Saint Vitus – Lillie: F-65 (Season Of Mist, 2012)

Paylaş:
Yazarın notu8
8
Okuyucu Puanı: (0 Oy)0

Ülkemizdeki yeni nesil Doom, Stoner, Sludge dinleyicilerine imreniyorum arkadaşlar! Bakıyorum, benden 10 yaş küçük insanlar böyle her gruba, her albüme, her röportaja, her videoya, her tişörte, her plağa istedikleri gibi ulaşabiliyorlar. Şahane bir durum zira ben onların yaşındayken ne download olayı gelişmişti, ne youtube vardı, ne binbir tane web magazin vardı. Düşünün yani… Earth, Sleep falan, adını efsanelerde duyup albümünü dinleyemediğimiz gruplardı; bunları bilen insan da zaten çok az sayıdaydı. Resmen tırnaklarımızla kazıya kazıya bir şeyler kaptık. Şimdi öğrenmek isteyen için her şey elinin altında. Ama asıl imrendiğim konu bu değil!!… Ben hayatımın önemli bir bölümünü Moonspell’i, Lake Of Tears’ı, Tiamat’ı, Novembre’yi, Within Temptation’ı, Darren White sonrası Anathema’yı, müziğinde akustik bölüm, bayan vokal, flüt, keman, çello, klarnet, gırnata, kemençe, tınzey gibi FANTASTİK öğeleri kullanıp ağlak müzik üreten her grubu Doom zanneden koskoca bir HIRBO jenerasyonla uğraşmakla geçirdim. “Ulan Doom bu değil, Doom dediğin Trouble, Candlemass, Solitude Aeturnus oğlum, Sabbath’ın ağır ve karanlık rifflerinin uzantısıdır, atmosferik ve duygusal her müzik Doom değildir, bunlar olmazsa Doom olmaz” demekten dilimde tüy bitti! “Saf Doom Metal Pentagram’dır” dedim, aldığım yanıt hep “Trail Blazer he mi?” oldu. Günümüzde, modern çağda artık Moonspell’in falan Doom grubu olmadığını biliyoruz. Gençler artık Electric Wizard’ı, Reverend Bizarre’ı, Moss’u falan dinliyorlar, göz yaşartıcı bir husus bu benim nazarımda.

“BİR HOŞ BELA VOL. 2”

Doom Metal türünün yayılması, dallanması budaklanması hep ‘90’larda olmuştur arkadaşlar. Cathedral gibi, My Dying Bride gibi, Thergothon gibi, Winter gibi birbirinden çok farklı Doom etkileşimli grubun tarzlara öncülük etmeleri bu dönemlerde olmuştur. Ancak bu grupların her biri Celtic Frost’un “Into The Pandemonium” başyapıtının deneyselliğini alıp Doom Metal’in kökleri ile birleştirmişlerdir. Doom Metal’in tohumları ise aslen ‘80’lerde yeşermiştir. [youtube id=”epDSucMvP70″ width=”620″ height=”360″] Malumunuz Black Sabbath ilk Heavy Metal grubu sayılır birçok kişiye göre. Her nedense bir Allah’ın kulu da çıkıp sormaz “madem öyle Living After Midnight, The Number Of The Beast falan niye hiç Sabbath’a benzemiyor” diye. Thin Lizzy, Wishbone Ash, Led Zeppelin, Deep Purple gibi gruplar bildiğimiz anlamda Heavy Metal’in oluşmasında müzikal olarak Sabbath’tan daha bile fazla etkilidirler fakat Heavy Metal duruşunu veren gruptur Sabbath, bu yüzden de “İlk Metal Grubudur”. Bu maalesef hep karıştırılır. Sabbath’ın müzikal estetik anlamında birebir etkilediği tarz Doom Metal’dir. Hani millet diyor ya, “Sabbath Metal’in atası” falan filan. Ulan o zaman sormazlar mı adama, Heavy Metal’in altın çağını yaşadığı ‘80’ler boyunca neden popüler hiçbir Metal grubu Sabbath’a benzer bir müzik yapmıyordu diye? Witchfinder General, Angel Witch gibi belli başlı grupların dışında Sabbath’ın o ağır, minimalist riff’lerini ve yoğun yavaş tempolarını kaç grup müziğine katık ediyordu? İşte bunu spesifik bir biçimde müziğinde model olarak kullanan gruplara Doom Metal grubu dendi (Doom & Gloom tabirinden gelir). Trouble ‘70’lerden fırlamış tipleri ile Sabbath müziğine çift gitar partisyonları kattı ve Judas Priest enerjisi ile birleştirdi. İsveç’ten türeyen Candlemass, Angel Witch melodileri ile Sabbath parça yapılarını kaynaştırarak “Epicus Doomicus Metallicus”u yayınladı. Bu iki büyük isim Sabbath’ın minimalist tarzını aldı ve üzerine bir şeyler ekleyerek Doom tarzını oluşturdu. Ama türün bir diğer öncü ve büyük bir ismi vardı ki, bu herifler hali hazırda minimalist bir yapıda olan Sabbath tarzını “seyrelterek” hepten minimalist bir yapıya büründürdüler. Ve ‘80’li yılların en karanlık, en kirli birkaç albümünü yarattılar. İşte, yazımızın ana bahsi olan Saint Vitus’tır bu grup.

MAGANDANIN EFKARI

Saint Vitus Amerika’nın en etkili Doom grubudur. En fazla gruba esin kaynağı onlar olmuştur. Ve Saint Vitus’ın müziği (ve genel anlamda Amerikan Doom Metali) depresyondayken dinlenecek arka plan müziği değildir. Saint Vitus’ın müziği depresyonun, yatağından dışarı adım atamamanın, ölüm isteğinin, perdeleri kapalı, günlerdir havalandırılmamış odaların, kollardaki falçata izlerinin, kıyafetlere sinmiş iğrenç bira ve sigara kokusunun, uyuşturucu bağımlısı fahişe kız arkadaş sahibi olmanın, ziyan edilmiş bir hayatın sese dönüştürülmüş halidir! Saint Vitus ne estetik kaygı, ne sanat, ne de geniş kitlelerce kabullenilme peşindedir. Sert olma kaygısı? I ıh, o da yoktur, ne distortion’lı bas, ne 3 farklı amfiden aynı anda çıkan gitar sesi gibi şeyler yoktur Vitus müziğinde. Saint Vitus, yanlış zamanda yanlış yerde doğmuş basit adamın, işçinin, amelenin, kamyon şoförünün, ısıtmasız bir odada kendi kusmuğunda boğularak ölmesidir. [youtube id=”OhjP96dKYIU” width=”620″ height=”360″] Gitar çalmayı yeni öğrenen bir velet bile Saint Vitus gitaristi / müzikal beyni Dave Chandler’ın riff’lerini kulaktan çıkarıp çalabilir (ilk dönem Sabbath ile ortak nokta)… Ama kimse o notaları onun gibi vurgulayamaz. Herkes onun gibi basit ve klişe cümleler ile söz yazmaya girişebilir ancak hiçbiri onunkiler kadar içten olamaz. Çünkü Dave Chandler’ın riffleri, gitar tonu ve sözleri tamamen bir bütündür. Müziği, Dave Chandler’ın kendini birebir, katıksız şekilde var edebildiği tek düzlemdir. ‘80’li yıllarda absürd sayılabilecek ‘70’li yıllar imajı ve müziği ile ortaya çıkmış olan Saint Vitus, asla kendini geniş kitlelere dinletme şansına sahip olmadı. Müzikleri zaten müsait değil, bunun üzerine bir de o tipler binince… Adamları enteresan biçimde o dönemin Hardcore/Punk’ları benimsedi, yanlarında yer açtı. Yola Doom efsanesi Pentagram’dan Bobby Liebling’e benzer bir vokal stili kullanan Scott Reagers ile koyulan Vitus’ın altın dönemi ise vokale efsanevi Scott ‘Wino’ Weinrich’in geçmesi ile başladı. Weinrich Stoner/Doom efsanesi The Obsessed’in lideriydi ve hali hazırda inanılmaz bir müzisyendi. Weinrich şüphesiz Dave Chandler’ın kayıtsız şartsız liderliği altındaki Saint Vitus’a beste anlamında pek bir şey katmadı fakat o kendine özgü maço, kirli sesi ve karizması ile Saint Vitus’ı kusursuzca tamamladı. Beraber yaptıkları 3 albüm de türün kilometre taşları arasında sayılabilir; bilhassa “Born Too Late”in olmadığı bir Doom arşivi dıravdan bir Doom arşividir diyebiliriz. The Obsessed’in tekrar hayata dönmesi ile Weinrich’i kaybeden Vitus, yola önce İsveçli Doom grubu Count Raven solisti Christian Lindersson ile, akabinde de tekrar orijinal solistleri Reagers’ı alarak devam etti. Reagers ile 1995’te yayınladıkları “Die Healing”den sonra Dave Chandler ve ekibi çileli kariyerlerine son verdi. Hani ‘90’lar ile beraber Doom olayı atağa kalktı diyordum ya, o dönem üreyen moderen Doom tarzlarının yanında (her ne kadar Cathedral ve Down gibi gruplar Vitus’ı genç nesillere tanıtmak için çok çalıştılarsa da) gene tü kaka edilmekten kurtulamadılar. Bu dönemde Weinrich babamız bir sürü efsane grup kurup efsane albümler üretirken Dave baba sessiz kaldı. Ne zaman ki Earth, Sleep gibi Amerikan efsaneleri yeni jenerasyonlar tarafından anılmaya başlandı, işte o zaman piyasada zor bulunan eski Vitus albümlerinin yeni baskıları geldi. Bu ilgi de beraberinde kaçınılmaz olarak tekrar birleşmeyi getirdi.

“BEN BÖYLE DÜZENİN TAAA…”

İsmi 70’li yıllarda grup elemanları tarafından sıkça kullanılan bir “downer”dan gelen “Lillie: F-65”, 17 senedir karşımıza çıkan ilk Vitus albümü olduğu için şüphesiz çok önemli. Ama Weinrich sonrası dönemi tatsız bulan benim gibiler için 22 senelik bir sessizlik dönemi demek oluyor bu, zira Weinrich’li son albüm “V” 1990’da yayınlanmıştı. “Lillie: F-65” tarz olarak tam olarak “V” albümünün kaldığı yerden olayı devralıyor: Aynı fuzz tonlarına boğulmuş, basit riffler çalan Chandler gitarları, Mark Adams’ın Geezer Butler stili basları ve Weinrich’in muhteşem kirli vokalleri. 2010 yılında hayata gözlerini yuman ülkücü bıyıklı Armando Acosta yerine kabasakal Henry Vasquez baget sallıyor ve performansı muhteşem. Vitus albümlerinin geleneği “az ve öz” olmalarıdır, bu zihniyet bu albümde de sürüyor: “Lillie: F-65” 35 dakikalık, ikisi enstrümantal 7 parça içeren bir Doom Metal albümü. Müzikal anlamda yenilik yok, zaten bir Vitus albümünden beklenmesi gereken şey yenilik değil, Vitus gibi olması zira Vitus’tan etkilenen yüzlerce grup olmasına rağmen, Vitus’a benzeyeni yok. Tam olarak bu noktada bu albüm benden geçer not alıyor zira bu albümde Vitus kendine özgü sound’una yıllar sonra kendilerini zorlayarak değil, gayet rahat ve gevşek bir biçimde ulaşıyor. Bunun sebebi de Dave Chandler’ın değişmemiş olması. Saint Vitus müziği Dave Chandler’ın sese dönüşmüş hali. E herifin ne tipte, ne gitarda, ne duruşta bir değişiklik yokken olayın aynı kalması zaten kaçınılmaz. [youtube id=”fnsjhcVHZg0″ width=”620″ height=”360″] ‘Let Them Fall’ tam anlamıyla bir Saint Vitus marşı. ‘Born Too Late’, ‘I Bleed Black’ ve ‘Dying Inside’ gibi klasiklerin yanında yerini alıyor. ‘Blessed Night’ ise “hızlı” Vitus parçalarına bir örnek. Ancak bu albümün zirvesi kapanıştaki muazzam ötesi ‘Dependence’. 7 küsur dakikalık bu Doom şaheseri ancak Dave Chandler’ın elinden çıkabilecek bir epik. Bu parça Weinrich’in acı dolu sesi ile kapanıp 3 dakikalık gitar feedback’inden oluşan ‘Withdrawal’ ile birleşince en güzel Saint Vitus albümü finaline ulaşıyoruz. “Lillie: F-65” grubu sevmeyenler için bir şey ifade etmeyecek, sevenleri ise sevindirecek bir albüm. Gruba yeni fanlar kazandırır mı bilemiyorum ama tek bildiğim bir şey var ki bu albüm safkan Doom Metalin harika bir örneği. Hani “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminde muhtar karakteri vardı ya, “et, kuzu etidir” diyordu, ben de şimdi diyorum ki “Doom, Saint Vitus’tır”! İçine bin bir çeşit farklı tarzdan etkileşimi katarak Doom Metal üretilebilir evet, ancak bu albümde var olan şeyi içinde barındırmayan bir albüm, Doom Metal albümü olamaz. Açık ve net. Beğenmiyorsanız gidin başka tür müzik dinleyin!

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.