2016’da hangi dizileri izleyelim sevgili günlük?
Dizi izlemeyi hiç sevmiyorum. Ama beni sinemada mutlu eden sadece üç şey var; müzik ( burada da evet ), bilim kurgu ve komedi. Bu tarzlarda artık istediğim gibi yeni iyi işler yapılmıyor sinemada, ne yalan söyleyeyim. Dolayısıyla sağda solda, arkadaşların feysbuklarında tıvitirlarında, bu türleri içeren diziler gördüğüm zaman dayanamıyorum, bir göz atıveriyorum. Sonra diyorum ki kendi kendime “e bilader, sen bunları yazsana bi koşu, kısa kısa şöyle, tadımlık”. Belki duymayan kalmıştır, bi tadına bakar. Buyurun, buradan yakın;
Vinyl
Nihayet kallavi bir rock’n’roll tarihi dizisi geliyor ahali, toplanın! Bir kere olayın fikir babalarına bakalım; Martin Scorcese (efsanelerin efendisi), Mick Jagger (efsane ötesi), Terence Winter ( The Sopranos, Boardwalk Empire desem?) ve Rich Cohen. Daha ne istiyorsun, daha ne bekliyorsun? Tabii ki Şubat ayının tam ortasını bekliyorsun çünkü ilk bölüm o zaman yayınlanıyor. 70’lerde geçen dizi, müziğe inancını kaybetmiş bir plak firması yöneticisinin, New York’un arka sokaklarında gezerken tesadüfen dinlediği ve aklını alan bir grubu yer altından çekip çıkarma hikayesi gibi tınlıyor trailer’larına bakılırsa. Belki mekan CBGB, grup da New York Dolls’dur kimbilir ( yazar burada hayal gücünü kullanırken, bir yandan da hınzır hınzır sihirli çaydanlığını okşuyor ). Serinin ilk bölümü Scorcese tarafından bizzat yönetilmiş. IMDB’ye göre üçüncü bölümün yönetmeni “One Hour Photo” ve “Never Let Me Go” gibi çok sevdiğim iki filmi de yönetmiş olan Mark Romanek.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt3186130
The Get Down
Yine müzik, yine 70’ler, fakat bu sefer sonlara doğru, hiphop’un doğuşuna doğru giden diskolu, funk’lı ortamların hikayesi. HBO’nun “Vinyl”ine Netflix’in cevabı “The Get Down”. Düşünün, artık ilk “scratch”in ve Grandmaster Flash gibi efsanelerin hikayesini seyredebileceğimiz bir dizimiz olacak. “The Get Down” bu yaz, tam da Vinyl bittikten sonra Ağustos ayında yayınlanacak. Bakalım Grandmaster dışında daha kimlerin hikayelerine denk geleceğiz, hep beraber göreceğiz.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt4592410
Making A Murderer
2015 yılından kalma bir mini dizi “Making A Murderer”. Muhtemelen her tarafımıza süper kahraman uyarlamalarıyla dolu olduğu için ıskaladığımız bu diziyi bir arkadaşımın Facebook sayfasında gördüm ve çarpıldım. Aslında bir dökümanter olan dizi, cinayet ve cinsel saldırı suçlarıyla tutuklanan ve 18 yılı hapiste geçirdikten sonra masum olduğuna karar verilerek serbest bırakılan Steven Avery’nin, başka birine karşı aynı suçu işlemekten yeniden tutuklanmasının hikayesini anlatıyor. On yıla yayılan bir süre içinde çekilen “Making A Murderer”, suç, masumiyet gibi kavramların yanı sıra adalet sistemi ve işleyişine de uzun uzun değiniyor. Daha fazla detay vermeden sizi Netflix’in bizzat YouTube’a koyduğu ilk bölüm ile baş başa bırakıyorum.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt5189670
Stan Lee’s Lucky Man
Stan Lee hiç beklemediğimiz bir anda oldukça sıra dışı bir süper kahraman hikayesiyle karşımızda. Stan Lee’ye fanların en çok sorduğu soru, eğer bir süper gücü olsaydı hangisini seçeceğiymiş sayın okurlar. Ve cevabı da hep aynıymış: şans! Lucky Man, kumar ve içki gibi kötü alışkanlıklara sahip bir dedektifin, gizemli bir kadının koluna çıkmayacak şekilde taktığı bir bilezik sayesinde sınırsız şansa sahip olmasıyla başlıyor. Tıpkı Lucifer gibi etkileyici fikrin alttan alta “başka bir polisiye dizi”ye dönüşme riski yüksek ama Stan Lee aşkına bir şans vermekte fayda var.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt4800878
The Expanse
Ballı pazı böreğim, sen de benim gibi Stargate Universe’ü, Battlestar Galactica’yu özlüyor musun? Uzayda geçen, içinde uzay gemisi, uzaylı, uzay boşluğu falan olan coşmalı dizileri hani? Ben çok özlüyorum arkadaş. Genelde bu dizilerin onda dokuzu yazış olur ve biri yürür. Doctor Who hazır yazışa bağlamış ve Galactica’da bitmişken SyFy’da vaziyeti iyi okumuş olacak ki, Daniel Abraham ve Ty Franck’in ortak olarak “tek kişiymişcesine” James Corey adıyla yazığı beş kitaplık The Expanse serisini diziye uyarlamışlar. Formül basit, eski PK Dick romanlarından dedektifli film noirli alt metni, Brian Stableford’un Asgard Üçlemesi’nden dedektifin kendisini, Galactica’dan da politik kurguyu ve atmosferi alıyorsun, nar gibi kızarana kadar hepsini beraber folyoya sarıp fırında on dakika pişiriyosun. Tahminlerin aksine, olmuş. İlk bölümlerdeki tutukluk daha sonra yerini efsane bölümlere bırakıyor, sabırla izleyin. Şu aralar yeniden Battlestar Galactica gibi bir epik gelene kadar bizleri idare edebilecek tek dizi “The Expanse”.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt3230854
Colony
Colony, tipik bir distopya hikayesi. Uzaylılar dünyayı işgal etmiştir ve insanlar izole bir şehirde, duvarların ardında, katı bir kast sistemi altında polis devleti kontrolünde yaşamaktadır (tanıdık mı?). Başrollerinde her mimiği aşırı dramatize ederek koyu sinefillere cinnet geçirten Josh Holloway (Lost) ve Sarah Wayne Callies (The Walking Dead)’in oynadığı dizi, muhtemelen gençlere yönelik distopya roman ve filmleri furyasının yetişkin versiyonu olarak tasarlanmış. Dizinin yaratıcısı Carlton Cuse’un adını Lost, Bates Motel ve Del Toro uyarlaması The Strain’den hatırlıyoruz. Her üçünün de harika başlayıp daha sonra yazışa bağlayan diziler olduğunu düşünsem de, bilim kurgu adına bir göz atmakta fayda var. Fazlasıyla Visitors ve Michael Bay’in The Island’ının remiksi olarak tınlayan bir dizi. Tahminen üçüncü bölüme kadar zor dayanıp bırakırız :)
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt4209256
The Man In The High Castle
Neden ama neden mükemmel bir Philip K Dick uyarlaması mümkün değildir? Çünkü LSD yasal değil, çünkü Dick’in romanlarında karakterlerine yaşattığı gerçekliğin sarsılma duygusunu sinemada verebilmek dönemin safi Amerikan sineması kültürü taşıyan yönetmenlerinin harcı değil. Dolayısıyla onlar da ne yapıyor, veriyorlar aksiyonu, içeriği eritiyorlar ve Dick hiçbir zaman gerçekten okumadan anlaşılamıyor. E bu sefer tersi bir durum var. Evet, yine harika bir uyarlama yok karşımızda ama Dick’in hikayesindeki “eğer savaşı Japonlar ve Naziler kazansaydı ne olurdu” hissiyatı oldukça inandırıcı bir şekilde verilebilmiş. Çok yerleşik olmasa da film noir hissiyatı ve steam punk duygusu da diziyi çekilir kılmış. Daha geçen sene türkçeye iki cilt olarak kazandırılan kısa hikaye antolojisini bitirdiyseniz eğer, biraz daha PK Dick canınız çektiğinde başvurmak için ideal.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt1740299
Childhood’s End
Arthur C. Clarke ilerlemeci bilim kurgunun en önemli temsilcilerinden, gurularından biri. Kendisini daha çok ülkemizde “2001 A Space Oddysey filminin kitabını yazan adam” olarak tanıyor insanlar. “Rama” serisini ve “Childhood’s End” gibi bilim kurgu aleminde efsane kabul edilen eserleri ise nedense çok bilinmiyor yazarın. Bugünlerde pek revaçta olan “uzaylılar işgal ederse nasıl bir dünyada yaşarız Kamil?” sorusunun oldukça farklı bir cevaba koşan, yazılmış en iyi ve ilk örneklerinden biridir bu kitap. Alttan alta Tanrı, mesih ve din konularında da okuyanı dürten bir alt metine sahip olan eserin bu uyarlaması, tabii ki distopya modası dönemine denk gelecekti. Yine bilim kurgu fanatikleri için gideri olan bir mini seri diyebiliriz. Gelin görün ki dizide “uzaylıların” (spoiler vermemek için bu basit tanımı kullanıyorum çünkü hikaye bu kadar basit değil) insanlara “görünür kıldığı” temsilci olan Karellan’ın bariz bir şeytan figürü olması durumu var. Komik olan, figürün efsane Jack Black filmi Tenacious D’deki şeytan figürüne aşırı benzemesi :)
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt4146128
Black Mirror
Şimdi sayın okur, yukarıdaki üç bilim kurgudan birisi seni çok bayacak, birisi daha iyi olabilirmiş dedirtecek, birini ise seveceksin. İşte ondan sonra canın orijinal ve yıkıcı bir bilim kurgu dizisi isteyecek. Sıra dışı, politik, acımasız, surata balyoz gibi inen gerçek distopya dizisi işte burada; yakında Netflix sularında başlayacak üçüncü sezonuyla, Black Mirror. Black Mirror, her sene şok edici hikayeleriyle şöyle bir hayatımıza girip, bize aslında nasıl bir hayat yaşadığımızı ve günümüzden geleceğin farklı dönemlerine doğru bunun alacağı şekli anlatan bir el kitabı. Şunu unutmayın; bir bilim kurgu kitabı, dizisi ya da filmi İngiliz terbiyesi almışsa tadından yenmez. O yüzden, o elindeki Hunger Games ve Divergent DVD’lerini yere bırakıp aşağıdakini izliyorsun, senin ihtiyacın olan bu.
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt2085059
Tripped
İngiliz terbiyesi almış bir zaman yolculuğu komedisi. Tam bir gece atıştırmalığı, iddiasız ama eğlenceli bir dizi. Dr. Who’dan Being Human’a, FAQ About Time Travel’dan Dirk Gently’e kadar türünde oldukça ilgi çekici bir kariyere sahip olan Jamie Mathieson projenin yazarı ve diziyi oldukça güzel götürüyor. Yorgun gecelerde, televizyon karşısında “ruh ikizim de benim gibi sci-fi seviyo” şeklinizi, kucak kucağa “Tripped” izlerken yaparak battaniye altında uyuyakalmak için birebir (fırk).
Imdb: http://www.imdb.com/title/tt4699514
You, Me And The Apocalypse
Oha yine dünyanın sonu! Bu sefer kara komedi versiyonuyla yine bir “son” hikayesi. Bir bankacı, bir rahibe ve mahkum edilmiş bir aktivistin merkezinde olduğu bir grup karakterin on bölümlük hikayesi. Dizinin ilk bölümünde bu arkadaşların hepsini aynı odada dünyanın sonuna doğru 10’dan geriye sayarken görüyoruz ve hemen ardından 40 gün öncesine gidiyoruz. İşte “You, Me And The Apocalypse” dünyanın sonunun ilk açıklandığı günden sona doğru olan kırk günü anlatıyor. Dizi, sağlam twistleri ve dozunda mizahıyla izleyiciden tam not aldı. Özellikle geçtiğimiz yıllarda çekilen “The World’s End”, “This Is The End” gibi filmlerin takipçisiyseniz, aradığınız şey bu.
