THE DANISH GIRL: Eddie Redmayne oyunculuğunun zirvesinde

Paylaş:
THE DANISH GIRL - Eddie Redmayne - Paslanmaz Kalem

1920’li yıllarda her ikisi de ressam olan Einar & Gerda Wegener çiftinin mutlu bir evlilikleri vardır. Einar manzara resimleriyle şöhret edinmiş saygın bir ressamken Gerda ise portre çalışmaları yapmakta, ancak resimlerini pazarlamakta zorlanmaktadır. Einar’ın başarılı kariyeri onların yaşamakta oldukları Kopenhag’ın sosyetesinde de yer almalarını sağlamıştır. Günün birinde Gerda’nın modeli gecikince Einar onun yerini alır, fakat giydiği kadın kıyafetleri çocukluğundan beri bastırdığı dürtülerin su yüzüne çıkmasına neden olur. Eînar eşine Lili adlı bir kadınmış gibi modellik yapmaya başladıktan sonra ikili arasında önce oyun edasıyla gelişen süreç zamanla Einar’ın cinsel kimliğini sorgulamaya başlamasını sağlar. Einar giderek yok olurken Lili daha baskın gelmeye başlamıştır.

Cinsiyet değiştirme operasyonu uygulanan ilk insan olarak tarihe geçen Einar Wegener / Lili Elbe’nin gerçek hikayesinden uyarlanan film, transeksüellerin öncüsü olan kişinin hayatındaki drama, yaşadığı psikolojik ve toplumsal zorluklara derinlemesine bir bakış sağlıyor. Einar kendi içinde cinsel kimliğini arayış mücadelesine tutuşmuşken ona yardımcı olabilecek, konuda uzman, deneyimli birini de bulamaz. O dönemde tıp da bu duruma bireyin özgürce yapabileceği cinsel bir tercih değil de psikolojik ya da genetik bir rahatsızlık, hatta düpedüz şizofreni veya delilik olarak bakmakta, bu tür bireylerin toplum içinde bulunmasına kesinlikle müsaade edilmemektedir. Einar’ın bu mücadelesi sırasında ona sonucu her ne yönde olursa olsun en büyük desteği ise bizzat eşi verecektir, ama Gerda için de bunu yapması hiç kolay olmayacaktır.

Filmin yönetmeni Tom Hooper iyi bilinen bir isim. 2010 yılında yönettiği The King’s Speech tam 12 dalda oscar adayı olmuş ve En İyi Film dahil beş dalda kazanmış, kendisi de En İyi Yönetmen dalında oscarı kucaklamıştı. 2012 yılındaysa Victor Hugo’nun ünlü eseri Les Miserables (Sefiller) müzikal sinema uyarlamasını yönetmişti. Bu filmi de En İyi Film dahil sekiz dalda oscar adayı olmuş, üç dalda kazanmıştı.

Tarihi dramlara aşina olan Tom Hooper bir başka dönem filmi The Danish Girl ile gene ses getiren bir işe imza atarak dört dalda oscara aday gösterilen bir yapım ortaya çıkardı. Set ve kostüm tasarımlarının oscar adayı oluşu yönetmenin de dönem filmlerini aktarmaktaki başarısının bir başka ispatı.

Alicia Vikander kimi izleyicilere Anna Karenina, The Fifth Estate, Seventh Son, The Man from U.N.C.L.E. gibi filmlerden tanıdık bir sima gelecektir. Yapay zeka hakkındaki başarılı bilim-kurgu filmi Ex Machina’daki rolüyse onu daha net hatırlamış olmanızı sağlayabilir. The Danish Girl’deki Gerda Wegener rolüyse kuşkusuz kendisini şu ana dek izlediğimiz en önemli rol. Kocasının yaşadığı kimlik bunalımı sırasında evliliği çatırdarken yıpranan ve kocasına umutsuzca destek olmaya çalışırken ona karşı sevgisi kimi zaman takıntıya dönüşen eş rolünde başarılı bir performans sergilemekte. Bu rolü onu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında sadece oscar adayı yapmakla kalmadı, aynı zamanda heykelciği kazanmasını da sağladı.

danish-girl-film

Filmin yıldızını ise en sona bıraktım. Çünkü Einar Wegener / Lili Elbe rolündeki Eddie Redmayne’nin oyunculuğu ne kadar övülse az kalır. The Theory of Everything filminde ünlü bilim adamı Stephen Hawking’i canlandırarak çok zor bir rolün üstesinden başarıyla gelmiş ve 2015 yılındaki ödül töreninde En İyi Erkek Oyuncu dalında oscar kazanmaya layık görülmüştü. Redmayne böylesine zor bir rolün hemen ardından çok daha zor bir role soyunmuş. Özellikle Einar’ın Lili’ye dönüşümünün başladığı bütün o kimlik bunalımı ve cinsel arayış sürecinde öylesine muazzam bir performans sergiliyor ki muhtemelen pek az aktör bu rolün altından benzeri bir başarıyla kalkabilirdi. Eddie Redmayne’nin oyunculuktaki bu üstün performansı tüm filmi de kendisiyle birlikte başarıya taşıyor. Kendisinin Les Miserables filminin kadrosunda da bulunduğunu ve bu filmin yönetmen Tom Hooper ile ikinci çalışması olduğunu da ek not olarak düşelim.

Şahsen The Danish Girl filminin bu yılın Oscar Ödül Töreni’nde en fazla haksızlığa uğrayan filmlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Eddie Redmayne geçen yıl olduğu gibi bu yıl da En İyi Erkek Oyuncu dalında oscar adayları arasında yer aldı, ancak fazlasıyla hak ettiği ödülü bu sefer alamadı. Kendisinin zaten geçen yıl oscar almış olması ve Leonardo DiCaprio’nun medyadan gördüğü yoğun ilgi bir araya gelince Akademi bu yıl heykelciği DiCaprio’ya vermeyi tercih etti. Oysa Redmayne’in rolü DiCaprio’nun The Revenant’taki rolünden çok daha zor ve etkileyici bir performans. Ama tabii ki Akademi’nin pazarlama stratejileri ve DiCaprio’nun popülaritesi daha baskın geldi.

The Danish Girl’ün En İyi Film dalında da oscar adayı gösterilmemesi bir başka tuhaf durum olarak Akademi tarihine geçecektir. Özellikle de bu dalda hikayeden ziyade görselliğin ağır bastığı The Martian ve Mad Max: Fury Road gibi aday olmayı hak etmediklerini düşündüğüm iki film işgal etmişken.

LGBT hareketinin kökenlerinin dayandığı bir hikayeden uyarlanan bu filmi başarılı bir dram veya iyi bir dönem filmi izlemek isteyen herkese tavsiye ederim. Sadece Eddie Redmayne’nin muazzam oyunculuğu için bile izlenmeye değecek bir yapım olduğu kesin.

The Danish Girl – film fragmanı

 

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.