlar da var. İşte onları, grindcore’u öğrenmeye davet ediyorum. Yeraltı hazinelerle dolu ve geleceğin acımasız ‘Spotified’ müzik endüstrisinin önerebileceğinden çok daha fazla keşfedilecek iyi sese sahip.

Aslında herşey, bundan dört yıl önce Decibel Magazine’in meşhur kitabı “Choosing Death”in yeni baskısında kapsamın death metal’den çıkarak grindcore’a kadar uzadığını öğrendiğimde başladı. Grindcore benim için daha 90’ların başlarında Napalm Death’in “Utopia Banished” albümüyle tanıştığım mükemmel bir alt türdü ama koca Decibel Magazine, onu death metal tarihini anlattığı bir kitaba “ek” yapmıştı. İmajı, söylemi, varlığı tarihi boyunca onu icra edenler dışında hiç kimse tarafından belirlenmemiş, insanların zorla seviyorum diyemeyeceği, sadece ve sadece onu kapsarsa sevebileceği, sahtesi olmayan bir türdü benim için.. Sinirlendim, gerildim.

Hemen, 90’larda elimizde çantalar poşetlerle her hafta Kadıköy sahilde Belediye Sahnesi’nin orada buluşup noisecore’dan black metal’e ekstrem punk ve metal kaset ve plaklarını değiş tokuş ettiğimiz tayfadan, bizden sonra ekstrem türlere gönül vermis dostlardan, en sevdikleri ilk 11 grindcore albümünü istedim. Amacım bu listelerdeki albümleri kullanarak grindcore’un ne kadar kapsamlı bir tür olduğuna dair açıklayıcı bir yazı yazmaktı fakat T.C. sahnesinde Deathroom ile beraber en sevdiğim grindcore grubu olan Sakatat’ın vokalisti Semih’ten liste değil, bildiğiniz türün tarihini infografik gibi, tane tane anlatan harika bir yazı geldi. Sevinçten aynı anda hem discman’de hem de telefonda Nasum açmış olabilirim, kimseye söylemeyin. Zira benim için lokal piyasalarda her onyılın ruhunu aşıyan bir kaç grup vardır ve bunların samimiyeti sayesinde yeraltı müziğine gönül vermeye aday kişilerin gözleri açılır. Sakatat, bence kısa, öz ve yerelden taşarak dünya grindcore ortamında da oldukça ilgi gören kariyeri boyunca, bunu hakkıyla gerçekleştirmiş gruplarımızdan. Grubun fanı olarak buradan vesileyle bir gün Sakatat’ı yeniden canlı izlemek için elimden gelen her kulisi yapacağıma and içiyor ve mutlaka grubun elemanlarının diğer projelerine de göz atmanız gerektiğini söylemek istiyorum (linkler yazının sonunda)

Artık sözü sahibine bırakma vakti. Araya giren çöken pc’ler ve covidler yüzünden dört yıl gecikmeli de olsa, grindcore’u tam başladığı çağda değil ama olgunlaştığı dönemde tanımış olan Semih’in kaleminden grindcore’a giriş huzurlarınızda. Yazının içindeki linkleri takip ederek, gruptan gruba sekerek okursanız oldukça zevk alacaksınız, ben yayına hazırlarken öyle yaptım :)

Sevgili Paslanmaz Kalem okurları,

Kerem Onan’ın bana verdiği yetkiye dayanarak en önemli 11 grindcore albümü hakkında atıp tutmaya çalışacağım.

Albümleri seçerken sadece türünün ilk örneklerinden ziyade, etkisi en büyük olanları da seçmeye çalıştım. Her ne kadar objektif olmaya çalıştıysam da sanırım liste daha ziyade benim en sevdiklerimi kapsıyor.

Tabi ki 40 yıllık külliyatı da 11 albüme sığdıramadım; o yüzden bazı albümleri gruplama çakallığı yaptım.

Bu arada, özellikle ikinci nesil grupların en sağlam ve iz bırakan işlerinin bence çoğunlukla 7″ veya demoları olduğunu düşünüyorum; yine de daha ziyade en bilinen veya ulaşılabilir uzunçalarlarını listelemeye çalıştım.

  1. “Sıfır Noktası”

Siege “Drop Dead” 1984

Şahsen grindcore ile tanışmam yaş itibariyle ikinci nesil gruplarla olduysa ve “Drop Dead” özünde, grindcore’dan ziyade hızlı hardcore ürünü olsa da, Napalm Death gibi ilk grupların özellikle “blastbeat” hadisesinde etkilendikleri grup olarak bu demo/albümü göstermesinden dolayı, bu listeyi Siege ile başlatmak istiyorum.

Bana bu demoyu lise yıllarımda, o zamanlar “Extreme Response” adında distro yapan Bora kardeşim çekmişti. O zamandan beri bi ton yeni yasal baskısı olsa da ben bu kaseti hala saklıyorum. Grup bu demo ile sadece erken dönem grindcore gruplarını etkilemekle kalmadı, hızlı hardcore piyasasının oluşmasına da katkıda bulundu. Yıllar sonra bu abileri yeniden toplandıklarında canlı izleme şansı buldum; lisede arkadaşınızın hediye ettiği bi’ çekme kasetin sizi yıllar sonra binlerce kilometre uzakta bi’ konser salonuna götürmesi bu hayatın güzel yanlarından sanırım.

(Devam etmeden önce moda girmek için “From Enslavement To Obliteration” takmanız/açmanız önerilir.)

  1. “Grindcore”

Napalm Death “Scum” 1987

Napalm Death “From Enslavement To Obliteration” 1988

Napalm Death “The Peel Sessions” 1988

Napalm Death “Mentally Murdered” 1989

Lisedeyken “From Enslavement To Obliteration”ın plağını almıştım; iğneyi plağa koymam ve “Evolved as One” ve “It’s a M.A.N.S World!”ün ardı ardına çalmasıyla artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamam bir oldu. Yıllar sonra her konserden önce moda girmek için bu albümü ilk dinlediğim zamanı düşünecektim. En iyi Napalm Death albümü bu demek zor olur sanırım zira A ve B yüzüyle “Scum”, “The Peel Sessions”, S.O.B. ile split 7″ ürünleri de kusursuz, fakat bu albüme grindcore’un “Reign In Blood”ı diyebiliriz. Hatta eğer bir grindcore albümünün “doğru” olup olmadığını teyit etmek istersek pekala bu albüm referans alınabilir.

(Aynı döneme denk gelen erken grindcore grupları S.O.B. (“Don’t Be Swindle” ve Napalm Death ile ortak 7″) ve Fear Of God (“As Statues Fell” ve aynı isimli 7″) her ne kadar Napalm Death kadar etkili olmadıysa da bu noktada göz atmaya değer diğer işler.)

  1. “Patoloji 101”

Carcass “Reek Of Putrefaction” 1988

“Reek Of Putrefaction”ın CDsini yine lise yıllarında Hammer Müzik’ten almıştım. Bu albümü her ne kadar ortaokul yıllarında metalci arkadaş grubumuzdaki çekme kaset dayanışması vesilesi

ile dinlemiş olsam da sanırım anlayıp takdir edebilmem için aradan birkaç yıl daha geçmesi gerekiyordu. Grup daha sonradan bu nadide paçozluktan uzaklaşıp bence ortalama death metal albümleri yapma gafletinde bulunduysa da, grindcore için “Scum” ve “From Enslavement To Obliteration” ne ise, goregrind için “Reek Of Putrefaction” ve “Symphonies Of Sickness” odur demek sanırım bu albümlerin hakkını vermenin en kısa yolu olur. Nitekim, her ne kadar zamanlar kendilerine özgün formüller geliştirdilerse de ikinci nesil goregrind gruplarının erken dönemlerinde mümkün olduğunca ilk iki Carcass albümünü kopyalamaya çalıştığını görüyoruz.

  1. “Necrosis 002”

Repulsion “Horrified” 1989

“Slaughter Of The Innocent” demosu 1986’da yayınlandıysa da, sanırım doğru yer ve doğru zamanda olmadıkları için (örneğin: Napalm Death ve Carcass gibi, 1987’de Ingiltere’de değillerdi) Repulsion’ın kitlelerle buluşması Earache ve Carcass işbirliği ile 1989 yılını buluyor. Repulsion’un ilk ve tek albümü her ne kadar yaşıtlarına göre daha fazla thrash metal kalıntısı barındırsa da, “Grindcore nedir?” sorusunun cevabına katkıda bulunan erken dönem işlerden.

Daha sonraki yıllarda kendileri de dahil bu albümün aynısı yapmayı deneyen bile olmadı. (Gerçi Cretin bayağı yaklaştı.)

(Eğer bu noktada hala “F.E.T.O.”yu pikaptan çıkarıp bu albümü takmadıysak takalım.)

  1. “Altars of Grindcore”

Terrorizer “World Downfall” 1989

Pete Sandoval, David Vincent, Scott Burns… Grindcore gibi bir tarz için “kusursuzluk” ne kadar olumlu bir kavramdır tartışılır fakat Los Angeles’lı Nausea’nın, daha sonradan “Tampa Florida death metal” olarak anılacak olan ince ayar ve anlaşılabilir “sound” ve ileri seviye müzisyenlikle buluştuğu bu albüm için, referans olarak aldığımız “F.E.T.O.”a göre çok daha death metal olmasına rağmen, yapım ve müzisyenlik manasında ilk cillop grindcore uzunçaları denilebilir.

(“World Downfall” dinlemek için hiçbir zaman geçerli bir sebebe ihtiyaç yoktur, o yüzden gönül rahatlığı ile “Horrified”ı kaldırıp pikapa bu albümü koyabiliriz.)

  1. “Şaka Grindcore/Noisecore”

Sore Throat “Unhindered By Talent” 1988

Geleneksel manada bir grindcore albümü olmasa da, grindcore kültürünün oluşmasına katkısından dolayı, 11 albüm ile sınırlı bu listeyi 10’a düşürmeyi göze alarak Ingiliz noisecore grubu Sore Throat’ın “Unhindered By Talent”ini de bu listeye eklemek istiyorum. “Müzik değil gürültü” bakış açısına “You Suffer” ön ayak olduysa, Sore Throat da kitlelere; Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki bodrum katlarına yaydı diyebiliriz.

  1. “Yamyam Grindcore”

Impetigo “Ultimo Mondo Cannibale” 1990

Impetigo sanırım bu listede açıklaması en zor gruplardan biri. 1987 tarihli paçoz hızlı punk demolarının ardından çıkardıkları daha ilham dolu ve sadece birazcık daha düzgün çalınmış 7″ler ve iki albümleriyle bi’ dönem Blasphemy ve Blood ile birlikte lo-fi yeraltı metal piyasasını yöneten bu grubu gerçekten bir yere koymak zor fakat böyle bir liste yaparken bahsetmemek ve paçoz goregrind’ın oluşumuna katkısını gözardı etmek imkansız.

(Yine de Impetigo’yu tarif etmenin en kolay yolu sanırım dinletmek, o yüzden tam burada bir sonraki bölüme geçmeden “Ultimo Mondo Cannibale” veya daha iyi prodüksiyonlu fakat en az aynı seviyede paçoz ikinci albümleri “Horror Of The Zombies” için kısa bir mola verebiliriz.)

  1. “Grindcore+”

Brutal Truth “The Birth Of Ignorance” 1990

Assück “Anticapital” 1991

Excruciating Terror “Expression Of Pain” 1996

Nasum “Inhale/Exhale” 1998

Discordance Axis “Jouhou” 1997

Pig Destroyer ‘Prowler In The Yard’ 2001

90’lar sonrası, ikinci nesil diyebileceğimiz grindcore gruplarına bakarsak, standart formüle kendi yorumlarını kattıklarını ve sadece bir nesil sonra bu grupların işleri vesilesiyle tarzın alt tarzlara doğru ayrıldığını görüyoruz. Dolayısıyla bu grupta bahsedeceğim grupların tarzları aslında oldukça kendilerine özgün ve birbirinden farklı.

Nuclear Assault ve Winter elemanlarının projesi olarak kurulan Brutal Truth bence sadece birkaç sene ile ilk nesile dahil olmayı kaçırdıysa da ikinci neslin ilklerinden. Demo standartlarına göre üst kalite olduğunu düşündüğüm “The Birth Of Ignorance” bence grubun en iyi işi, fakat grubun kitlelere yayılması güzel isimli albümleri “Extreme Conditions Demand Extreme Responses” ile oluyor, daha sonrasında ise kelime dağarcığımın kısıtlı olması sebebiyle daha “freestyle” demek istediğim işler yapıyorlar ki bu da grubun en aktif ve popüler olduğu döneme denk geliyor. Grubun bu dönemki işleri bana gram hitap etmese de bunca yıl izlediğim gruplar arasında en acımasızlar arasında ilk üçe rahat gireceklerini söylemem lazım.

Aynı yıllarda Assück “Anticapital” ile geliştirdikleri, daha teknik ve hayvani tarzı “Misery Index”te kusursuzluğa taşıyor ve hem tekniklik, hem çiğlik hem de akılda kalıcılık ile taklidine az rastladığımız bir yoruma dönüştürüyor ve bu yazı vesilesiyle bahsedeceğim gruplar arasında, diskografisi kusursuz olan çok az sayıda gruptan biri oluyorlar.

(Assück dozunuzu aşmaya yaklaştıysanız, aynı dönemden fakat güme gitmiş benzer bir grup olarak Immortal Fate’e de bakmanızı öneririm.)

Yine 90lar ortasında kendi tarzını geliştiren bir grup olarak Excruciating Terror, geleneksel grindcore’u crust ile harmanlayıp iki kusursuz albüme imza atıyor. Benim favorim “Expression Of Pain” biraz daha geleneksel iken grup “Divided We Fall”da tamamen özgün bir tarza geçiş yaparak bugünkü Los Angeles piyasasının temellerini atıyor.

Bu grupta bahsedeceğim diğer iki grup/albüm, “doğruluk”tan en uzak olanları olduğu için bahsederken her zaman köşesine bi’ yıldız atarak alt not eklemek istediklerimden. Isveçli Nasum çiğ ve doğru grindcore icra ederek başlasa da, “Inhale/Exhale” ve “Human 2.0” ile kendilerine özgü, bodoslama iken aynı zamanda akılda kalıcı fakat en önemlisi cillop prodüksiyonlu tarzı ile büyük ihtimal sonraki nesillere en çok ilham veren grup. Fakat grubun sonraki işlerinde olduğu gibi, ilham verdikleri grupların tamamına yakınının da geleneksel grindcore’dan çok uzaklaşıp “iyi prodüksiyonlu dandik riff çuvalı”na dönüştüğü notunu eklemem lazım.

Bu listedeki en özgün yaklaşıma sahip Discordance Axis de, ikinci albümleri “Jouhou”da tarzını tamamen oturtuyor ve ortamlarda en çok tutulan fakat benim her zaman bi’ nebze mesafeli durduğum “The Inalienable Dreamless” ile bu avantgarde diyebileceğimiz yaklaşımı bir üst seviyeye taşıyor. Grubun devamı diyebileceğimiz Gridlink’te artık tamamen nota kağıtları ve algoritmalardan oluşan ayrı bir boyuta geçiyorlar.

Şahsen ancak ergenliğin verdiği idealist ve kapalı görüşlü tavrımdan sıyrılıktan sonra takdir edebildiğim Pig Destroyer için, Nasum ile birlikte, modern akımın en çok etki yaratan, hatta Kuzey Amerika piyasasını yeni binyıla taşıyan grubu diyebiliriz. Herhangi bir şarkılarındaki, pekala bir albüme yetebilecek bolluktaki üst kalite riffler, son derece kararında yapım kalitesi ve yine üst seviye enstrüman hakimiyetini, önceki dönemde gördüğümüz “metal kalitesi”nde çalmaktan ziyade “iyi çalınmış grindcore” seviyesine taşımalarıyla, yeraltından çok hızlı bir şekilde piyasasının en tepesine çıkmalarına şaşırmamak lazım.

(Sanırım yazının bu yeri de yukarıda bahsi geçen külliyatı kısaca dinlemek için doğru bir an.)

  1. “Çiğ ve Kendinyapçı Sevenler”

Agathocles “Razor Sharp Daggers” 1995

90lar’daki grindcore grupları, özellikle Atlantik’in diğer tarafında tarzı geliştirmeye devam ededursun, Belçikalı Agathocles, geleneksel grindcore çalarak başladıkları kariyerlerine (bakınız: grubun en iyi işlerinden olan Drudge ile ortak uzunçalar), tarzı “geriye doğru” geliştirmeye karar verip, “Scum”dan bile daha çiğ ve punk bir formül geliştirip adına “mincecore” diyorlar.

Grup aşağı yukarı “Theatric Symbolisation Of Life” ile oturan bu tarzlarını bence en çok ilham veren albümleri “Razor Sharp Daggers” itibari ile geleneksel grindcore tarzından neredeyse uzaklaştırarak grindcore/punk karışımı devrimci marşlar yazmaya başlıyorlar.

Bu “geriye doğru geliştirme” akımı, Warsore (Avustralya), Unholy Grave (Japonya), Rot (Brezilya), Dahmer (Kanada), Denak (Ispanya) gibi gruplarla bu dönemde dünyanın tamamına yayılıyor ve tartışmasız grindcore külliyatının en büyük kısmını oluşturan eski okul piyasanın oluşumunu başlatıyor.

(Burada “Razor Sharp Daggers” veya “Theatric Symbolisation Of Life” dinlemek bizi dönemin havasına sokabilir.)

  1. ” Hitler, Incantation’dan Kyle ve Birkaç Şarkı…”

Anal Cunt “Everyone Should Be Killed” 1994

Yazının bu bölümünde tarzın evriminde ve takvimde daha fazla ilerlemeden, göreceli olarak grindcore olarak kabul edilmeyecek olsa da, tarzın önemli albümlerini listelerken bahsetmeden geçemeyeceğimiz Anal Cunt’a değinmek istiyorum:

Evvela “You Suffer” ve Sore Throat ile başlayan kendini çok ciddiye almama yaklaşımı, bence gerçek manada üst seviye satirik söylem, misantropi ve iyi seviye icra ile birleştiren Anal Cunt, bazılarınızın bu yazıyı işyerlerinde bilgisayarla okumasını engelleyeceği gibi, çıktığı dönemde Meat Shits gibi gruplarla piyasada politik doğruculuğun da yükselişine yol açıyor. Grubun bütün diskografisi kusursuz olmasına rağmen ilk albümleri “Everyone Should Be Killed”i hem bence en iyi işleri hem de geleneksel grindcore’a yakın olması sebebiyle bu listeye eklemek istiyorum.

Tarz ve duruş olarak Anal Cunt ile alakası olmamakla birlikte, “Grindcore’un 11″ine girmeyecekse de, 90lar’da hızlı hardcore’u çok hızlı hardcore’a taşıyan ve bol “dur-kalk”lı tarzları ile sonraki dönemde birçok grindcore grubuna da ilham veren Hellnation, yine kusuruz diskografileri ile bahsetmeden geçmek istemediğim gruplardan biri. Yine çok benzer ve aynı zamanda kendilerine özgün tarzları ile Almanya’dan Yacopsae‘yi de pekala burada anabiliriz.

  1. “Goregrind”

Dead Infection “Surgical Disembowelment” 1993

Regurgitate “Effortless Regurgitation Of Bright Red Blood” 1994

Gore Beyond Necropsy “Pulpy” 1992

Gut “Odour Of Torture” 1995

Cock And Ball Torture “Opus(sy) VI” 2000

Last Days Of Humanity “The Sound Of Rancid Juices Sloshing Around Your Coffin” 1998

90’lı yıllarda, Carcass’ın klasik ilk iki albümünden çok daha kısa bir süre sonra özellikle Avrupa’da “gore” temalı grindcore, yani goregrind patlaması olduğunu görüyoruz. Bu dönemde ve daha sonrasında çok kaliteli Carcass klonları çıkmış olsa da, listenin tamamında olduğu gibi, bu grupta da tarza kendi yorumunu katarak kendi tarzlarını oluşturan ve sonraki kuşak yeni grupları etkileyen gruplar ve kilit albümlerinden bahsedeceğim.

Ilk iki demosuyla, kanımca Xysma, Haemorrhage, ve General Surgery ile birlikte en başarılı Carcass klonlarından biri olarak başlayan Polonyalı Dead Infection, 90lar’da kısmen kendilerine özgü yorumlarını geliştirerek bugün bildiğimiz “goregrind”ın oluşmasına büyük katkıda bulundu. Grubun ilk iki albümü de aynı seviyede klasik bence, hatta yıllar sonra çıkardıkları “Brain Corrosion” bile en iyi goregrind albümlerinden.

Isveçli Regurgitate de, daha ziyade gürültü-grind diyebileceğimiz ilk demolarının ardından geleneksel goregrind’a bolca “d-beat” ve akılda kalıcı havaya yumruk kaldırmalı gaz riffler katarak tarzın kilometre taşlarından “Concrete Human Torture” demosuna ve her şeyiyle kusursuz “Effortless Regurgitation Of Bright Red Blood”a imza atıyor.

Carcass stili grindcore’u kendi yorumuyla güncelleyen gruplardan bahsetmişken, tarzın Japonya’daki öncülerinden Gore Beyond Necropsy’i de buraya eklemek istiyorum. Hemen her Japon grup gibi onlar da bir tarzı alıp “Japonladıktan” sonra “Pulpy” olarak da bilinen ilk demolarıyla başlayıp tamamen kendilerine özgün, Japon stili gürültülü bir tarza çevirerek burada da bahsi geçen bir çok dönemin aktif grubuyla birlikte 90lar’da bayrağı taşıyorlar.

Diğer yandan Almanya’dan Gut, bu dönemki çoğu grubun aksine çok daha paçoz çalınmış ve daha basit icra tarzlarını, piyasada tekrardan politik doğruculuk sohbetlerine sebebiyet verecek sapık temalarla harmanlayıp kusursuz bir sürü 7″ ve klasik albümleri “Odour Of Torture”u çıkarıyor ve bir şekilde, çok daha modern ve iyi çalınmış bi’ tarzın oluşmasına önayak oluyorlar; yine Almanya’dan Cock And Ball Torture’un “Cocktales” ile başlayan ve “Opus(sy) VI” ile buldozer eziciliğine ulaşan işleri bu tarza en iyi örneklerden… Hatta günümüzdeki goregrind gruplarının çıkış noktası da çoğunlukla bu iki albüm diyebiliriz.

Ikinci nesil goregrind gruplarından en son bahsedeceğim fakat en az öncekiler kadar etkili olan Last Days Of Humanity de yine Regurgitate gibi gürültü çalarak başlasa da, ilk albümleriyle birlikte piyasadaki hız kavramını bir üst noktaya taşıyarak bugün tamamen LDOH tarzı diyebileceğimiz bir piyasa oluşmasına önayak oluyor; nitekim bugün çıkan grindcore demolarının belki %30 kadarı LDOH kopyası gruplara ait.

(Daha ziyade brutal death metal’e yakın olması sebebiyle bu gruba dahil etmediysem de, Carcass etkisinin de çok bariz olması ve ilk iki albümdeki özgün tarzlarıyla özellikle Güney Amerika piyasasının standartlarını belirlemeleri sebebiyle Meksikalı Disgorge’un da en azından adını bu goregrind grubuna sıkıştırmak istiyorum.)

(“Concrete Human Torture” bu gruptaki işleri özetlemesi vesilesiyle şuan dinlenebilir.)

  1. “Yeni Nesil”

Archagathus “Mincecore” Demo 2005

Insect Warfare “Endless Execution Thru Violent Restitution” 2006 ve bütün 7″leri

Magrudergrind “Rehashed” 2007

The Kill “The Soundtrack To Your Violence” 2003 ve bütün diğer işleri

Parlamentarisk Sodomi “Har Du Sagt A Får Du Si Nal” 2008

Lycanthrophy “Lycanthrophy” 2010

2000 sonra piyasaya bakarsak, ikinci nesil grupların ya dağıldığını ya da çoktan dandikleştiğini görüyoruz. Bana sorarsanız yeni gruplardan da tarza yeni bakış açısı getiren ve piyasaya ilham veren çok az iş çıktı. Bu grupta bahsedeceğim albümlerin bir kısmı mevcut tarzları bir şekilde tekrar ilham verecek şekilde yeniden yorumlayan gruplara aitken diğeri de çok iyi olmaları sebebiyle tavsiye etmek istediklerim.

Kanadalı Archagathus, 2005 yılında çıkardıkları demo (ve tarzın kültüründen gelen onlarca 7″ ile) hepimizin bildiği “mincecore”u yeniden paketleyip bu piyasanın yeniden oluşmasını sağladılar. Bence sonrasında çıkardıkları onlarca işe rağmen, ilk demoları sadece grubun en iyi işi değil aynı zamanda tarzın en iyi örneklerinden.

Insect Warfare için bildiğimiz geleneksel grindcore’un EN IYI şekilde icra edilmiş hali demek ne kadar mümkünse, kendine özgü demek de o kadar mümkün. Bu grup formül için 1986’ya dönüp “F.E.T.O.”yu yeni milenyum standartlarında yeniden yorumladı ve geride kusursuz bir diskografi bıraktı. Aynı zamanda canlı olarak izlediğim grindcore grupları arasında tartışmasız en iyisi de bu grup diyebilirim. Aynı dönemde In Disgust ve yine Texas’tan çıkan Hatred Surge ile P.L.F.’de geleneksel grindcore’u Amerikan müzisyenliği (ve biraz powerviolence ve thrash metal) ile harmanlayarak, yaşıtlarıma 2000ler ortasında 1986 Ingilteresi’ne yakın bir heyecan yaşattılar.

Yeni nesil gruplar arasında en özgün ve etkileyici olanları topladığım bu son grupta Magrudergrind’tan bahsetmeden önce hemen bir uyarıda bulunmam lazım. Maalesef sonrasında yaptıkları tarzın duruşuna ters sponsorluk anlaşmaları ve lüzumsuz aşırı prodüksüyonlu ve sıkıcı albümlere rağmen, bu üçlünün albüm öncesi 7″leri, Shitstorm ile ortak uzunçalarları ve “Rehashed” albümü, 2000ler ortasında oldukça sıkıcı olmaya başlayan grindcore piyasasına yeni bir soluk getirdi ve bu dönemde birçok gruba ilham verdi.

Discordance Axis, üst seviye müzisyenlik gerektiren bi’ tarz icra etmeleri sebebiyle kopyalaması veya feyz alması en kolay grup değil; dolayısıyla en az kopyasını gördüğümüz gruplardan. Grubun daha ziyade son albümü öncesi döneminden etkilenen Avustralyalı The Kill ise bence o kadar iyi ki, tarz tamamen kendilerine aitmiş gibi dinletiyorlar. Dahası, kariyerlerinde ilerledikçe daha da iyi işler yapan sayılı gruplardan(dı). (Bu tarzda, Discordance Axis’in son dönemlerinden feyzalan kaliteli bi’ grup bulmak istersek de Japonya’dan Mortalized belki de tek iyi örnek.)

Bence bu gruptaki diğer albüm ve gruplarla aynı öneme sahip fakat etkisini kanıtlamak için biraz daha zamana ihtiyaç duyan, aynı dönemin bir diğer özgün grubu da Çek Cumhuriyeti’nden Lycanthrophy. Grup her ne kadar 2000lerin başında çiğ eski okul grindcore çalarak başlasa da, onyılın ortalarında geliştirdikleri, Magrudergrind’a çok yakın, Hellnation ve eski okul grindcore karışımı “dur-kalk”lı gaz tarzları bence onları dönemin birçok grubundan ayırıyor ve bence bu listede bahsini etmeye değer en güncel grup yapıyor. Yine piyasayı çok etkilediğini iddia edemeyecek olsam da, Parlamentarisk Sodomi de 2000 sonrası çıkan ve hem demo hem albümleriyle gerçekten heyecan verici sayılı gruptan biri olarak bahsetmek istediklerimden.

(Eğer bu grupta bahsettiğim albümlerden dinlemedikleriniz varsa bu yazıyı siz birini dinlerken bitirebiliriz.)

Sevgili Paslanmaz Kalem okurları, bu vesileyle yazımın sonuna gelmiş bulunuyorum.

Mümkün olduğunca objektif olarak hazırlamaya çalıştığım bu liste umarım bu grupları yeniden hatırlamamızı sağlar ve daha genç arkadaşların ilham alabilecekleri bi’ kaynak oluşturur. Açıkçası bu albümleri sırasıyla dinleyen ve “power akor” basmayı bilen birisinin bu listeye eklenecek 12. albümü kaydetmemesi için hiçbir sebep yok.

Yazımın sonunda Kerem Onan’a ve yaşıtlarıma ilham alacakları bir piyasa oluşturan bütün yaşıtı piyasa mensuplarına, Hole In The Wall, Turmoil, Obscurity, Deathroom, Flying Dirty Clouds gibi TC’nin erken dönem grindcore gruplarına, Agathocles ve Yacopsae konserleri gibi efsane etkinlikleri düzenleyenlere bu kısa paragrafı ayırmış olmak istiyor ve benim kuşağımda duraklayan yerli grindcore piyasasının yeni nesil ile yeniden hareketlenmesini umuyor, önümüzdeki günlerde yeni yerli gruplar izlemeyi umuyorum.

“Müzik değil gürültü”

Semih Orhan

@rhnsmh

1 Temmuz 2020, Bursa

SAKATAT DİNLE!

Grup elemanlarının çaldığı diğer projelere göz at;

POSTER İTİ, SEPTAGE, URBAN CARNAGE, TRUTH WE DEFEND, FUNERAL PYRE OF MANKIND

SUBJUGATION, NETTLETHRONE, DECIMATION

Bonus içerik; Kerem’in grindcore listesi

 

OLD DIRTY GRINDCORE’S MENU

TEKNİK EKİP KARE AS – “THE PROTOGİLLERS ; ÖNCESİ FOR THE FALLEN”

SIEGE – DROP DEAD

INFEST – NO MAN’S SLAVE

SEPTIC DEATH – NOW THAT I HAVE YOUR ATTENTION

MOB 47 – KARNPAVEN ATTACK

İLK 11 – “ALTIN ÇOCUKLAR”

TERRORIZER – WORLD DOWNFALL

ASSUCK – ANTICAPITAL

NAPALM DEATH – UTOPIA BANISHED

NASUM – INHALE/EXHALE

BRUTAL TRUTH – EXTREME CONDITIONS DEMANDS EXTREME RESPONSES

AGATHOCLES – GRIND IS PROTEST

IMPETIGO – HORROR OF THE ZOMBIES

REPULSION – HORRIFIED

EXHUMED – NECROCRACY

CARCASS – SYMPHONIES OF SICKNESS

MAGRUDERGRIND – MAGRUDERGRIND

YEDEKLER – “BAZEN KADROYA GİRERSİN”

DISCORDANCE AXIS – JOUHOU

PIG DESTROYER – PROWLER IN THE YARD

INSECT WARFARE – WORLD EXTERMINATION

REGURGITATE – HATEFILLED VENGEANCE

PHOBIA – GRINDCORE

FEAR OF GOD – AS STATUES FELL

DELİ İŞİ GRINDCORE VE GRINDCORE’UN ETRAFINDA ÇOK GEZENLER LİSTESİ – BONUS SPLIT BLURAY INCLUDED

ENEMY SOIL – SMASHES THE STATE

GENERAL SURGERY – CORPUS IN EXTREMIS

MAN IS THE BASTARD – THOUGHTLESS

AGORAPHOBIC NOSEBLEED – HONKY REDUCTION

REVERSAL OF MAN – SPLIT WITH LOS CRUDOS

DILLINGER ESCAPE PLAN – CALCULATING INFINITY

NAKED CITY – NAKED CITY

CRETIN – FREAKERY

THE LOCUST – THE LOCUST

SORE THROAT – UNHINDERED BY TALENT

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.