PERDE ARKASINDAKİLER: Deniz Tuncer

1334
0
Paylaş:
perde-arkasindakiler-deniz-tuncer

“Paslanmaz Kalem’de yeni bir bölüme başlıyoruz: PERDE ARKASINDAKİLER! Beğenerek dinlediğimiz albümlerin, izlediğimiz kliplerin arkasındaki başarılı isimlerle röportaj yaparak müzik dünyasının gizli kahramanlarını gün yüzüne çıkaracağız. “Perde Arkasındakiler”de ilk konuğumuz prodüktör kimliği ile Deniz Tuncer. Home studio’sunda kendi grubu Saints’n’Sinners’ın haricinde Nitro, Travma, Vortex of Clutter gibi isimlerin de kayıtlarını yaparak adından söz ettiren Deniz Tuncer’e mesleğiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.

Selam Deniz, bize kısaca kendini tanıtabilir misin?

Selam. Uzun süredir grubum Saints ‘N’ Sinners’da gitaristlik ve şarkı yazarlığı yapıyorum. Kayıt konuları ile uzun zamandır ilgim olmasına karşın bu işe ciddi olarak 2007-2008 yılları arasında eğilmeye başladım. Kendi home studio’mda bir çok grubun kaydına imza attık.

Yaptığın işe ne isim veriyorsun; Stüdyo sahibi mi, kayıt uzmanı mı, sound engineer mı, prodüktör mü? Nedir bu işin gerçek adı ve katmanları, rütbeleri? Kendini şu an hangi aşamada görüyorsun? İnsanlar “kayıtlarımızı yapan” zekaları hangi mesleğin sahibi olarak anmalıdır?

Bedroom producer desek yerinde olur herhalde :) Bu iş artık uzun zamandır büyük stüdyolardan çok home studio’larda yapılmaya başlandı. Sebebi ise, plak şirketlerinin gruplarına kayıt ödeneği ayıramaması ve grupların da bu işi kendi bütçeleriyle kotarmak istemeleri. Öte yandan ITB (in the box) dediğimiz dijital ortamda yapılan kayıt ve mix teknolojilerinin son yıllardaki inanılmaz gelişimi ile o muhteşem SSL, Neve masalar artık sadece yüksek bütçeli prodüksiyonlarda kullanılıyor. Aslında Türkiye’deki çoğu stüdyonun ekipman bazında home studio’dan farkı yok :) Ben kendimi daha çok mix konusunda göstermeyi seviyorum. Mixing engineer dediğim zaman “hmm madem mühendissin hangi okulu okudun?” diyorlar ama bu sorunun Andy Sneap ya da Fredrik Nordstörm’e sorulduğunu şimdiye kadar hiç görmedim :)

Deniz-Tuncer

Bu işi seçerken rol oynamış olan meslekdaşların kimler? Bu anlamda kariyerinde “şu albüm gibi bir kayıt yapabilirsem tatmin olurum” dediğin üç albümü sayar mısın?

Ben bu işe aslında sadece kendi grubumun kaydı ile ilgilenebileyim diye başlamıştım, fakat sonra yaptığım kayıt ya da mix’leri duyan diğer gruplar bir şekilde kapımı çalmaya başladılar. Yani “gel vatandaş kayıt var, mix var” gibi bir reklam söz konusu olmadı :) Daha çok kulaktan kulağa şeklinde yayıldı. Bu işi seçerken klasik rock/metal prodüktörlerinden Martin Birch, Roy Z ve Michael Wagener; daha extreme tarzlardaki prodüktörlerden ise Andy Sneap ve Fredrik Nordstörm’ün işlerinden ilham aldım diyebilirim.

Dediğiniz 3 albüme gelince:
1. Iron Maiden – Somewhere In Time (Martin Birch)
2. Bruce Dickinson – Chemical Wedding (Roy Z)
3. Testament – The Gathering (Andy Sneap)

Türkiye’de neden tam anlamıyla, yüzde yüz, dünya standartlarıyla kapışan, kısaca tek kelimeyle MÜKEMMEL diyebileceğimiz kayıtlar yapılamıyor?

Vizyon farkı kesinlikle. “Ekipman” sorunu eskide kaldı. Türkiye’de yapılan çoğu “PROFESYONEL” iş yurtdışında, Andy Sneap forumunda gördüğüm ev kayıtlarıyla yarışamıyor bile. Çünkü yıllardır oturmuş bir kötü sound var. İnsanların kulağı ister istemez oraya kayıyor. Bir de modern tekniklerden bihaber oldukları için yurtdışındaki albümlerde dinledikleri o mükemmel kayıtlardaki “overprocessing” işlemlerinden haberi olmuyor kimsenin. Zannediyorlar ki o davul soundu sadece davul mikrofonlayarak o hale geliyor. Andy Sneap’in bir lafı var “Eğer modern ve in your face bir prodüksiyon istiyorsanız, tüm o gitar duvarı altında davulun ortaya çıkması için drum-replacement (her davul aksamını önceden alınan sample’lar ile destekleme/değiştirme diyelim) mutlak gerekli bir şey”. Ben bunu yerli davulculara anlatamıyorum hala :)

Türkiye’deki müzisyenlerin, özellikle rock müzik ve türevlerini icra eden ve iyi bir kayıt yapmak isteyen grupların stüdyoda sana gelmeden önce neleri bitirmiş, yemiş, yutmuş olması gerekir? Sana kayıt için gelen bir gruptan ne bekliyorsun?

1. Şarkılarını çalmayı ÖĞRENSİNLER
2. Her gitarın teli değişmiş, davulların derisi değişmiş olmalı ve bu işlem kayıt sırasında BÜTÇELERİ YETTİĞİNCE sık sık tekrarlanmalı.
3. Eğer şarkıların daha önceden guitar pro/midi aracılığıyla temellerini yazarlarsa (ölçü değişiklikleri, tempo değişiklikleri, temel davul ritmi vs.) bu onlara inanılmaz zaman kazandırır.
4. Bol bol prova yapmaları.
5. İngilizce sözlü müzik yapıyorlarsa sözlerini İngilizce konusunda uzman birine göstermeleri (gerçi genelde bunu ben yapıyorum :)) ve telaffuzlarına çok iyi çalışmaları.

Sana kayıt için gelen yerli gruplarda en çok gördüğün eksik nedir?

Gördüğüm en büyük eksik genelde vokal konusunda oluyor. Şöyle ki şarkıları genelde gitaristler yazıyorlar ve bu da bir sürü riff’in art arda dizilmesi ile oluşuyor. Sonra bu başı sonu belli olmayan riff’leri vokalistlerine verip bunlara söz ve vokal melodisi yazmalarını istiyorlar. Şarkı yazılırken vokalist düşünülmüyor bile.

Diğer bir eksik ise hazırlıksız gelmeleri. “Buradan sonra hangi kısmı çalıyorduk?” sorusu sıkça soruluyor kendi aralarında.

Başka bir sorun; herkesin kafasındaki sound farklı. Gitarist Zakk Wylde gibi sound istiyor, basçı Steve Harris gibi, davulcu Mike Portnoy gibi. Bunların birleşimi çorba gibi oluyor genelde :) Müzisyenlerin şunu anlaması lazım. Dinledikleri, sevdikleri müzisyenlerin sahip oldukları sound %90 müzisyenin kendisine, %10 ise ekipmana bağlı. Yani herhangi birini Zakk Wylde’ın setup’ının başına geçirin, gitarı çaldığında çıkan ses Zakk Wylde gibi olmayacaktır. Ama Steve Vai’ye dandik bir gitar ve cep amfisi bile verseniz çıkan sound’un her türlü Steve Vai’ye ait olduğunu anlayabilirsiniz.

Her türlü sound için bir çok yazılım çıktı ortaya. Ama bunların hiçbirisi SİHİRLİ bir şekilde sizi Michael Kiske ya da Joe Satriani yapmayacak. Garbage in -> Garbage out. Ne ekerseniz onu biçersiniz.

Bir de bir önceki soruda bahsettiğim tel değiştirmeme olayı. Özellikle bas gitar ve akustik gitarlarda inanılmaz kötü sonuçlar doğurabiliyor. Sonra ben bas sound’unun parlaklığını yapay yollarla (EQ vs.) ayarlamaya çalıştığım zaman, bir süre sonra kulak tırmalayan frekanslar ortaya çıkabiliyor.

Prodüktörlük mantığı ülkede hangi noktada? Gruplara “bu riff o kadar iyi değil, bir de şöyle deneyin” ya da “bu sözleri/vokal melodisini değiştirsek mi” gibi önerilerle gittiğinde nasıl tepkiler alıyorsun?

Gruptan gruba değişiyor. Bazı gruplar “Hayır, bizim tek bir notamız ya da şarkı sözümüz değişemez” diyerek her şeyi baştan reddediyorlar. Bazı gruplar ise önerilerime çok açık; bir öneriyle geldiğim zaman “evet işte bu!” diyebiliyorlar. O zaman daha çok hoşuma gidiyor, yani çalıştığım müzisyenlere bu tarz bir katkıda bulunabilmek.

Bu işi yapmak isteyenlere önerilerin nedir?

İyi bir dinleyici olmaları. Teknik konularda da bol bol pratik yapmaları.

En son hangi prodüktörden hangi albümü çok beğendin?

Sascha Paeth & Miro’nun yaptığı Avantasia – The Mystery of Time.

Kendi yaptığın kayıtlardan en çok gurur duyduğun albüm hangisi?

Bizim albüm :) Diğerleri konusunda bir şey söylersem İKİLİK çıkar AYIB OLUR.

Kayıt aşamasında müzisyenlerle aranızdaki en komik diyalog ya da tuhaf istek neydi?

“Abi şarkının başında RÜZGAR GİREBİLİR MİYİZ?” Neredeyse her kayıtta bir tane RÜZGARLA GİRMEK isteyen oluyor :)

Cevapların için teşekkürler. Son cümlelerini alalım :)

Ben teşekkür ederim. İlginç bir konuya değinmişsiniz. İlgiyle takip edeceğim.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.