ÇAĞLAN TEKİL konuştu, KARA KUTU açıldı…

3563
1
Paylaş:
Çağlan Tekil Röportajı - Paslanmaz Kalem

Laneth, Non Serviam, Headbang… İsimler farklı ancak arkalarındaki beyin aynı: Çağlan Tekil. 20 küsur senelik bir misyonun ardındaki isim kendisi. Birçok dergi geldi geçti, birçok kişi havlu attı, geriye bir tek o kaldı. Bu nedenle Çağlan Tekil Türk metalinin yaşayan, canlı anıtıdır diyebiliriz.

Ancak Çağlan Tekil’i yalnızca metal müzikle sınırlarsak haksızlık etmiş oluruz. Go dergisi ile başlayıp günümüzde BLUE Jean genel yayın yönetmeni olarak sürdürdüğü bir de popüler müzik kariyeri var. Biz de hazır BLUE Jean yepyeni bir format ile karşımıza çıkmışken, kendisiyle hem bu konu, hem de kariyerinin dolambaçlı ve zorlu yolları hakkında bir röportaj gerçekleştirelim istedik. O da bize güzel bir jest yaparak daha önce hiçbir yerde görmediğiniz arşivlik fotoğraflar paylaştı (en altta). Her zamanki Çağlan Tekil samimiyetini her satırda hissedebileceğiniz, harika bir söyleşi çıktı ortaya…

Selam Çağlan, uzunca bir röportaj bizi bekliyor. hazırsan ilk soruyla hemen başlayalım. İlk olarak, gençlik ve müzik odaklı bir dergi olarak bilinen BLUE jean’i kültür-sanat içerikli bambaşka bir formata taşımaya neden / nasıl karar verdin?

BLUE Jean bir teenage müzik dergisiydi. Hedef kitlemiz yaş itibariyle kağıda basılı yayına pek aidiyet hissetmiyor, dijitali tercih ediyordu. Dergiyi alanlar da daha çok poster ve sticker için alıyordu. Biz kağıttan dergi okumayı tercih eden bir okuyucu istiyorsak hitap ettiğimiz yaş grubunu büyütmeliydik. Öte yandan Türkiye’de yetişkinler için yapılan müzik dergilerinin uzun ömürlü olmadığını da biliyoruz. Bu nedenle hem bize, hem okuyucuya cazip gelecek bir format üzerinde çalıştık ve BLUE jean ortaya çıktı.

Bundan böyle her sayı konuk yazarlarla mı devam edecek? Derginin geleceğiyle ve kadrosuyla ilgili aklında bir plan var mı?

Bundan böyle konuk yazar ağırlıklı bir formatta ilerleyeceğiz ama her sayıda Doğu Yücel ve Çetin Cem Yılmaz gibi eski BLUE Jean ekibinde de olan isimlerin yer almasına gayret ediyorum ve edeceğim.

Benzer formattaki dergilerin okuyucularına ulaşmak ve 30+ insanlara yeniden BJ aldırmak konusunda endişelerin var mıydı? İlk 2 sayıda beklediğiniz ilgiyi bulabildiniz mi?

Öncelikle hedef kitlemizi 20+ olarak tanımlıyorum. Eski BLUE Jean okuyucularını kazanmak gibi bir gayretimiz yok, okurlarsa ne ala. Biz yenilenmiş gibi görünsek de aslında yeni bir dergiyiz artık. Okuyucu olarak bizi yeni keşfedenler vardır ve olacaktır. Beklediğimiz ilgiyi bulduk ama satış konusunda henüz elimizde sadece ilk sayının verileri var, o da tatmin edici düzeyde.

Peki derginin eski okuyucu kitlesinin yeni formata tepkisi ne oldu, dergiyi sahiplenmeye devam mı ettiler, yoksa size kırgınlar mı?

Sert tepkiler aldığımızı söyleyebilirim, bu tepkide de haklılar. Benim de dergim elimden alınsa ben de kızardım. Öte yandan Nisan ayından itibaren iki ayda bir eski BLUE Jean formatında, poster ve sticker ağırlıklı bir dergi yayımlamayı da düşünüyoruz. “Blue Jean Özel” adı altında çıkacağı için bu süreçte iki dergi karıştırılmasın diye açıklamayı geciktirdik.

İnternet dergiciliği hakkında neler düşünüyorsun? Gelecekte bu yönde çalışmaların olacak mı?

Ben hala kağıda inanıyorum ve kağıttan okumayı seviyorum. Müziği de plak ya da cd’den dinliyorum zaten:) Yani internet dergiciliği başka bir alan ve bu alanda zaten doyurucu yayınlar var. Gelecekle ilgili kafamdaki tek şey Laneth ve Non Serviam arşivlerini dijital ortamda paylaşmak. Bütün röportajları ve yazıları, perde arkaları ve kullanılmayan fotolarıyla birlikte. Ama tabii uzun vadeli bir plan bu, tembelim her şeyden önce.

BLUE jean’in ücretsiz eki olarak yayına başlayan Headbang’in ondan ayrılıp, hatta bazı sayılarda onu aşıp uzun süredir devam eden bir dergiye dönüşmesindeki başarının sebebi sizce neydi? Ülkemizin rock/metal müzik camiası daha mı sadık ve sahiplenici? Yoksa pek çok yayında haber şansı bulan pop müzik ve türevlerinin aksine Headbang’in alternatifsiz olması mı buna sebepti?

Bu alandaki boşluk başlıca sebep. Bir de doğru zamanda oldu sanırım, hali hazırda zaten Blue Jean’den gelen okuyucusu da vardı, onun da etkisi oldu. Bunlar bir yana rock/metal dinleyicisi daha sahiplenici ama bu sahiplenici tavrın devamlılığı yok maalesef.

Headbang rock/metal dergisinin şu an piyasadaki tek müzik dergisi olması iyi mi kötü mü? Bu konuda umutlu musun yoksa endişeli mi? Müzik dergilerinin bir bir kapanmış olması konusunda ne düşünüyorsun?

Tabii ki kötü. Her ne kadar dijital dünya basılı medyayı öldürdü deseler de Almanya’da sırf metal içerikli 10 dergi var, tüm türlerle 25-30 taneyi buluyor. Şaka gibi. Müzik bizim için bir yaşam biçimi ama bu ülkenin yüzde 95’i için fonda sessizliği bozan bir ses sadece. Bu ülkede albümler de satmıyor, konserler de dolmuyor, haliyle dergiler de uzun ömürlü olmuyor.

Bir yandan ana akım basılı yayın organı yöneticiliğini yürütürken bir yandan da yer altı rock/metal gruplarını yazmak zor olmuyor mu? Zaman zaman taviz vermek, hatta kendinle çelişmek zorunda kaldığını hissediyor musun?

Hiç çelişmedim çünkü büyük bir medyaya bağlı olsak da hala alternatif ve marjinal bir iş yapıyoruz. Bu konuda hiç üzerimizde baskı hissetmedik, ki kapaklarımızda ters haçlar da yer aldı, satanist gruplar da. Zaten Metal Hammer, Rock Hard gibi dergiler de büyük holdinglere bağlılar, bir fark yok:)) Bu ülkede önce yerin üstü olabilsin ki yer altı da olsun diye düşünüyorum, bu nedenle yayımlayana değil, içeriğe bakmak lazım.

Laneth / Non Serviam / Headbang… Sert müzik janrı içinde üçünü bir çizgi olarak düşününce Çağlan Tekil’in neredeyse klana dönüşmüş ekipleriyle uzun ömürlü projeler yarattığını görüyoruz. Artık oldukça tecrübe kazandığın da ortada. Bu tarz bir maceraya girerken neyi hedefliyorsun, ekibi kurarken nelere dikkat ediyorsun?

Açıkçası direkt bodoslama dalıyorum, ne hesap kitap yapıyorum, ne de ekibe birilerini düşünüyorum:) Laneth de, Non Serviam da, Headbang de uzun ömürlü projeler oldular ama öyle olsunlar diye hesaplanarak yapılmadılar, kendi kendilerine ayakta durdular. Laneth’in ilk sayısını tek başıma yaptım, logoyu ve sayfa tasarımlarını Polat Bayraktarlar yaptı. İkinci sayıda o dönem yakın arkadaşım Metalium’un basçısı Hakan Savaşer’in kız arkadaşı Zarife Öztürk “ben de yazmak istiyorum” dedi, ilk sayıda konser fotolarını zaten o çekmişti, yazılarıyla da var oldu. Verdiğimiz iletişim posta kutusuna ilk sayı sonrası sadece tek mektup geldi, o da Kerim Tunçay’dandı. “Okudum, beğendim, ben de yazmak istiyorum” dedi, ok dedim, en uzun ömürlü yazarımız ve arkadaşım oldu. Sonra Güneş Gençlik’ten tanıştığımız Süreyya İzgi ve Aysın Önen geldiler, Maruz Müşkül’e biz gittik, neyse ki hemen kabul etti, zaman içinde Özlem Kumrular, Aybeniz Esen, Ankara’dan Zeynep Akyol ve Beyza Yazıcıoğlu, çok sonraları ise 64’lerden Murat Adanç filan dahil oldu. Bu saydığım isimler içinde Laneth öncesi tanıdığım yegane isim Polat’tı, hepsiyle zaman içinde tanıştık. Non Serviam’a bu isimlerin bir kısmı yazdı, bir kısım yazarsa yeniydi. Serhat Bektaş mesela, Avantgarde Magazine’i çıkartıyordu, kalemi harikaydı, ben teklif ettim yazar mısın diye. Aylin Aslım’la beni Tolga Akyıldız tanıştırdı, Tolga’yla da GO dergisinden tanışıyorduk, ikisi de sabit Non Serviam yazarı oldular. Doğu Yücel İzmir’deydi, Yücel Müzik’in sahibi Yücel tavsiye etti, yazdırdık. Headbang içinse o dönem etrafımda kim varsa onlarla giriştik maceraya:)

Birçok derginin yönetimini yaptın. Ve bu dergilerin her biriyle de ilklere imza atıldı. Şu ana dek bu dergilerde yapılan röportajların ya da makalelerin senin için en özel ve unutulmaz olanları hangileri?

Laneth’te en unutamadığım röportaj Death Project’ten rahmetli Serhat Adalı ile yaptığımız röportaj. Kerim’le beraber Galata köprüsündeki Kemancı’ya götürmüştük Serhat’ı ve içerek, dertleşerek, paylaşarak, harika bir röportaj yapmıştık kendisiyle. Yine Laneth’teki Dynamo yazılarımı da severim. Non Serviam ve Headbang’den aklıma bir şeyler gelmedi. Sebebi de bence şu; Laneth’i yaparken aile evinde, odamda, küçük dünyamda, az kasetim, bolca posterimle çok yalnızdım ve depresif bir ruh halindeydim. En ufak mutluluklarımı bile yazıya dökerken coşuyordum, çok seviyordum yazmayı ve bunları paylaşmayı. Biliyordum ki okuyanlar da en fazla birkaç yüz kişiydi. Zaman içerisinde kitle çoğaldı, ben sosyalleştim, artık samimiyetimi yitirdim belki de. Tıpkı Anathema gibi. Bir şeyler kazandım ama kazanırken de bir şeyler yitirdim maalesef.

Laneth dergisinin dinleyiciye kazandırdığı en önemli şeylerden biri açık fikirlilik olsa gerek. Metal dinleyicisine farklı türler dinlemenin hatta pop yıldızlarına hayran olmanın hiç de kötü bir tarafı olmadığı gerçeğini aşıladın. O dönemin metal müzik dinleyicisi ile bugünkü metal müzik dinleyicisini kıyaslayabilir misin? Sence dinleyici hala kendi içine kapalı mı?

Aslında amacım bu değildi en başta. Hatta Laneth’in ilk sayısındaki baş yazım “Bu dergide asla Mötley Crüe, Guns N Roses gibi laga lugalar olmayacak” diye başlar. Death metalciliğin zirvesindeyim o yıllar, tavizsizdim:) Metale ilk başladığımda da Duran Duran kasetlerimi kırmıştım, çok salakmışım. Hatta Hey dergisinde metali göklere çıkartan, popu yerin dibine sokan okuyucu mektuplarım da yayımlanmıştı. Zamanla metalci, popçu, cazcı gibi kavramların yerine müziksever tanımını içselleştirdim, deli gibi Possessed dinliyordum ama ne zaman radyoda ya da TV’de Snap, Madonna, Frankie Goes to Hollywood çalsa sesi açıyordum. Neden bir türe bağlı kalmalıyım diye düşündüm. İlk metale başladığımda neredeyse 1 yıl boyunca sadece Iron Maiden dinledim. Çocukluk arkadaşım Barış Tarımcıoğlu babası milletvekili seçilince Ankara’ya taşınmıştı, Hey’deki mektubumu görünce yıllar süren kopukluktan sonra bana yazmıştı, o da Maiden’cıymış ve Hazy Hill diye bir grup kurmuş. “Ufuk (Önen) diye biriyle tanıştım, süper herif, grubuma alıcam” diye mektuplar yazıyordu bana:) Bir gün bana “Iron Maiden’ın Bruce Dickinson’dan önce de bir solisti vardı biliyor musun?” diye yazdı. Şaşırdım, benim için o dönem Iron Maiden tarihi “Powerslave” albümü ile başlıyordu. Henüz “Seventh Son…” albümü bile çıkmamıştı, sene 1987 filan. “Burada Dorian Grey diye bir dükkan var, Iron Maiden plağı satıyor, hem de ilk döneminden konser albümü” dedi. Hayatımda İstanbul dışına çıkmamıştım, aileme yalvardım, lütfen Ankara’ya gideyim diye. Beni 1 hafta Barış’ın yanına yolladılar, plağı da aldım tabii; “Maiden Japan”. Pikabım yoktu ama olsundu. İlk iki albümü bana Barış çekti, vuruldum resmen. Paul DiAnno hastası olmuştum, İstanbul’a dönünce Beyazıt’ta Manav İsmail’den o dönemin parası ile 11 bin liraya “Killers” plağını satın aldım. Ankara’dayken Barış “Olm bak Maiden iyi güzel de başka gruplar da var” deyip “Hell Comes to Your House” isimli bir compilation verdi bana. Orada ‘Creeping Death’ ve ‘Blood of My Enemies’i dinleyince çarpıldım haliyle. Böylece dinleyici olarak müzikal yelpazem genişledi. Mesela Kerim Tunçay da 1991 senesiydi sanırım, sadece King Diamond dinliyordu. Bana “Çağlan sence ben King Diamond dinlemekten vazgeçmeli miyim?” diye sordu, öylesine “Evet” dedim ve ertesinde başka gruplara daldı o da:) Beni müzikal anlamda kalıplardan kurtaran kişi o dönem Kerim Tunçay’dır. Almanya’ya taşınmıştı ve beni bir metal diskosuna götürdü. Suicidal Tendencies, Faith No More, Clawfinger gibi gruplar çalıyordu ve herkes dans ediyordu, çok efsaneydi. Mekanın adı da “Heaven’dı. Bu tarz grupları çalmak üzere Kent FM’de Kronik’ten Özer Sarısakal’ın programına konuk olmuştuk, böyle şeyler çaldıkça Özer baba da dalga geçiyordu, dinleyici de tepki gösterdi. Baktık ki ufuk açmak için mücadele gerekiyor, biz de Laneth’e Faith No More, Mötley Crüe, Body Count, Clawfinger gibi grupları yazmaya başladık. Tepki aldık ama pişman değiliz:) Non Serviam’a da Şebnem Ferah’ı kapak yaparken şöyle düşündüm: Henüz 16 yaşında Kerrang alabilmek için Erenköy’den Beyazıt’a giderdik. İlk gidişimde sadece bir Kerrang vardı, 13. sayısı. 13. sayı uğursuz diye düşünerek de hiç metal koymayıp sadece Sweet, Mott the Hoople, T-Rex, Status Quo gibi grupları koymuşlar. Bu tezatlık hoşuma gitti, çok ufuk açan bir hareketti. Ben de ondan etkilenerek Şebnem Ferah’ı 13. sayımızın kapağına koydum ve 13’ü kırmızı içinde bastım:) O dönem dergide herkes karşıydı Şebnem Ferah’ın kapak olmasına ama kabul ettirdim:)

Dergi hayatınla ilgili sorularımız bu kadardı, biraz da müzik konuşalım… Heavy metalin sence kaç yıl ömrü kaldı? :)

Heavy metal ölmez, en azından ben ölene kadar yaşatacağım onu:)

Bu saatten sonra punk, heavy metal, thrash, black, death, hardcore gibi yön değiştiren, geniş kitleleri peşinden sürükleyecek yeni bir ana ya da ara tür çıkar mı?  

Sanmıyorum. Ama 20 yıl önce bu soruyu sorsan yine “sanmıyorum” derdim ve üstüne bir sürü tür çıktı:)

Müziğe olan inancını kaybedecek kadar zor günler geçirdiğinde eve gidip teybe koyduğun ilk şarkı hangisi?

Müziğe olan inancımı hiç yitirmedim ama her çaldığımda beni ilk kez dinliyorum gibi etkileyen parça Anathema’dan ‘The Beloved’dur. Tıpkı ‘South of Heaven’dan sonra gelen ‘Silent Scream’ ya da ‘Whatever that Hurts’ten sonra gelen ‘The Ar’ gibi mutlaka ardından ‘Eternity Part 1’e devam ederim. Uzun bir süre boyunca eve girdiğimde ilk dinlediğim bunlar oldu. Ama tüm neşemi alıp götürdüğü için artık sadece kalabalık ve eğlenceli ortamlarda çalıyorum, evde yalnızken beni depresif ruh haline büründürüyor. O ruh haline dönmek istemiyorum, çok sıkıntılı bir süreç:)

Türkiye’deki metal camiasında hangi eski yerli gruba tribute albüm yapılmalı artık?

Tribute yapılması için o grubun birçok grubu etkilemiş olması lazım. Mesela Dimensions diye bir grup vardı, ismini Pentagram’ın ‘Dimensions of Death’ şarkısından almıştı ve ilk yıllarında soundları tıpatıp aynıydı. Eğer onlar gibi birkaç grup daha varsa aklıma gelen ilk isim Pentagram olur. Duygusal açıdan da bak dersen de Dr.Skull, Hazy Hill, Metalium, Metafor ve Kronik beni çok çok etkilediler. Bu arada Kronik’ten Özer babayı çok severim, yeri çok ayrıdır.

Son zamanlarda yerli ve yabancı gruplardan yeni favorilerin kimler?

Yerli olarak yeni isim hiç yok, en son Kafabindünya’ya bayılmıştım. Yabancı olaraksa Grave Pleasures ve Last in Line’ı sıkça dinliyorum.

Uzunca bir süredir DJ’lik de yapıyorsun. Oldukça da farklı yerlerde, değişik müzik türlerini çalıyorsun. Buralarda yaşadığın, unutamadığın en komik anı, aldığın en uç teklif (bir erkek, kadın ya da mekan sahibinden vs) nedir?

Nikki Wild sıkça takılır bana, DJ’lik şov demektir, sen kafanı eğip kimseye bakmadan memur gibi çalıyorsun diye. İnsanlara bakıyorsam da sarhoşumdur, bakıyorumdur ama görmüyorumdur:) Metallica, Judas Priest konserleri öncesi DJ’lik yaptım, karşımda on binlerce insan var, ben her şarkı boyunca CD arar gibi yaptım kafamı hiç kaldırmadan hehe. Yakınlarım bilir, içine kapanık biriyim, o nedenle pek muhabbete girmem çalım sırasında. (Rasputin hariç elbette, barın tam ortasında durunca her geçenle muhabbetteyim orada:)) Trajikomik anı şu, Slash konserinden 1 hafta Babylon Lounge’da Guns N’Roses partisi yapacaklardı, beni aradılar, gelip plak çalar mısın diye. “Aa süper, tabii ki” dedim, yüklendim plakları gittim. İlk önce “Spagetti Incident”tan ‘Since I Don’t Have You’ ile gireyim dedim, böylece Guns N’Roses’ın etkilendiği isimlerden biriyle başlayıp yavaş yavaş geliştireceğim setlisti. Şarkı çalmaya başladı, 1 dakika sonra diğer plağa uzanayım derken plak çaldığımı unutup pikabın koluna çarptım ve bir anda vıjjtttttt diye bir ses yankılandı tabii koca salonda. Beni çağıran Babylon’cular pis pis baktılar bana, bir daha da çağırmadılar zaten:)

Dergi, fanzin, radyo, konser organizasyonları derken anlatacak oldukça fazla anın olduğunu biliyoruz. Şu meşhur kitabını artık ne zaman yazacaksın?

İşsiz kaldığım zaman o dönemi kitap yazarak geçirmek istiyorum ama dedim ya tembelim, umarım yazabilirim:)

Geriye dönüp baktığın zaman, bu yola baş koyduktan sonra çekmiş olabileceğin sıkıntıların hepsine değdiğini söyleyebilir misin?

Elbette, daha fazla sıkıntısını çekmeye de razıyım, hem sevdiğim işi yapıyorum, hem de üste para alıyorum:)

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.