Radical Noise ile duygular şelale

1313
0
Paylaş:

Yazarlarımızdan Burak Gülgüler, 9 Haziran (yarın!) Indigo’da 20. yıl şerefine konser vermeye hazırlanan Radical Noise ile röportaj yapma fırsatına nail oldu. Yeni EP kaydından Pentagram’a, Sivas katliamı davasından iş hayatına dek birçok soruyu uzun uzun cevaplayan grup üyeleri ile dopdolu bir röportaj gerçekleşti. Paslanmaz Kalem

26 Mayıs sabahı odamda pineklerken Radical Noise davulcusu Emre’den telefonuma gelen mesaj ile irkiliyorum. “Röportajı yarın yapalım, hem prova da var, tüm grup orada olacak, istediğini sorarsın” diyor. 3’te Kadiköy’de buluşmak üzere anlaşıyoruz. Aklımda bir sürü soru var ama önceliği yeniden birleşme ve kaydetmeyi planladıkları EP’ye veriyorum. Grupla buluşmamızın ardından hemen röportaja geçeriz diye düşünürken, bir anda evlilik, çocuklar, iş hayatı, yeni şarkılar hakkında muhabbet ederken buluyorum kendimi; zaman su gibi akıyor ve prova odasına giriyoruz. Grup yeni şarkılarından çok memnun ve sanki ilk kez bir arada çalıyorlarmışçasına heyecanlı. Stüdyo’da dinleme şansı bulduğum “Zaman Geçer” ve “Bu Gece” dinledikten sonra duygular şelale oluyor, “Zaman Geçer”in biz kokan melodisi ve şahane nakaratı aklımda kalırken. “Bu Gece”yi Make A Wish dönemi gaz şarkılarının ve Plan-B yapısının bir harmanı olarak özetleyebilirim. Konser için yaptıkları şarkı listesi provasının bir kısmını daha dinledikten sonra izin alıp stüdyodan ayrılıyorum. E röportaj n’olacak diye birbirimize sorarken email ile yapma konusunda karar kılıyoruz. Eve dönüş yolunda dilimde “Zaman geçer/Ömür biter” diye aklımda kalan şarkı sözü ile ağzım kulaklarımda Beşiktaş vapuruna doğru yol alıyorum.

Lafı fazla uzatmadan, memleketin hardcore devi Radical Noise ile yaptığımız röportajla başbaşa bırakıyorum seni sayın okur. 9 Haziran’da Indigo’daki Hardcore şenliğine seni de bekliyoruz! Burak Gülgüler

 

Bu yeniden bir araya gelme, 20. yıla özel birkaç konser ve EP çıkması ile sınırlı mı olacak yoksa devamı gelecek mi?

Serdar: Aslında yeniden bir araya gelme ve 20.yıl tamamen tesadüf. Müzikal zevklerimiz, görüşlerimiz eskisine göre çok farklı olmasına rağmen, biraraya gelebildiğimiz zamanlar halâ RN olarak aktiviteler yapmak çok hoşumuza gidiyor. Bu sefer grup elemanlarının tekrar biraraya gelişi 20.yıla rastladı.
Şu an için bir gelecek kararı veya sınırı yok. Gündemdeki şeyler, 9 Haziran Indigo konseri ve sonrasında yeni EP’nin kaydı. EP’nin yayınlanması ve dağıtılması gibi konular pek net degil. Ama “bir iki konser verelim, EP’yi de kaydedip noktayı koyalım” gibi bir fikir yok kafamızda. Elemanlar birarada olmaya devam ederse, grup aktif olarak devam eder gibi görünüyor.

Kerem: Aslında bizi bağlayan hiçbir şey yok ve sanırım bir hardcore/crossover grubunda olmanın en güzel yanı bu, yani konserden sonra gruba istediğimizi yapabiliriz :) Gerçekten hepimizin farklı zevkleri, hedefleri ve gelecek planları var ve grup, bu planlarla beraber canımız istediği zaman yürümek üzere “yeniden tasarlandı” desek yeridir.

Yeni EP hakkında biraz detay öğrenebilir miyiz? Kaç şarkı olacak, sözler Türkçe mi?

Kerem: 5 şarkılık bir ep planlıyoruz, üç şarkı Türkçe, ikisi İngilizce. 9 haziran konserinden hemen sonra başlayacağız. 20. yıl şerefine, hani sırf zırt pırt dönüp hiçbir şey üretmeyen gruplardan biri olmamak için niyetlenip başladık. Sonra bir anda beş şarkıya ulaşınca, güzel de bir kimya yakalayınca yapmaya karar verdiğimiz birşey oldu bu EP. Mütevazı, hepimize hala yaşadığımızı hissettirecek bir kilometre taşı kendi tarihimizde.

Grup dağıldıktan sonra birçok proje yaptınız. Possible Mood Disorder, Shiva, Joke for a While, Eskisi Gibi, İhanet Mimarı, Edison Effect, Pigs of the Empire… Bu grupların hiçbirinin uzun soluklu olamamasının sebebi sizce nedir? Radical Noise’da yakaladığınız kimyanın bu gruplarda tutmaması ile mi alakalı?

Kerem: Güzel soru, o zaman uzun cevaba hazır olun :). Kendi adıma şu kadarını söyleyebilirim, hepsini hala çok özlüyorum ve sanırım bir şekilde kafamda Radical’in yerine koydum onları, çünkü bakıyorum da çoğuna Ersin’le beraber girişmişiz.

PMD’de son tişörtümüzü ve kimi albüm içi çizimlerimizi de çizen, artık dünyada da kendini kanıtlamış dostumuz Yıldıray Çınar, Lifelock’tan Alper, Proudpilot’tan Kaan’la beraber çalmıştık.

Edison Effect zaman zaman Ersin ve Sinan’ın da katılıp çıktığı bir nevi “Lifelock + Radical Noise” hibridiydi.

Arkasından Tanker’i kurduk, Nitro’dan Burak ve Paslanmaz Kalem’den Ozan, Ersin ve ben. Aslında bu grubun da kaydedilmemiş çok güzel şarkıları var. Hatta daha komiği bu isimde bir yerli bir de yabancı yeni grup var sanırım şu an :)

Pigs Of The Empire’da zaten Paslanmaz Kalem’in özeti gibi, şu an Ozan Sarı ve Mert Yıldız burada yazıyor, My Garden’dan Serhat Bektaş davul çalıyordu. Herhalde Melvins ve Unsane’i Candlemass ve Celtic Frost ile buluşturan çok deneme yoktur, güzel projeydi.

Tek içimde kalan, yukarıdakilerin hiçbirisine adam gibi bir kayıt yapamamış olmamızdır, sırf bu bile aslında çok şey söylüyor bu grupların neden devam etmediği hakkında. İnsanlar ne kadar süper, arkadaşlık ne kadar iyi olursa olsun, ki yukarıda saydığım insanları kardeşim sayarım; bir grubu hep sonraki seviyeye taşıyan bir güdü, ittirici bir kuvvet, kilit bir eleman olmalı. Radical Noise’un bence bu anlamda bir Emre Şahin’e sahip olması çok büyük avantajdır. RN’nin bileşik kimyasının özel olduğunu kabul etmekle beraber – bazen hala bu kadar çok zıt kafalara sahip adamların nasıl beraber üç albüm yaptığına inanamıyorum – Emre Şahin nam-ı diğer Pedro Loco ve onun grubu motive etme yeteneği bence RN’nin bu kadar uzun ömürlü olmasının en önemli sebebi. Bir de sahne kimyası çok önemli tabii. Radical Noise’un konsere geleni kendisiyle beraber altıncı eleman haline getiren bir büyüsü var, bu da bizim zamanla konserlere gelenlerle beraber oluşturduğumuz birşey sanırım.

Beni geçelim, asıl Ersin çok önemli işler yaptı. Shiva ve Joke For A While projelerini çok başarılı buluyorum. Teknik olarak başka bir ülkede bugün Shiva’nın çok popüler bir grup olması gerekirdi. Ama bildiğiniz gibi bu işler özellikle de Türkiye’de  “yerüstü”ne çıktıkça biraz da doğru zamanda doğru yerde olma işi. Aslında bugünlerde birileri el altından hiç yayınlanmamış albümlerini piyasaya sızdırsa iyi olur, millet biraz iyi icra edilmiş “Türkçe punk rock” dinlemiş olur. İhanet Mimarı da Ersin, Emre ve Serdar’ın çok sevdiğimiz Hasret’e tribute projesiydi. Hasret’in albümü de tıpkı Shiva’nınki gibi bu ülkede kaybolup gitmiş güzel işlerden biri..

Bugün için Emre şu an Turmoil ve Loverdrive’dan elemanlarla beraber Hellmaster isimli bir stoner/sludge projesi yapıyor, Serdar’ın Proudpilot ve Sakatat’dan elemanlarla bir crustcore projesi var, Ersin ve ben de Eskisi Gibi’ye devam ediyoruz.

Emre’nin Deli Kasap’a “dağıldıktan sonra insanlar bizi daha çok sevdi galiba” diye bir demeci var. Grup aktifken beklediği değeri görmüyor muydu?

Emre: Samimi olmak gerekirse, üzerinde çok kafa yorduğumuz Plan-B daha piyasaya çıkmadan ben yurtdışına yerleştim. O dönem bu albüm tam anlamıyla gümbürtüye gitti. Arada yaptığımız bir iki konser çok iyi geçmiş de olsa bunlar bizi geçici olarak canlandıran elektro şok etkisinden öteye gidemedi. Bu cümlemi açmam gerekirse, sevilmemizin nedeni dağılmamız değil bilakis 2000 yılından sonra sert soundları dinleyen insanların artması ve Youtube sayesinde insanların bizi keşfetmesi oldu. Eminim, şu an bizi dinleyen yaptığımız işleri sevenlerin %70’i bizi canlı izlememiştir. Son soruna gelince, aktifken beklediği değeri kesinlikle görüyordu fakat bu kitle o kadar küçük idi ki, konserler çok eğlenceli geçse de bir süre sonra hep aynı kişilere çalmak ve o dönem ki saçma sapan mekanlarda, deli saçması adamların yaptığı konserlerde çalmak biraz da olsa bizi yordu. Bir çok konsere (şehir dışı dahil) bırakın para almayı cepten vererek gittik. Şikayet anlamında değil bu söylediğim, ama bir de bunun üzerine konserde iğrenç ses tesisatı ve beceriksiz organizasyonla karşılaşınca açıkça hayal kırıklığı oluyordu. Bu anlamda, aktif olduğumuz dönemler kanımca bizi çok yordu.

Kerem: Emre’nin bahsettiği dönem 1999 ve öncesi sanırım. O çağlarda bir hardcore/punk grubunu yürütmek, hele de soundunda metal sosu bol bir grubu yürütmek o kadar zordu ki. Ne punklara ne metalcilere tam yaranamadığın, ama her iki türden de bir sürü arkadaşının olduğu, “hardcore” kelimesini herkesin bir porno türü sandığı, kimsenin dinlediği şeyi anlamadığı, mekanların konsere verirken “lan” diye bir daha düşündüğü bir grubun olduğunu düşün. Kendimizi evimizde hissettiğimiz Kemancı gibi yerler hep vardı ama çoğu mekandan “acaba mekan sahipleriyle kavga çıkacak mı” kaygısıyla konsere giderdik, daha ilk rifte başlayan pogoyla iptal olan konserimiz var, o kadar diyeyim. O zamanlar yükün çoğu da Emre’nin sırtındaydı, grubun unofficial menajeriydi adam. O yoklukta Emre, Sinan ve Serdar’ın herkese kendi sevdikleri grupları kasetlere çeke çeke, insanları ikna ede ede müzik dinlettiği bir dönem bence, çok büyük emek var o dönemde. Heryere gidip, bir kişiye de olsa ( Erdem naber? :) ) bin kişiye de olsa aynı performansla çalarak, yani yemek ayırmayarak tanıttık kendimizi; görmeyenin de gözüne soktuk. Herşeye rağmen ve yine Emre’nin çabalarıyla KOD Müzik, Zihni Müzik, Hammer Müzik bize albümler yaptılar, çok güzel konserler verdik ve başta Yıldıray Çınar ve Pitbull olmak üzere dostlarımız sayesinde klipler çekerek insanlara ulaşabildik. Sonra bir anda Hammer Müzik’ten Plan B çıktı, Emre gitti, herif gittikten sonra Radikal gazetesi röportaj için aradı, Hammer Müzik bize Rock Market’i ayarladı. İnternet yayıldı, dinleyiciden gelen tepkileri birebir olarak görmeye ve dinleyenlerin gerçek sayısını ölçebilmeye başladık, işler cart diye tersine döndü. Yani on yıllık uğraşın meyvesi kendisini ikinci on yılda göstermeye başladı ama Emre o sırada gurbetteydi. Onsuz verdiğimiz iki Sold Out/Taksim konseri var; birinde bile olsaydı Almanya’ya gitmez, askere giderdi diye düşünüyorum hala hahaha.

Radical Noise  bugün kurulsa sizce neler farklı olurdu? Yeni yerli grupların birçoğu enstrümanlarına hâkim, fırsatlar ve kayıt olanakları çok daha fazla, Radical Noise yine de  bir şekilde aralarından sıyrılabilir miydi?

Kerem: Bakalım, EP “aradan syırılırsa” bu testi geçmiş sayarız kendimizi :)
Serdar: Soruyu anladığımdan emin değilim :) Ama RN diğer gruplarla bir yarış içinde olmadığı için aralarından sıyrılma gibi bir kaygısı olmadı hiç :) Biz hep kendimizi tatmin için müzikle ilgilendik. Zaten Türkiye’de ekstrem müzik piyasasının çapı belli, aradan sıyrılma gibi kavramlar pek söz konusu değil bence. Enstrümanına hâkim olma, kayıt olanakları, fırsatlar gibi şeylerin grupların daha güzel şeyler üretmesine sebep olduğunu sanmıyorum. Soundu da iyi olsa, gitarı da çok güzel çalsa kötü grup hala kötü grup. RN bugün kurulsaydı, demosunu iki saatte 4 kanal kasete kaydedip, yarım saatte miksleyip bitireceğine daha düzgün bir kayıt yapardı. Ama içeriği fazla değişik olmazdı diye tahmin ediyorum. Zaten elemanların bugünlerde diğer gruplarıyla yaptıklarına bakarsak çok farklı birşey görünmüyor bana. Ayrıca Kerem’in dediği gibi EP’den sonra ne kadar sıyrılacağımızı hep beraber göreceğiz :D AYRIL DA GEL RADiKAL! :D

2001’de dağıldığınız zaman grup için zirve denilebilecek bir noktada bıraktınız; dolu konserler, şarkılara eşlik eden seyirciler (Sold out konserleri özellikle). O dönem grup dağılmasaydı şu anda bazı şeyler daha farklı olabilir miydi?

Emre: Samimi olmak gerekirse, grup 99’da Plan-B kaydından sonra bitti. Bunu ben gittim diye söylemiyorum. Tuna elinden geleni yaptı ama işler yürümedi, ama bizim müziğe yaklaşımımız bu kadronun arasındaki kimya ile alakalı . Tek derdimiz parsayı toplamak olsa, Sinan’ın ABD’den dönmesini beklemez yerine gitarist alır ve konserlere devam ederdik. Özellikle 2002-2008 arası öyle teklifler aldık ki bazıları gerçekten adamın aklını çelebilecek tekliflerdi. Grup dağılmasaydı ne olurdu en ufak bir fikrim yok. Grup dağılırken hepimiz 25 yaşın altında, karakteri oturma eğiliminde olan toy gençlerdik. Bence 30’lu yaşlara dek grupsuz kalmak ve onun özlemini kalbinde büyütmek en iyisi oldu. Nerden bilebilirdik ki kalbimizde damlaya damlaya biriken bu özlem, 2012 yılında güzel bestelere dönüşecekmiş. Şu an birbirimizi daha iyi anlıyor, müzikal olarak aşırı farklı yönlere de gitmiş olsak hepimiz aynı notayı basıyoruz.

Kerem: Tabii ki herşey farklı olurdu, şu an hiç yeniden toplanmamış ve unutulup gitmiş olabilirdik! Hahaha şaka bir yana, geçmişte olup bitenler artık umurumda değil, tercihler o yönde oldu ve zaman geçti gitti. Şimdi hayatımızda yeniden buna ihtiyacımız varmış ki bir aradayız. Önemli olan da bu :) Ama bu arada hatırlattığın için teşekkürler, yukarıda da bahsettiğim gibi o dönem Sold Out / Casablanca’daki konserler efsaneydi. Orada olan herkesi 9 Haziran’da İndigo’ya bekliyorum, gelin ve hala yaşadığınızı gösterin!

RN olarak ayrı olduğunuz bu dönemde hayata ve müziğe bakışınıza dair neler değişti?

Emre: Grubun 3 elemanı yurtdışında yaşadığında, sanırım her birimiz deplasmana giderken otobüsü taşlanan konuk takım psikolojisindeydik. Yalnızlık, bilinmezlik, olası galibiyetin büyük çoşkusu gibi etkenler, sanırım Türkiye’de yaşayabileceklerimizden çok daha fazlasını öğretti bize. En azından ben artık her türlü yemeği yapabiliyorum. Hayata bakış her gün değiştiğinden ve bu devam ettiğinden yorum yapmak zor. Kendi adıma şunu öğrendim: Vites düşür! Geçtiğin yoldaki manzarayı izle tadını çıkar! Hızlı da gitsen yavaşta gitsen yol aynı yere gidiyor. Arada ne yaptığın sana kalmış. Bir de ihtiyarlığın etkisi ile sevdiklerimle daha çok zaman geçirmek, onlarla güzel şeyleri paylaşmak daha önemli hale geldi.

Kerem: Genel anlamda yaşadığımız dünyaya yönelik muhalif bakışımız hala aynı, müzik yaparkenki ruhumuz hala aynı; tek fark sanırım çok daha kendimizin farkında olmamız. Neyi yapıp neyi yapamayacağını bilmek, sınırlarının farkında olmak bir insan için çok önemli. Çünkü, o aşamadan sonra diğer insanlarla etkileşime geçip sınırlarımızı zorlayabiliyoruz, müzik de bu aşamada çok etkili bir yol.

Plan B’nin ardından dağıldıktan sonra nasıl hissettiniz? Herkes bir yerlere gitti Kerem ve Ersin burada kaldı sizin için nasıldı bu süreç? Ek olarak grup dağılmadan önce o dönem Engin/Ersin/Kerem 4. albüm için şarkı yazmaya başlamıştınız, o şarkıları EP’de kullanacak mısınız?

Kerem: O dönemin filmini çeksek aslında çok güzel bir Barış Bıçakçı romanı olur, özel ve güzel günlerdi:). Ersin ve Engin’in bestelerinden oluşan ve Plan B’nin devamı gibi tınlayan 6-7 yeni şarkımız vardı, tamamı Türkçe’ydi, vokalleri, düzenlemeleri herşeyi bitmişti fakat sonra grubun ne şekilde devam edeceğine dair planlar fazla komplike hale geldi ve yürümedi.. Bu arada o şarkıları bu sene oturup baştan dinledik ve eledik. Sadece onları değil, herkes eteğinde ne varsa döktü bu on iki yıl içinde biriken ve sonuçta daha önce Edison Effect ile sahnede çalıp son halini verdiğimiz A Better Day To Come dışında eski bir şarkıyı tamamen kullanmamaya karar verdik. Ama araya sıkışmış güzel rifler ve fikirler var, onları yeni şarkılarda, EP’de ve eğer olursa sonrasında yer yer duyacaksınız.

Eski bas gitaristiniz Engin nasıl ne yapıyor?

Kerem: Hiçbir fikrim yok. Umarım, mutludur iyidir ve keyfi yerindedir.

Gökalp – Pentagram birleşmesini nasıl buldunuz. Pentagram albümünü beğendiniz mi?

Emre: Daha iyisi olamazdı, bir taşla iki kuş! Hem Climb Hem de PENTAGRAM sevdiğimden, ikisini birlikte duymak eşsiz bir durum. Yeni albüm teknik anlamda şöyledir böyledir, ama bu ay Headbang’te yazdığım gibi (Haziran sayısı) yılların birikimi, tecrübe notalara dökülmüş. Bir sonraki muhteşem albümün gelişini müjdeleyen yavru müjde olmuş.

Kerem: Ben beğendim. Bunun bir geçiş albümü olduğunu, asıl bombayı sonraki albümde patlatacaklarını düşünüyorum. Apokalips, Geçmişin Yükü ve Doğmadan Önce hala dilimden düşmüyor, mükemmel şarkılar.

Make a wish’in sözlerini okuduğunuz zaman şu anda nasıl hissediyorsun? Work Hard, Get married, Save Money, Buy your own grave. 15 sene önce  kendini bu noktada görüyor muydun kariyer iş, evlilik olarak? 21-22 yaşındaki grup elemanı bugün gelse, “reyis davayı satmışsın ne iş?” der miydi?

Kerem: Aslında cümleyi oradan çekip çıkarırsan sanki ben “evlenmek ve çalışmak kötüdür” demişim gibi bir sonuç çıkıyor. Ama şarkının konseptine, ne demek istediğine bakarsan, asıl sorunun yaptığın tercihlerinle hayatını ne için geçirdiğin olduğunu görürsün.

Şimdi kapitalizmin küreye yayılışının öyle bir aşamasındayız ki bugün, insanların iş ve özel hayatlarındaki sorumluluklarından artan zamanlarında saklandıkları “comfort zone”larının, sistemin çürük yanlarına karşı yapabileceklerini “görmezden gelebildikleri” birer uyuşturucuya dönüştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Burada yaşadığımız dünyayı kapsayan baskın kültürün daha “güzel günlerinde” sistemin tam ortasında “kalmış” insanlara yaptığı telkin şuydu; “Sen evlisin, barklısın, vergini ödüyorsun, zaten bütün gün çalışıyorsun, topluma bu şekilde katkını yapıyorsun, daha fazlasına ne zamanın yeter ne de gerek var”. Tarihe bakarsanız işçiler, köylüler ve toplumun “dibinde” kalmış diğer kesimlerin ezildiğini onlara anlatanlar, dünyayı değiştirmenin teorilerini kuranlar hep onlara göre sosyal ve toplumsal gelişi ve gidişi inceleyebilecek vakti olan orta sınıf ve üst sınıf mensuplarının çocuklarıdır. Bu anlatıcıların önünü kesmek için sistem orta sınıflara bir “kefen” biçti ve bu kefenin yırtılmaması için elinden geleni yapıyor, Make A Wish bir şarkı olarak aslında bunu anlatıyor. Günümüzde de bu sınıfın içinde toplumsal dönüşüme katkı sağlayacak “zeka”ların kendilerini “comfort zone”larda harcaması, hali hazırda kapitalizmin rakipsiz kalması için zorunlu, artık bu sistemin bırak kendi muhaliflerini, kendi kötü yanlarında reform yapmak isteyenlere bile tahammülü yok. Dolayısıyla orta sınıflara biçtiği kefenler de daha çeşitli. Aslında güzel bir konu bu, belki Make a wish’in devamını da yazarız. Dizi furyası, bilgisayar oyunları, dini merkezine alan post – post-modern politik akımlar ve daha bir çok yeni uyuşturucu var bahsedilecek..

21-22 yaşındaki grup elemanı bana “davayı sattın reis” diyebilir, eğer tartışmayı seviyorsa. Kendi adıma çalışmak zorundayım çünkü başka bir gelir alternatifim yok ama bunu yaparken önemli olan çevremizi etkilemek, onu dönüştürmek, aydın kimliğimizi korumak ve yazıp çizmeye, müzik yaparak “kefen”de kalmamaya çaba göstermek, akşam eve gidince, öğle molasında, gerekirse kaytararak, yolda durmadan okumak, yazmak, paylaşmak, üretmek; TV, konsollara ya da PC ye kilitlenmek yerine… Elimden geldiğince buna çalışıyorum. Benim kafamda asıl işim hep müzik ve yazmak aslında, sadece bununla yaşamımı kazanmam şu an için mümkün değil, diğer herşey hayatımı idame ettirmek ve oğluma iyi bir gelecek sağlayabilmek için. Belki bunun da güzel bir yolunu bulurum ileride :)

Çığlık şarkısında Sivas katliamını işlemiştiniz. Davanın zaman aşımı ile sonuçlanması hakkında neler düşünüyorsunuz?

Emre: Şaşırmadım. Hak ettiğimiz ne varsa aldık. Bize layık olan yaşam ve yönetim bu sanırım. Tek sorun ise, iktidarı desteklemeyen kesimin tüm bu olan bitene oldukça beceriksizce, belki de korkudan dolayı yetersizce bir duruş sergilemesi. Klasik siyaset bilimi çerçevesinde, sağ ve sol tanımlarının eskisi gibi net olmadığı, sert köşelerinin yuvarlaklaştığı bir dönemde halen sağdan ve soldan bahsetmek ne kadar doğru olur bilmiyorum, ama %80 ‘i muhafazakar ve sağ partilere oy veren bir ülkenin siyasal ve sosyal hayatında bir dengesizlik yarattığı aşikar. Hele bu yüzdeye dahil değilseniz günlük yaşam pek de keyifli olmuyor.

Kerem: Ben kendi adıma, artık bu tür şarkılar yazmak zorunda kalmayacağım bir ülke, dünya hayal ediyorum. Ama sadece hayal edebiliyorum, görünen durum o ki, yakında o hayali kurduğum için kendimi hapiste de bulabilirim. İnsanları yakmanın ne kadar “ilkel” bir davranış olduğunu geçtim, bu fikirlerle körleşmiş kitleleri yönetenlerin elinde teknolojinin son harikalarıyla ülkeleri de yönettiği bir çağa girdik maalesef, bilmem buradaki ironiyi görebiliyor musunuz? Dünyanın en gerici kuvvetleri, insanlığı yepyeni bir faşizm modeline hapseden teknolojileri, yeni teşhir, izleme, takip ve cezalandırma sistemlerini kontrol ediyor, kendi adaletlerinin “ileri” versiyonunu insanlara resmen pazarlıyorlar. Bir bilim kurgu fanı olarak toptan hayatımızın Philip K Dick’in Minority Report hikayesi ile The Man In The High Castle romanı arasında bir “şekle” bürünmüş olmasına katkıda bulunmuş olan herkes için yeni bir şarkı yazmalıyız aslında..

Beğendiğiniz takip ettiğiniz yerli gruplar hangileri? (Konserde beraber çalacaklarınız dışında)

Kerem: Hahaha önlemini almışsın ama yazmazsam olmaz. Şu sıralar favori grubum bariz Chopstick Suicide… Ek olarak uzun yıllardır bir kayıt yapamamış olsalar da Lifelock ve Never Reach Home elemanlarının yeni projesi Lecture çok sağlam gruplar. Bu gruplardaki adamlar bu müziği gerçekten hissediyor ve bu beni çok derinden etkiliyor. Bu üçlü dışında Decaying Purity, Replikas, Second, Kafabindünya, Pentagram, Çilekeş, Haossaa, Ketum, Redd şu sıralar zevkle dinlediğim gruplar..

Bir albüm kayıt sürecine yada konser dönemlerine ait komik bir anınız var mı?

Kerem: Komik anıları böyle yazınca komik olmuyor yahu, en azından ben anlatmayı beceremiyorum ama yıllardır aklıma geldikçe gülme krizine girdiğim anlardan biri, 95’de grupla sahneye ilk çıktığım saniyede heyecandan ne diyeceğimi unutup Kemal Sunal taklidi yapmam. Ne akla hizmet yaptım bunu hala bilmiyorum. İşin komiği onun kaset kaydı da var, bir yerlerde bulup yok etmem lazım. Aynı konserde – Kadıköy açıkhavada düzenlenen bir Avrupa şenliğiydi sanırım – bir amca gelip Emre’nin alnına para yapıştırmıştı, ben orada sahneden düşmüşüm zaten gülmekten.
Serdar: Ben çok kısa bir tane anlatayım. 90’lardaki konserlerimizden birinde konserin ortasındayız, bir şarkıyı bitirdik, seyircilerden biri sahneye çıktı, bana “Nirvana calmayacak mısınız?” dedi, ben hiçbir şey soyleyemedim, kem küm bile edemedim. O anda videom çekilseydi şimdi Youtube’a “mala bağlayan adam” ismiyle konulurdu :)

Emre: Bursa konserinde de bis te Cradle of Filth diye tempo tutmuştu seyirci. Efsane bir kafa :)

Çok çok teşekkürler, iyiki varsınız.

Kerem: Sağolun gençler, duygular şelale :) Siz de iyi ki varsınız.

Fotograf: Benan Erdoğan

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.