SLAYER – En İyi 10 Şarkı

2242
0
Paylaş:

Slayer’a ilk ne zaman bulaştığımı düşününce çok garip bir sahne geliyor gözümün önüne. O zamanlar Ataköy’de oturuyoruz, 1980’lerin sonu sanırım. Elimde Savatage’in Gutter Ballet albümü var, karşımda da skate tayfasından adını hatırlayamadığım bir “abi”. Elimdeki kasete bakıyor ve diyor ki “Slayer gibi mi bu, sert mi?”. Tabi diyorum, çok sert. Alakası yok tabii ki, Slayer neydi lan, bişidi sanki dur hatırlıycam bak. Koşarak NEPA’ya gidiyorum, o zamanlar Ataköy’de heavy metal bulabileceğiniz tek yer orası. Daha birkaç ay önce ayağım kırıldığında komşumuzun metalci oğlunun evde gaziyken dinleyeyim diye çektiği ve hiç beğenmediğim, “bu ne olm yaa” dediğim “South Of Heaven”i buluyorum. Alıyorum hemen. Çünkü skate’çi bi abi gibi olmak istiyosam Slayer gibi dinlemem lazım sert böyle. Çok sertim o an. Başlıyor teypte dönmeye albüm. Ben yine sevmiyorum lan. Fakat çok garip bişey hep aklımda kalıyor, Araya’nın vokalleri. Arkadaş, o aklımda bir şekilde nasıl yer etmişse artık, rüyalarımda bile duyuyorum adamı, nasıl bir çağrıysa yaptığı, bugün hala izindeyiz maalesef. Yırtamadıysam, adam olamadıysam hep onun yüzünden. İşte sırf bu yüzden, bugün hala grup arkadaşlarım her provada benim Tom Araya taklitlerimi çekmek zorunda kalıyor. Bazen eğleniyorlar çat diye bir Slayer şarkısına giriveriyorlar; bazen de “gene tizledi tpni sktmn” tarzı bi bakışı birbirlerine atıp çaktırmadan bi sonraki bizim şarkıya geçiyorlar, bozmuyorum hiç tabi. Hiç Araya taklidi yapmamışım gibi en hartkorcu sesimle devam ediyorum. Çok sertim o an, valla bak. Görseniz mesela çünkü olmuyo böyle anlatınca.

Neyse işte o yıl Araya’nın samimiyetine güvenip bünyeyi ne kadar deli dolu müzik varsa veriyoruz. O kadar kaptırıyoruz ki bir sonraki albüm “Seasons In The Abyss” çıktığında artık Slayer uzmanıyız kendi çapımızda. Gerçi o zamanlar ağır Metallica fanıyım, defterlerim falan var Metallica resimleriyle dolu ama artık ipin ucu yavaştan kaçmış, death metale, speed ve crossover hardcore’a doğru uzanılmış, yakında dananın kuyruğu kopacak. “War Ensemble”ın klibiyle hayatım değişiyor, kızlar dizilmiş son seste walkmenimden gelen muhteşem out of tune solonun sahibini öğrenmeye çalışıyor. Dead Skin Mask’in nakaratıyla sokakta yürüyüşüm değişiyor, sanırsın The Walking Dead’deki Rick benim, aklını alıyorum mahallelinin. Ortamımızdaki en cool iki şey Slayer ve WASP. Çok sertler bi kere. WASP analı avratlı küfürlü şarkı yapıyor. Slayer, o korku filmlerindeki kötü adamlar gibi böle. Slayer varsa sorun yok. Arabeske karşı olan savaşımızda en büyük silahımız o. Die By The Sword’un sözlerini sıraya kazıyıp hem sınıf öğretmeninden hem de öğlencilerde ( o zamanlar sabahçı öğlenci diye bişi var ) aynı sırada oturan arabeskçi çift dikiş ayılardan dayak yiyoruz sıra arkadaşımla.

Eee sen Slayer’a South ile başlayıp sanki Show No Mercy’den beri dinliyormuş gibi ayaklara yatarsan Azazel’in gazabını da çekersin, normal, hep sıra arkadaşımın suçu yemin ederim ya. Ben çok dürüstüm o konularda ki. Zira hiphop ve heavy metale aynı anda başlamış ve zaten bu yüzden insanlara garip gelen saçma sapan bi tipim. Ama ortamlarda herkes bunu acaip abartılı yapıyor zaten, sanırsın hepimiz çok acılar çekmişiz, zor hayatlar yaşamışız ve iki senedir değil demosu çıktığından beri Slayer dinliyoruz. Ama abartmak bu işte onlardan öğrendiğimiz birşey açıkçası. Düşünsenize, bu adamların çıktığı yıllar olan 80’lerin başında vahşeti bir araç olarak kullanmak daha yeni yeni görsel medyada normalleşiyor. Henüz savaşlar naklen yayılmıyor, henüz Dünya Bankası başkanı çıkıp “kapitalizmde tabii açlar olacak onlar olmaza işgücünü ucuz çalıştırıp kar sağlayamayız” dememiş, Charles Bronson tüm politik filmlerden daha çok izleniyor, Vietnam savaşı “modern dünya”da savaş olur ama bizden uzak olur kanka” fikrini oturtmuş (hatta o kadar oturtmuş ki ileride koca bir ülkede yaşayan iki halk birbirine düşman olurken, o ülkenin batısındakilerin doğusundakilerin başına gelenler umurunda bile olmayacak), insanoğlunun o zekasına hayran olduğumuz batısı Reagan ve Thatcher’a oy verecek kadar salak ve komünist blok dediğimiz ve komünizmle alakası bile kalmamış olan ucube muhtemelen hiç çekilmemiş Monty Python sahnelerine dönüşmeye başlamış durumda. Orta büyüklükte tümörlerle dolu üçüncü dünyanın yarısı kendini Sovyetler’e diğer yarısı da darbelerle ABD’ye bağlamış, henüz irinin görünen kısmı çok küçük. Slayer, doğal olarak böyle bir ortamda yaşıtlarıyla beraber sertliğin, deliliğin, vahşetin tüm gücüyle kullanıldığı bir “durum yansıtması” ile ortalığa çıkıveriyor ve biz başta olmak üzere tüm kürenin metalcileri çıldırıyor. Çünkü dünya savaşları bitti, artık zor günler geride kaldı ve bize yaşanmış tüm kötülüğü anlatan bi tiyatro lazım. İçten içe hepimiz soğuk savaşın tiyatro olduğunu biliyoruz zaten. Eğlenmek istiyoruz son anımıza kadar. Tam bir ABD’liye yakışacak şekilde sistemsel bir sorun olarak değil, insanın doğası olarak algılıyorlar herşeyi, özellikle bunu insanevladının din ile olan ilişkisine dayandırmaları onları çok daha kabul edilir kılıyor. Haliyle bu “teen kızgınlığı” durumuna da, hayatta tutunamamanın bedelini topluma yüklerken sınıfsal bir bakış açısı kazanamamış orta sınıfa da hitap eden bir söylem olduğundan, kafalara iyice oturuyor Slayer.

Sonra 90’larda herşey değişmeye başlıyor yavaş yavaş. İnsanlığın sadece bir on sene, saçma sapan rengarenk kıyafetlerle icra edilmiş abartılı pop müziği kulaklarımıza sokmak için herşeye ara verdiğini düşündürtürcesine ortalık yine kızarmaya başlıyor. Irak Savaşı, 11 Eylül, IŞİD derken hayatımızın nasıl değiştiğini anlayamıyoruz bile. Vahşet, o zamanlar bir şarkıda rastladığınızda şaşıracağınız birşeyken, bugün telefonuna bir hayvana işkence ederken çektiği videoyu sosyal ağa yükleyen bir adama karşı change.org da milyonların katıldığı kampanyaların düzenlendiği “birşeye” dönüşmüş durumda. Bir terör örgütünün infazlarını internette heryerde net olarak görebilmek, kendini havaya uçuran intihar bombacısının son anına tanıklık edebilmek mümkün. Dolayısıyla Slayer dahil olmak üzere tüm sert müziğin temsilcileri, bir yandan kendi kendilerinin parodilerine dönüşürken, ilginç bir şekilde defterden de silinmiyorlar. Çünkü insanlığın “taam ya bitti artık” dediği anda, onlar geleceğe diğerleri gibi gülerek değil, asık suratla baktılar ve haklı çıktılar. İnsanlık, korkunç bir teknolojik gelişmeyi, çok hızlı bir şekilde yaşarken, Slayer gibi gruplar dürüstçe, bazen biraz sağa bazıları sola kayarak bize hatırlatıyorlar; “Bu ilerleme durumu sadece savaş zamanı olur, kendinizi normal hayatta sanmayın, savaş her gün devam ediyor”. Gerçekten de düşününce Rwanda’dan Suriye’ye kadar son yirmi yılda yaşananları, durum ortada. Eğer bir Tanrı var ise, Slayer’ın dediği gibi, hepimizden nefret ediyor olmalı.

İşte dünya hazır tamamen nefret dolu ve Slayer’ın şarkılarında anlatılan bir cehennem mini dizisine dönüşmüşken, biz de yeni albümlerinin çıkmasını fırsat bilip Slayer’ın en sevdiğimiz şarkılarını seçtik sizin için. Umarım, girizgah fazla sıkmamıştır da liste ile gönlünüzü alırız. Buyurun buradan yakın;

(Giriş yazısı: Kerem Onan)

10) The Antichrist

[youtube id=”LiT2YKnenO0″ width=”620″ height=”360″]

Mert Yıldız: Slayer’ın ilk albümünün en önemli özelliklerinden biri, berbat prodüksiyonudur tabii ki. Ancak söz konusu prodüksiyon albümün karanlık havasının önüne geçmek yerine, onu daha bile güçlendirir. Söz konusu albümün zirvesi ve sonraki Slayer sound’un oluşumundaki en önemli iki parçadan biri ise “The Antichrist”tır. Jeff Hannemann’ın alışılmadık melodiklikteki solosu bile sonraki klasiklerin değişmez bir parçası halini alacak atonalliğe bağlanır, kana susamış satanik sözleri ise malumunuz “Reign In Blood”da artık ayyuka çıkacaktır. Bence şarkının en can alıcı kısmı ise elinize bir bıçak alıp cinayet işletebilecek beyin yıkama gücündeki nakaratıdır, burada da Tom Araya’nın vokallerinin etkisi büyüktür. Bu parçadan tam gaz almak için ise “çakma” konser albümü “Live Undead”deki versiyonu dinlemenizi öneririm.

Alkan Karaçam: Slayer, Venom ile birlikte heavy metale din karşıtı temayı yerleştiren birkaç gruptan biri. The Antichrist ise epey cesur bir şarkı. Tom Araya her fırsatta yaptıkları şarkıların korku filmi çevirmek gibi birşey olduğunu söylese de fanların zihninde böyle yankılanmıyor. Seçtiğim iki şarkı da ilk albüm Show No Mercy’den. Bu albüm diğer albümlere göre daha çok klasik heavy metal etkileri taşıyor. The Antichrist da sonradan pek alışık olunmayacak şekilde melodik bir Slayer şarkısı. Hatta enteresan biçimde liriklerindeki temanın tam tersi olarak bence epey eğlenceli bir riff üzerine oturtulmuş. Tobias Sammet’a versen Edguy’a şarkı bile yapabilir : ) Tom Araya’nın tüm kötü vokal performansına rağmen bence en iyi Slayer şarkılarından biri.

9) Dead Skin Mask

[youtube id=”Zp_ntrq_K40″ width=”620″ height=”360″]

Burak Gülgüler: İlk dinlediğiniz anda aklınıza nüfuz eden melodisi ile içine hapsolduğunuz kâbusun fon müziğidir “Dead Skin Mask”. İnsanı geren atmosferi ile Slayer’ın orta-tempo şarkıları arasında en özelidir.

Volkan Atay: Tipik bir Slayer şaheseri olmasının yanısıra Ed Gein isimli ruh hastası bir seri katilin tekinsiz kafası hakkında yazılmıştır. Şarkının melodik yapısı ve  kan damlayan atmosferi ile her defasında adamı büyük tribe sokarak dinletir. Hiç de eskimez… Bu parça ile tanışmamış bir Slayer dinleyicisi hayal edemiyorum bu arada. Notaların dökülmeye başladığı ilk saniyelerden itibaren çok acayip birşey dinleyeceğiniz muhakkak.Biz yıllardır aynı heyecan ile dinliyoruz mesela…

8) Silent Scream

[youtube id=”TwUX33j5Xl0″ width=”620″ height=”360″]

Volkan Atay: Her davul saniyesinde Dave Lombardo manyağını çalarken hayal etmeye çalışarak geçti zaman. Davul çalan arkadaşlara bitirme tezi kıvamında olan ve müthiş bir teknik işçilikle yazılmış olan parçanın her saniyesi de Slayer özeti aslında.Bakmayın siz şarkının adına,şarkı süresince avazınız çıktığı kadar Slayer diye bağırtır adamı.

7) Jesus Saves

[youtube id=”Oqbeo5A6ujE” width=”620″ height=”360″]

Mert Yıldız: Thrash Metal tarihini Hardcore’un hızını katık, psikopat lirikleri de baş tacı ederek tamamen alt üst eden albüm “Reign In Blood”ın ortalarında bir yerde girer bu şarkı. Aslında direkt girmez, bir önceki klasik “Altar Of Sacrifice”ın bittiği yerden böyle ağır, doomy riffler ile bir giriş yaparak şaşırtır, akabinde Tom Araya’nın inanılmaz hızda tükürdüğü din karşıtı liriklerin arasına sokuşturulan Hannemann ve King efendilerin cehennemden düşen zombi kamikaze uçakları misali atonal sololarıyla şarkı kötülüğün zirvesine ulaşır. Hakikaten şu şarkıyı dinleyip zilyon tane Death Metal grubunun “Reign In Blood” olmasa asla var olamayacağını görmemek için kör olmak lazım.

Emre Karacaoğlu: Konu din olduğu zaman, King, Hanneman’dan daha muhalif oluyor daima. Hanneman’ın yazdığı sözlerde dünyanın türlü kötülüklerine yönelik duyduğu marazi merakı görürken, King’in sözlerindeki punk-vari basitlik ve utanmazlık kanımızı kaynatıyor mutlaka. Müthiş groovelu başlayan bu parçanın birinci dakikasından itibaren o punk-vari hava müziğe de sirayet ediyor ve death metalin müjdesini de herkese duyuruyor. Fazlasıyla göz ardı edilen bu şaheser benim favori Slayer parçam.

6) Die By The Sword

[youtube id=”VZL6h6PX7eY” width=”620″ height=”360″]

Alkan Karaçam: Slayer ile pek aram olmadığını beni tanıyan arkadaşlarım bilir. Aslında her zaman için çiğ, sert, kaba heavy metalin en büyük tutkunu oldum, fakat Slayer’in punk menşeli, soğuk müziği, kanımca kötü yazılmış soloları ve Tom Araya’nın son derece sıradan vokali ile bir türlü takipcisi olduğum grup olmadı. Tüm bunlarla birlikte sevdiğim birtakım şarkıları da mevcut. Bunların başında Die By The Sword geliyor. Rahmetli Jeff Hannemann’ın bestesi. Slayer müziğine görece daha çok klasik heavy metal, thrash metal izleri taşıyan bir şarkı. Ortasındaki melodik riffler neredeyse melodik heavy metal gruplarının kullandıkları gibi. Sanırım şarkıyı sevmemdeki en büyük etkenlerden biri bu. Diğer bir tanesi de epey iyi bir thrash riffi ile açılıyor olması. Hanneman öldü, çürüdü ve doğaya karıştı. Ruh denilen metafizik şey de tamamen yalan. Ama şarkısı Die By The Sword öfkeli gençlerin dilinde yaşıyor. Kılıçla yaşayan kılıçla ölür!

5) War Ensemble

[youtube id=”EpMuCrbxE8A” width=”620″ height=”360″]

Özgür The Editor: Slayer’ın ilk beş ve en iyi beş albümünün son hitlerinden biridir bu şarkı. 1990 çıkışlı Seasons In The Abyss albümünün daha ilk saniyesinde Jeff Hanneman’ın parmaklarından çıkan gitar rifleriyle albümü zirvede başlatır. Hanneman ayrıca en bilindik Slayer sololarından birini de bu şarkıda aklımıza kazımıştır bana göre. Seasons In The Abyss albümü, 90’ların başında müzik dünyası MTV çağına girdiği günlerde yükselen (hatta gazlanan) grunge gruplarının karşısına taş gibi dikilmiş; albümün girişinde yer alan ve konser performansından oluşan klibiyle War Ensemble da MTV’yi fazlasıyla meşgul etmeyi başarmıştır. 80’lerde çok daha iyi bestelere imza atmış olsalar da War Ensemble’ın çıktığı dönemin şartlarındaki etkisi yadsınamaz.

4) Hell Awaits

[youtube id=”_9Nr-lyWlKk” width=”620″ height=”360″]

Çağlar Neçelik: ‘Join Us’ diyerek bizi çağırdılar ve 31 senedir hala bu çağrı devam ediyor. Show No Mercy sonrası asıl Slayer soundunun ortaya çıktığı ve grubun kendi kimyasını bulduğu albüm gelmiş geçmiş en güzel açılış şarkılarından biri ile başlıyor. Mercyful Fate etkileşiminin yoğun hissedildiği albümde Hannemann-King ortaklığının eseri olan Hell Awaits halen en bilinen Slayer şarkılarından biri ve konserlerin de demirbaşı olması özelliğini korumakta.

3) Black Magic

[youtube id=”2Vlvdv7vR04″ width=”620″ height=”360″]

Özgür The Editör: Venom’un Welcome To Hell ve Black Metal albümleri ile birlikte thrash metalin şeytana uyduğu ilk dönemlerde “Slayer  diye bir grup” ilk albümleri Show No Mercy’i yayınlayarak tozu dumana katmıştı.  Albüm o kadar şeytaniydi ki şeytanın kendisini bile kıskandırmıştı. Albümün en lanetli, kara büyülü, yaratıklı, ruhlu, şeytanlı sözlerinden birine sahip parçası Black Magic ise ileride birçok thrash ve black metal grubuna ilham kaynağı olacak kadar büyük bir hit olarak parlıyordu albümde. O gün bugündür Slayer denince akla gelen ilk şarkılardan biridir.

2) Raining Blood

[youtube id=”wDk6fvkEp2k” width=”620″ height=”360″]

Burak Gülgüler: Her listede klasiğimiz olan “Bu şarkı ders olarak okutulmalı” kısmımıza hoşgeldiniz. Baş döndüren trafiği, kusursuz riffleri ile  listedeki yeri hiç de şaşırtıcı değil. Şimdi lütfen youtube‘a girin, şarkıyı son ses açın ve kafa sallamaya başlayın!

Emre Karacaoğlu: ‘Kan yağıyor!’ İnsanlığı ve günümüzde azalmadan süren vahşetini anlatmak için daha çarpıcı bir cümle var mı? Slayer kariyerleri boyunca sürekli eleştirilmiş, toplumun muhafazakâr, dindar, elit vs. liderleri tarafından değişik isimlerle mütemadiyen yaftalanmıştır: ‘satanist,’ ‘kötücül,’ ‘medeniyet düşmanı,’ ‘gençlere kötü örnek’ vs. Ne yazık ki kimse böyle durumlarda benim fikrimi sormuyor çünkü benim yapıştıracağım etiketler ‘dokümanter,’ ‘natüralist’ veya ‘süper-realist’ gibi şeyler olurdu. ‘İyilik timsali’ politik ve dini liderler, başarı öyküleri olarak sunulan çok uluslu şirketlerin yöneticileri vs. el ele gezegenimizi her geçen gün daha da yaşanmaz bir hale getirirken, bundan bizzat sorumlularken, onların yaptıklarını insanlara tavizsiz bir dürüstlükle aktaran müzisyenler satanist, öyle mi? Şarkıda Cennet’ten atılmış ve oraya geri dönüp intikamını almayı bekleyen bir varlık anlatılıyor. Oldukça saf ve öfkeli bir ergenin çocuksu bir hayali gibi duruyor bu kurgu, değil mi? İşte, on notalık efsane girişi ve ardından gelen atonal rifflerle birleşince kendimizi bir anda Cehennem’in ortasında buluyoruz. Hanneman ve King’in favori parçası olan bu thrash klasiği Slayer’ın konserlerinin vazgeçilmezi. (Tori Amos’un garip, irkiltici yorumunu bile çok seviyorum.)

1) Angel Of Death

[youtube id=”D1bBGdoRgYU” width=”620″ height=”360″]

Özgür The Editor: 

Giriş: Slayer’ın en tartışmalı şarkısını 1. seçtik, iyi mi? Şimdi bizi de Nazi olmakla suçlayanlar çıkacak kesin.

Gelişme: Angel of Death, Slayer’ı Slayer yapan tüm etkenleri (hız, agresyon, çiğ sound, gitar rifleri, gitar solosu, davullar) barındıran tartışmasız bir başyapıt. Her ne kadar beste açısından “tartışmasız” desek de bir Nazi doktorunu anlatan şarkı sözleri zamanında çok büyük tartışmalara yol açmış, grubun Nazi sempatizanı olduğu yönünde spekülasyonlara neden olmuştu. Bunun sonucunda konser mekanları, büyük plak şirketleri, TV kanalları Slayer’a kapıları kapatmış, grubun kariyeri tehlikeye girmişti. Grup, her röportajında ırkçılıkla ilgili sorulara maruz kalıyordu. Bunun üzerine Kerry King durur mu, yapıştırmıştı cevabı: “Evet biz Nazi’yiz, faşistiz, komunistiz, her ne boksa işte…” Her neyse… şarkının tüm hikayesini merak edenler netten araştırıp okur zaten. Şarkının yazarı Jeff Hanneman’ın büyük bir Nazi koleksiyonuna sahip olması bugün hala “Hanneman kesin Nazi’ydi olm” tartışmalarına yol açsa da Angel of Death’in sözleri bana göre Reign in Blood albümüne de, -daha da önemlisi- Slayer’ın en başından beri sahip olduğu duruşa da ters değildi. Beste açısından ise başta da söylediğim gibi kusursuz bir eser.

Sonuç: Bize göre grubun en iyi albümü Reign in Blood ve en iyi şarkısı da bu albümün girişinde bulunan Angel of Death. Speed thrash tarihinin beş dakikaya sıkıştırılmış halini listemizin en üstüne koymaktan gururluyuz.

Yazarların Kişisel Listeleri

[toggle title=”Alkan Karaçam”] 1) Die by the Sword
2) The Antichrist
3) Black Magic
4) Metal Storm/Face the Slayer
5) Angel of Death
6) Postmortem
7) Seasons in the Abyss
8) War Ensemble
9) Captor of Sin
10) Hell Awaits
[/toggle] [toggle title=”Burak Gülgüler”]
1) Angel of Death
2) Black Magic
3) War ensemble
4) Captor of Sin
5) Dead skin mask
6) Raining Blood
7) Die by the sword
8) 213
9) South of Heaven
10) Dittohead
[/toggle]
[toggle title=”Çağlar Neçelik”] 1) Hell Awaits
2) Black Magic
3) Postmortem
4) Silent Scream
5) Blood Red
6) Piece by Piece
7) Behind the Crooked Cross
8) Spirit in Black
9) Spill the Blood
10) Disciple
[/toggle] [toggle title=”Emre Karacaoğlu”] 1) Jesus Saves
2) Raining Blood
3) Seasons in The Abyss
4) Angel of Death
5) Bloodline
6) Dead Skin Mask
7) Disciple
8) Black Magic
9) At Dawn They Sleep
10) Read Between The Lies
[/toggle] [toggle title=”Kerem Onan”] 1) Raining Blood
2) Evil Has No Boundaries
3) Die By The Sword
4) Hell Awaits
5) Angel Of Death
6) Necrophobic
7) War Ensemble
8) Blood Red
9) Jesus Saves
10) Kill Again
[/toggle] [toggle title=”Mert Yıldız”] 1) Hallowed Point
2) Jesus Saves
3) The Antichrist
4) Angel Of Death
5) Hell Awaits
6) Spill The Blood
7) 213
8) Reborn
9) Necrophobic
10) Kill Again
[/toggle] [toggle title=”Özgür the Editor”] 1) Angel Of Death
2) Raining Blood
3) Black Magic
4) War Ensemble
5) Hell Awaits
6) Silent Scream
7) Die by the Sword
8) Aggressive Perfector
9) Postmortem
10) Dead Skin Mask
[/toggle] [toggle title=”Volkan Atay”] 1) Raining Blood
2) Silent Scream
3) At Dawn They Sleep
4) War Ensemble
5) Dead Skin Mask
6) Hell Awaits
7) South Of Heaven
8) Disciple
9) Piece by piece
10) Kill Again
[/toggle]
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.