Röyksopp’un ve Benim “Abide”lerimiz: Hayatımdan Geriye Bu Kalsın

Paylaş:

Kaleme aldığım bu deneme, benim yaşamım ardından kalan yegâne “abide” olsun. Lütfen doğru şekilde anlayın: Bunu herhangi bir dramatik edayla dile getirmiyorum, aksine, belki de daha önce hiçbir yazımda vurgulamadığım kadar büyük bir sevgiyle telaffuz ediyorum.

Son zamanlarda, Norveçli elektronik müzik ikilisi Röyksopp ve İsveçli pop sanatçısı Robyn’in birlikte bestelediği “Monument” (“Türkçede “abide”) parçasının etkisi altındayım. Son derece basit düzenlemesi, şarkının sonuna doğru giren beklenmedik bir naiflikteki, tüylerimi diken diken eden saksafon solosu ve Robyn’in duru vokalleriyle zihnimi işgal eden bu şarkının sözleriyle bütünlük oluşturan muazzam videosu beni yerime mıhlayıp tüm yaşamımı ve ürettiğim kişisel “abide”lerimi değerlendirmeye sevk etti.

Hieronymus_Bosch_013

O an geldiğinde…
(Resim: Hieronymus Bosch – “Ascent of the Blessed”)

Bir boşluk yarat bedenim için

Bir delik aç, kenarları dışarıya it

İşte hâkim olduğum şey bu

İçini oyduğum bir kalıp bu

 

Bu benim abidem olacak

Bu bir işaret feneri olacak

Ben gittiğimde

 

Ki o an geldiğinde

Her şeyi sevgiyle yaptığımı söyleyebileyim

 

Bedenimden bir döküm yap

Bedenimi dışarı çek ki görebileyim

Beni nasıl bildiğini unut gitsin

Eskiden nasıl olduğumu unut gitsin

 

Bu abidenin

Hayatımın bir anını temsil etmesini istiyorum

Parçanın büyüleyici videosunun etkisi altındayken gözlerinizden kaçmış olabilir: Robyn parçayı okurken belirli dizelerin ardından sözlerde yer almayan sözcüklerle de dudaklarını oynatıyor. Neyse ki Youtube yorumcuları arasında dudak okumayı bilen birisi onları da deşifre etmiş. Parantez içinde verdiklerim de onlar:

Bir boşluk yarat (Lütfen sevelim)

Bedenim için (Ki yeteri kadar sahip olayım)

Bir delik aç (Eğer seviyorsan)

İşte (Bu şekilde hissettiriyor)

Hakim olduğum şey bu (Bu harika)

Sağlığım gayet yerinde, yakın bir zamanda hiçbir yere gitmeyi planlamıyorum ve çok şanslı bir insan olmamın sayesinde, dünyadaki bütün kötülüklere rağmen varoluşu seviyorum. Ama işte bazen böyle çarpıcı bir eserle karşılaşmak bireye hayatını, kaçınılmaz sonunu ve tüm yaptıklarını sorgulatıyor.

Void

Gaspar Noé’nin “Enter the Void”i

“Monument” ölüm ve o an gelmeden önce yaptıklarımız, yani ardımızdan bıraktığımız abideler, işaret fenerleri hakkında. (Buna benzer hisleri Gaspar Noé’nin –kendi tabiriyle– “psikedelik melodram”ı “Enter the Void”i izlerken de deneyimlemiştim.) Robyn, nişanlısı Max Vitali’nin yönetmenliğini yaptığı video ve şarkının “ölüm hakkında” olduğunu röportajlarda dile getirmeseydi bile, videonun üçüncü dakikasında o beş kişinin gözlerini kapayıp bir DMT deneyimi yaşamasından ölümü ima ettikleri anlaşılabilirdi. DMT (Dimetiltriptamin), hâlihazırda vücutlarımızda epifiz isimli bez tarafından üretilen ve Amazon halklarının ritüellerinde kullandığı ayahuska bitkisinde de bulunan psikedelik bir bileşik. Hakkında tartışmalar sürse de DMT’nin ölüm anında epifiz tarafından salgılandığı ve grafik “ölüme yakın deneyimleri”nin bilimsel açıklaması olabileceği düşünülüyor. Parçada 03:15’te izleyiciye sunulan animasyonlardaki sonsuz geometrik şekiller ve ardından gelen renkli evren seyahati DMT deneyimcileri tarafından tasvir edilmiş görüntülerdir. Yani hazırlıklı olalım, ölüm anımızda bizi bu görüntüler bekliyor olabilir.

Ölüm anımızda bizi bu görüntüler bekliyor olabilir

Ama parça tabii ki sadece ölüm hakkında değil. Robyn, parçayı yazarlarken Londra’daki Saatchi Galerisi’nde sergilenen heykeltıraş Juliana Cerqueira Leite’nin çalışmalarından esinlendiklerini söylüyordu. Leite’nin kil ve alçı kullanarak ortaya çıkardığı bu amorf eserler, Robyn’e “zaman” kavramını nasıl deneyimlediğimizi ve yine onu hareket ve eylemlerimizle şekillendirdiğimizi düşündürmüştü: “Zaman hep orada olan bir şey değil, o bizim ürettiğimiz bir şey. Bu bana çok enteresan gelmişti çünkü bu parça üzerinde çalışırken hayat, ölüm, benim kim olduğum ve kim olmak istediğim üzerinde düşünüyordum.” Yönetmen Vitali de parçanın videosunun “etrafımızdaki boşluğu araştırmak ve içinde kendi alanımızı bulmak”la alakalı olduğunu dile getirdi.

up down

“Up” ve “Down”

Vitali’yle benzer şekilde heykeltıraş Leite de Saatchi’de sergilenen çalışmalarında fiziksel dünyamız ve onla olan ilişkimiz hakkında çıkarımlar yaptığını söylüyordu. Robyn’in galeride gördüğünü söylediği iki heykelden “Up” isimli olanda, Leite içi kil dolu bir kutunun altındaki platformdan girerek yukarı doğru tırmanmıştı. “Down”da ise tavandan asılı olan, kil dolu, benzer bir kutu kullanmıştı. El ve ayaklarının dokunuşlarıyla ortaya çıkan dışarıya yönelik projeksiyonlar, Robyn’i varoluşumuz, içindeki yerimiz ve kendimize ait yaratılarımız hakkında muhakeme yapmaya itmişti. Karşımızdaki sonuç da bana hayatımı ve tüm edimlerimi sorgulatan “Monument” oluyor.

2016 yılı itibariyle 33 yaşıma girdim. İnsan bu yaşa gelince, hayatta tutku duyup zihinsel ve duygusal enerjisini akıttığı şeylere dair kararlarının akıllıca olup olmadığını daha çok düşünüyor. Bu bir özgüven krizi değil ama daha çok bir kesinlik hissi ihtiyacı diyebiliriz. “Monument”ı ilk duyduğumda, müziği ve ona dair kaleme aldığım sayfalarca yazıyı neden yazdığımı bir kez daha hatırladım. Müziği dinlediğim, duyduğum ve hakkında düşündüğüm her an içimde sevgi duygusu vardı. Hayatımın en zor zamanlarında müzik bana destek oldu. İnsanların yaptıkları kötülüklerden duyduğum dehşete karşılık müziğe sığındım. Hayatımın en güzel aşklarına ve sevişmelerine müzik eşlik etti. Hayattaki en yakın dostlarımla ortak lisanımız müziğin –kendimizce– kutsal, kadim dili oldu. Müzik bana her zaman evrenin aslında kötü ya da iyi bir yer olmadığını, sadece kendisi olduğunu ve ona ne anlam yüklersem, onda onu göreceğimi hatırlattı.

Ve bu denemede olduğu gibi, onun hakkında sarf ettiğim her sözcük, hatta her harfte sevgi vardı. Bütün yazılarım bu duygunun en samimi haliyle yazılmış olsa dahi, bunu bu şekilde tüm varoluşa en açık ifademle duyurduğum için bu yazının benim “abide”m olmasını istiyorum. Bu ve benzeri yazılar benim içini oyduğum kalıplarımdı. Ben gittiğimde de her şeyden çok onların “işaret feneri”m olmalarını, hayatımın anlarını temsil etmelerini istiyorum –çünkü o kayda değer anların hepsinde müzik vardı.

Röyksopp’un “Monument”ı ve bu denememin ardından siz de sorun kendinize: Ardınızdan nasıl “abide”ler bırakıyorsunuz? O kaçınılmaz an hiç gelmeyecekmiş gibi yaşadığınız hayatlarınızdan geriye nasıl “işaret fenerleri” kalacak? Binalar mı? Kitaplar mı? Notalar mı? İnsanlığa faydalı çocuklar ve onların çocukları mı? Yoksa tahrip edilmiş bir doğa veya yıkık dökük şehirler mi?

Çünkü seneler sonra, nasıl bilindiğimiz ve eskiden nasıl olduğumuz unutulacak. Geriye sadece “abide”miz kalacak.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.