Kıyamete gidiş dersleri; ROBOPOCALYPSE (Roman, 2011, Daniel H Wilson)

6339
0
Paylaş:

“Bestseller”ın Türkçe tam karşılığı nedir bilmiyorum ama “kitap marketleri” iyice yayıldığına göre artık “İyisatar” veya “Çoksatar” gibi bir kelime uyarlanabilir bence. “Bilgisayar” gibi tutar mı? Bilemem! Bildiğim; Danile H. Wilson tarafından yazılmış “Robopocalypse”de hikaye bildik ve tanıdık; aklın hikmetine ulaşan bir yapay zeka formu, çok da uzak olmayan bir gelecekte, bütün robotları insanlığa karşı harekete geçirir ve olaylar gelişir. Giriş kısmında, normal insanların nasıl bir anda robotların garip davranışlarıyla “duruma uyandığı”nı okuruz, gelişme kısmında robotlar arabalar aracılığı ile şehirlerdeki insanları avlamaya başlar ve kitabın kahramanlarıyla tanışırız. Ortada beklenmedik bir gelecek yok kısacası.

Wilson’ın herhangi bir Tom Clancy ya da Clive Cussler romanından kurgu, karakter derinliği ya da anlatım olarak hiçbir farkı olmayan bu eserinin en güzel yanı, Terminator serisinin ikinci üçlemesinin bir türlü veremediği, o “post apokaliptik dev savaş” hissiyatına sahip olması. Bu hissiyata sahip olmasının tek sebebi de askeri bir yapay zekâ olan Skynet’in hikayesinin “sivil versiyonu” olması. Yani elimizdeki hiiç ama hiç orjinal bir metin değil. Ama yine de yazar kişinin asıl mesleği “Robotics”, kitabı yazdıran da filmini çekmek üzere yazara gazı veren Spielberg ve DreamWorks olunca haliyle “yahu acaba bu hikâye ile Terminator serisinden kalan açlığımız diner mi?” diye soruyor insan kendine.

Evet tahmin ettiğiniz gibi, kitabı gidip de satın almamın sebebi, Spielberg’in kitabın film haklarını 2014 de gösterime girmesi planlanan bir film olarak çekmek üzere satın almış olması. Eğer, usta son yıllarda el attığı Falling Skies ve Terra Nova gibi dizilerde yaptığı gibi kolaya kaçmaz ve 3D’nin sınırlarını zorlayarak sahneye konunun hakkını veren bir klasik çıkarmak üzere fırlarsa, çok büyük iş olacak Robopocalypse. Zira kitap çok eğlenceli olsa da bir “roman” olarak çok başarılı bir ürün değil ama içinden bir blockbuster çıkarmaya çok müsait, Spielberg de bunu görmüş anladığım kadarıyla.

Hikâye, ülkemizde de Doğan Kitap’tan çıkan ve geçtiğimiz yılların en başarılı post apokaliptik çoksatarlarından biri olan Max Brooks’un Zombi Savaşı ( World War Z ) gibi, günlük şeklinde düzenlenmiş, hatta utanmasam kurgu birebir oradan arak diyeceğim de niyetim kötü değil. Zira ABD’de “zombili, virüslü ve edebi değeri ortalamanın altında bestseller adayları” diye bir furya da var birkaç yıldır ve bunların en çok satanlarından J.L. Bourne’un “Day By Day Armageddon”ı dahil sürüyle kitap günlük formatında. Türkiye’de olayın boyutu henüz “en çok satanların tercümesi”nden ibaret ama amazon.com daki kitap rafında bahsi geçen konularda bir arama yaparsanız neyi kast ettiğimi anlayacaksınız.

Robotları yöneten, insanlığı “kontrol edilebilir sayı”ya indirgeyip doğayı korumayı görev edinen ve kendisine kısaca “yeni tanrı” adını veren Archos isimli yapay zekanın kendi kayıtlarından tutun da, robotların kontrolden çıkmaya başladığı ana tanıklık eden sıradan insanların kameralarına takılan görüntülere kadar tüm kayıtlar savaş günlüğü olarak önümüzde akıyor kitapta. Bu kayıtları toplu halde bulan ve Archos’la savaşan askerlerden biri olan ABD’li Cormack’ın kaleminden tüm hikayeyi okuyoruz. Hikayenin merkezinde, tıpkı Falling Skies’da olduğu gibi, robotlara karşı savaşan Cormack ve küçük birliği var. Bu formatın “İkinci Dünya Savaşı Fransa’sında kasaba kasaba ilerleyen minik ama şirin Amerikan bölükleri”nden beri hiç değişmemiş olması ise artık ciddi sıkıntı verici bu konsepte doymuş olanlar için. Amerika’dan bir senatör kızı, İngiltere’den bir çocuk hacker, Kızılderililerden oluşan direniş ordusu, Japonya’da androidiyle aşk yaşayan asosyal robot uzmanı gibi yan karakterlerin tamamı, robotlarla insanlar arasında yaklaşık üç yıl süren savaşın özeti geçerken tanıştığımız diğer kahramanlar. Dünyanın “batı kulübü”ne üye olmayan ülkeleri ise tabii ki her “bestseller”da olduğu gibi yine beceriksiz ve başarısız, zira Rus, Çin ve Doğu Avrupa ( kitapta aynen bu şekilde belirtilmiş ) orduları, robotlara karşı verilen ilk cephe savaşında yok oluyor kitapta öğrendiğimize göre.

E aşağı yukarı, az çok bir Terminatör yan hikayesi, hafiften Galactica’nın dünyaya çakılmış hali, bolca da bilim kurgu sayabiliriz bu hikayeyi öyle değil mi? Ama nedense kitap bitip de kenara koyarken aklınıza hiç Heinlein, Clarke, Bradbury gibi ustalar gelmiyor. Nedense aklınızda tınlayan ilk üç kelime Clancy, Crichton, Cussler oluyor. Bilmem anlatabildim mi?

Kısacası elimizde muhtemelen iyice üzerinde oynandıktan sonra gişede devleşme şansı yüksek bir çoksatar var. Ama ben bi’ssaniye kenara kayarsanız Spielberg abiye birşey söylemek istiyorum: Hacı, bunun dizisinde büyük ekmek var, bırak filmi sen bir kenara.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.