#TBT3: DEATHROOM, Bakırköy, Türkiye

Türkiye’de uç müzik icra etmek ve iz bırakmak hem çok zor hem de çok kolay. Çünkü iki ayrı karakter var bunu yaparken bürünebileceğiniz ve müslüman mahallesinde salyangoz satıyorsanız eğer, ikisi de bir avuç sert müzik dinlemek için deliren az sayıdaki dinleyici için kabul edilebilir. Çünkü, açıkçası fazla şansları yok seçmek için. 

 

Gerçekten şöyle bir baktığınızda; giyiminden tavırlarına, bastığı notadan sahnedeki performansına kadar aykırı ve bunu özel yaşamına yansıtan bir tip olabilirsiniz, eninde sonunda birileri bunu takdir eder. Ya da ciddi ciddi normal iş güç ortamı içerisinde hayatını kazanmak zorunda olan standart bir beyaz yakalısınızdır ve grubunuzla da koşturup duruyorsunuzdur; sonunda birileri bunu da takdir eder. TC’de yaşıyorsanız bu ikisinin arasındaki farka dikkat çekecek lükse sahip değilsinizdir. TC, istediğiniz gibi yaşama lüksünüzün bittiği yerdir çünkü. 

 

Ama taa o eski Türkiye diye mutlulukla andığınız yıllarda müzik icra etmiş Deathroom elemanları bu skalanın dışındaydı. Tolga, sahneye slip mayo ile çıkmış ilk insandı ülkede. Grubun beyni Hakan’ı bir sabah sırtında tüylü deri ceket,altında lateks pantolon ve gözlerinde simsiyah güneş gözlüğü ile sabaha karşı ekmek alırken gördüm ki zaten aynı mahallelerde yaşıyorduk fark şu ki poğaça almaya gittiği kıyafet ile konserlere gelirdi ve o fırında çalışan adamın ağzından çıkabilecek her kelimeyi ona itina ile geri tıkardı… Deathroom’un çocukları, part time müzisyen değillerdi. Deathroom’un çocukları, yaptıkları müzikteki dünyada yaşıyorlardı. 

 

1993 yılında, lise son sınıfa giden bir metalci iken, haftasonları Taksim’e çıkıp Asafated, Deathroom ve Madness konserlerinde delirmek hayatın anlamıydı benim için. Aynı yıl yayınlanan ama kayıtlarının bir kısmı 1992 yılında tamamlanan “Violate The New Born” demosu, bugün Bakırköy/ İstanbul Avrupa Yakası taraflarından çıkmış iki büyük grindcore grubundan biri olan Deathroom’un ( diğeri Hole In The Wall ve tabii ki başka bir tbt’nin konuğu olacak kendileri ) bilinen ilk ve tek kayıtlı eseri. Efsane dergi Laneth sayfalarında yer alan “Deathroom sahneye çıplak çıkacak” duvar yazısı, gerçek olmuştu ki kanıtı da tam olarak burada: Deathroom, Yıldız Sineması/ Beşiktaş, canlı, 1993

 

Deathroom, BİLSAK’dan Taksim Gitanes ve çevresindeki konserlerine kadar, 90’larda aktif olduğu dönemdeki hiç bir konserinde sahnede diğer Türk grupları gibi “öne gelin”, “abi neden herkes arkada duruyo”, “arkadaşlar bize İstanbul’un gücünü gösterin” gibi anonslar yapmadı. Death metal olarak başladıkları ilk günlerden, grindcore olarak sahne performanslarının doruğuna çıktıkları demo yıllarına; oradan artık klasik sert müzik formlarını geride bıraktıkları 1995-96 konserlerindeki endüstriyel metal etkili son kadro ile verilen konserlerine kadar, asla ama asla sahnede seyirciye ya da birbirlerine seslenmediler. Hiçbir konserden önce veya sonra sahne dışındaki hiç bir alanda yanyana gezmediler, dolaşmadılar, boy göstermediler. Onları izleyen bir grup insan, bugünlere gelen yolları döşedi. Onlar, öncüydüler. 

 

Grubun bütün canlı müzik tarihi, başından sonuna kadar konsere gelen herkesin kendini kaybettiği bir ritüelden ibaret oldu ve o efsane kayıt “Violate The New Born”, bugün önce Hole In The Wall, daha sonra da Sakatat kayıtları ile müzikal olarak üzerine nazikçe birer çıta konulmuş olsa bile özgünlüğünü kaybetmedi. Bunun tek sebebi, vokal gitar Hakan Nurcanlı önderliğinde sahnede her seferinde devleşmeleriydi. Grup, sahnede hem türünün hem de müziğinin önüne geçecek kadar karizmatikti açıkçası ve bunun hala önüne Türkiye’de herhangi bir grup geçebilmiş değil. Tek dileğim bir gün henüz tam olgunlaşmadıkları 93 tarihli Yıldız Sineması dışındaki diğer konser videolarının da ortaya çıkması. 

 

 

Grubun lideri Art Diktatör‘ün Deathroom sonrası müzikal yolculuğuna göz atmak için;