4 Mayıs 2018 Konseri Öncesi Miroslav Vitouš ile Röportaj

1030
0
Paylaş:
miroslav vitous - paslanmaz kalem

4 Mayıs 2018 Cuma günü Zorlu PSM sahnesini bir caz efsanesi onurlandıracak. Çek Cumhuriyeti doğumlu basçı Miroslav Vitouš 1960’larda Amerika’ya göç ederek, genel anlamda müziğin (ve tabii ki cazın) büyük değişimler geçirdiği bir dönemin tam ortasında kendini bulmuş bir müzisyen.  Stan Getz, Herbie Mann, Miles Davis ve Chick Corea gibi daha nicesiyle işbirliği yapmış bu müzisyenin fusion caz akımının öncülerinden olduğunu ekleyelim.

Cuma günkü konseri öncesi kendisiyle telefonda yaptığımız röportajda efsanevi topluluk Weather Report’tan, konserde kendisine eşlik edecek Aydın Esen’den ve bir süre birlikte çaldığı Miles Davis’ten konuştuk.

miroslav vitous 2 - paslanmaz kalem

Emre Karacaoğlu: Bay Vitouš, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Şu anda Amerika’da mı yoksa Çekya’da mısınız? Saat farkımızı anlamak için soruyorum.

Miroslav Vitouš: Ben teşekkür ederim. Şu anda Çekya’dayım.

EK: Aramızda çok büyük saat farkı olmamasına sevindim. Bay Vitouš, size ilk olarak Weather Report ve 2009’daki “Remembering Weather Report” gibi anımsama projelerinizdeki doğaçlama yaklaşımınız hakkında sormak isterim. Şöyle ki, 1969 albümü “In a Silent Way” ile başlayarak Miles Davis “elektrikli dönemi”ne girmişti ve ünlü müzisyen bu dönemde birçok başka sanatçıyla bir odaya kapanıyor ve diğerlerine kulak vererek sürekli doğaçlama yapıyordu. Bu fazlasıyla bir “Zen”, yani “şimdi ve burada” ânıydı. Aynı şeyi Weather Report için de söyler miydiniz? Siz Weather Report’ta nasıl bir doğaçlama anlayışının peşindeydiniz?

MV:  Weather Report’taki doğaçlama anlayışım hâlâ geçerli. Biliyorsun; bas gitar tamamen bir eşlik enstrümanı değil ama aynı zamanda bir saksafon ya da piyano gibi bir solo enstrümanı da değil. Bu da saksafon ya da piyanonun —ki bu durumda onlar Wayne (Shorter) ve Joe (Zawinul) oluyordu— beni cevaplamasını gerektiren, bir “konuşma”yı andıran, değişik bir durum yaratmıştı. Bu da alışık olunan doğaçlama metodundan, ritim kısmı “bum bum bum” diye giderken nota-nota çalmaktan oldukça farklıydı. Zaman ve armonik yapı bu metotla yeniden şekilleniyordu. Temelde Weather Report’ta yaptığımız buydu, dolayısıyla müziğin kulağa çok farklı gelmesi bu yüzdendi. Eski caz rollerinin yerini karşılıklı konuşmalar almıştı.

EK: 4 Mayıs 2018 Cuma günü Zorlu PSM’deki konserinizde Aydın Esen’le birlikte çalacaksınız. Önce kendime ait bir gözlemime dayanan bir soru sorayım: Sizce Aydın Esen görünüş olarak Joe Zawinul’u andırmıyor mu?

MV: (Gülerek) Bence hiç andırmıyor.

EK: Peki, biraz daha ciddi olmam gerekirse, bu iki piyanist/klavyeciyi karşılaştırmanızı rica edebilir miyim? Sence hangisiyle daha verimli bir işbirliğiniz var?

MV: Kesinlikle Aydın Esen.

aydın esen - paslanmaz kalem

Aydın Esen

EK: Peki onları müzikal olarak karşılaştırabilir misiniz?

MV: İki sanatçıyı müzikal olarak karşılaştırabileceğiniz bir ölçek yoktur. Sonuçta herkesin kendine ait bir müzikal alanı, üzerinde hareket ettiği bir işitsel spektrumu vardır. Ama sanırım şu kadarını söyleyebilirim: Aydın Esen’ın bu müzikal alanı Joe Zawinul’unkinden daha geniş.

EK: Aslında sormak istediğim de buydu, Bay Vitouš. Pekala, sonraki sorum: Eğer hatırlarsanız, 1978 ve 1981 yıllarında gitarist Terje Rypdal ve davulcu Jack DeJohnette ile birlikte bir caz triosu olarak iki muhteşem albüm yayımladınız. Bu trio formatına dönmemenizin bir nedeni var mıydı acaba?  Kaldı ki 1981 yılındaki albümünüzün ismi de “To Be Continued” idi. Şu anda bu albümlere hangi gözle bakıyorsunuz?

MV: Bu işbirliği fikri Terje Rypdal’dan gelmişti. Önce bana, sonra da DeJohnette’e telefon açmış ve bizi bir araya getirmişti. Dolayısıyla aslında bu trio fikri bana ait değildi. Sanırım bu grup onun için özel bir projeydi ve sürekliliğini beklediği bir işbirliği değildi. Projenin iki albüm sürmesinin tek nedeni de ilk albümün çok iyi çıkmasıydı. Kaldı ki ikincisi de oldukça iyiydi ama orada bitti işte. Daha sonra birkaç kere Rypdal ile sahneyi de paylaştım.

EK: En saygıdeğer fusion basçılarından birisi olarak, ardınızdan gelen basçıları nasıl etkilediğinizi düşünüyorsunuz? Kariyeriniz boyunca onların üzerindeki etkinizi gözlemleyebildiniz mi?

weather report - paslanmaz kalem

Weather Report’ta Wayne Shorter ve Miroslav Vitouš (1971)

MV: Basın sadece bir eşlik aleti olmadığını söylemiştim. Ama basa ancak bir virtüöz hassasiyetiyle eğilirseniz, diğer enstrümanlarla eş görülmeye başlar —Weather Report’ta bunu deneyimledim. Ve sanırım diğer basçılar da bunu görüp benden ilham aldılar. “Ben de grubun liderliğini alabilirim, org ya da diğer enstrümanlarla birlikte daha önde yer alabilirim,” şeklinde düşündüler. Basçılığımla müziğe katkımın bu olduğuna inanıyorum. Ama virtüöz hassasiyetiyle çalmak, bu seviyeye gelmek kolay değil. Grup içinde o müzikal “soruları” ve “cevapları” üretirken “enstrümanı çalmak” hakkında çok fazla düşünmezsiniz… Çünkü o kendiliğinden gerçekleşir. Ardımdan gelen ve gelecek basçılara enstrümanları ile bu “konuşma”yı gerçekleştirebileceklerini gösterdiğime inanıyorum. Bunu ilerleterek müziği tamamen bir “konuşma”ya çevirebileceklerini savunuyorum, zaman ya da akor değişikliklerine odaklanarak değil.

EK: Bu sorum ise favori caz albümlerim arasında yer alan 1969 seneli “Infinite Search” ile alakalı. John McLaughlin ve Jack DeJohnette ile bir araya geldiğiniz bu çalışmanın ardından aynı ekiple ancak 2003 senesindeki “Universal Syncopations”da yeniden çalışabildiniz. Sizin gibi rüştünü ispatlamış cazcılara hep sormak istemişimdir: Geçmişinizden bu müzisyenlerle seneler sonra yeniden çalmak nasıl bir duygu? Hayatınızın bu iki döneminden kompozisyon ve performanslarınızı karşılaştırdığınızda neler görüyorsunuz?

MV: İkisi de tamamen farklı deneyimlerdi çünkü ilk albüm için şarkılar yazmıştım. Bütün geçişler, değişmeler belliydi. Onu böyle kaydettik. “Universal Syncopations”daysa bazı yapıları Jack DeJohnette ile oluşturdum ve kaydettim. Ardından elimdeki bu materyali düzenledim ve kalan kısımları sonradan yazdım. Özetle bambaşka bir müzikal yaklaşımdı.

miroslav vitous 3 - paslanmaz kalem

EK: Son sorum Miles Davis’le alakalı, Bay Vitouš. Eminim ki Davis’le işbirliğiniz hakkında hayatınız boyunca size sıkça soru gelmiştir. Peki ben de ona dair bir anekdotunuzu anlatmanızı rica edebilir miyim? Ya da, Davis’in ne kadar eksantrik bir sanatçı olduğunu bildiğimiz için, onun müziği ve kişiliği hakkında birkaç söz söyler misiniz? Çünkü eski röportajlarınızda onla geçirdiğiniz zaman hakkında —kendi ifadenizle­— “inanılmaz” demişliğiniz var.

MV: Benim Davis’le çalıştığım zaman kesinlikle o dönemki müzikal zirvemdi. O esnada beraber çaldığım bütün kişileri bunun içine katıyorum. Onun grubuyla New York’taki The Village’da bir hafta her gece çaldım. Oradaki seviyeyi ancak çok sonra, başka durum ve şartlarda yakaladım. Müzikal anlamda Davis’in getirdiği yürüyüşler, caz müziğine katkısı ve kariyerinin sonraki 20 yıl boyunca yaptıkları gerçekten inanılmaz.  Elindeki meşaleyi sürekli ileri taşımayı bilmiş, yeni şeyler türetmeyi becermiş bir sanatçı. O benzersiz bir yetenek ve bu dünyaya gelmiş en büyük müzisyenlerden biriydi.

EK: Zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ederim, Bay Vitouš. Tarihe tanıklık etmiş, sizin gibi bir caz efsanesiyle röportaj yapmak büyük bir onurdu.

MV: Benim için bir keyifti. Cuma günü konserde görüşmek üzere.

(Not: Röportajım için yardımlarını esirgemeyen Deniz Dağcı, Yavuz Angınbaş ve Osman İncebay’a teşekkürler.)

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.