Prog Rock’a Yeniden İnanmak: Steven Wilson’ın 2016 İstanbul Konseri

Paylaş:
steven wilson - paslanmaz kalem

Punk sahneyi çalmadan önce, 1970’lerin başında progressive rock dinleyicisi olmak bir seçkinlik göstergesiyken, günümüzde, küçümsenen, aşırı gösterişçiliğinden dolayı birçokları tarafından dudak bükülen bir zevk haline gelmiştir. Bu alt türün detaylara yönelik titizliği, dik başlı sözel/müzikal orijinalliği ve deneyselliği başta bizatihi albenileri olmuşken, punk gibi sade ve ham bir ifade türünün ortaya çıkmasıyla kendinden soğutmuş ve dolayısıyla da türün pabucu dama atılmıştı. 90’lı yıllarda İsveçli The Flower Kings ve Änglagård, İngiltere’den Mostly Autumn ve Parallel or 90 Degrees, Kaliforniya’dan (çok satan) Dream Theater ve Los Angeles’tan da (çok övülen) Spock’s Beard gibi yeni prog toplulukları bayrağı devralmış ve progressive rockın 2000’lere uzanacak revival dönemini başlatmışlardı.

asia - alpha - paslanmaz kalem

İngiliz Asia’nın “Alpha” albümünün kapağı: Bu klasik prog rock kapağı, türün hayalperest temalarını ifşa ediyor

Bu yeniden diriliş döneminin getirilerinden birisi de 70’lerde türün güftelerine hâkim olan edebi temaların terk edilip gerçekçi ve daha insani konuların kucaklanmasıydı. Artık uzaylılar, orklar ve hobbitlerin yerine gündelik hayatın problemlerinin, insan ilişkilerinin işlendiği ve progressive müziğe ait ideallerin beste ve güftelerde daha realist yaklaşımlarla gerçeklendiği bir dönem vardı. (Bunlarla birlikte birçok büyük grup –prog rock hayranlıklarını her zaman doğrudan itiraf etmeseler de– türün deneysel yönünü ve diğer başat özelliklerini ödünç almaktan çekinmiyorlardı: Pavement, Elbow ve hatta Radiohead ve Coldplay gibi gruplar sıra dışı zamanlarla oynuyor, eklektik enstrümantasyon tercihleri yapıyor ve bestelerinde tonal bir bolluğa yer veriyordu. (Jonny Greenwood küçüklüğünde Yes’ten Steve Howe’u dinlemeseydi, Radiohead’in soundunda çok şey eksik kalırdı.) Modern prog grupları arasında kayda değer olanlar gösteriş amaçlı müzikal numaraları geride bırakıp bestelere ve şarkıların sözsel temalarına hizmet eden icralarda bulunuyordu.

Opeth’in 2001 yılı albümü “Blackwater Park”taki katkıları ve prodüktörlüğü ile tanıştığım ve o zamandan beri sıkı bir dinleyicisi olduğum Steven Wilson ve grubu Porcupine Tree’nin bu yönde çalışan ve ilerleyen (İngilizcede “progress”) bir grup olduğunu düşündüm her zaman. Dolayısıyla 2 Mayıs 2016, yani geçen Pazartesi Zorlu Center’daki Steven Wilson konseri benim yaklaşık 15 senedir izlemeyi beklediğim bir performanstı –2014 yılında Paslanmaz Kalem’de yayımlanan bu prog rock eleştirimde dile getirdiğim gibi, prog rocktan oldukça uzaklaştığım bir dönemde bulunmama rağmen!

hand cannot erase - paslanmaz kalem

Prog rock’ın geçmişteki hayalperestliğinin aksine, ayakları yere basan, daha “olgun” mevzulara değinen bir modern prog albümü: “Hand.Cannot.Erase.”

Bu performans, Wilson ve ekibinin 2015 çıkışlı “Hand.Cannot.Erase.” albümünü baştan sona icra ettiği ilk bölümle Wilson’ın kariyeri boyunca bestelediği şarkılardan (benim çok tasvip etmediğim) bir seçkinin sunulduğu ikinci bölümden oluşuyordu. Dolayısıyla bu konsere dair değerlendirmemin büyük bir kısmında “Hand.Cannot.Erase.”e dair fikirlerim hakim.

Albüm (ve dolayısıyla konserin büyük kısmı) bol miktarda modern psychedelia ve nispeten daha az miktarda da progressive tınılar ihtiva ediyor(du). Ama Wilson asıl maharetini bu iki alanda parçalar yaparken tarzların onu sınırlamasına müsaade etmediğinde gösteriyor: Örneğin, “Perfect Life” gibi nefis bir dream pop parçası yapmaktan kimse alıkoyamıyor bu dehayı.

Dinamik altyapılar, zekice ritim numaraları ve her zaman melodi üzerine kurulu muhteşem gitar/klavye soloları… Bu albümde bir kez daha gördüm ki Steven Wilson ağzına kadar müzikal fikirlerle dolu, dipsiz bir kuyu adeta. İngiliz prog aksakalları Yes’e dair bir anekdot, Wilson’ın beste kabiliyetine duyduğum hayranlığı çok güzel betimliyor: Grubun davulcusu Bill Bruford, klavyeci Rick Wakeman gelmeden önce grubun çıkmazda olduğunu, şarkı yazım süreçlerinin son derece kaotik geçtiğinden bahsederken, klasik eğitimli Wakeman’ın gelmesiyle her şeyin değiştiğini dile getirir. Örneğin, vokalist Jon Anderson kendi bulduğu dört ölçülük bir müzikal temaya takılıp kalınca, Wakeman’a dönüp, “Tamam, şimdi buradan parıltılı meleklerle dolu bir kısma geçmek istiyorum,” der. Wakeman ise, “Bunu nasıl yapacağımızı biliyorum ve bağlantıyı hissetmeyeceksin bile!” diye onu yanıtlar. Enstrümanlarında virtüöz olan bu üstün müzisyenlerin en ideal karışımının Wilson’da tek başına bulunması beni her zaman şaşırtmıştır. Yes’in bir grup olarak dikebildiği işitsel kumaştan elbiseleri, Wilson kendi başına üretebildi kariyeri boyunca.

yes - paslanmaz kalem

70’lerde Yes

Dikkat çekmem gereken bir diğer mevzu da tabii ki konserdeki sound. Wilson’ın ses mühendisliğine dair geçmişi hepimizin malumu: Prodüktörlüğünü yaptığı sayısız albümün yanında, klasik prog albümlerine yaptığı 5.1 mikslerle de rüştünü kanıtlamış, dünyanın en yetenekli müzisyenlerinin itimat ettiği bir ses üstadı haline gelmiştir. (King Crimson, Emerson, Lake & Palmer, Jethro Tull, Yes, XTC, Hawkwind, ve Caravan’la yaptığı çalışmalar mutlaka dinlenmeli!) Dolayısıyla, Zorlu konser salonunun akustik yapısının da sayesinde, Wilson albüm ortamındaki ses kalitesini sahneye yansıtabildi. Yıllardır İnternet’teki videolarda gözlemlediğim ve herkesin dile getirdiği bu olguyu kendim de bizzat deneyimlemiş oldum.

Bu konserin ardından prog rocka olan inancımın yeniden güç bulduğunu söylemem gerekir. Bir kez daha gördüm ki “Index” gibi sınırların ve türlerin ötesine taşan bir şaheser yaratabilen Wilson beni her zaman heyecan ve ilhamla dolduracak –özellikle de konserlerindeki şarkı aralarında biraz daha az konuşur ve bazı şeylerin bariz açıklamalarını biz dinleyicilerine bırakırsa.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.