2022’nin En iyi Albümleri

Paylaş:
2022'nin en iyi albümleri - Paslanmaz Kalem

Paslanmaz Kalem’in 10. yılını bitirdiğimiz 2022, insanlık tarihinin en ilginç dönemlerinden biri olan Covid pandemisinin – henüz ilan edilmemiş olsa da – sonuna denk geldi. Yeni başlayan Ukrayna – Rusya savaşıyla çaktırmadan hayatımıza yerleşen neo soğuk savaşın gölgesinde, yılın en iyi albümlerinden birine imza atan Kana Kana’nın beyni Övünç Dan’ın mini konseriyle taçlandırdığımız onuncu yıl kutlamamızın gördüğü ilgiden de belliydi ki bu sene insanlar önceki yılların acısını çıkaracak ve konserlere gelecekti. Tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birini geçiren ülkemizde, yine bu yıl başlayan bir gelenek olarak, konserlerin özellikle güvenlik bahanesiyle sıkça iptal edilmesi bile müziğin gençlik üzerindeki etkisinden hala nasıl korkulduğunun kanıtıydı adeta. Gençler bunlara inat daha çok katılmaya başladı her türlü canlı aktiviteye.

Seneye Türkiye konserleri ile  başlayan Ankara çıkışlı death metal grubumuz Cenotaph, Ortadoğu’dan Güney Amerika’ya her kıtada çalarak dünyayı turlamış ilk yerli grubumuz oldu. Saints ‘N’ Sinners, Persecutory, Eradicate, Forgotten ve daha birçok grubumuz birbirinden güzel kayıtlarla yerli piyasayı hareketlendirirken, dünyada da bu yıl albüm çıkarmayan kalmadı. Kalmadı kalmamasına ama bu yıl küre çapında zannımızca on yıllarca dinlenebilecek bir klasiğe de imza atılmadı. Yine de bu yılın listesinin oluşma biçiminden ve seçtiğimiz albümlerin çeşitliliğinden de anlayabileceğiniz gibi oldukça farklı müzik türlerinde çok güzel bir sürü de albüm çıktı. Bu sene her yazarın ve konuğun en sevdiği ikişer albümü bir sıra olmadan sunmayı tercih ettik yılın albümleri olarak. Her zaman olduğu gibi hatırlatalım, daha geniş bir spektruma yayılan albümler için, listemizin sağında solunda ya da sonunda bulunan yazar ve konuk listelerimizi de mutlaka ziyaret edin. Asıl cevherler orada.

Laf açılmışken, festivaller çaktırmadan geri dönmeye başladı. Yeraltından Destroy Zine tayfasının başlattığı Destroy Fest, Diabolizer’dan Engulfed’a yeraltının tüm zenginliklerinin sunulduğu bir festival olarak hatırlarda kaldı. Rock Off ile Kreator izledik, 100% ile Tiamat nostaljisi yaptık. Ofisboyz’undan Sülfür Ensemble’a, Metalium’a kadar yerli konserlerin eskisinden çok daha fazla dolduğuna tanık olduk. 18’ini dolduran yeni bir yaş grubu, hem de pandemide evlere tıkılarak bunalmış oldukça enerji dolu bir nesil konserlere katılmaya ve daha enerjik bir atmosfer yaratmaya başladı. Daha çok Türkçe rokçulara hitap eden Milyon Fest, bu yıl küratörlüğü Black Tooth vokalisti Tuna Vural’a verince, Milyon Metal Fest adı altında ilk defa plajlı, kumlu bir metal festivaline de tanıklık ettik. Senenin sonlarına doğru gelen Hyperdontia, Voivod ve Mgla konserlerindeki muhteşem katılım ve atmosfer ise 2023 için ümitlerimizin iyice artmasına vesile oldu.

Ne de olsa 2023, Metallica’dan Engulfed’a; Obituary’den The Ringo Jets’e kadar yerüstünden yeraltına onlarca grubun oldukça iddialı kayıtlarla kendini göstereceği bir sene ve beklentilerimiz yüksek. Ve bu sene dünyanın gidişinden de anladığımız kadarıyla şarkılar daha bir coşkuyla, yeni bir dünya talebi ile söylenecek. Çünkü eskisinin durumu iyi değil açıkçası…

İkiz kuleler saldırısı ve ardından gelen Afganistan – Irak – Suriye savaşları ile önce güvenlik duygusunu kaybettik. Artık her an canlı bir bomba patlayabilir, silahlı bir saldırı olabilir. Artık orta sınıfları da ortalamaya başlayan ve giderek artan fakirlikten dolayı rekorlar kıran suç oranında bir istatistik haline gelme ihtimalimiz çok daha yüksek. En son bu yılın bize en kötü hediyesi olan Rusya – Ukrayna savaşında da tanık olduğumuz gibi, tüm kürede belirgin bir şekilde ‘görevlerimizi yerine getirirsek gözle görünmeyen bir düzenin bizi dış tehlikelere karşı koruduğu’ duygusu ‘vatandaşlardan’ uçup gitmiş durumda zira artık dünyada bir ülkenin vatandaşı olma durumu eskisi gibi değil. Savaşlar ve küresel siyasetin en büyük silahı olan terörizm sopasıyla tüm kıtalara yayılan insanlık tarihinin en büyük göç dalgası milyonlarca insanı gezgin dünya vatandaşları haline getirirken, yerinde kalanlardaki güvensizlik ve gelecek belirsizliği insanlığı kendisinden, yaşadığı doğadan koparan ideolojilere doğru savurmakta. Kürenin her yerinde iktidar savaşlarının iki büyük siyasi blok arasındaki ittifaklarda dönmeye başladığını görüyoruz artık. Bir topaklanma, bir kopuş var ‘bildiğimiz anlamda toplumun dokusunda dünyanın tamamında. Artık taraflar çok daha korkusuz, acımasız, diğerine daha da tahammülsüz. George Floyd cinayetine karşı toplumun siyah beyaz ayırmadan ayaklanması ve evanjelist-sağcı silahlı saldırıların normalleşmesi ile ABD’nin; artık birebir ev izlemesine dönüşen karantina yasaklarına karşı insanların ayaklanmasıyla Çin’in; başörtüsünü düzgün takmadığı için öldürülen Mahsa Amini’nin ardından başlayan protestolarla İran’ın vatandaşlarında hep aynı ortak noktayı görüyoruz. Artık insanlar, özgürlükleri kısıtlandığında tepki veriyorlar. Norm, dağılıyor. Norm, değişiyor ve norm, yeniden şekillenecek önümüzdeki yıllar içerisinde. 

Özgürlük, bizim gibilerin olmazsa olmazı değil mi? İnandığımız sanatların tamamında özgürlük alanının sınırsız olması bizim için önemli. Bizleri, sıradan olan ile iyi olanı ayırırken şartlayan en önemli kriterlerden biri özgürlük. Bu bilgi ile heavy metal’den çizgi romana kadar tüm hayat tarzımızı belirleyen öğelerde tüketeceğimiz ya da üreteceğimiz içeriğe karar veriyoruz ve bu bilgi bizi diğerlerinden farklı ve güçlü kılıyor. Bu yüzden yeni bir dünyaya doğru akarken yeryüzünün kaosu, dinlediğinizde hepinizin yumruklarını havaya dikecek şarkılara özellikle kulak kabartın. Mesela Eskiz’in bu yılın sonlarında çıkan yeni albümünde yer alan harika şarkı ‘Sıkı Bir İsyan’ gibi. Önce şarkıyı sonra da listemizi dinleyin sayın okur. Güzel bir 2023 geçirmeniz dileğiyle…

Kerem Onan

2022’nin en iyi albümleri

 

CRITICAL DEFIANCE – No Life Forms

Kerem Onan

Şili kendine has vahşi thrash / speed / kara metal gruplarıyla meşhur bir memleketimiz bu bir gerçek. En son Ripper’ın efsaneler arasında çoktan yerini almış olan ‘Experiment In Existence’ albümü ile tanık olmuştu bu duruma. Bu sefer de karşımızda hem Alman tektonik thrash’inden hem Amerikan ekolünden faydalanan ve bu iki köklü geleneği çok güzel ortalayarak bu yılın şu an ne dinlesem buhranlarına cevap olmuş olan ‘No Life Forms’ var. Bu yıl ne zaman thrash metalin klasiklerine elim gitse ardından teybe bu albümü koymuş buldum kendimi. Bir şekilde bu albümün varlığı o gün en azından başından sonuna kadar makina gibi akıp giden ve tek bir saniyesi bile sıkmayan bir yarım saate sahip olacağımın kanıtı oldu benim için. Çocukluğumda thrash/speed/death metal gibi ekstrem türleri dinlerken hissettiğim tamamlanmışlık hissini yeniden tüylerim diken diken olarak hissettim sayelerinde.

 

PLACEBO – Never Let Me Go

Orçun Onat Demiröz

Placebo, 9 yıl aradan sonra gelen yeni albümü Never Let Me Go ile konfor alanından çıkarak yeni sulara doğru yelken açtı. Açıkçası karşımızda metamorfoz geçiren bir Placebo var. Bu değişimin emarelerini Loud Like Love albümünde göstermişlerdi ama Never Let Me Go ile dönüşümlerini tamamladılar. Bu albümde kendilerini 2000’li yıllarda Brit rock’ın zirvesine çıkaran ve kana kolay karışan formüllerini de bir kenara bıraktılar. Never Let Me Go için en katmanlı Placebo albümü demek yanlış olmaz.

Kariyerlerine 90’lara özgü grunge ve alternative rock sound’u ile başlayan Placebo, Never Let Me Go ile “New Romantics” akımından izler taşıyan rafine bir forma ulaştı. Synth altyapılarının yön verdiği, orkestral düzenlemelerin olduğu, elektronik ve endüstriyel dokunun ön plana çıktığı zengin bir yapı bu. Fakat albümde Hugz ve Chemtrails gibi tipik Placebo marşları da var. Doğrusu buna benzer bir dönüşüm yaşayan grupların en dikkat çekicisi Manic Street Preachers’dır. Bu açıdan Placebo’nun gitmek istediği yol ile Manics’in yolu örtüşüyor diyebilirim.

Ayrıca bu albümün kayıt sürecinin de oldukça uzun sürdüğünü belirteyim. O yüzden Never Let Me Go demini çok iyi almış bir albüm. Albümü dinlerken o nüansı sonuna kadar hissediyorsunuz. Tabii Placebo’ya dair hisler yine aynı hisler. Bu noktada Brian Molko’nun vezin yazma yeteneğine vurgu yapmak gerek. Molko’nun karanlık ve nihilizm dolu lirizmi damarı gene rahatlıkla buluyor. Üstelik Molko bu albümde “Beat Kuşağı” efsanesi William S. Burroughs’un yarattığı cut-up tekniğinden de faydalandı ve lirikleri yazarken idolü olarak gördüğü David Bowie’ye de fazlasıyla öykündü.

Molko albüm boyunca modern ve kapitalist toplum değerlerine karşı tiksintisini bir paranoya merceğinden döküyor. Herkesin birbirini “ahlakçı” şekilde gözetlediği, paraya tapındığı, teknolojiye taktığı bu dünyaya karşı umutsuzluğunu ve korkularını da dile getiriyor. Bu nedenle albüm günümüze dair hem lirik hem de müzikal olarak hayli ilham verici bir yerde duruyor. İstanbul’da verdikleri son konserlerini de izlediğim Placebo hala heyecan veriyor.

DEATHSPELL OMEGA – The Long Defeat

Volkan Atay

“Derdiniz ister ahlaki ister estetik ister başka bir konuda olsun; sanatı “güvenli” hâle getirirseniz onu kısırlaştırmış olursunuz ve uzun vadede, kaçınılmaz olarak, onu öldürürsünüz. Aksine, matrisin merkezine çatışmayı ve kaosu davet ederseniz, ihtimalleri sonsuza çekmiş olursunuz.”

Grubun yakın dönemde vermiş olduğu bir röportajdan (ki çok nadir hareket ederler bu konuda) aktardığım bu kısım; müziklerini ifade bakımından oldukça anlaşılır ve sağlam bir zemin oluşturuyor. En azından yayınladıkları her albüm ile uzaktan göründükleri ve hatta belki de kimilerine müzikal kibir şeklinde gelen duruşları için bir anlam yarattığını düşünüyorum. 

Bu albüm ile kolektif bir şekilde (ve hatta minik bir müzisyen ordusu diyebileceğim kişiler ile) sundukları şey yine sizi güvensiz hissettiren bir düşünce odasına hapis yatırmak gibi. Evet grupta bu albüm ile belirgin olarak hissedilebilecek bir dönüşüm gözlemleniyor. Hatta bu yönden eleştiriler aldıklarını okuyorum. Albüme gönderilen eleştiriler de kaynak olarak “alışılmış olmayan bir albümü dinlemekten” temelleniyor sanırım. Vizyonlarında beliren karanlığı sunmayı istedikleri argümanlar konusunda kendilerinde oldukça emin emin bir şekilde belki de yeni bir üçlemenin ateşi yakılmış durumda. Fakat biz Deathspell Omega fanları bildik ve kavradık ki “Geceleri gökyüzünün yıldızlarla dolu olduğu bir zaman” değil artık. Ve şeytan özgürce dolaşan kadim bir yılan gibi…

“Sie sind gerichtet!”

GHOST – Impera

Doğu Yücel

Bazı Ghost albümleri, bazı Ghost albümlerinden daha iyi oluyor, ama neye göre, kime göre, niçin, neyi, kimi, ne belli..! Nokta atışı tespitlerle bunu ayırt etmek zor, sonuçta havada uçuşan soyut notalar, her şey subjektif. Impera bir şekilde ilk albümden sonra benimle en çok “click” eden albümleri oldu. Tobias Forge’un yeni şarkı yazımı ortakları bunda etken olabilir. Şöyle bir bakıyorum, albümdeki her şarkı bütünden ayrışabilecek kadar karakteristik olmayı başarıyor bir kere. Tabii ki referanslar malum: Blue Öyster Cult, Black Sabbath ve ABBA kümelerinin kesişiminde bir yerlerdeyiz yine. Misal Griftweed’de Van Halen – Ain’t Talkin’ ’bout Love rifine benzer bir rifle şarkı başlayabiliyor, her an bir Bill Ward davul hamlesi gelebiliyor ya da Sisters of Mercy veya Depeche Mode kafasını uzatabiliyor, ama tüm bunların bir araya gelişiyle bir şekilde kendine has ve hatta benzersiz olmayı başarıyor Ghost. On iki yıl oldu ve peşinden bir klon gelmedi mesela. Zira üstünde inanılmaz kafa patlatıldığı belli olan bir vizyon ve onun müthiş bir profesyonellikle sunumu var ki, potansiyel benzerlerini en baştan korkutuyor olmalı… Bunların yanı sıra hala en güçlü kozları: Besteleri! Her şey bazen sinir bozacak şekilde dengeli. Daha ilk dinlemede akıllara mıhlanan Call Me Little Sunshine’in lokomotifliğinde bir hit treni Impera. Açılışta sizi Kaisarion karşılıyor ve beşinci Ghost balosuna katıldığınıza hemen memnun oluyorsunuz. Finalde de Ghost’un en uzun, en görkemli parçalarından biri olan Respite on the Spitalfields ile balodan uğurlanıyorsunuz… Bir an evvel eve dönmeli hissinden ziyade, dönüp tekrar yaşamalı bunu diyerek tekrar dinlemelere başlıyorsunuz. Impera bu yüzden 2010’lu grupların en iyilerinden Ghost’un en iyilerinden ve 2022’nin en iyisi…

 

TEARS FOR FEARS – The Tipping Point

Emre Karacaoğlu

Tears for Fears’ın bir önceki albümü üzerinden 18 sene geçmiş, dile kolay. “The Tipping Point”in kapağını önümde görüp, “play”e basmadan önce düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum: Bu synth pop dehaları bizleri hâlâ ve yeniden şaşırtabilir mi? Evet, 2004 seneli “Everybody Loves A happy Ending” harikaydı ama Roland Orzabal ve Curt Smith’in nostalji dışında bir numarası kalmış olabilir mi? Sevgili okuyucu, şüphen olmasın: İkilinin elinden çıkma bu 10 şarkı tek kelimeyle nefis. Tüm melodiler taze, enstrümantasyon kusursuz ve besteler yetkin. Evet bu bir Tears for Fears albümü ama her albümde yaptıkları gibi yine yenilikçi ve yaşlarına uygun.

SUEDE – Autofiction

Mert Yıldız

Britpop tarihinin en kendine özgü gruplarından biri olan Suede “Bloodsports” albümü ile sağlam bir dönüş yapmıştı. Kalite sonraki iki albüm “Night Thoughts” ve “The Blue Hour”da da gıdım düşmemişti. “Autofiction”da ise grup adeta Bernard Butler’lı ilk dönemlerindeki çiğ sound’a dönüş yapmış. Son derece çiğ, enerjik ve heyecan dolu bir sound’a sahip albüm, ‘Personality Disorder’, ‘Shadow Self’, ’15 Again’ ve ilk single ‘She Still Leads Me On’ gibi müthiş şarkılar ile adeta güzellikten yıkılıyor. Baştan sona mükemmel bir akıcılığa sahip “Autofiction” Suede diskografisinin en iyi albümlerinden biri ve grubun bunca yıl sonra hala ilhamlarından bir şey kaybetmemiş olduğunun kanıtı.

MEGADETH – The Sick, The Dying… And the Dead!

Doğu Yücel

Aslında bu albümden hiçbir beklentim yoktu, çok beğenilen Dystopia dahil Megadeth’in son albümleriyle aram iyi değil. Mustaine kalibresinde bir müzisyene göre vasatın altında bestelerin, son derece formülize aranjmanlarla ve cilalı sound’larla sunuluşlarına şahit olup duruyorduk. Oysa Megadeth’i en baştan itibaren diğer thrash gruplarından ayıran şey formülsüzlüğü, kuralsızlığı, pisliği değil miydi? Nihayet paslı albüm kapağından, devrik isminden şarkıların aranjmanlarınaa kadar ilk Megadeth albümlerinin ezber bozan tavrıyla The Sick, The Dying… And the Dead’de karşılaşıyoruz. Riflerin beklenmedik dizilişleri, ani dur kalklar, sürpriz sololar, spoken word’den hallice vokaller, aralara giren film replikleri/dış sesler, ses efektleri, alakasız bir yerde Ice T’nin rap yapması, tuhaf cover seçimleri ve militarizmden müptelalığa Çernobil’den bilimkurguya uzanan şarkı sözleri… hepsi burada. Cryptic Writings ve hatta Risk’e koysan sırıtmayacak şarkı Mission to Mars’ın hikayesine ne demeli mesela… Mars’a giden bir astronotu anlatıyor, adam iner inmez “Hello ladies” diyor, kızlar da “Hello Moon Man” diyorlar, Psychotron gibi şarkılar geldi aklıma. Kiko’dan da ayrıca bahsetmek gerek, albümün gizli kahramanı kesinlikle, Megadeth’e çok şey kattığı kesin. Sonuç olarak The Sick, The Dying bu yıl en çok dinlediğim albümlerden biri oldu. Az önce yılın en iyi ikinci albümü olmayı gerçekten hak ediyor mu diye tekrar dinledim ve evet. Hak ediyor.

SAINTS ‘N’ SINNERS – Rise of the Alchemist

Mustafa Deniz Kızılcabölük

Evet biraz torpil geçmiş olabilirim, evet biraz da gurbetci/milliyetçi duygular depreşmiş olabilir :) Ama şahane melodik metal yaptıklarını kabul edelim. Bu sene katıldığım Wacken’da etrafımdaki basından arkadaşlara S’N’S’i dinlettigimde oldukca iyi yorumlar aldım, hatta niye burada değiller sorusuna karşılık vermekte zorlandığım bir grup oldu. Bunun üzerine grupla iletişime geçip abi hakket siz niye yoksunuz diye yazdım direkt. Hazır festivalde iken Wacken press sorumlusu ile konuştum. Bu konuda surprizi bende kalsın, Türkiye için çalışılan bir projeden bahsetti! Henüz resmileşmediği için yazmamı istemediler.

Albümün kaydı oldukça güçlü ve temiz olmuş. “As Above So Below” ile bomba gibi bir giriş yapılmış. Albümü dinlerken Avantasia ve Helloween’i hatırlatan ritim ve tonlar var bol bol. Arada bir Iron Maiden ezgilerini de almıyor değilsiniz. Yaklaşık 10 sene aradan sonra çıkan bu albüme büyük kulak vermenizi rica ediyorum. Mistik bir masal, ejderhalar, alevler, ölüm ile yaşam arasındaki değerleri, sözlerinde yakalayabilirsiniz.

SOUL GLO – Diaspora Problems

Kerem Onan

Soul Glo, geleceğin başkaldırısının müziğini yapıyor. Olabildiğine kaotik bir finale doğru akan ‘yeni dünya düzeni’nin kozmopolit, acımasız ve mevcut toplumsal sözleşmeyi hiçe sayan neo imparatorluklarla dolu versiyonunu hardcore/punk’ın ilk yıllarındaki enerjiyi, günümüz gençliğinin mizahtan müziğe, politik söylemden sahne şovuna kadar çok başarılı uyguladığı enerjik bir müzikal bombardımana katarak dövüyorlar. Tipik bir punk hardcore ritminin ortasında hiphopa dalıyor, şarkıyı bitirirken üflemelileri mathcore yan projesinden kaçmış kapanış kaosunun üzerine döşeyiveriyorlar. Yeni nesil grupların çoğu gibi steril bir sound yerine, Epitaph Records gibi sterilliğe aşık bir firmayla çalışmalarına rağmen hem de, anlaşılır ama çiğ ve kirli bir sesi tercih ediyorlar. Evet yaptıkları daha önce yapılmamış şeyler değil ama sofraya sundukları salata ve dünyayı gördükleri pencereye yerleştirdikleri mizahi politik yaklaşım onları yılın parıldayan gruplarından biri yapıyor. Benim gözümde ise Refused’lardan At The Drive In’lerden Magrudergrind’lardan gelen ezber bozucu bir crossover yaklaşımını başarılı bir konsept ile devam ettirdikleri için yılın albümüne imza atmış oluyorlar.

LORNA SHORE – Pain Remains

Ersay Uçak

2021 itibariyle “To The Hellfire” single’ı ile başlayan ve tüm metal camiasında deprem etkisi yaratan Will Ramos ve Lorna Shore fenomeni, uzun süredir beklenen albümleri “Pain Remains” ile, arkasına aldığı rüzgarı kusursuz bir fırtınaya çevirdi. Lorna Shore; “…And I Return To Nothingness” (2021) EP’sindeki 3 parçalık, Ramos’un “benzemez kimse sana…” dedirten kusursuz vokal tekniği üzerine kurulu matematiği, diğer grup elemanlarının da kreatif anlamda kariyer performanslarını ortaya koydukları, post-deathcore diyebileceğimiz bir extreme metal başyapıtı çıkarttı. Pain Remains; Black, death ve senfonik metal öğelerini, yüz eriten bir core sound’uyla çarpıştıran akılalmaz, taşkın bir prodüksiyon, bir meydan okuma. 

THE HALO EFFECT – Days of The Lost

Burak Gülgüler

2021’in son aylarında “Shadowminds” şarkısı ile hayatımıza giren İsveçli süper-grup The Halo Effect, ilk albümleri “Days of the Lost” ile listemde bir numarada. Beş eski In Flames elemanından oluşan The Halo Effect ile ilgili yapacağım herhangi bir yorumda objektif olabilmem pek de mümkün değil.

Bu sene Rock Off’ta canlı izleme şansını elde ettiğimiz The Halo Effect; Strömblad’ın kusursuz melodileri, Engelin’in şahane gitar riffleri, Iwers ve Svensson’un eksiksiz ritim performansı ve Stanne’nin şahane vokal performansı ile Göteborg Sound’a yeni bir soluk yeni bir heyecan getiriyor.

Strömblad’ın melodileri ile yıldızlaştığı “Conditional”, gotik yapısıyla dikkat çeken “Gateways” ve  “Feel What I Believe”in groove’larıyla benim için yılın en iyisi.

CULT OF LUNA – The Long Road North

Volkan Atay

İnkar edilemez bir şekilde İsveçli grup Cult of Luna günümüzün seçkin metal gruplarından biri ve şimdilerde olduğundan çok daha uzak bir tarih gibi gelen 2001’de kendi adını taşıyan ilk albümleriyle sahneye çıktıklarından beri çok klas işlerle meşgul durumdalar. Meşguliyetlerini somutlaştırdıkları albümler ile de zihnimizin tüm kıvrımlarında diledikleri gibi at koşturuyorlar desem yeri. 

Zamandan bağımsızca taşan yoğun bir kütleyi çeşitli melodiler ve ses duvarları ile ördüğünüzde elinizde aşağı yukarı böyle bir albüm oluşuyor. Devam ettirdikleri kariyerlerinde inatla sürdürdükleri sanat örüntüsü için kıymetli laflarımı arka arkaya savurmamdan dolayı mutluyum. Zira her albüm seansında sunmayı hedefledikleri duygu bütünlüğünü çok iyi kotardıklarını ve bunu bu albümle de çok iyi başardıklarını görüyorum. 

Her zamankinden daha sinematik fikirlerle yol aldıklarını görmek de heyecanımı arttıran diğer bir konu. Albümden çıkan ilk single olan Cold Burn” için hazırlanan video klibi, şarkı ile tabiri caizse öpüştürdükleri anlar tek kelime ile inanılmaz. Bütün albümü böyle bir sinematikle dinleme şansı olsa keşke.

Albümün bir diğer konuşulması gereken noktası da şu bence. Dinlerken maruz kaldığım ses bütünü bende yoğun bir hayal kurma seansı başlatıyor. Zihnimi durduramamacasına dahil oluyorum. Sesler zaman zaman görüntülere, yarattığı atmosfer de elle tutulacak seviyede bir gerçekliğe bürünüyor. Zaten Cult Of Luna’nın eşsiz yeteneğinin ardında gizlenen ustalık ve gizemden kaçış yok. İş ilk adımı atmak gibi her seferinde. Sonrası sürükleyici, geniş, uçsuz bucaksız, katmanlı ama haz dolu bir kütle tarafından yutulmakla eş…

CELESTE – Assassine(s)

Özgür Tekbıçak

Celeste’yi birçoğunuz gibi ben de bu albümleriyle tanıdım ve bu yıl açık ara en çok dinlediğim kayıt oldu. Yıl içinde sadece Assasine(s) değil, grubun tüm diskografisini de pür dikkat sıradan geçirdikten sonra anladım ki grup kendi kariyerinin en iyi albümünü yapmış ve kolay kolay da aşabileceğini düşünmüyorum. Black metal ve post-hardcore’u Gojira abilerinden öğrendikleri gitar ve davul yürüyüşleriyle sentezleyerek kendine has tarzlarını yaratan ekip, yükselişindeki istikrarı en azından bir albüm daha koruyabilirse Fransız metal sahnesi denince akla gelecek ikinci grup olmaya şimdiden aday olabilir. Özellikle Mgla sonrası teknik anlamda yetenekli black metal gruplarına ülkemizde ilginin artması sonrası organizatörlerin bu grubu kadraja alması tek temennim :)

THE CULT – Under The Midnight Sun

Mert Yıldız

Efsanevi İngiliz ikili The Cult kadar renkli kariyere sahip az Rock grubu vardır. Renkli derken kastettiğim şey tarz çeşitliliği tabii ki. Yola Post-Punk grubu olarak çıktıktan sonra “Electric” ve “Sonic Temple” albümleriyle Amerikan Hard Rock sound’una dümen kıran grubun müzikal yelpazesi her yeni albümde biraz daha genişledi. “Under The Midnight Sun”da ise sürpriz biçimde müziklerindeki bluesy riffleri ve Hard Rock esintilerini geride bırakarak ilk günlerdeki Post-Punk hissiyatlarına geri dönüyorlar. Billy Duffy’nin kendine özgü muhteşem gitarları ve Ian Astbury’nin yıllardır gösterdiği en iyi vokal performansı albümdeki 8 parçanın tamamını şaha kaldırıyor. Evet, biraz kısa bir albüm “Under The Midnight Sun” ancak tek saniyesi bile boş değil. Özellikle ‘A Cut Inside’, ‘Vendetta X’ ve ‘Impermanence’ The Cult külliyatındaki klasiklerin yanında hiç mi hiç sırıtmayacak kalitede şarkılar. Kesinlikle yılın en iyi albümlerinden biri ve The Cult’ın uzun yıllardır yaptığı en iyi albüm.

KENDRICK LAMAR – Mr. Morale & the big Steppers

Ersay Uçak

King Kendrick, kariyerinin ticari anlamda en başarılı -içeriksel olarak bana göre en zayıf- albümü 2017 tarihli “DAMN” sonrası geri döndü. Hem de ne geri dönüş… “Mr. Morale & the big Steppers”, Kendrick’in; kendi komünitesine dair sosyal problemleri, çocukluk ve ailevi travmalarını, şöhret bağımlılığı ve “cancel culture” üzerine dair hislerini boca ettiği, kolay kolay sindirilemeyecek minimalist bir şaheser. Tamamen IDM altyapılı “United In Grief” ile açılan, taş gibi bir rap hiti “N95” ile sizi tamamen yakalayan ve kapanışa dek bırakmayan, 75 dakikalık meditatif ve melankolik bir ruhsal yolculuk. Kendrick Lamar’ın kendi katarsisini bünyemize enjekte ettiği bir terapi seansı. Benim için de daha ilk dinleyişimin sonunda “Evet, yılın albümü geldi.” savını çat diye yapıştırdığım yeni bir Kendo klasiği.

GAUPA – Myriad

Burak Gülgüler

Samimi olarak söylemeliyim ki Gaupa’yı bu yıl çıkardıkları Myriad ile tanıdım. Stoner, doom, folk ve progresif türlerinden bir füzyon oluşturan grup bu sene beni en çok şaşırtan işlerden biri oldu. Björk’ün ses rengine sahip muhteşem vokalistleri ve albümdeki zekice düzenlemeleri ile ilerleyen yıllarda adlarını bolca duyacağımızı düşünüyorum. Farklı bir şeyler dinlemek isterseniz kesinlikle şans verin.

Not: Vokalistin Björk olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem.

BRUTUS – Unison Life

Mustafa Deniz Kızılcabölük

Bir başka bolca dinlediğim, tabi biraz listemde torpil almıs diğer grup. Sende mi BRUTUS :) Ekmeğini yediğim Belcika’nin beni kendine çeken en başarılı post hard rock gruplarından. Gitar riffleri, kısır davul ve iyi ayarlanmış bass ritimleri ile güzel bir üçlü olmayı başarabilmiş grup. Varoluşsal arayışlarını ilham verici sesle eşleştirmeye devam ettikleri için gruba kocaman aferin. Bazen sizi yanık bir doom ile bağlayıp insanlığın başladığı ilkel topluma götürüp, ordan bir anda doğunun mistisizmine bağlayabilir en sonunda da kendinizi kıyametin ortasında bulabilirsiniz. Ritimler ve sesler arasındaki ince geçişleri çok başarılı. Grubun şarkıcısı ve davulcusu Stefanie abla, aynı zamanda söz yazarı. 5-6 yaşında piyano ile başlayan hayat. 12 yaşından beri de davulcu. Konservatuarı da davul üzerinde okumuş. Dark metal ve electronic music ile büyümüş. Grubun diğer uyesi, Stijn country ve melodik müzik ile kendini bulmuş, Peter ise daha çok Punk Rockçı. Böyle bir karışımdan da böyle bir grup çıkmış. Bir ses verin derim. 

BEYONCE – Renaissance

Orçun Onat Demiröz

Renaissance; dans pisti ruhunu ve yaz coşkusunu sonuna kadar hissettiren bir kayıt. Beyoncé’nin Lemonade’den 6 yıl sonra yayımladığı Renaissance, solo kariyeri açısından da önemli bir geri dönüşü temsil ediyor.

Açıkçası albümü dinlerken Beyoncé’nin neden bir pop divası olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Müzikal olarak 80’lerin ışıltılı disco ögelerinin, 90’ların house-garage tınılarının ve Afrobeat-R&B öbeklerinin melezlendiği Renaissance, gücünü prodüksiyonundaki titiz işçilikten alıyor. Özellikle albümdeki düzenlemelerin birinci sınıf olduğunu belirteyim. Bu düzenlemelerin oluşturduğu bütünün Beyoncé’nin mezzo-soprano vokaline açtığı alan da etkileyici.

Aslında Beyoncé’nin bu albümle birlikte daha eklektik bir yola girdiğini söylemek de mümkün. Hatta albümün kapağında İngiliz ressam John Collier’ın “Lady Godiva”sına yapılan kristal atlı post-modernist göndermenin altında da bu var.  Beyoncé; Renaissance ile birlikte dönemler ve türler arasında bir köprü kuruyor, siyah kültürünün yarattığı bir ikon olarak dans müziğinin geçmişine selam veriyor.

Albüm için Honey Dijon, Green Velvet, A.G. Cook, Skrillex gibi farklı isimlerle çalışmasının nedeni de burada yatıyor. Albümün hibrit damarını belirleyen geniş müzikal paletinin altında da bu çok seslilik bulunuyor. Sonuç olarak Renaissance yıla damga vuran albümlerin başında geliyor. Beyoncé’nin hala ilerici ve kuralları çiğneyen bir tarafı olduğunu görmek de harika.

AUTHOR & PUNISHER – Krüller

Emre Karacaoğlu

“Krüller”, yavaş tempolarıyla kötü haberler taşıyan, yabancılaştırıcı enstrümantasyona sahip şarkılar ve sıradışı seslerden oluşan bir endüstriyel metal albümü. Endüstriyel metal, prensip olarak, makine seslerini taklit eden bir alt tür aslında. Author & Punisher’ın pratiğine vakıf olanlar biliyordur: San Diegolu Tristan Shone’u sadece bir endüstriyel metal müzisyeni olarak değil, müziklerini yaratan ekipmanlarını icat eden mucit olarak da takdir ediyoruz. Önceki albümü “Beastland” ve 2017 seneli EP’si “Pressure Mine”da (makine seslerini taklit eden) bolca gürültü ve deneysel ses anları vardı. Oysaki “Krüller”de Shone taklidin ötesine geçiyor. Adeta makineler insansılaşmış ve duygulara bürünmüş gibi… Ve Beth Gibbons’ın sözleriyle, “Bir kadın olmak istiyorlar sadece.” Albümde “Beastland”in marş-vari parçalarını andıran “Drone Carrying Dread”, “Tool’dan Justin Chancellor’ın bas partisyonlarını içeren “Centurion” ve yine Tool’dan Danny Carey’nin trip hop ritmini barındıran “Misery” özellikle dikkate değer.

MASS WORSHIP – Portal Tombs

Özgür Tekbıçak

Müzik dünyası için küçük ama benim için çok büyük bir keşif! Death metal çok geniş bir hazine ve her yıl bu hazine içinde yeni isimler keşfediyor olmak da metale olan sevgimi ve tutkumu sıcak tutan en önemli etkenlerin başında geliyor. İki albümlük kariyerlerinin henüz başında böyle büyük bir başarıya imza atmaları takdire şayan. Sludge metali hardcore’un agresyonu ve death metalin teknik hakimiyetiyle donatarak kendi tarzını oturtan grubun bu sounda daha birkaç albüm sahip çıkacağını ve bu kulvarda kendine önemli bir yer edineceğini düşünüyorum. 2022’de yıl boyunca en çok dinlediğim iki albümden biri.

Yazarların kişisel listeleri

Burak Gülgüler
1. The Halo Effect – Days of the Lost
2. Gaupa – Myriad
3. Besna – Zverstva
4. Anima Morte – Serpents in the Fields of Sleep
5. David Maxim Micic – Bilo IV
6. Mass Worship – Portal Tombs
7. Spiritworld – Deathwestern
8. Audrey Horne – Devil’s Bell
9. Watain – The Agony & Ecstasy of Watain
10. Lamb of God – Omens
11. Polyphia – Remember That You Will Die
12. Naxatras – IV
13. Blind Guardian – The God Machine
14. Cult of Luna – The Long Road
15. Ellende – Ellenbogengesellschaft
16. Russian Circles – Gnosis
17. Korn – Requiem
18. Aurora – The Gods We Can Touch
19. Soilwork – Övergivenheten
20. Pure Wrath – Hymn to the Woeful Hearts
Doğu Yücel
1. Ghost – Impera
2. Megadeth – The Sick, The Dying… And the Dead!
3. Avatarium – Death, Where is Your Sting?
4. Audrey Horne – Devil’s Bell
5. Muse – Will of the People
6. Kana Kana – Ölüler Hariç
7. Pentagram – Makina Elektrika
8. Saints ‘N’ Sinners – Rise of the Alchemist
9. Devin Townsend – Lightwork
10. Porcupine Tree – Closure / Continuation
11. Candlemass – Sweet Evil Sun
12. Long Distance Calling – Eraser
13. Rammstein – Zeit
14. Russian Circles – Gnosis
15. Parkway Drive – Darker Still
16. Tony Martin – Thorns
17. Def Leppard – Diamond Star Halos
18. Carpenter Brut – Leather Terror
19. Mor ve Ötesi – Sirenler
20. Sumerlands – Dreamkiller
Emre Karacaoğlu
1) Author & Punisher – Krüller
2) Tears for Fears – The Tipping Point
3) HEALTH – Disco4: Part II
4) Mass Worship – Portal Tombs
5) Alexisonfire – Otherness
6) Gaerea – Mirage
7) Theatre of Voices, Paul Hillier & American Contemporary Music Ensemble – Drone Mass
8) Dark Funeral – We Are the Apocalypse
9) Voivod – Synchro Anarchy
10) Messa – Close
11) Nilüfer Yanya – PAINLESS
12) Bloodbath – Survival of the Sickest
13) Duncan Patterson – Grace Road
14) The Smile – A Light for Attracting Attention
15) Red Hot Chili Peppers – Unlimited Love
16) Dream Widow – Dream Widow
17) Polyphia – Remember That You Will Die
18) Gospelheim – Ritual & Repetition
19) Megadeth – The Sick, the Dying… and the Dead!
20) Cult of Luna – The Long Road North
Ersay Uçak
1-) Kendrick Lamar – Mr. Morale & the Big Steppers
2-) Beyonce – Renaissance
3-) Lorna Shore – Pain Remains
4-) The Devil Wears Prada – Color Decay
5-) Kana Kana – Ölüler Hariç
6-) Thornhill – Heroine
7-) Monuments – In Stasis
8-) Bad Omens – THE DEATH OF PEACE OF MIND
9-) Zeal & Ardor – Zeal & Ardor
10-) Architects – the classic symptoms of a broken spirit
11-) Parkway Drive – Darker Still
12-) Northlane – Obsidian
13-) Alexisonfire – Otherness
14-) Lamb of God – Omens
15-) Pusha T – It’s Almost Dry
16-) The Dali Thundering Concept – All Mighty Men
17-) Void of Vision – Chronicles I-II-III EP’s
18-) Editors – EBM
19-) Spiritworld – DEATHWESTERN
20-) Allegaeon – DAMNUM
Kerem Onan
1) Soul Glo – Diaspora Problems
2) Critical Defiance – No Life Forms
3) Chat Pile – God’s Country
4) Knoll – Metempiric
5) Daeva – Through Sheer Will And Black Magic
6) Mass Worship – Portal Tombs
7) Venerea – Euro Trash
8) Spiritworld – Deathwestern
9) Counterparts – A Eulogy For Those Still Here
10) Long Knife – Curb Stomp Earth
11) Brutus – What We Have Done
12) Voivod – Synchro Anarchy
13) Nocturnal Graves – An Outlaw’s Stand
14) Wormrot – Hiss
15) Author & Punisher – Krüller
16) False Gods – Neurotopia
17) Funeral Chic – Roman Candle
18) Comeback Kid – Heavy Steps
19) Absent In Body – Plague God
20) OFF! – Free LSD
21) Misery Index – Complete Control
22) Cult Of Luna – The Long Road North
23) Autopsy – Morbidity Triumphiant
24) Cancer Bats – Psyscic Jailbreak
25) Zeal And Ardor – st
26) Venom Prison – Erebos
27) Health – Disco 4
28) Immolation – Acts Of God
29) Hive – Spiritual Poverty
30) Jesus Wept – Psychedelic Degeneracy
31) Autonoesis – Moon Of Foul Magics
32) KEN Mode – NULL
33) Mindforce – New Lords
34) Undeath – It’s Time.. To Rise From The Grave
35) The Cult – Under The Midnight Sun
35) Cave In – Heavy Pendulum
36) Perturbator & Johannes Persson & Final Light – Final Light
37) Shrouded Infinity – Through Caverns Unknown
38) Predatory Light – Death And The Twilight Hours
39) Denouncement Pyre – Forever Burning
40) Verberis – Adumbration Of The Veiled Logos
41) Imperial Triumphiant – Spirit Of Ecstacy
42) Gevurah – Gehinnom
43) Destroyer 666 – Never Surrender
44) Wake – Thought From Descent
45) Innumerable Forms – Philosophical Collapse
46) Downfall – Behind The Curtain
Mert Yıldız
1. The Cult – Under The Midnight Sun
2. Suede – Autofiction
3. King’s X – Three Sides Of One
4. Codeine – Dessau
5. Soft Cell – Happiness Not Included
6. Walt Disco – Unlearning
7. Voivod – Synchro Anarchy
8. Scorpions – Rock Believer
9. Megadeth – The Sick, The Dying… and The Dead!
10. Eric Wagner – In The Lonely Light Of Mourning
11. Midlake – For The Sake Of Bethel Woods
12. Tears For Fears – The Tipping Point
13. The Waterboys – All Souls Hill
14. Candlemass – Sweet Evil Sun
15. Saints ‘N’ Sinners – Rise Of The Alchemist
16. Mage Tears – Cats In The Cold
17. Envy Of None – Envy Of None
18. John Foxx – The Marvellous Notebook
19. Def Leppard – Diamond Star Halos
20. Kendrick Lamar – Mr. Morale & The Big Steppers
Mustafa Deniz Kızılcabölük
1- Saints ‘N’ Sinners – Rise of the Alchemist
2- Brutus – Unison Life
3- Amon Amarth – The Great Heathen Army
4- Septicflesh – Modern Primitive
5- Amorphis – Halo
6- Hypermass – Empyrean
7- Hath – All That Was Promised
8- Holy Fawn – Dimensional Bleed
9- Arch Enemy – Deceivers
10- Oceans of Slumber – Starlight and Ash
11- Aeveris – White Elephant
12- Cult of Luna – The Long Road North
13- Rammstein – Zeit
14- Blind Guardian – The God Machine
15- Eddie Vedder – Earthling
16- Muse – Will of the People
17- Sabaton – The War to End All Wars
18- Dorothy – Gifts From The Holy Ghost
19- Electric Callboy – Tekkno
20- Kreator – Hate Über Alles
Orçun Onat Demiröz
1 – Beyoncé – Renaissance
2 – Placebo – Never Let Me Go
3 – The Cult – Under The Midnight Sun
4 – Zeal & Ardor – Zeal & Ardor
5 – Kendrick Lamar – Mr. Morale & the Big Steppers
6 – Kavinsky – Reborn
7 – Suede – Autofiction
8 – Billy Howerdel – What Normal Was
9 – Editors – EBM
10 – Cult of Luna – The Long Road North
11 – Korn – Requiem
12 – Alexisonfire – Otherness
13 – Bad Omens – The Death of Peace of Mind
14 – Red Hot Chili Peppers – Unlimited Love
15 – Brutus – Unison Life
16 – Architects – The Classic Symptoms of a Broken Spirit
17 – Envy of None – Envy of None
18 – Archive – Call To Arms & Angels
19 – Celeste – Assassine(s)
20 – The Soft Moon – Exister
Özgür Tekbıçak
1. CELESTE – Assassine(s)
2. GAUPA – Myriad
3. MASS WORSHIP – Portal Tombs
4. MMXX – Sacred Cargo
5. BLACK VOID – Antithesis
6. SPIRITWORLD – Deathwestern
7. THE CULT – Under The Midnight Sun
8. ARCHITECTS – the classic symptoms of broken spirit
9. BJORN RIIS – Evertyhing to everyone
10. BRUTUS – Unison life
11. KORN – Requiem
12. ALEXISONFIRE – Otherness
13. DEVIN TOWNSEND – Lightwork
14. WATAIN – The Agony & Ecstasy of Watain
15. HEALTH – DISCO4: Part II
16. DESTRAGE – SO MUCH. too much.
17. KING’S X – Three Sides of One
18. MESSA – Close
19. MISERY INDEX – Complete Control
20. TONY MARTIN – Thorns
Volkan Atay
1 – Deathspell Omega – The Long Defeat
2- Celeste – Assassine(s)
3- Cult of Luna – The Long Road North
4- Mass Worship – Portal Tombs
5- Absent In Body – Plague God
6- Watain – The Agony & Ecstasy of Watain
7- Messa – Close
8- The Cult – Under The Midnight Sun
9- Zeal & Ardor – Zeal & Ardor
10- Blut Aus Nord – Disharmonium: Undreamable Abysses
11- Immolation – Acts of God
12- Panzerfaust – ‘The Suns of Perdition: Chapter III – The Astral Drain
13- Faceless Burial – At The Foothills Of Deliration
14- Artificial Brain – Artificial Brain
15- Chat Pile – God’s Country
16- Alexisonfire – Otherness
17- Sigh – Shiki
18- Korn – Requiem
19- Spiritworld – Deathwestern
20- Misþyrming – Með Hamri

Paslanmaz Kalem’e göre yılın en iyi 50 albümünü Spotify’da dinle:

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.